“2007 Yılında 4 Yeni Proje Daha Geliyor”

Hüsnü Özyeğin, Türkiye’nin son 20 yılda yetiştirdiği en önemli işadamlarından biri… Daha lise döneminde hedeflediği iş yaşamındaki başarıyı, önce profesyonel yönetici olarak yakaladı, ardından kend...

1.03.2007 02:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Hüsnü Özyeğin, Türkiye’nin son 20 yılda yetiştirdiği en önemli işadamlarından biri… Daha lise döneminde hedeflediği iş yaşamındaki başarıyı, önce profesyonel yönetici olarak yakaladı, ardından kendi bankasını kurarak bir başka aşamaya taşıdı. 20 yılda 8 milyon dolarlık sermayeyi, 5.6 milyar dolarlık bir bankaya dönüştürdü. Yunan NBG Bank’a yaptığı satıştan sonra ise bütün gözler üzerine çevrildi. Şimdi hedefinde yeni işler var. Hüsnü Özyeğin, “2007 yılında 3-4 yeni projeyi hayata geçireceğiz. Ancak, Finansbank’a rakip bir banka kurmayı düşünmüyoruz” diye konuşuyor.

Türkiye’de 2006 yılının en çok konuşulan işadamlarından biri olan Hüsnü Özyeğin, bu özelliği ile Ekonomist Dergisi’nin anketinde “Yılın İş İnsanı” seçilmişti. 20 yıl önce, 8 milyon dolar sermayeyle iş hayatı yolculuğunda, diğer şirketlerinin  yanı sıra dev bir banka yarattı. Kendi deyimiyle “gözü gibi baktığı” Finansbank’ı, 5.6 milyar dolarlık bir piyasa değeri üzerinden Yunan NBG’ye satarak bütün dikkatleri üzerine çekti. Gerçek anlamda “sıfırdan zirveye giden” süper bir başarı öyküsü yaratan Hüsnü Özyeğin, yeni döneme de iddialı hazırlanıyor. Bankanın satışından sağladığı nakitin yarısını yeni yatırımlara yönlendirmeyi planlıyor. Hesapları arasında “Finansbank’a rakip yaratmak” yok. Yeni projelerini önümüzdeki aylarda açıklamayı planlıyor.

Fiba Grubu’nun perakende, konut, enerji geliştirme ve yurtdışı bankacılık işlerini oğlu Murat Özyeğin ve kızı Ayşecan Özyeğin ile yürüten Hüsnü Özyeğin, başarı öyküsünü ve geleceğe yönelik hedeflerini Capital’e anlattı. Roberj Koleji’nden başlayan bu öykünün, geleceğin işadamı ve yöneticileri için önemli mesajlar içerdiğini düşünüyoruz:

-Kolej öncesinde okuduğunuz okul neresiydi? Yani çok parlak bir öğrenci miydiniz?
Robert Kolej’e gelmem tamamen bir tesadüf sonucu oldu. Benden bir sınıf büyük bir arkadaşım vardı, bizim ilkokuldan mezun olmuştu. Bir gün okula geldi. Ballandırarak Robert Koleji anlattı. Ben de annemlere anlattım. Annem ve ablam İzmir Kız Koleji’ni bitirmişti. Aile olarak koleji benimseyen bir yapımız vardı. 1949’da ailecek İtalya’ya gitmiştik. Ablam okula gitti ben daha okul yaşına gelmemiştim. İtalyancam iyiydi, ancak daha sonra unuttum.

-O dönemde hayalini kurduğunuz  bir meslek var mıydı?
Bizim bütün aile neredeyse doktordu. Babam, “Oğlum doktor olma, mühendis ya da avukat ol” dedi. Ben de “o zaman mühendis olayım” dedim. Robert Kolej’in bir de mühendislik okulu vardı. İngilizce mühendis okutulurdu. Ben de inşaat mühendisi olmaya karar verdim.

Okumak için ABD’ye müracaat ettim. Birinci seneden sonra çalışmaya başladım. İlk olarak sahil şeridinde California’nın Newport şehrinde inşaat mühendisi olarak çalıştım. Akşamları da bir deniz ürünleri restoranında çalışıyordum. Eve gidip garson kıyafetlerimi giyip, papyonumu takıyordum. Cumartesi ve pazar gece ikiye kadar çalışıyordum.

Ayrıca bir de ek bir işim vardı. Gıda Teknolojisi Fakültesi. Gidip yemekleri tadıp karar veriyorsunuz.  Öğlen yemeğini orada yemek için oraya giderdim, oradaki iş yemek tatmaktı. 35 sent para alırdım. O zaman 35 sent bile paraydı. Geçimimi temin etmek için her fırsatı değerlendirmek durumundaydım.

-Robert Kolej’i bitirdikten sonra ABD’ye gittiniz. Türkiye’de okumak size mi cazip gelmedi yoksa?
Ö:Robert Kolej’de okuduğunuz zaman herkesin bir ABD hayali oluyor. Tabii ABD, o zaman ulaşılması zor bir hayaldi. O zaman bizim sınıftan 82 kişi mezun olmuştuk. Sadece 20-25 kişi ABD’ye gidebilmişti.

-O dönem sınıfınızda kimler vardı?
En meşhur insanlar, Mehmet Emin Karamehmet, Nuri Akın, Osman Berkmen ve Vural Akışık.

-Robert Kolej’de okurken İstanbul’da çalıştınız mı?
Ö: İlk işim tercümanlık olmuştu. Bir Japon gemisi gelmişti İstanbul’a. Orada tercümanlık yapmıştım. Bir fuar gemisiydi.

-Kolejde yaz dönemlerinde çalışır mıydınız?
Hayır, daha çok Çeşme’de tatil yapardım.

-O dönemlerde sizi etkileyen bir şey oldu mu? Yani iş hayatınız için örnek aldığınız, etkilendiğiniz olaylar oldu mu?
Robert Kolej çok sosyal bir okuldu. Ben de çok faaldim. Talebe Birliği başkanıydım. Basketbol takımındaydım, voleybol takımının kaptanıydım. Piyeslerde oynardım. Okulda sürekli bir etkinlik olurdu. Ve ben hepsine katılmak isterdim. Sosyal yönüm çok güçlüydü.

-Okul döneminde gençler yanlış karar vermekten çekinir. Sizin böyle bir endişeniz oldu mu?
Ben hiçbir şey düşünmedim. Benim önümde hep fırsatlar olacağına inandım. Zaten Harvard ismi önemli kapılar açıyordu. Eğitimime güvendim ve kendime güvendim.

-Türkiye’ye dönmeye nasıl karara verdiniz?
1974 yılında askerliğim için döndüm. 

-Peki döndükten sonra ne yaptınız iş aradınız mı hemen?
Döndükten sonra 3 kişiye mektup yazdım. Üçü de rahmetli oldular. Vehbi Koç, Nejat Eczacıbaşı ve Behçet Osman Ağaoğlu'na mektup yazdım. Koç Grubu’nun insan kaynaklarından ve Nejat Bey’den yanıt aldım. Koç Grubu, Aygaz’da bir iş teklif etti.

Nejat Bey benimle bizzat ilgilendi. O zaman Eczacıbaşı, yatırım ortaklığı kuruyordu. “Sen askerlikten sonra burada genel müdür olursun” dedi. Biz aslında Nejat Bey’le anlaşmıştık. Daha sonra Çukurova’yı gördüm. İçeri girdim. “Randevunuz var mı” dediler, “yok” dedim. Mehmet Emin Karamehmet patronmuş orada. Beni kabul etti ve konuştuk. Ardından da “Hiçbir yere gidemezsin, sen benim bankamın ya da holdingin üst düzey bir yöneticisi ol” dedi. “Nejat Bey’in sekreterini ararım senin için özür dilerim” dedi.

hed

1974 yılından söz ediyorum. O tarihte Çukuova Kimya diye bir şirket kuruluyordu. Yönetim kuruluna beni aldı. Bir dönem orada çalıştım. Sonra beni Pamukbank’a aldı. Bankacılıkla ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Pamukbank’ta yönetim kurulundaydım.

O zaman bir de aktif pazarlama yapmaya da başladım. O zaman Ankara’da ihaleler olurdu. Örneğin, Devlet Su İşleri’nin ihalesi. 10 tane müteahhit o iş için belge alırdı. Ankara’ya giderdim. Bütün o müteahhitlerin teminat mektuplarını ben verirdim. 

O müteahhitlerle ilişkileri başlattıktan sonra Irak’a, Libya’ya gitmeye başladım. Müteahhitleri oralara yönlendirdim. Türk müteahhitlerini yurt dışına aslında Pamukbank açmıştı.
Ben bankacılığı tamamen tecrübeli insanları dinleyerek öğrendim. Bankanın iş planlarının yapılması, hedeflerin konulması gibi konuları öğrendim. 

-7 yıllık bir genel müdürlük döneminiz başladı?
1980 öncesi her şey fiksti. Krediden aldığız faiz, mevduata ödediğiniz faiz belliydi, rekabet yoktu. 1980’den sonra bir gecede her şey değişti. Faizler serbest bırakıldıktan sonra çok karışıklık oldu.

-Genel müdürlüğünüz öneminde başka işler yaptınız mı?
Ağırlık bankadaydı.

-O dönemde iş teklifi aldınız mı?
Almadım. Benim böyle bir şey kabul etmeyeceğim düşünülüyordu. Zaten O dönemde banka genel müdürlerine pek yaklaşılmıyordu.
 
1986 yılında bireysel bankacılık için bir takım çalışmalara başladınız diye biliyorum?
O yıllarda Citibank, Türkiye’de bireysel bankacılığa girmeyi düşünüyordu. Buraya Amerikalı bir adam getirmişlerdi. Daha önce onların Atina ofisindeydi. Kredi kartlarının işinin başındaydı. Türkiye’de ATM, kredi kartları işini organize etmesi için getirilmişti. Yapı Kredi bireysel bankacılığa ilk adımını attı. Kredi kartı projelerini, ATM işlerini biz ayarladık. Sonra da kendime bir banka kurayım dedim ve ayrıldım.

-Peki bu nasıl bir karar? Bir anda karar verdiniz?
Ben Yapı Kredi’ye küçük bir ortak olmak istedim. Hisse almak amacındaydım. Mehmet, “Kusura bakma, bunu yapamam” dedi. O zaman kendi bankamı kurmaya karar verdim.

Bu dediğim 1986 yılının kasım ayında olmuştu. Ardından hemen girişimlere başladım, çok sayıda işadamıyla görüştüm. Sonuçta bazı işadamlarıyla bunu yapmaya karar. 1987’de izni aldım.

Hemen belirteyim, Mehmet Emin Karamehmet ile konuştuktan sonra hemen ayrılmadım. Bir süre çalıştım. Mehmet Emin Bey’in bir banka kuracağımdan haberi olmadı. Milliyet gazetesinden çıkan haberden sonra öğrendi.

Mehmet Emin Bey’in bir tepkisi olmuş muydu?
O ben ayrılıp banka kurduğum zaman mutlaka içerlemiştir ama öyle çok uzun sürmedi ondan sonra.

-Peki Çukurova Grubu’ndaki 13 yıllık çalışma sürenizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mehmet Bey, yöneticilerine inanılmaz bir yetki ve çalışma sahası verir. Hiç karışmaz. Bankayı en azından Mehmet kadar kollardım. Bir patron kadar karlılığa dikkat ederdim. Tüm bankanın işini ben götürürdüm.

-Bankanızı kurmanız nasıl oldu. Süreç nasıl gelişti?
O zaman küçük bir kadro ile yol çıkmaya karar vermiştim. Bankalarla, yurtdışı kurumlarla ilişkilerim vardı. Dışarıdan kolay kredi bulacağımı düşünüyordum. Yani sermayem değil, muazzam ilişkilerim vardı.
1987’de izin çıktı. 24 kişiyle başladık. Ömer Bey dışında kadroda olanlardan sekreterim Esin hanım kaldı. Finansbank’ın 15 Eylül 1987’de bankacılık izni, resmi gazetede yayınlandı. 41 takvim günü sonra, 26 Ekim Pazartesi faaliyete geçti.

-Bankayı 21 işadamının ortaklığı ile kurmuştunuz?
Yüzde 1- 2 gibi hisselerle 21 işadamı bankaya ortak oldu. Bu işadamlarını Türkiye’nin seçkin işadamlarının arasından seçmeye çalıştım. Ali Mansur, Ayduk Koray, Ali Şükrü İskefyeli, Rahmetli Ferruh ve Nejat Verdi, Mete Yalçın, Sıdıka Atalay ve Muhammer Kitapçı gibi isimler vardı. Banka hisselerinin yüzde 20’sini işadamlarına satmıştık.

O dönemde yüzde 1 hisse için 120 bin dolar yatırım yapanlar, satışla birlikte paraları 50 milyon dolara yükseldi. Bir hesap yaptığımızda yıllık dolar bazında yüzde 40 getiri anlamına geliyor.


İlk banka kurulduğu zaman Ömer Bey sizin yanınızdaydı. Ömer Bey’le daha önceden çalışmış mıydınız?
Ben Ömer’i Yapı Kredi’ye aldım. Amiriyle araları iyi olmadı. Ayrılmak istedi. Ben de “Bekle, ben de ayrılacağım” dedim. Sürekli beraber koşturduk. Finansbank’ı kurduktan 2 yıl sonra ben genel müdürün profesyonel biri olmasını istedim. Ömer 34 yaşındaydı. Ama başarılı olacağına inanmıştım.

-Ancak, sonra siz bankanın genel müdürü oldunuz?

Kısa süre için sonra ben Ömer’i yaptım. Ben başkan olarak kaldım. Sürekli beraber koşturduk.

-1989’da ne oldu da Ömer Bey’in önünü açmak için mi?

Hem onun önünü açmak için hem genel müdürün profesyonel bir insan olmasının yararını gördüm. Yani başka planlarımız vardı. Aşağıdan da bir arkadaşımızı genel müdür yardımcısı yaptım. Ömer yanına. Ömer ilk başta genel müdürlüğün erken olacağını söyledi.  Ama  ben gayet iyi olacağını düşündüm. Zaten çok iyi oldu. 

-Bir de İsviçre’de banka alma olayı var. Neden aldınız?

O tamamen bir tesadüf idi…  İngiltere’de bir banka almaya gittik. Ben bankanın bilançosunu istedim. Faksla geldi. Baktım ki, oran bizim Türkiye’dekinin 4 misli. İngiltere Merkez Bankası Denetim Genel Müdürü, bize kibarca ‘sizin bankanız çok genç’ dedi. Yani, bu bankayı almamız için lisans verilmeyeceği anlamına geliyordu. Sonra bana İngiltere’de banka almamı öneren UBS, Cenevre’de satılık bir banka bulup, o bankayı almamıza aracılık ettiler.

-Ne kadar ödediniz orada?

12 milyon dolar. 1994 yılında da Hollanda’yı kurduk. Ardından, 1997’de Rusya’yı kurduk. 2000 yılında ise Romanya’yı satın aldık.

-Üstelik siz bunları 1994 yılında Türkiye’deki kriz ortamına rağmen yaptınız?

Hollanda’da banka kurmaya krizden 8 ay önce başlamıştık. Hatta kriz başlayınca bizi arayıp, “Hala kurmak istiyor musunuz” diye sordular. İstediğimizi söyleyince, hemen izni verdiler.
Biz o dönemde 4,5 milyon dolarlık sermayeli bir banka kurduk. 1994 yılının Nisan ayından söz ediyorum. Yine nisan ayında 600 metrekarelik bir yer tuttuk ve 8 kişiyle yola çıktık.
 
-Aradan 12 yıl geçti. Şimdi yurtdışındaki bu 3 banka hangi düzeye geldi?

Bu ülkedeki bankamızın aktif büyüklüğü 3,5 milyar Euro civarında ve 250 kişi çalışıyor. Hollanda’da 1000 kurumsal müşterimiz, 250 bin bireysel müşterimiz var.

-2001 yılında bir yabancı ortaklığın kıyısından döndünüz. Tam anlaşmışken, son anda satmaktan vazgeçtiniz. Neden bu satış olmamıştı?
 
O işin aslı şöyle: 2001 yılı banka satmak için iyi bir dönem değildi. Çünkü, bankaların değerleri çok düşüktü. Kriz ortamında satan taraf olmak çok zor. Çünkü, satın alanın güçlü olduğu dönemdi. Bence o zaman Fransızlar da haklıydılar. Aslında o dönemde ne banka alınırdı ne de satılırdı. Doğru zaman değildi.
Kısaca masadan birlikte kalktık. Yani biz vazgeçmedik, koşullar iki taraf için de uygun değildi.

 -2006 yılında satış gerçekleşti. Buradaki hedefiniz neydi, neden sattınız?
Finansbank her yıl yüzde 50, bankacılık sektörü ise yüzde 30 büyümektedir. Bu ilave yüzde 20 büyümeyi sağlamak için sermaye gerekiyordu.  Yurt dışındaki bankalarımız da hızlı büyüyordu ve bunlara da ek sermaye ihtiyacı vardı. Bu kadar basit bir nedeni vardı.
Bir de yurtdışındaki bankalar hızlı büyüyordu, oraya sermaye lazımdı. Yani hem yurtiçi hem de yurtdışındaki büyümeyi destekleyecek sermaye yoktu. Bunu nedenle Finansbank’ı sahiplenecek bir gruba satmaya karar verdim.
 
-Siz 20 yılda sıfırdan büyük bir banka yarattınız. Gerçek bir başarı öyküsü. Bunun sırrı nerede? 

Bence ilk sırada genç bir ekiple yola çıkmak yer alıyor. Bankacılığı bilen genç bir ekiple, geleceğin bankasını yaratmayı hedefledim. İyi ailelerden, iyi eğitim almış gençlerle yola çıktım. Onlar da sonra iyi gençleri bankaya aldılar. Bu bir strateji olarak devam ediyor ve üniversitelerden sürekli iyi gençleri alıyoruz.
 bir ekip seçtim geleceğin bankasını kurmak istedim. Türkiye’de iyi aileye mensup, iyi okullarda okumuş Finansbank’ın üst yönetimine sadece bankacı olarak değil, iyi  bir işletmeci olarak. O ekibi genç seçmem daha iyi oldu. O ekipte daha sonra daha gençleri aldılar. Sürekli üniversiteden yeni mezunları alıyoruz.  

Bizim bankada hem iyi bir disiplin hem de iyi bir arkadaşlık var. Bunu hiçbir bankada göremezsiniz. Kurumsal bankacılık, bireysel bankacılık, işletme bankacılığı ve diğerleri… Sık sık bir araya gelir, Antalya’ya, Uludağ’a gider, eğleniriz. Hafta sonu buluşmaları yaparız. Birlikte yemeğe gideriz. Bence bunun başarımızda büyük payı var.

Bugün Finansbank’a giren 21 yaşındaki genç, idari meclisi başkanı ya da genel müdürle karşı karşıya yemek yiyebilir. Bu önemli bir kültürdür. Buradaki herkes, üst düzey yönetimin ulaşılabilir olduğunun farkındadırlar. Yani biz büyüdükçe birbirimizden uzaklaşmıyoruz.

Türkiye’de Finansbank’a rakip olacak bir girişimde bulunmam. Artık Finansbank’tan sonra yeniden Türkiye’de banka işine girmek beni tatmin etmez. Çünkü, öyle güzel bir kurum yarattık ki!

-Yurt dışı devam edecek ama değil mi? Örneğin, Kazakistan’da yeni bir banka kuruluşu var?

Evet, geçenlerde izin başvurusu için düşünüyoruz. 

-Türkiye’de en önemli potansiyeli nerde görüyorsunuz?

Birçok yerde yatırım fırsatı var. Turizm, gemi inşa, madencilik, gayrimenkul, sanayi, enerji, perakendecilik, otomotiv sanayi, altın işleme, mermer sanayi. Daha fazlası da olabilir. Ben burada İtalya’nın son 15 yılına bakıyorum. Orada son 15 yıldır ne yapılıyorsa, Türkiye’de de hepsi yapılabilir.
Ancak, ben şimdi kendi konularımın dışına çıkmayı düşünmüyorum. Bilmediğimiz işlere girmem. Ancak, kendi sektörlerinde en başarılı olan kuruluşlarla ortaklık yapabilirim.

hed

-Finansbank’ın satışından gelecek paranın yarısını yatırıma yönlendireceğinizi açıklamıştınız. Bu konuda bir karara vardınız mı, nereye yatırım yapacaksınız?
 
Henüz kesinleşmiş bir kararımız yok. Dünyadaki en büyük gruplar bile yeni projelerine 4-5 ayda karar veriyorlar. Biz de daha yolun başındayız. Ancak, 2007 yılında 3-4 yeni projeye gireceğiz. Yeni bir işe başlamak kolay değil.
.
Hüsnü Özyeğin’in İşlerinde Son Durum

Ukrayna’da Banka
Çalışmalar devam ediyor. Bankanın başına Hollanda’dan Oktay başına geçti, çalışmaya başladı. Banka, dış ticaret finansmanı işlemleri ağırlıklı olacak, ardından bireysel bankacılık alanına gireceğiz.

Diğer Bankalar
Romanya ve Rusya’da bankacılık sektörleri, Türkiye kadar, yüzde 30-35 oranında büyüyor. Bizim hedefimiz bu oranların üzerinde büyümek. 

Girişim Sermayesi
Bizim Fiba Capital diye bir şirketimiz var. Ama şu anda SPK mevzuatına uygun bir şirket değil. Bu yatırımlarımıza Fiba Capital bakıyor.

Gemi İnşaat
  Gemi inşa konusunda girişimimiz var. Daha açıklama noktasına gelmedik, ama saygın bir kuruluşla yüzde 50-50, 5 tane kimyasal tanker inşa edeceğiz. 

İnovasyon
Can Paker, 15 işadamını bir araya getirerek bir inovasyon şirketi kuruyor. Buna katılıyoruz. Onlar daha risk sermayesi gibi çalışacak

Konut
Alemdağ’da bir hayli büyük bir arazi aldık. Bir konsept içinde, kasaba tarzı bir proje olabilir. Ancak, çalışmalar devam ediyor, 1 yıla yakın sürebilir

Perakende
Mark and Spencer’da devam ediyoruz. Fransız Lee Fayette’yi Türkiye’ye getirmek için onlarla görüşüyoruz. Türkiye’yi düşünüyorlar, ama 2008’de.

 Swıss Otel
 İyi bir yatırım oldu. Çok iyi yönetim yapısı var. O nedenle aldık. Ama Antalya’da böyle bir fırsat olsa, almam. Bunun iki nedeni var. Birincisi banka olarak, turizmi çok destekledik. Kendi müşterimizle rekabet etmek istemiyoruz. İkincisi, o işi bilmiyoruz, turizm işletmesini yönetecek bir birikimimiz, yönetim kadromuz yok. 

 “En İyi Özelliğim, Eve İş Götürmemem”

-Siz aynı zamanda ve hafta sonları bile gelip çalışırdınız. Bu yoğun tempo sizin özel yaşantınızı aksatmadı mı?

Şu anda son 1-2 aydır haftada üç gün sabahları yüzüyorum.Yazın daha fazla yüzüyordum. 6 sene öncesine kadar kayak yapıyordum. Yürüyüş yapıyorum. Bir arkadaş grubumla tavla partileri yapıyoruz.

Kitap okumayı seviyorum. Osmanlı tarihi okumak bir tutkum. İyi bir konsere, iyi bir tiyatroya gitmeyi severim.

Aslında ben tek bir şeyi iyi yapıyorum. O da eve hiç iş götürmemem. Cumartesi günleri yarım gün çalışıyorum. Arada bir Beşiktaş maçlarına gidiyorum. Motosikletim var, hava güzel olduğunda hafta sonları onunla geziyorum.

-Peki yaz ayları düzenli tatil yapabiliyor musunuz?

Aslında ben hiç öyle 1 haftalık, 15 günlük tatiller yapmıyorum. 3 ya da en fazla 4 günlük tatilleri tercih ediyorum. Ya da eşin dostun düğünleri oluyor, onlara katılıyorum. Ama daha çok 3  günlüğüne herkesin gittiği yerlere gidiyoruz.

- “Bankayı sattıktan sonra kendime daha fazla zaman ayıracağım” diye plan program yaptınız mı?
Aslında bankayı sattıktan sonra sorumluluklarım daha çok arttı. Çevrem benden başka işler bekliyor. Daha fazla iş teklifleri geliyor. Dolayısıyla, benim açımdan Finansbank’ın bundan sonraki performansı çok önemli.
O yüzden de çok mutluyum. Çünkü, Finansbank, 2006 yılını çok iyi tamamladı. Gelişme, büyüme, karlılık, her konuda Türkiye’deki en başarılı 3 banka arasında yer aldı.

Oğlu Ve Kızıyla Birlikte Süper Takım Oluşturdular
-Oğlunuz Murat Özyeğin de grupta görev alıyor. Onu nasıl yetiştirdiniz?

Üniversiteden mezun olunca kesinlikle benim yanımda çalışmak yerine, şirket dışında görev almasını önerdim. O da yurt dışında çalıştı. 2001 yılındaki kriz döneminde Türkiye’ye geldi. 2003 yılında ise kesin dönüş yaptı.

İlk olarak bankada bir İş Geliştirme ve Strateji bölümü kurduk. Murat, bu bölümü bir başka arkadaşımızla birlikte yönetti. Finansbank’a dışarıdan bakan danışman gibi bir grup kurdular. 8-10 kişilik bu grup işlerin daha iyi yapılması ve yeni projeler konularına odaklandılar. Bütün departmanlarla birlikte çalışarak hem bankayı tanıdılar hem de önerilerde bulundular.
Ancak, satıştan sonra Murat Finansbank’tan tamamen ayrıldı. Şimdi onun için benim “dublörüm” diyebilirim. Benim yaptığım her işi biliyor, toplantılarda onun görüşünü almadan hiçbir şey yapmıyoruz.

 -Bir de kızınız var. O sizinle çalışıyor mu?

Evet, o da bizimle birlikte. 2003 mezun olduktan sonra bankaya girdi. Önce eğitimden geçti.  Uzman yardımcısı olarak 2.5 sene bireysel bankacılık biriminde çalıştı. Sonra onu Fiba Holding’e aldım. Şimdi Ayşecan, Swissotel’in yönetim komitesinde. 

 “Gima’da Çok Zorlandık, Ancak Bize Yeni Kapılar Açtı”

- Sizinle Capital için bir söyleşi yapmıştım. Orada, “Basına yatırım hata oldu” demiştiniz. Aynı düşüncede misiniz? 

ATV Televizyonu’nda eski patronumla iş yapmak istedim ve yüzde 30 ortak oldum. 1993 yılında oldu. Sonra 1995 yılında hisselerimi devrettim.  

-Benzer düşünceleriniz başka sektörlerde de oldu mu? Para kaybetmek, pişmanlık gibi…
 
Aslında olmadı. Gima’da çok zorlandım. Para kazandırmadı. Ancak, başka faydaları oldu. Örneğin, Romanya pazarına Gima sayesinde girdik. Romanya’ya Gima’ya arsa almak için gittik, alışveriş merkezi yapma fikri de oradan doğdu. Gima olmasaydı, belki de beni alışveriş merkezi ortaklığı için aramazlardı, Card Finans olmazdı. 

Finansbank’ın kart sayısı bugün 2 milyon 550 bine ulaştı. Gima olmasaydı, bunu yapamazdık. Türkiye’ye çok önemli bir perakende zinciri kazandırdık. Biz almadan önce Gima, komünizm dönemindeki mağazalar gibiydi. Bunu Türkiye’ye kazandırmış olduk.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz