İki seçimin yaşandığı ve jeopolitik risklerin arttığı
2015, ekonomi ve piyasalar açısından dalgalı
ve kayıp bir yıl oldu. Buna rağmen Türkiye’nin
ülke kredi notunun düşmemesi, ekonominin
korkulduğu kadar kırılgan olmadığını gösteriyor.
Bunda en önemli faktör, kamunun bütçe disiplinini
her şartta devam ettirmesi ve bu sayede kamu
borcunun milli gelire oranının düşmesidir.
Ayrıca kasım ve aralık aylarında petrol
fiyatlarında yaşanan sert düşüş, Türkiye için ekstra
bir pozitif makro şok oldu. Cari açığın daralması
olarak görülen bu trend, 2016’nın ilk yarısında
piyasaları olumlu yönlendirme potansiyeline sahip.
Aralık ortası itibariyle FED’in ilk faz artışını yapmış
olması, dünya piyasaları açısından önemli bir
psikolojik eşiğin atlatılması anlamına geliyor. Türkiye
gibi gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışının
artık yavaşlaması beklenebilir. Bu durumda döviz
kurları ve faizler istikrar kazanabilir. Açıklanan
ekonomik reformlar ciddiyetle uygulanabilirse
2016’da reel ekonomi kademeli olarak tekrar
canlanmaya başlar.
Beklentileri önceden satın almaya yatkın olan
hisse senedi piyasası, 2016’da ne yapar? Döngüsel
hareket eden piyasalarının en temel kuralı
“ortalamaya geri dönüş” tür. Yeterince düşen menkul
kıymetler ucuzladığı için beklenen getirisi artar ve
bir süre sonra yükselmeye başlar. Bunun tam tersi
de iyimser senelerde yaşanır: Yeterince yükselen
menkul kıymetler pahalı hale geldiği için beklenen
getirisi azalır ve bir süre sonra düşer. Borsa
İstanbul’un bu kurala harfiyen uyduğunu grafikten
de görebilirsiniz: 1989’dan beri borsada her kayıp
yılını istisnasız bir kazanç yılı takip etti. 2015’te
yüzde 15 kayıptan sonra bakalım 2016’da borsa ne
kadar kazandıracak?
TCMB’Yİ ANLAMAK
22 Aralık’ta faiz artırması beklenen Merkez Bankası (TCMB), bu kararı ocak ayına ötelemeyi tercih etti. Açıklamada FED kararı sonrası “oynaklığın” biraz daha yatışmasını bir ay daha bekleyeceğini belirtti. Piyasalar bu karara olumsuz tepki verdi, çünkü FED’i takiben politika faizi olan haftalık repo faizini yüzde 7,5’ten yüzde 8,0’a çıkarması bekleniyordu. Ama TCMB’nin faiz politikası sadece haftalık yüzde 7,5’ten ibaret değil; gecelik yüzde 10,75’ten de piyasaya borç veriyor. Para politikasını sadeleştirmek için tek faize geçmeyi planlayan TCMB, haftalık faizi yüzde 7,5’ten başlayarak artırırken gecelik faizi de yüzde 10,75’ten düşürmeyi planlıyor olabilir. Buluşma noktası, iki faizin ağırlıklı ortalaması olan yüzde 8,5-9 civarında olabilir. Merkez bankası kararlarının nasıl algılandığı da çok önemlidir. “TCMB gerekse bile faiz artıramıyor” algısı, Türkiye ekonomisi ve piyasaları için önemli bir zaaf olmaya devam ediyor. 19 Ocak’taki bir sonraki faiz toplantısına kadar, düşen petrol fiyatları ve daralan cari açığın yardımıyla TCMB umarız haklı çıkar; ama bu sürede ortaya çıkabilecek ciddi bir çalkantı nedeniyle TL gereğinden fazla değer kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir. İki yıl önce dolar kuru 2,0’den 2,4’e fırlayınca TCMB 29 Ocak 2014’te olağanüstü toplanıp haftalık faizi yüzde 4,5’ten yüzde 10,0’a artırmak zorunda kalmıştı. Son iki yılda merkez bankası bağımsızlığını güçlendiren Hindistan’da enflasyon yüzde 5’e; tahvil faizleri yüzde 7,4’e geriledi. Merkez bankası politik baskı altında hata yapan Türkiye’de ise enflasyon yüzde 8; tahvil faizi ise yüzde 10,6’da bulunuyor. Türkiye ve Hindistan benzer makro dinamiklere sahip ve 2013’te “Kırılgan Beşli” grubunda gösterilen iki ülke. Aradaki yüzde 3 puan olumsuz fark, Türkiye’nin etrafındaki jeopolitik risklerle birlikte Merkez Bankası’nın kredibilite sorununu yansıtıyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?