Makro ve mikro belirsizlikler tüm sektörleri olumsuz etkilerken bunlardan kaynaklı tehditler iş dünyası için büyük endişe kaynağı...
Nil Dumansızoğlu
Örneğin 35 milyar dolarlık bir sigortalı hasarı yaratması beklenen Marmara depremi, sigorta sektörünün kapısında büyük bir risk olarak duruyor. İklim krizinin sonucunda tarım alanları yok olurken artan talep karşılanamayacak boyuta doğru gidiyor. Avrupa’daki daralma nedeniyle kapasite kullanım oranları yüzde 10’lara düşen sektörlerde istihdam kaybı yaşanıyor. Kısacası tüm aktörlerin ajandasında yeni dönem riskler geçmişe oranla daha büyük bir tehdit olarak baş gösteriyor.
Jeopolitik gerilimler, küresel ekonominin karşı karşıya olduğu en önemli risk haline geldi. Savaşlar şu anda dünyanın gıda ve enerji tedariki açısından kritik bölgeler olan Doğu Avrupa ve Orta Doğu’da tüm şiddetiyle sürüyor. Kızıldeniz’deki son saldırılar, küresel konteyner trafiğinin yüzde 30’unu oluşturan Süveyş Kanalı üzerinden yapılan nakliyeyi şimdiden aksattı. Tüm bunlar belirsizliği artırırken yatırıma ve ekonomik büyümeye zarar veriyor. Türkiye’nin bir numaralı ihracat pazarı Almanya’daki ekonomik durgunluk, tekstil, hazır giyim başta olmak üzere sektörlerin ihracatında ciddi düşüşlere neden oluyor. Bu da kapasite kullanım oranından istihdamın azalmasına kadar pek çok soruna neden oluyor. Genel olarak küresel belirsizliğin oluşturduğu tehditlerle beraber tüm sektörlerde farklı endişeler söz konusu. İnşaat ve gayrimenkul sektörü faiz oranları nedeniyle ciddi bir krizle karşı karşıya. Lojistik, e-ticaret gibi düşük marjla çalışan sektörlerde her yıl binlerce şirketin kapandığı görülüyor. İklim krizi de özellikle gıda ve tarım sektörünün geleceği için en büyük tehdit. Ekim alanları azalıyor, ürünler talebi karşılamıyor. Deprem tehlikesi de çözülemeyen bir sorun olarak korku yaratıyor. Kısacası yeni dönemde önde gelen şirketlerin ajandası geçmiş 10 yıllara kıyasla daha büyük tehditlerle dolu. Bu tehditlere hazırlıklı olmak ise her zamankinden daha zorlayıcı…
BELİRSİZLİĞİN ETKİSİ
Alüminyum sektöründe, kurlardaki ani iniş çıkış ve emtia piyasasındaki belirsizlikler, sürekli göz önünde bulundurulması gereken önemli riskler arasında yer alıyor. Son dönemdeki İsrail-Filistin çatışması ve İsrail’in Suriye’ye düzenlediği saldırılar gibi jeopolitik gelişmeler, bölgedeki tansiyonun artmasıyla küresel emtia piyasalarında belirsizlik ve volatiliteyi artırdı. Çatışmaların yayılma ihtimalinin LME fiyatlarının yükselmesine neden olabileceğine dikkat çeken Reynaers Alüminyum Türkiye, Stan Ülkeleri ve Almanya Genel Müdürü Zafer Güldoğan, Rusya-Ukrayna savaşı ve yükselen enerji fiyatları gibi faktörlerin emtia piyasalarında rekor üstüne rekor kırılmasına yol açtığını söylüyor. Alüminyum fiyatlarının yüzde 4,4 azaldığını belirten Güldoğan, “Bu belirsizliklerin devam etmesi, emtia piyasasında dalgalanmanın devam edeceğine işaret ediyor” diyor. Küresel belirsizliklerin en çok etkilediği sektörlerden bir diğeri de ağır ticari araçlar. Olası bir resesyonda talebin azalma riski olduğunu belirten Iveco Türkiye Genel Müdürü Hakkı Işınak, özellikle taşımacılık ve lojistik sektörlerindeki daralmanın ticari araç satışını olumsuz etkileyeceğini kaydediyor. Yatırımların azalmasının da sektöre negatif etkisi olduğunu sözlerine ekleyen Işınak, şöyle devam ediyor: “Enflasyonun hızla kontrol altına alınması kritik önem taşıyor. Aksi bir durum ticari araçların fiyatlarını ve işletme maliyetlerini artırabilir. Bu da şirketlerin kârlılığını olumsuz etkileyebilir. Akaryakıt fiyatlarının yükselmeye devam etmesi de özellikle lojistik sektörü için maliyetlerde önemli bir artış anlamına gelecek ve bu da kaçınılmaz olarak ticari araç markalarını olumsuz etkileyecek.”
