Son 10 yılda yaşanan en gergin seçim döneminden geçiyoruz. Yerel seçimler olmasına rağmen partiler, cumhurbaşkanlığı ve genel seçim kampanyalarını da öne çekti. Artan siyasi kutuplaşmanın yarattığı belirsizlik nedeniyle ekonomide ve piyasalarda ciddi yavaşlama var. İç tüketim sert fren yaptığı için ithalat ve cari açık azalıyor.
Dolayısıyla ekonomide bir kriz beklemesek de piyasalarda toparlanma zamanı belirsiz. Seçim sonuçları kısa vadede önemli bir değişken. Örneğin kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s Türk bankalarını negatif izlemeye aldı. Seçim sonrası siyasi belirsizlik artarsa Türkiye’nin kredi notunu değilse bile notun görünümünü düşürebilir.
Siyasi belirsizliği azaltacak ve süresini kısaltacak gelişmelerse olumlu algılanır. Bu yazıda kısa vadeli piyasa analizini sınırlı tutarak daha uzun vadeli sosyo ekonomik konulara değinmek istiyoruz.
Siyasette yaşananlar Türkiye’yi orta gelir tuzağına düşme riskiyle karşı karşıya getirdi. Kişi başı milli gelir 10 bin doları geçti ve orta sınıf yaygınlaşmaya başladı. Orta sınıf, kaliteli eğitim, bağımsız yargı ve şeffaf yönetim talep ediyor.
Son 10 yılda yapılanlar (yeni okul binaları, tablet bilgisayarlar ve adalet sarayları) bu reformların nicelik boyudur. Niteliğe yönelik adımlar (yeni anayasa, yargı bağımsızlığı, müfredat, sınav sistemleri-dershaneler) seçim sürecinde tartışılması gereken asıl kritik konulardır. Siyasi partiler, orta sınıfın sosyo ekonomik taleplerine cevap veremezse Türkiye gelecek 10 yılda yavaş büyümeye ve fakirleşmeye mahkum olacaktır.
BÜYÜMENİN BELİRLEYİCİSİ FAKTÖRLER
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Türkiye’nin Ekonomik ve Politik Görünümü” konulu sunumuna değinmek istiyorum. Öncelikle Sezar’ın hakkını vermek lazım: 2014 gibi bir seçim yılında bütçe açığını (milli gelire oran olarak) yüzde 1,1’de tutabilmek büyük bir başarıdır.
Türkiye’nin başarılı bütçe yönetimi, yüksek cari açık zafiyetini bir ölçüde dengeliyor. Yoksa döviz kuru ve faizler daha fazla yükselip ekonomik kriz derinleşebilirdi. Ancak uzun vadede sadece iyi bütçe yönetimi yeterli değil. Aşağıdaki 3 faktör ön plana çıkıyor:
1. Kurumların kalitesi Türkiye son 10 yılda küresel rekabetçilik, yolsuzluk algısı ve iş yapma kolaylığı gibi kategorilerde ilerleme sağladı. Yılda ortalama 12 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye girişi, bu başarıyı teyit ediyor.
Ancak Türkiye sürdürülebilir büyüme için cari açığını yüzde 4’e indirip bunun yarısını doğrudan yabancı sermaye girişiyle finanse etmelidir. Bu da yılda yaklaşık 20 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye demektir. Ancak ülke olarak yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünü tesis edemezsek yabancı sermaye girişinin azaldığını görebiliriz. Bu da döviz kuru ve faizlerin yükselip uzun vadeli büyüme oranının düşmesi anlamına geliyor.
2. Demografi Türkiye’de çalışan nüfus yılda yüzde 2 artıyor. Aynı oran AB’de yüzde 0,3, OECD’de ise yüzde 0,7. Yani yeterince iş alanı yaratıldığı sürece Türkiye’nin nüfus yapısı net bir avantaj teşkil ediyor. Fakat madalyonun diğer yüzüne da bakmak lazım. Ekonomi yeterli sayıda iş yaratmazsa işsizlik hızla artabilir. Halihazırda yüzde 10 civarı açıklanan işsizlik oranı önemli bir detayı yansıtmıyor: Türkiye’de kadınların iş gücüne katılma oranı yüzde 31 ile OECD ortalamasının yarısı düzeyinde. Uzun vadeli büyüme trendi açısından kadınların iş gücüne katılma oranı Türkiye açısından en kritik demografik veri olacaktır.
3. Üretkenlik Rekabetçilik ve inovasyon alanında maalesef henüz pek bir başarı yok ama yapılan ciddi yatırımlar var: Örneğin eğitimin bütçeden aldığı pay 2002’de yüzde 9 iken 2014’te yüzde 18’e çıkmış. Bu kadar harcamaya rağmen eğitim kalitesinin son 10 yılda daha da kötüleşmesi, ülke olarak en önemli meselemizdir. Eğitim reformuna siyaset üstü bir yaklaşımla sahip çıkarsak kadın istihdamı da üretkenlik de artar.
Böylece Türkiye orta gelir tuzağına düşmekten kurtulur. Köy enstitüsü geleneğine sahip bir öğretmen lisesi (Sivas-Yıldızeli Pamukpınar) mezunu olarak eğitimde bilimsel temele dayalı bütüncül bir reformun öğretmen ve akademisyenlerden başlaması gerektiğine inanıyoruz.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?