Çok Çalışmak İşkoliklik Mi?

İşiniz sizi her şeyden fazla mı heyecanlandırıyor, işle uğraşmadığınız zamanlarda, kendinizi işe yaramaz mı hissediyorsunuz,  yaptığınız fazla mesailer ailenizle ya da arkadaşlarınızla ol...

1.02.2003 02:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
İşiniz sizi her şeyden fazla mı heyecanlandırıyor, işle uğraşmadığınız zamanlarda, kendinizi işe yaramaz mı hissediyorsunuz,  yaptığınız fazla mesailer ailenizle ya da arkadaşlarınızla olan ilişkilerinizi olumsuz mu etkiliyor, dinlenmiyor, eğlenmiyor işten başka hiçbir şeye vakit ayırmıyor musunuz? Dikkat edin siz de bir işkolik olabilirsiniz…  
 
Günün önemli bölümünü ofiste geçiriyor, eve bile iş götürüyorsunuz. Tamamlanan projenin keyfini çıkarmadan, yenisi için plan yapıyorsunuz. Tatile çıkmıyor, gitseniz bile kısa kesmeye çalışıyorsunuz… Peki bu tanıma uyan yöneticileri nasıl nitelendirmeli? İşkolik mi, yoksa çok çalışan mı? İşte iş dünyasındaki yanıt bekleyen sorulardan biri de bu…  
 
Cast Away (Yeni Hayat) filminde Tom Hanks, Amerikan kargo şirketi Fedex için çalışan bir görevliyi canlandırır. İşini o kadar çok seviyordur ki, taşıdığı paketlerle ıssız bir adaya düştüğünde bile, belki kurtulur da insanlara paketlerini ulaştırabilir diye onların içini uzun bir süre açmaz… “O film icabı canım” demeyin, gerçek hayatta da böyle insanlar var ve onlara “işkolik” deniyor.  
 
Hepimizin zaman zaman çok çalıştığı, başını masadan kaldırmadığı olmuştur. Kimi zaman evde ya da tatildeyken de çalıştığımız olmuştur. Ama yorulduğumuzda ya da hastalandığımızda durmayı biliriz, işi bir kenara bırakır, dinleniriz. İşkolikler ise durmasını bilmezler. Issız adaya da düşseler, adada karaya vuran kargo paketlerini günün birinde yerlerine ulaştırma hayaliyle yaşarlar. Koşuşturan, dinlenmeyen, arka arkaya randevu ayarlayan, işleri sadece kendisi halletmeye çalışan, mükemmeliyetçi, kendi dışındaki dünyaya ve sosyal olaylara kendini kapatmış birisi işkolik olma yolundadır. Ve bu durmak bilmeyen koşturmaca günün birinde depresyon, huzursuzluk ya da sürekli bitkinlik haline dönüşmeden farkına varıp, çözüm bulmalıdır. Ancak, işkolik biri ya da siz işkolikseniz kendiniz için çözüm aramadan önce çok çalışan biriyle işkolik arasındaki farkı bilmeniz gerekir.  
 
İşkoliklik çok çalışmak değildir  
 
İşkolikliğin çok çalışmak anlamına gelmediğini söyleyen DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü danışmanı psikolog Emine Başdağ, “Çok çalışmak belli zorunluluklardan doğan bir sonuçtur. Çok çalışan kişiler aynı zamanda iş dışında da sosyal hayatlarını korumaya özen gösterirler.  
İşkolikler ise normal zamanlarda bile yapacak bir sürü iş bulurlar” diyor. Psikolog ve bireysel yönetim danışmanı Hande Yaşargil de işkolikle, “çok çalışmayı” birbirine karıştırmamak gerektiğini söylüyor ve devam ediyor:  
 
“Koşullardan dolayı çok çalışmak, işini sevmek ya da başarıdan keyif almak yanlış değil. Bunun tersine, işkolikler, kesintisiz iş düşünür. Çalışamadıkları zaman kendini depresif hisseder. Hatta ara vermeye ya da seyahate çıkmaya direnerek yaşarlar. Hedefini bitirip keyfini çıkarmak yerine, hemen yeni hedefler belirlemeye çalışır. İşkolik birine büyük ikramiye çıktığında ne yapacağını sorsanız, muhtemelen işine devam edeceğini söyler.”  
 
