Bu yazı çıktığında 1 Kasım seçim sonuçları belli
olacak. Anket sonuçları yeniden bir koalisyona
işaret etse de AKP’nin tek başına iktidar
olması da ihtimal dahilinde. Her halükarda
Türkiye’nin, zor bir 2015’i bitirirken istikrarlı bir
hükümete kavuşması ülkemiz açısından olumlu olacak.
Seçim sonucunda bir koalisyon çıkması halinde siyasi
partilerin görüşmeleri kısır döngüye sokmayıp sonuç
odaklı hareket etmesini bekliyoruz. Normal şartlarda bir
araya gelmesi zor partiler için yeni anayasa ortaklığın
çimentosu olabilir. Suriyeli göçmen krizinin sürpriz
bir sonucu olarak Türkiye-AB ilişkilerinin gerçekçi bir
çerçevede yeniden canlanması 2016’da Türkiye’nin dış
politikasını olumlu etkileyebilir.
KASIM AYINDA PIYASA BEKLENTILERI
Piyasalarda ekim ayında yaşanan iyimserlik küresel
nedenlerden kaynaklandı. Birincisi, FED’in faiz artışında
hata yapmamak için oldukça temkinli davranacağı bir
kez daha görüldü. Bu nedenle piyasanın ilk faiz artışı
beklentisi 2016’nın Mart ayına kadar ötelendi. İkincisi,
Çin’in parasını devalüe etmeye ara vermesi, kur savaşı
riskini azalttı. Her iki gelişmenin sonucunda gelişmekte
olan ülkelerden çıkan sıcak sermayenin bir kısmı geri
dönmeye başladı. Bunun sonucunda döviz kurlarında
gerileme, borsalarda da yükseliş trendi başladı. Örneğin
bizde dolar kuru 3,08’i görüp 2,90’ın altına geriledi; borsa
ise 80.000’in üstüne çıktı. 10 yıllık tahvil faizlerinin aylar
sonra tekrar tek haneye düşmesi de mevduat faizlerinde
bir miktar gevşemeye neden oldu.
Bahsettiğimiz iyileşme trendinde Türkiye’ye özgü
iki neden de rol oynuyor: Ağustos ayı cari açık rakamı
son yılların en düşük aylık değerine inmesi ve AB ile
başlayan görüşmeler. Kasımda bu sürecin devam etmesi
için seçim piyasalar sonuçlarını bekleyecek. Kısa vadede
bir hükümet ortaya çıkaracak her seçim sonucu piyasalar
için olumludur. Ancak koalisyon görüşmeleri zora girerse 4 Aralık’taki Moody’s not değerlendirmesi yeni bir endişe yaratabilir. Kısacası, kasım ayında, seçim sonuçlarına göre Türkiye piyasaları küresel trendlerden pozitif veya negatif yönde ayrışabilir. BES FON GETIRILERINE TARIHI PERSPEKTIFLE BAKIŞ
Sistemin kurulma dönemi olan ilk 10 yılda (2003-2012) kişilerin birikimleri çok fazla değildi. Ayrıca faizler genelde düştüğü için çoğu tahvilde olan birikimler fazla çaba göstermeden tatmin edici getiriler sağladı. Ama 2013’ten sonra başlayan ikinci 10 yılda devlet katkısının da yardımıyla sisteme girişler ve kişilerin birikimleri daha hızlı artmaya başladı. Ancak bu dönemde faizler ve borsalar ciddi şekilde dalgalanma yaşadı. Sistemdeki varlıkların yüzde 55 ila 60’ı devlet tahvilinde olduğu için dalgalanan ve yükselen faizler getirileri negatif etkiledi. Böylece BES’in ikinci 10 yılında getirilerin artık sorgulanmaya başlandığını görüyoruz. 2013’ten beri geçen 12 yılda BES’teki tüm fonlar yılda ortalama yüzde 12 getiri sağladı. Aynı dönemde yıllık ortalama enflasyon olan yüzde 8 ayrıştırıldığında yıllık reel getiri yüzde 3,4’e karşılık geliyor. İlk iki yılı ayırıp son 10 yıla bakarsak yıllık ortalama getiri yüzde 10, reel getiri ise yüzde 2 oluyor. Daha dalgalı geçen son beş yıla bakınca ise yıllık ortalama getiri yüzde 6, reel getiri ise – yüzde 2 ile enflasyonun altında kaldı. BES sisteminde emeklilik birikimlerini tahmin etmek için belli bir yıllık reel getiri varsayımı kullanmak gerektiğinde geçmiş 5-10 yılı ölçü almak daha mantıklı. Vasat bir yönetimle enflasyonun üstüne yüzde 0-1 reel getiri; iyi bir yönetimle ise yüzde 2-3 reel getiri varsayımı mantıklı. Fakat şunu da belirtmek lazım ki katılımcıların BES getirisini büyük oranda kendi fon seçimleri belirler. Fon seçimi ise hiç de kolay bir iş değildir. Bu nedenle katılımcıların yüzde 90-95’i fon seçiminde kolay ve pratik çözümlere ihtiyaç duyuyor. Emeklilik ve portföy şirketleri, bu tür çözümler sunmazsa bilinçsiz tercihlerle yapılan fon seçimleri, katılımcıları olumsuz etkileyebilir.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?