TALEP AZALDI
Küresel etkilerle birlikte Avrupa Birliği ülkelerindeki durgunluk, ihracatçı sektörler için büyük bir sorun haline geliyor. Talep yetersizliğinin artmasından en çok etkilenen sektörlerden biri de hazır giyim. Ege Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Burak Sertbaş’ın verdiği bilgiye göre talebin düşük kalması üretimi de olumsuz etkiliyor. Kapasite kullanım oranı sektörde yüzde 84’lerden yüzde 76,4 seviyelerine gerilemiş durumda. İhracat da ocak ayında yüzde 12 daralarak düşüş trendine devam etti. Sarkuysan Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Çaycı, bakır sektöründe de talep yetersizliğinin risk olarak öne çıktığını belirtiyor. İç pazarda finansmana erişimin zorlaşmasıyla rekabetin olumsuz etkilendiğine dikkat çeken Çaycı, “Sektörde yüzde 10-15 arasında ihracat ve iç pazarda düşüş hüküm sürüyor. Bu da şirket bilançolarını olumsuz etkiliyor” diyor. Un sektöründeyse Kızıldeniz’deki sorunlar ve uzayan transit süreleri navlun maliyetlerini arttırdığı için rekabet gücü azalıyor. Bu durumun sektörün en çok ihracat yaptığı Doğu Afrika pazarının daralmaya başlamasına ve kârlılıkların azalmasına neden olduğun belirten Doruk Un Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Gürsel Erbap, şöyle devam ediyor: “Eğer bu konularda tedbir alınmazsa yüzde 15- 25 arasında kâr kaybının gerçekleşebileceğini düşünüyoruz.”
YÜKSEK FAİZ SORUNU
İnşaat ve gayrimenkul sektörleri, son yıllarda daralmaya devam ediyor. Sektördeki en önemli tehdit unsurlarının yüksek faiz oranları, kredi erişimindeki zorluklar ve enflasyon olduğuna işaret ediliyor. 2023 yılında toplam 1 milyon 225 bin 926 konut satıldığını belirten Tahincioğlu Gayrimenkul Yönetim Kurulu Başkanı Özcan Tahincioğlu, bunun son 9 yılın en düşük rakamı olduğuna dikkat çekiyor. Erişim sorununu ortaya koyan bir diğer göstergeninse ev sahiplik oranı olduğunu ifade eden Tahincioğlu, “Ev sahiplik oranı, son 9 yıldır gerileyerek yüzde 56,2’ye kadar düştü” diyor. Ortadoğu Holding İcra Kurulu Üyesi ve Ortadoğu İnşaat Grup Başkanı Nusret Kayhan Apaydın, yüksek konut faizlerinin sorun teşkil ettiğini belirterek şunları söylüyor: “Konut kredi faiz oranlarının düşük seyrettiği yıllarda ipotekli satışlar, toplam satışların yüzde 40’ı civarında seyrederken son dönemde bu oran yüzde 15’in altına düşmüş görünüyor. Gayrimenkul satışlarında kredili satışların olabilmesi için konut kredisi aylık faiz oranının yüzde 1’in altında olması gerekiyor. Günümüzde bu oran yüzde 3 civarında ve tüketiciye tahsis edilen kredi tutarı da talep edilenin çok altında.” Şu anda gayrimenkul sektörü için en büyük tehditlerin başında finansman geldiğini ifade eden Cevahir Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Eser Cevahir, şu değerlendirmede bulunuyor: “Türkiye’nin içinden geçtiği süreçte ortaya koyduğu faiz yükseltme politikalarının orta ve uzun vadede ekonomik olarak başarılı olacağına inanıyorum ama rahatlama dönemine kadar sıkıntı devam edecek. Bu da ister istemez satışların ve üretilen konut adedinin azalmasına neden oluyor. Bu doğrultuda arz, talep dengesindeki değişiklik vesilesiyle fiyatlandırmaya yansıyor.”
KÂRSIZLIĞIN SONUCU
Düşük kâr marjıyla çalışan sektörlerde özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler ciddi zorluk çekiyor. Örneğin e-ticaret sektörü için en büyük tehlikelerden biri, KOBİ’lerin ve e-ticaretle uğraşan şirketlerin mevcut ekonomik koşullara uyum sağlayamamaları. IdeaSoft CEO’su Seyhun Özkara, bu sorunun etkisini şöyle özetliyor: “Özellikle enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde, gider artışlarını ürün fiyatlarına yansıtamayan işletmeler, satışlardan elde ettikleri gelirle yeni ürünler satın almada güçlük çekebiliyor. Bu durum, işletmelerin ticari faaliyetlerini durdurma noktasına dahi gelmesine neden olabiliyor. Türkiye’de şirket kurarak e-ticaret alanında faaliyet göstermek isteyenler arasında, sadece yüzde 30’luk bir kısım bu alanda devam edebiliyor. Geri kalanlar ise bahsettiğim nedenlerden dolayı işletmelerini kapatıyor.” Lojistik sektöründe de fiyata dayalı rekabet büyük bir risk oluşturuyor. Sertrans Logistics Yönetim Kurulu Başkanı Nilgün Keleş, global sorunların dışında yerelde rasyonel olmayan fiyat rekabetinin sektör için en büyük tehdit olduğuna dikkat çekerek şöyle konuşuyor: “TOBB verilerine göre ülkemizde ulaştırma ve depolama alanında son beş yılda her yıl ortalama yaklaşık 5 bin şirket kurulurken yine ortalama yaklaşık 1.000 şirket kapanıyor. Bu büyük hareketlilik rasyonel olamayan ve fiyata dayalı rekabetin en büyük nedenlerinden ve sonuçlarından biri olarak öne çıkıyor. Bu durumun nedenlerinden biri de elbette ekonomik belirsizlikler. Bunu, bizim gibi jeopolitik konumu nedeniyle doğal bir lojistik üssü olan ülkemizin lojistik sektöründe hak ettiği noktada olamamasının en önemli nedenlerin biri olarak görüyoruz.”
FİYATLAR ZORLUYOR
Türkiye’nin lokomotif sektörlerinden biri olan mobilyada hammadde maliyetlerinin yükselmesi ürün fiyatlarına yansıyor. Bu da adetsel bazda satışların azalmasına neden oluyor. Özellikle yılın ikinci yarısında yaşanabilecek olumsuzlukların şirket ciro hedeflerinin revize edilmesine, bazı şirketlerin küçülmesine, sonuç olarak personel azaltmasına kadar gidebilecek olumsuz sonuçlar yaratabileceğini belirten Doğanlar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Davut Doğan, “Geçen yıl sektörde adetsel bazda büyüme olmadı. Bu yıl da beklenti sadece yüzde 20 civarlarında. Önceki yıllarda her yıl ortalama ürün bazlı satışlarını yüzde 50 artıran bir sektörün artık temkinli yol aldığını görüyoruz” diyor. Fiyat artışları mücevher sektöründe de baskı yaratıyor. Faiz oranlarındaki artışın altın, pırlanta gibi hammadde alımlarını olumsuz etkilediğini ifade eden Ariş Pırlanta Yönetim Kurulu Başkanı Kerim Güzeliş, şöyle devam ediyor. “1994 yılında yaşanan krizde yine yükselen faizlerden ötürü piyasalar bir müddet yavaşlamıştı ama daha sonra faizden gelen gelirin hem bizim sektörümüze hem diğer sektörlere satış anlamında olumlu etkileri olmuştu. Umuyoruz ki yine ilerleyen dönemlerde gelecek nemalarla sektörümüz ve diğer sektörler hareketlenecektir. Şu an yüzde 20-30 olan büyümenin düşeceğini düşünüyoruz.”
İKLİM KRİZİNİN BOYUTLARI
İklim krizinin en büyük etkileri tarım alanında hissediliyor. Türkiye bağ alanı sıralamasında dünya 5’inciliğini koruyor. Ancak 2000 yılından beri her yıl bir bağ alanı kaybediyor. 1995’lerde Türkiye’de 600 bin hektarın üzerinde bağ alanı varken 2022’de bu rakam 410 binlere kadar geriledi. Bu da alkollü içecek sektörü için önemli bir tehdit oluşturuyor. Çay sektöründe de üretimde düşüş var. Arz talep dengesinin bozulduğunu ifade eden Efor Çay Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Akkuş, şunları söylüyor: “Çay tüketimi giderek artıyor, ancak bu sezon üretim önemli ölçüde düşüş gösterdi. Bu durum tüketicilerin taleplerinin karşılanamaması anlamına geliyor. Çay tüketiminde son dönemde yüzde 15 artış oldu. Ekim alanları ise bir o kadar geriledi. Bu durumun yarattığı ya da yaratacağı olumsuzluk, piyasadaki fiyat dengesinin bozulması ve artan tüketimin karşılanamaması olacak.” İklim kriziyle mücadelenin üretimden, büyümeden, yeni bir fabrika açmaktan daha da karmaşık bir hal aldığını ifade eden Penti CEO’su Mert Karaibrahimoğlu, bu tehdidin boyutuyla ilgili şu bilgileri veriyor: “Birleşmiş Milletler Kalkınma Ajansı’nın paylaştığı verilere göre dünya çapında 17 yıl içinde temiz suyumuzu, 27 yıl içinde gıda erişimimizi, 60 yıl içinde bereketli toprağın tamamını kaybedeceğiz. Üstelik böyle giderse maskesiz temiz hava için son 7 yılın içindeyiz. Bu rakamlar bizim yaşam süremiz içinde daha büyük felaketler göreceğimize işaret ediyor. Oluşan tüm tehditlere karşı strateji geliştirmek artık perakende sektöründeki, hele ki bizim gibi güçlü markaların olmazsa olmaz yönetim şekillerinden. Ancak sürdürülebilirlik tehdidi daha kapsamlı ve gerçekçi çözümler arayan bir konu başlığı ve politikaları da işte tam burada ortaya çıkıyor. Sürdürülebilirlik, yalnızca çevre dostu olmak demek değil; sürdürülebilir bir düzen kurmak demek. Bu da ancak insanın, gezegenin ve ticaretin birlikte kazandığı kesişim kümeleriyle mümkün oluyor.”
“2026’YA HAZIR DEĞİLİZ” ALİ ESAT KUTMANGİL KUTES İCRA KURULU BAŞKANI REKABETE OLUMSUZ ETKİ Her yıl toplam 8,5 milyar dolarlık bir ihracat hacmine ulaşan demir döküm sektörü, tedarik zincirinde yaşanan aksaklıklar sonucunda rekabet açısından ciddi bir tehditle karşı karşıya... Ek olarak 2026 itibarıyla başlatılması öngörülen Sınırda Karbon Düzenlemesi’ne uyum sağlamak için gerekli olan dönüşüm sürecinin, mevcut koşullar altında planlandığı zaman diliminde gerçekleştirilmesi zor görünüyor. Bu durum, sektörün sürdürülebilirliği ve global pazardaki konumunu riske atabilecek önemli bir faktör. YATIRIM İKLİMİ ZORLUYOR 2026 yılında yürürlüğe girecek olan sınırda karbon vergilendirmesi konusunda sektörümüz henüz yeterli önlemleri almadı. Bu durum, karşılaşabileceğimiz potansiyel zorlukların başında geliyor. Endüstrimizin dönüşümüne yönelik gerekli yatırımların gerçekleştirilmesi kaçınılmaz. Bu yatırımların yapılabilmesi için ülkemizde yeniden sağlıklı ve elverişli bir yatırım ortamının oluşturulması zorunlu. Bu şartların yerine getirilmesi, sektörümüzün gelecekteki gelişimi ve sürdürülebilir başarısı için hayati önem taşıyor. |
“GELİR TABLOSU YÖNETİMİ ZORLAŞACAK” DR. A. BÜLENT SABUNCU KOTON CEO’SU ENFLASYON VE MALİYET ARTIŞI 2024 yılı için en büyük tehdit enflasyon ve buna bağlı maliyet ve gider artışları olarak ifade edilebilir. Enflasyonun devam etmesi ve bununla beraber maliyet/gider yönetiminin zorlaşması sektör şirketleri için ciddi bir tehdit olarak öne çıkıyor. Geçmiş döneme göre finansmana erişimde kolaylıklar sağlansa bile finansman giderlerinin yarattığı ek yük şirketler açısından gelir tablosu yönetimini zorlaştıracaktır. BÜYÜMEYİ DESTEKLEYİCİ ÖNLEMLER Bu yıl sektördeki şirketler geçen yıla göre enflasyonun üzerinde büyüme hedefleyip bunu gerçekleştirseler bile sektörümüz için temel giderlerden olan ücret artışının altında bir büyüme olması çok büyük bir ihtimal. Hele ki enflasyonun üzerine ek bir büyüme koyamayan şirketler için bu ücret artışıyla mücadele etmek daha zor olacak diye öngörüyorum. Verimliliği artırıcı ve büyümeyi destekleyecek önlemler alınmalı. Bunu yapamayan şirketlerin giderlerini kontrol altında tutmak amacıyla önlemler alması kaçınılmaz olacaktır. |
MEHMET TUĞTAN ANADOLU SİGORTA GENEL MÜDÜRÜ “MARMARA DEPREMİNDE 35 MİLYAR DOLARLIK HASAR BEKLENİYOR” “BUGÜNDEN HAZIRLANMALI” 6 Şubat’tan sonra sigorta sektörünün ortak gayede buluşup hasar ödemelerini hızla yapabilmesi, sanayinin ayağa kalkabilmesindeki en önemli faktörlerdendi. Öte yandan daha düşük prim tutarları ödemek için kendi varlıklarını daha düşük tutarlarda gösteren işletmelerin sıkıntılarını yaşadık. Bütün bu sorunları, mağduriyetleri unutmayıp doğru bedellerle doğru sigortalanarak ilerlemenin ne denli kritik değerde olduğunu bir kez daha gördük. Bunu unutturmamamız ve olası bir Marmara Depremi’nde aynı şeyleri yaşamamak için tasarımı bugünden doğru yapmamız gerekir. “6-7 KAT FAZLA OLACAK” Marmara depremi için tedbirlerin bir an önce alınması, can güvenliği ve iş sürekliliği boyutunun da hesaba katılması gerekiyor. 5 yıl önce yayınlanan bir rapora göre beklenen Marmara depreminde sigortalı hasarın 20-27 milyar Euro olacağı tahmin ediliyor. O günden bugüne sigortalılık oranları arttı, teminat bedelleri yükseldi. Olası Marmara depreminde, Kahramanmaraş depreminin 6-7 katı bir sigortalı hasar bekliyoruz. Kahramanmaraş depreminde bu rakamın 5 milyar dolar olduğunu hesaba katarsak 35 milyar dolar gibi bir sigortalı hasardan bahsediyoruz. |
“YERLİ ÜRETİMDE DURGUNLUK YARATIYOR” ABDULKADİR KONUKOĞLU SANKO HOLDİNG ONURSAL BAŞKANI İTHALAT SORUNU Tekstil sektörü için ithalat en büyük tehdit. Türkiye’ye büyük miktarlarda iplik, kumaş ve konfeksiyon girişi sektörümüz için en büyük riski oluşturuyor. Bu, dünyadaki maliyet ucuzluğundan kaynaklanıyor. Yerli üretime durgunluk verecek kadar çok ithalat yapılıyor. Bunun kapasite düşüşünden istihdamdaki sıkıntılara kadar etkileri bulunuyor. KREDİ MALİYETLERİ Gayrimenkul sektöründeyse konut kredilerinin yüksekliğine bağlı olarak maliyet artışı, en büyük tehdit olarak karşımıza çıkıyor. Yeni inşaat projelerinde düşüş var. Stokta projeler var, böyle olunca da yeni bir inşaata girmek isteyenler kılı kırk yararak adım atıyor. İnşaat sektöründeki kredi maliyetlerine bağlı durgunluk, istihdamı da düşürüyor. Konut kredileri ev alma gücünü oluşturacak düzeye gerilerse 2024 ve 2025 yıllarında inşaat sektörü yeniden canlanır. Kredi maliyetleri en önemli etken durumunda. |
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?