“İşkoliklik”, genel olarak sürekli işini düşünmek, işine büyük zaman ayırmak ve kendinden beklenenden daha fazla çalışmak gibi davranışlarla tanımlanıyor. İşkolikliğin, işine bağlı olmak ya da işini başarıyla bitirebilmek için gerektiğinde çok çalışmakla ilgisi yok. Onlar, işlerinden başka bir şey düşünmüyor, kendilerini ve hayatlarını işleri üzerinden tanımlıyor ve her zaman çalışmak zorunda hissediyorlar.    
 
“Saygı duyulan bağımlılar”  
 
Uzmanlar, yöneticilerin, genellikle hayattaki gerçek sorunlarıyla yüzleşmekten kaçtıkları veya ailedeki diğer işkoliklere benzemeye çalıştıkları için işkolik olduklarını söylüyorlar. İş tatmininin düşük olması, sosyal ilişkilerde güçlük çekmek, özgüvenin ve özsaygının giderek azalması gibi sorunlar işkoliklikle doğrudan bağlantılı görülüyor. Bunun dışında bu tipler, uyumayı, eğlenmeyi, oyun oynamayı, seyahat etmeyi, kısaca her türlü iş dışı faaliyeti gereksiz ve lüks buluyorlar. Kanadalı psikolog Barbara Killinger, işkolikleri, “saygı duyulan bağımlılar” olarak tanımlıyor ve mükemmelliyetçiliklerinin onları obsesyona ve hatta narsizme kadar götürdüğünü belirtiyor.  
 
Bugüne kadar işkolikler ve işkolizm ile ilgili yapılan araştırmalardan çok önemli sonuçlar çıkıyor. 2001’de yapılan  ve Family Journal dergisinde yayınlanan bir araştırma, işkoliklerin çocuklarının daha depresif olduklarını ve boşluğunu hissettikleri ebeveyn davranışı geliştirdiklerini gösteriyor.    
 
2000 yılında Journal of Family Therapy’de yayınlanan bir başka araştırmadan çıkan sonuç, işkoliklerle evli kadınların ayrılma ve boşanma oranlarının daha yüksek olduğunu söylüyor. 1999’da yapılan ve Sex Roles dergisinde yayınlanan bir diğer araştırma ise eşit derecede işkolik olan kadınların stres katsayısının erkeklerden daha fazla olduğunu, buna da ev ve çocuklarla ilgili ilave sorumluluklarının sebep olduğunu gösteriyor.  
 
“Daha çocuklukta başlar”  
 
Dünyada işkoliklik üzerine pek çok araştırma, yayınlanmış pek çok kitap var. Bunlardan bir tanesi Bryan Robinson imzalı “Work Addiction”. Kuraldışı Yayınevi tarafından Türkçe’ye de “Ben İşkolik Değilim, Bence Öylesin” adıyla çevrilen kitapta, kendisi de bir işkolik olan Robinson, işkolikliğin gelişen koşullarını, etkilerini ve tedavi yöntemlerini anlatıyor. Robinson kitabında işkolikliğin tedavisine ilişkin şunları söylüyor:  
 
“Kötü iş alışkanlıkları 20 ya da 30’lu yaşlarda değil, çocuklukta başlar. Erken dönemde gelişen davranışların kalıpları bir günde, bir haftada ya da bir ayda tedavi edilemez. En sevdiğim afişlerden biri doğanın yüzlerce yılını almış olan Büyük Kanyon’un nefes kesen resmidir. Altında şöyle bir deyiş vardır: ‘Her şey zaman alır”. İş tedavisinin bağımlılığı da zaman alır. İyileşmek için kendinize zaman tanıyın ve elde ettiğiniz küçük kazançlar için kendinizi ödüllendirin. Unutmayın bir işkolik olduğunuzun bilincindeyseniz iyileşme süreciniz başlamış demektir”.  
 
Fiziksel hastalıklara yol açıyor  
 
İşkoliklik, psikolojik sorunların yanı sıra, fiziksel rahatsızlıkları da beraber getiriyor. Yoğun iş temposu, kişinin fiziksel olarak da zarar görmesine yol açıyor. İşlerini hayatlarının odak noktasına yerleştirdiklerinden üzerlerinde sürekli stres ve başarı baskısı hissediyorlar, bu da onları sürekli alarm halinde yapıyor. Migren, depresyon, sırt ağrıları, kalp krizi olasılığı işkoliklerde en çok görülen rahatsızlıkların başında geliyor.  
 
“Sürekli işle ilgili aktivitelerde bulunmak aslında kaygı, güven veya ilişki problemlerini maskeleyebiliyor”diyen Psikolog Hande Yaşargil, işkolikliğin toplumda ve iş dünyasında saygı gören, kötü algılanmayan bir bağımlılık gibi görülmesinin paradoksal bir durum yarattığına dikkat çekiyor. Yaşargil şöyle diyor:  
 
“Şirketler işkolikliği rakamsal düzeyde bile ödüllendiriyorlar. İnsanlar takdir aldıkları bir şeyi değiştirmek istemiyorlar. Sağlık problemleri de işkolikliğin bir diğer belirtisi olmasına rağmen, toplumdaki olumlu algı sebebiyle sağlık sorunları genellikle işkolikliğe bağlanmıyor”.  
 
İşkoliklerde çok uzun saatler çalışmak ciddi düzeyde adrenalin artırıyor ve bu durum vücutta pek çok kalp ve damar problemine yol açıyor. Bunun yanı sıra, stres sebebiyle kaygı atakları, ülser ve depresyona da rastlanabiliyor. Adrenaline fiziksel olarak bağımlı hale gelmek de mümkün olabiliyor.    
 
Amerika’da çok yaygın  
 
İşkolik kavramının en çok kullanıldığı ülkelerden biri Amerika. Hatta Amerikalıların yaşadığı önemli sorunlardan biri olarak değerlendiriliyor. Amerikalı iş psikologlarının araştırmaları, bu ülkede işkolikliğin zararlarının fiziki sorunların ötesine geçtiğini ortaya koyuyor. Buna göre, işkoliklik kaynaklı boşanmalar son yıllarda hızlı bir artış gösteriyor.  
 
Sorun ciddi boyutlara çıkanca, ABD’de çeşitli sosyal dayanışma dernekleri kuruluyor, internet üzerinde işkolik ağları oluşturuluyor. Eşlerinin işkolik olmasından şikayet eden ve buna bir çözüm bulmak isteyen kadın ya da erkekler, bu dernek ya da sanal ağlarda bir araya geliyorlar. Hatta ABD’de, “işkoliklik”, alkol, sigara ya da uyuşturucu gibi ciddi bir bağımlılık olarak kabul ediliyor. Hande Yaşargil Amerikan psikoloji dünyasında işkoliklik konusunda iki farklı temel yaklaşım olduğunu söylüyor.  
 
Uzmanlara göre sonucun ne olduğu önemli değil. Hastalık, stres ya da boşanma… İşkoliklik sağlıksız bir durum ve iş verimliliğini de azaltan bir faktör…  
 
Nasıl tedavi edilir?  
 
Bremen Üniversitesi Psikoloji Anabilim dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Holger Heide, işkolikliğin en iyi tedavisinin sevmek, yaşamdan zevk almayı bilmek, hobilere ve sosyal ilişkilere zaman ayırmak, iş ile özel yaşam arasındaki dengeyi yakalamak olduğunu söylüyor.  
 
Psikolog Hande Yaşargil ise işkoliklikten şikayet edenlere ya da aileleri şikayetçi olduğu için bir şey yapmak isteyenlere profesyonel destek almalarını öneriyor. Yaşargil, “Her ne kadar kolay ve kısa bir süreç olmasa da, kendi duygularını daha iyi tanımaları onlara yardımcı olacaktır” diyor.  
 
İşkoliklere profesyonel yardım veren kuruluşlardan DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nün uzman danışmanı Psikolog Emine Başdağ, kendilerine “ben işkolik bir hasayım” diye tedaviye gelenlere nasıl yardımcı olduklarını şöyle anlatıyor:  
 
“Doğrudan bu soruyla bize tedaviye gelen vakaların sayısı az. İnsanlar genellikle depresyon ve diğer psikomatik rahatsızlıklarından dolayı enstitümüze başvuruyorlar. Detaylı bir analiz sonucunda, söz konusu psikomatik rahatsızlıklara ya da depresyona yol açan sebebin kişinin işine olan aşırı düşkünlüğü olduğunu görüyoruz. Bu sorunun tespiti ve çözümünde kişinin ihtiyaçları doğrultusunda bireysel terapi, bireysel koçluk, iş-özel hayat dengesi programları gibi alternatif yöntemler sunuyoruz”.  
 
İşten çıkarma nedeni olabiliyor  
 
İş bağımlılığı, belki de tedavisi en zor bağımlılıklardan bir tanesi. Çünkü, işkolizmde toplumca desteklenen bir etkinliğin, çalışmanın bağımlılık haline gelmesi söz konusu. Bu nedenle işkolizmi sağlıklı çalışma alışkanlıklarından ayırt etmek, özellikle de çalışma temposunun arttığı günümüzde oldukça güç. Varlığı yalnızca bağımlının kendisi tarafından değil, çoğu durumda toplum tarafından da yadsınıyor. Ama bu, iş bağımlılığının tedavi gerektiren bir süreç olduğu gerçeğini değiştirmiyor. İşkolikliğin uzun zamandır farkında olan Batılı ülkelerde, işkolizm bir işten çıkarma nedenine bile olabiliyor. İşkoliklerin iş için iyi olup olmadıklarının halen tartışıldığını belirten Hande Yaşargil, “işkolikler genellikle işbirliğine kapalı, delegasyon zorluğu çeken, geçinilmesi zor ve kendini göstermek için koşturmaktan hoşlanan bir tarz çizerler. Diğer insanlar onları çok başarılı görseler bile onlar yeterince başarılı olmadıklarını hissederler”diyor. Yaşargil, bu nedenle işe alımlarda işkoliklerinin şansının sanıldığının aksine düşük olduğunu ifade ediyor.  
 
“İŞ GÜVENCESİ SORUNU İŞKOLİKLİĞİ TETİKLİYOR”  
 
Prof. Dr. Handan Kepir Sinangil/İş Psikoloğu
 
 
Marmara Üniversitesi öğretim üyelerinden ve iş psikologu Prof. Dr. Handan Kepir, işkolikliği, dünyada ve Türkiye’de 1990’lardan bu yana artan iş güvencesi sorununun beslediğini söylüyor. İşini kaybetme endişesi aşırı düzeyde strese ve tükenmişliğe yol açıyor diyen Sinangil, şunları söylüyor:  
 
“İŞKOLİK KİMDİR?  
 
“İşkolik, uyku saatleri dışında, günün hemen hemen tamamını çalışarak geçirir. Eve iş getirir ve her fırsatta işini düşünür. İşin dışında kendisine, varsa hobilerine, ailesine ve yakın çevresine ayıracak zamanı yoktur. İnsanlar, işkolik olduklarını, eşlerinin, çocuklarının ve yakın sosyal çevrelerinin, hatta iş arkadaşlarının yakınmalarından anlayabilirler.  
 
İKİ TÜR İŞKOLİK VARDIR  
 
İşkolikleri, ‘sağlıklı işkolik’ ve ‘sağlıksız işkolik’ olarak ikiye ayırmak gerekir. Sağlıklı işkolik, işini tutkunluk derecesinde seven, işine bağlı, işinden büyük zevk alan kişidir. Onlara göre iş, saplantılı kendilerini yıpratan bir tutkunluk değil, tam tersine onları geliştiren, uyaran bir odak noktasıdır. Bu kişiler sağlıklı, mutlu, işini keyifle yapan hoşnut insanlardır. Nadiren tatile giderler. Çünkü, işten uzaklaşma, kaçma ihtiyacı duymazlar. Ancak, bu özelliklerinden dolayı yakın çevrelerindeki kişilerin stres kaynağı olabilirler. Sağlıklı işkolikler, onları destekleyen bir aileye sahiptir.  
 
Sağlıksız işkolikler, işlerinde yukarıdaki özelliklere ve koşullara sahip olmadıkları için işten hoşnut değildirler. Bu nedenlerle stresin olumsuz etkilerini yüksek düzeyde hissederler. Tükenmişlik adı verilen aşırı stres sonucu oluşan psikolojik semptomları yaşarlar. Baş ağrısı, uykusuzluk, ülser, tansiyon, koroner hastalıklar onlarda sık görülür.    
 
SAYILARI ARTIYOR  
 
Dünyadaki ve ülkemizdeki hızlı değişim ve gelişmelere paralel olarak işkoliklerin sayısı da her geçen gün artıyor. Türkiye’de ayrıca yaşanan krizlerden ötürü şirketlerin çalışanlardan beklentilerinin giderek artığını da görüyoruz. Haftada 50/60 saate uzayan mesai saatleri, şirket birleşmeleri ve küçülmeleri nedeniyle işten çıkarmalar son yıllarda ciddi boyutlarda iş güvencesi sorununu gündeme getirmiş durumda.  
 
1990’lardan bu yana yaptığımız çalışma ve gözlemlerde çeşitli kuruluşlarda güvenlik görevlisinden genel müdüre, yardımcısına kadar iş güvencesi sorunu, işini kaybetme endişesi de bir şekilde sağlıksız işkolikliği besleyerek aşırı düzeyde strese ve tükenmişliğe yol açıyor”.  
 
EN ÇOK HANGİ ÜLKEDE ÇALIŞILIYOR?  
 
Uluslararası araştırma kurumu IMD’nin verilerine göre, 2002 yılında yıllık ortalamalar açısından en çok çalışan ülkeler şöyle sıralanıyor: “Singapur, İsviçre, Avustralya, Danimarka, İsveç, Finlandiya, Malezya, Lüksemburg, Hollanda ve Japonya”…  
 
IMD’nin 2001 yılı sıralamasında 12. sırada görülen Türkiye, 2002 sıralamasında 34’cülüğe gerilemiş.  
 
DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü yetkilileri, Türkiye’de de işkolikliğin belirli bir düzeyde olduğunu, zaman zaman bu konuda kendilerine danışan yöneticilere rastladıklarını ifade ediyorlar. Buna rağmen uzmanlar genel olarak Türkiye’de işin gerçekten ciddiyetine varılmadığını düşünüyorlar. Bilinçli bir kesimin dışında Türkiye’de işkolik sözü en fazla etrafta çok çalıştığı düşünülen kimselere takılmak için kullanılıyor.  
 
Uzmanlar, önümüzdeki dönem bu kavramın gerçek içeriğinin daha net biçimde anlaşılacağını ve yurtdışında 21'inci yüzyılın yeni hastalığı olarak adlandırılan işkoliklik üzerine Türkiye’de de daha çok konuşulacağını düşünüyorlar.  
 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz