Avukatlar Yönetimde

Barbaros Çağa / Çağa&Çağa Hukuk Bürosu Avukatı   Eski deyimi hatırlayanlar vardır; “İşin bayıra sürülmesini istiyorsan, avukatını yanında götür”... Ancak, son dönemde trend tersine dönd...

1.08.2002 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Barbaros Çağa / Çağa&Çağa Hukuk Bürosu Avukatı

 

Eski deyimi hatırlayanlar vardır; “İşin bayıra sürülmesini istiyorsan, avukatını yanında götür”... Ancak, son dönemde trend tersine döndü. İşadamları, önemli görüşmelerine giderken yanına avukatını, daha doğru bir deyimle, “işletme hukukçusu”nu da alıyor. ABD’de İkinci Dünya Savaşı sonrasında başlayan, oradan Avrupa’ya geçen “işletme avukatlığı” yaklaşımı, son 5 yıldır Türkiye’de de yaygınlaşıyor. Bazı şirketler bünyelerinde, bazıları da hukuk bürolarıyla çalışarak bu eğilime ayak uyduruyor. Avukatlar ise yasal engellerin kalkmasıyla, bu işin daha da gelişeceği görüşünü dile getiriyor.

 

Son dönemde büyük anlaşma ya da iş görüşmelerine tanık olanlar mutlaka fark etmiştir. Ya da işadamlarından dinleyenler de olmuştur. Artık işadamları, önemli iş görüşmelerine, özellikle de anlaşma müzakerelerine, yanlarında avukatlarıyla gidiyorlar. Bir işadamı, “İtalya’da ortaklık görüşmeleri yapıyordum. İtalyan işadamı, yanında bir avukatla geldi. Ağzından her çıkan sözü, onun yüzüne bakarak ediyordu. Avukatın evet demediğini, o da kabul etmiyordu. Dönüşte biz de sistemimizi ona uydurduk” diyerek trendin yönüne dikkat çekiyor.

 

Gerçekten de her işadamı yanına bir avukat almasa bile, şirket bünyesinde ya da hukuk bürosu yoluyla, “işletme hukukçusu”yla çalışma eğilimi giderek artıyor.

 

Bir anlamda, “İşin bayıra sürülmesini istiyorsan, avukatını da yanında götür” sözü artık tedavülden kalkıyor. Şirketlerde “iş avukatlığı”, daha doğru deyimiyle “işletme hukukçuları”nın sayısı hızla artıyor. Ancak, bu tür fonksiyonu üstlenenlerde, hukuk eğitiminin yanı sıra, işletme ve ekonomi formasyonu da önem kazanıyor.

 

Çağa&Çağa Hukuk Bürosu’ndan avukat Barbaros Çağa da bu tipteki avukatlardan biri... Şirketlerdeki kurumsallaşmayla birlikte, kendilerine yönelik ihtiyacın arttığını söylüyor. Çağa,   “Yakın zamana kadar hukukçu ihtilaf çıktığı zaman akla gelirdi. Yani koruyan değil, tedavi eden hukuk ön plandaydı. Ama artık iş öyle bir noktaya geldi ki, joint venture’ların başında bile hukukçular yer alıyor” diyor.

 

Deneyimli bir işletme avukatı olan Barbaros Çağa ile hukukçunun değişen formasyonunu ve şirketlerin bu konuya yaklaşımını konuştuk:   

 

Dünyada yönetim kurullarında iş avukatlarına da yer veriliyor. Türkiye’de bu konuda nasıl bir tablo var?

 

Bu biraz karmaşık bir kavram. İş hukuku denince, işçinin hukuku anlaşılıyor. İş avukatı dediğinizde de, normal olarak bizde iş hukuku anlaşmazlıklarıyla ilgilenen meslekler anlaşılır.Sizin kastınız bu değil. Bizim daha çok “İşletme hukuku” diye kullanmak istediğimiz terime yakın olan şeyi söylüyorsunuz.

 

Bu bütün dünyada yeni bir olaydır. Bizde hukukçu ihtilaf çıktığı zaman akla gelir. Yakın zamana kadar dünyada da bu böyleydi aslında. Yani koruyan hukuk değil, tedavi eden hukuk. Bu yüzden de aslında iş hukukçuya pek fazla danışılarak yapılmaz. Ne zaman ki işler yürümez, durur, anlaşmazlık çıkar, işte o zaman “Biz kavgaya başladık, gel” denir. Bu zaman içinde değişmeye başladı ve özellikle kurumsal yönetimle birlikte patladı. Fakat çağımızda birçok şeyde olduğu gibi çok hızlı gelişti.

 

Yurt dışındaki şirketlerde bu trend nasıl gelişti?

 

Batı’da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başladı. Ondan evvel bir iki şirket vardı. Ama şirketin yönetim kurulunda hukukçulara ihtiyaç duyulması fikri, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra düşünülmeye başlandı. Birden koruyucu hukukun önemi anlaşıldı. Yani yangın bacayı sarmadan, yangın çıkmasını önleyici bir anlayış hakim oldu.

 

En önemlisi şu yıkıldı: Türkiye’de “işin olmasını istemiyorsan, işin bayıra sürülmesini istiyorsan yanında avukatını da götür” anlayışı vardır. Bugün artık bu terk edilmiş bir görüş. Genel olarak da geçerli kabul edilmiyor. İşlerin gidebilmesi, bayıra sürülmemesi için bilakis avukat hiç alınmazdı. Zamanla görüldü ki, hukukçuların devreye alınmaması aslında işlerin sarpa sarmasına neden oluyor. Bundan dolayı da artık yönetim kurullarına avukatlar alınmaya başlandı.

 

Üstelik bu, kurumsal yönetimin ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Bugün Batı’da bu olay o kadar üzerinden geçilemeyecek bir öneme sahip ki, herhangi bir joint venture görüşmeleri sırasında hukukçunun bulunmaması, iki taraf içinde düşünülemez. Hatta, özellikle Amerika ve Almanya’da bu tür görüşmelerde yer alan ekiplerin liderleri hukukçulardan seçilmeye başlandı. Mesela Siemens bir beyaz eşya yatırımı yapacak. Siemens’in sizinle görüşmeye gelen heyetinin başında bulunan kişi hukukçudur. Bu kadar değişti iş.

 

Türkiye’de şirketlerin yaklaşımıyla ilgili ne söyleyebilirsiniz?

 

Batı’da 1950’li, 60’lı yıllarla birlikte gelişti. Bizde de 80’lerden itibaren bu yönde adımlar atılmaya başlandı. Özellikle büyük kuruluşlarda, ayrıca kurumsallaşmaya doğru giden şirketlerde hukukçular yönetim kurullarına alınıyor. Bugün özellikle büyük gruplar, hukukçuları yönetim kurumlarına alarak onlara gereken önemi veriyorlar. Yani olay yenidir.

 

Gayet tabii ki iki tarafın birbiriyle uyuşması için bir alışma dönemi geçecektir. Hukukçular hala “İleri sürdüğü görüşlerle işi köstekliyor mu?” kuşkusuyla mücadele etmek zorunda. En önemlisi, hukukçu formasyon olarak riski hiç sevmez. Hukukçuya bir şey sorduğunuz zaman, onun karası ya da beyazı vardır. Gri hiç yoktur. Bu kadar ekstremlerde olan hukukçuyu siz birden bire hiç beyazın ve karanın olmadığı ekonomik hayatın içine soktuğunuzda, tabii belirli sürtüşmelerle karşılaşırsınız.

 

Önce hukukçunun görmesi gerekiyor. Her şey o güne kadar onun gördüğü beyaz ve siyahın dışında. Beyaz da yok, siyah da yok. Koyu griler, siyah griler var. Bunların içinde de hareket etmek zorunda.

 

Dediğim gibi, hukukçu riski hiç sevmez. Bir sözleşmeyi hukukçuya bırakırsınız, kendi tarafını o kadar garantiye almak ister ki, karşı tarafı ezer. Karşı tarafın da hukukçusu vardır. Onun için başlarla karşılıklı fikir kabul ettirme yarışı olur. Zaman içinde görülüyor ki, ekonomik hayat, bunun tam tersine, göz alınabilir risklere dayanılarak işlerin yapıldığı bir alan... Hukukçunun da bu ekonomik verilere, iş hayatının verilerine alışması lazım.

 

İşletme hukukçuluğunun gelişmesinin önünde ne gibi engeller var?

 

Hukuk eğitiminden kaynaklanan aksaklıklar var. Bir defa en büyük engel, şu anda Türkiye’de hukuk eğitimi niteliğinin arzu edilen seviyede olmaması. Bunun yanında, işletme hukukçuluğu yapabilmek için, avukatlık bürolarının da kurumsallaşması lazım. Oldukça geniş bir alandır, tek başına yapamazsınız. Birbirlerini devamlı olarak etkileyen ilişkiler var. Avukatlık büroları kurumsallaşmak zorunda. Türkiye’deki sistem ise bunu destekleyeceğine engelliyor.

 

Avukatlık bürolarının kurumsallaşmasını sistem nasıl engelliyor?

 

Büroların büyümesini, birer kurum haline gelmesini engelliyorlar. Çünkü, bir avukatlık bürosunun uzmanlık dalını belirtmesi, yürürlükteki mevzuatımıza göre reklam yasağına giriyor. Belki tartışma götürür, belki yasalarda böyle bir açıklık yok. Ama ortada bir gerçek var ki, yönetmelik ve tüzüklerle bu şekilde düzenlenmiş durumda. Bu da olayı engelliyor.

 

Yalnız şunu unutmamak lazım; bütün hukuk ve avukatlık mesleği daima çağdaş gelişmenin biraz arkasından gelir. Bunun nedeni de, geleneksel bir tutum içinde olmasıdır. Biraz da öyle olmak zorundadır. Kurumsallaşmanın önündeki engeller de aynı yaklaşım ve sürecin bir parçası, istesek de istemezsek de bu değişecek. Yasalardaki gerekli düzenlemeler yapılacak. Çünkü, çağdaş bir akıntının önünde duramazsınız.

 

Amerika’dan sonra yavaş yavaş Avrupa’da da avukatların çalışma düzeni değiştiriliyor. Bugün Amerika’da, özellikle işletme hukuku alanında faaliyet gösteren bürolarda yüzün üstünde savunma avukatı Türkiye için hayali bile edilemeyecek ofislerde birlikte çalışıyor. Avrupa’ya da bu sıçradı. Özellikle Avrupa Birliği ile Türkiye’de de oluşacak.

 

Türkiye’de işletme avukatları hangi konularda yoğunlaşıyor? Şirketler daha çok hangi alanlarda danışmanlık istiyor?

 

Ortak girişimlerin kurulmasına ihtiyaç duyuluyor. Hangi bünyede, ne şekilde, ne tür bir sözleşme düzenlemesi gerektiğinin kuralları koyulurken başvuruluyor. Ayrıca, yoğun olarak kurumsal yönetim konusunda işletme avukatlarından destek talep ediliyor. Bu şirketlerin işleyişi açısından memnuniyet verici bir durum.

 

Kurumsallaşmayla birlikte, kurumsal yönetimin de gerekli olduğu görüldü. Bu düzenin kurulması için hukukçulara yapılan başvuru eskiye nazaran artıyor. Bir de tabii önemli konulardan bir tanesi de vergi. Vergi konularında işletme konusunda deneyim sahibi bürolarla çalışmak tercih ediliyor.

 

Ayrıca, çalıştığınız kurumun kendi faaliyet alanının gerektirdiği özel konular var. Mesela bir yatırım ortaklığıysa, arsalar ve binalarla ilgili hususlarda sizin katkılarınız bekleniyor. Hiç normalde işletme hukukçusunun çalışma alanı olarak görülmeyen bir alana böylece kurumun özel ihtiyaçları nedeniyle giriliyor.

 

Şirket yönetimleri, özellikle de bankalar avukatlardan borç yönetimi konusunda da destek alıyorlar. Bu konuda ne gibi gözlemleriniz var?

 

Ne yazık ki bankalarda böyle bir alışkanlık gelişmiş durumda değil. Yalnız banka yönetimi açısından da bakıldığında, kendilerine de bu konuda doyurucu hizmet verebilecek düzeyde hukukçularımızın olduğunu söylemek mümkün değil. Bunun karşılıklı birlikte geliştirilmesi gerekiyor.

 

Hiç kuşku yok ki, bu son kriz hukukçulara da, avukatlara da bu konularda değerli katkılarda bulunabilecek birikimlere yol açtı. Hiç olmazsa bundan sonra bankalar, kredi için çalıştıkları müşterilerini seçerken işletme hukukçularına danışmaları gerektiğini öğrendiler. Böylece, tahsil edilemeyen alacakların oluşması belli ölçüde engellenecektir.

 

Özellikle işletme hukukçuları tercih edilmeli. Üstüne basarak söylüyorum. Çünkü, bu formasyonda olmayan hukukçular işleri engelleyecek teminatların falan alınmasını isteyebilirler. Bu hem daha sonra hayal kırıklıkları yaşanmasını önleyecek, hem de piyasada düzgün bir borç alacak etiği yaratmak açısından yararlı olacaktır.

 

AB üyeliğini ve finans sektöründeki yeniden yapılanmayı göz önünde bulundurduğunuzda, avukatlık mesleği nasıl şekillenecek?

 

Bir kere şunu söyleyeyim; İstesek de, istemesek de AB Türkiye’yi bünyesine alacak.  Avrupalılar isteseler de demiyorum. Çünkü, bu ekonomik bir olaydır. Bunun sonucunda da   bütün hukuk düzenimiz değişecek. Belki abartı gelecek ama 24 saat içinde bir sabah kalkacağız ve bütün yasalarımızın değişmiş olduğunu göreceğiz. Bu şoku yaşayacağız.

 

Finansman da biraz kapıları açmaya başladık. Ona da mecbur kaldık. Bu bizim için iyi oldu.  Bankacılık sektörümüzde yabancılar yer almaya başladı. Geliyorlar demek ki Türkiye’nin gelecekteki ekonomik hayatında olumlu bir şeyler görüyorlar. Herhalde para kaybetmeye gelmiyorlar. Geliyorlar demek ki finans ve bankacılık sektörümüzü sağlam bir yapıya kavuşturduk. Türk bankaları da çıtayı yükseltmek zorunda artık.

 

“GELENEKSEL BİRİKİM YOK”

 

Şirketlerin mali konularıyla ilgili neler söyleyebilirsiniz?

 

Şirketlerimizde geleneksel birikim yok. Bunu en çok sermaye yetersizliğinde görüyoruz.     

          

Bunun getirdiği sorunlar, günlük çözümlerle giderilmeye çalışıldığı için de kuvvetli bir bünye oluşmuyor. Sonrasında da büyük hayal kırıklıkları yaşanıyor. Bu yalnızca doğrudan doğruya işin içinde olanlar değil, çevreye de yansıyor. Bütün ekonomik hayatı etkiliyor. Bu da aslında sağlıklı bir gelişim içinde olduğunun söylenmesine pek olanak bırakmıyor.

 

Özetlememiz gerekirse, aslında bütün mesele kişiye iş değil, işe uygun kişi. En kısa sürede en büyük kazancı sağlayacak yatırım değil, başarı oranı çok daha güvenilir gözüken yatırım. Daha bilimsel verilere uygun iç, dış kaynak orantıları düzgün daha sakin ama daha tutarlı yaklaşımlar olması gerekiyor. Bu da bugünden yarına olacak şeyler değil.

 

Gayet tabii tekerleği yeniden keşfedecek değiliz. Bir miktar da geçilmiş olan yollardan daha süratli de olsa geçilmiş olması gerekiyor. Başkalarının vardığı noktayı birden bire paraşütle gidemezsin.

 

“ŞİRKETLER TELAŞLI DAVRANIYOR”

 

Sizin şirketlerin yönetimi ve yaşanan sorunlarla ilgili gözlemleriniz neler? Özellikle mali yönetim konusunda...

 

Bir kere içinde bulunduğumuz ekonomik krizin de etkisiyle büyük bir telaş var. Acelecilik yaşanıyor. Bazen bu yüzden yerinde olmayan kararlar veriliyor. Bu kararlardan geri dönülmesi çok zor oluyor. Hatta bazen mümkün olmuyor. Bu da aslında yeterli derecede kurumsallaşamamaktan kaynaklanıyor. Yeterli kurumsallaşma olsa, o zaman bu kararların alınabilmesinde bir süreç gerekli. Organlardan geçerek kararlar veriliyor. Bu da işleri belirli bir sükunete götürüyor. Daha düşünerek, daha tartarak karar vermenize yol açıyor.

 

Ayrıca, kurumsallaşmadaki eksiklikler nedeniyle şirketlerde yeterli düzeyde deneyimli ve bilgili eleman sıkıntısı var. Daha kolay anlaşılır şekilde söylemem gerekirse şirketin finansman konusundaki sorunlarını geleneksel anlamda bir muhasebecinin çözümlemesi bekleniyor. Bu iki konu birbirinden çok farklı. O yüzden de yanlışlar yapılabiliyor. Doğru kişi doğru yerde ilkesine tam anlamıyla uyulduğunu söyleme olanağı yok.

 

“HUKUKÇUNUN FORMASYONU DEĞİŞİYOR”

 

Hukukçu olmanın yanı sıra başka kimliklere de ihtiyaç duyuluyor. İşletme avukatlığı tanımı nasıl değişti?

 

Tabii ki hukukçuda da büyük bir değişim oldu. İşletme hukukçusu dediğimiz kişinin formasyonu değişti. Bugün yarı yarıya bir iktisatçı da olması lazım. Oldukça teknik konulardan anlayan, özellikle yatırımların yapılabilirliği, fizibilitesi konularında en aşağı bir işletmeci kadar hissedebilen geliştirilmiş hukukçular mevcut. Yönetim kurullarına diğer bir tanımla cepheye alınan hukukçular da bu hukukçular.   

 

Yoksa bundan 50 yıl evvelinin önüne bilanço konulduğunda sağını solunu anlamayan ya da   bir iktisadi kavramı söylediğiniz zaman bunun hakkında hiçbir bilgisi olmayanın bugün buralarda yeri yok. İş dünyası da hukukçusuz devam edemeyeceğini anladı. Çünkü önleyici, koruyucu hukuk kavramı anlaşıldı. Artık vizyonu geniş bir işletmecinin, bir yatırımcının, bir ekonomistin dilinden anlayan onun paralelinde düşünebilen hukukçular yönetime giriyor.

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz