Melih Memecan, 7 yıl Pfizer’in Macaristan’daki şirketini yönetti. İki yıl önce de Türkiye’ye genel müdür olarak atandı. Yurtdışında çalışırken büyük kızını Türkiye’de bıraktı. Kendi ülkesinde lisey...
Melih Memecan, 7 yıl Pfizer’in Macaristan’daki şirketini yönetti. İki yıl önce de Türkiye’ye genel müdür olarak atandı. Yurtdışında çalışırken büyük kızını Türkiye’de bıraktı. Kendi ülkesinde liseyi okusun, üniversiteye gitsin istedi. Küçük kızını ise Macaristan’a götürdü. Ancak onu da lise çağına gelince eşiyle birlikte Türkiye’ye dönmesi konusunda ikna etti. Başarılı da oldu. Memecan, eşiyle birlikte verdikleri bu karar için, “Çok uluslu bir çocuk olsun istemedik. Vatan ve aidiyet duygusu vermeye çalıştık” diyor.
Şebnem Hanım’ın eşi, Naz ve Aslı’nın babası Melih Memecan, Pfizer Türkiye’nin genel müdürü. Türkiye dışında aralarında İsrail’in de bulunduğu 10 ülkeden sorumlu. İzmir Dikmen’de tanıştığı yazlık aşkı Şebnem Hanım ile 28 yıldır mutlu bir evliliği var. Kızları Memecan’ın en büyük tutkusu. “Kızlarımın yanında süt dökmüş kedi gibiyim” diyen Memecan, bugüne kadar çocuklarına üniversiteye gitmeleri ve Türkiye’de okumaları dışında hiç baskı yapmadığını söylüyor. Her anne-baba gibi iki kızlarını yetiştirirken, onların eğitim hayatını planlamak, okul seçimlerini yapmak Melih Bey ve Şebnem Hanım’ın üzerinde ince ince düşündükleri bir konu olmuş.Memecan, “Eşim ile birlikte çocukları büyütürken en büyük hedefimiz onlara meslek kazandırmaktı. İkincisi ise aidiyet duygusu vermekti” diyor. Çok uluslu bir çocuk olmalarından çok bir vatanları olmasını istediklerini söylüyor.
Şimdi ise en büyük hobisi kızlarıyla birlikte hafta sonları motosiklete binmek. Memecan, birçok babanın aksine, büyük kızına zorla motosiklet ehliyeti aldırdığını söylüyor. Gerekçe olarak da “Motor kullanan bir kız olsun istedim” diyor. Memecan’ın büyük kızı Naz, Koç Üniversitesi İşletme mezunu. Migros’ta insan kaynakları bölümünde çalışıyor. Babası 7 yıl Macaristan’da genel müdürlük yapmasına rağmen o Türkiye’de okumayı tercih etmiş. Küçük kızı Aslı ise 18 yaşında. Amcası Salih Memecan gibi gazeteciliğe meraklı. İngiltere’de medya üzerine eğitim alacak.
Memecan, uzun yıllar Pfizer’de expat olarak çalışan bir yönetici olarak çocukların eğitimin hiç de kolay geçmediğini söylüyor. Çocuk yetiştirme konusunda istemeden de olsa onları yönlendirmek zorunda kaldıklarını anlatıyor. Pfizer Türkiye’de bin 400 kişiyi yöneten, geçen yıl da 10 ülkenin daha sorumluluğunu alan Memecan ile eşiyle birlikte kızlarının okul seçimlerini nasıl yaptıklarını, onların eğitim ve kariyer planlarına nasıl destek verdiklerini konuştuk. Expat olarak çalışan bir yöneticinin çocuk yetiştirme konusundaki tecrübelerinin pek çok profesyonel ışık tutacağını düşünüyoruz.
- Kendinizi sert mi yoksa yumuşak bir baba mı olarak görüyorsunuz?
Kızlarıma karşı süt dökmüş kedi gibiyimdir. Kalın kırmızı çizgiler değer yargıları tarafında önem kazanmıştır. Yoksa günlük hayatta eğitim anlayışımızda baskı yapmak hiç olmadı. Hiçbir zaman çocuklarıma “Ders çalışın” demedim. Sadece, ders çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu, sonucunu söyledim. Altını kendilerinin doldurmasını bekledim.
- Eşiniz mi evdeki eğitim konularıyla daha ilgili yoksa siz mi?
Eşim eğitim konularıyla daha ilgili. Ben maalesef sabah çıkıp akşam eve geliyorum. Bugüne kadar okul ve öğretmen seçimleriyle hep eşim ilgilenmiştir. Bu işin master’ı eşimdir.
- Kızlarınız anaokuluna gittiler mi?
Eşim süper sosyal bir insandır. Kimi görse konuşur. Her kesimden arkadaşı vardır. O istedi ki çocukları da böyle olsun. Sosyalleşmeleri için anaokuluna gitmelerini istedi. Anaokuluna gittiler ama kavga dövüş gittiler. Hiç sevmediler, gitmeyi hiç istemediler. Anne yanından ayrılmak onlara çok ağır geldi. Anaokulu maceramız hüsranla bitti. Küçük kızımızı annesi okulun kapısında beklerdi. Uzaktan izlerdi ne yapacak diye.
- Okul seçiminde dikkat ettiğiniz konular oldu mu? Hangi ekolü tercih ettiniz?
İlkokuldan sonra kolejler sınavına soktuğumuzda hangi ekole adım atması gerektiğini çok düşündük. “Fransız mı Alman mı yoksa Amerikan sistemini mi okusun?” diye çok düşündük. Büyük kızımın kolej sınavlarındaki notu çok yüksekti. Robert Kolej ve Alman Lisesi hariç hepsine girebiliyordu. Puanı tuttuğu halde Avusturya Lisesi’ne göndermedik. Karaköy’de sıkışık bir yerdeydi. Koç Lisesi okul olarak da bize daha cazip geldi. Sonuçta Koç Lisesi’ne göndererek Amerikan tarzı eğitim almasını istedik. Aslı da ise Budapeşte’de bizim gibi expat çocuklarını okutan iki okul seçeneği vardı. Biri İngiliz diğeri ise Amerikan okuluydu. İngilizler çok disiplinli çakı gibi çocuklar yetiştiriyordu. İngiliz sistemini sevmedik. Amerikan okulunda ise kimin ne giydiğinin önemi yoktu. Amerikan sistemi daha cazip geldi. Daha sonra küçük kızım da Koç Lisesi’nden mezun oldu. Koç Lisesi’nin düzeninden çok memnun kaldık. Hem sosyalleşme n hem de öğretmenlerin ilgisi açısından çok iyiydi.
- Pfizer Türkiye’ye genel müdür olmadan önce 7 yıl Macaristan’da çalıştınız. Expat bir yönetici olarak çocukların okul seçimini nasıl yaptınız? Zorlandınız mı?
Büyük kızım Naz, 24 yaşında. Bizim Macaristan’a tayinimiz çıktığında Koç Lisesi’nde okuyordu. O yüzden büyük kızımızı Budapeşte’ye götürmedik. İstanbul’da anneannesinin yanında kaldı. Ortaokulu ve liseyi Koç Lisesi’nde bitirdi. Daha sonra da üniversiteyi Koç Üniversitesi’nde okudu. İşletme bölümünden mezun oldu. İki yıldır Migros’ta insan kaynakları departmanında çalışıyor. Küçük kızımın eğitim hayatı daha farklı oldu. İlkokulun ilk iki sınıfını devlet okulu olan Erenköy İlkokulu’nda okudu. Sonraki yıl Özel Eyüboğlu Koleji’nin imtihanını kazandı. Ancak bir yıl sonra, benim Macaristan’a tayinim çıktı ve bizimle birlikte gelmek zorunda kaldı.
- Macaristan’da hangi okula gitti? Uyum sorunu yaşadı mı?
Macaristan’da bütün expatların çocuklarının gittiği Uluslararası Amerikan Lisesi’nde okudu. Çok kolay uyum sağladı. İngilizce bilmemesine rağmen, son derece rahat yabancı dil öğrendi. Hatta, birkaç ay sonra bizim İngilizcemizi beğenmemeye başladı. Ancak ortaokul sona geldiğinde eşimle oturup karar vermek durumunda kaldık. Küçük kızımız Macaristan’a gittiğimizde 9 yaşındaydı. Türkiye ve Türkçe’yi doğru düzgün tanıyamadan, kendi ülkesinde arkadaş grubunu doğru düzgün oluşturamadan gitmişti. Çok uluslu bir çocuk olma yolunda adım adım gidiyordu. Bu durum çok hoşumuza gitmedi. Çok yürekten inanıyorum ki insanın bir vatanının olması lazım. Pfizer’de çalışan birisi olarak bizim hayat tarzımız buna çok uygun değil. Yurtdışına göreve çıktığımız zaman bazen kendi ülkemize dahi dönemeyebiliyoruz. Ailenizi de birlikte yanınızda götürdüğünüzde çocuklarınız bir aidiyet duygusu olmadan büyümeye başlıyor. Bana göre, eşim çok önemli ve doğru karar verdi. Dedi ki; “Kızımıza bir vatan edindirelim. Liseyi mutlaka Türkiye’de okusun.”
- Eşiniz neden kızınızın yurtdışında değil de Türkiye’de eğitim almasını istedi?
Küçük kızım Aslı, ortaokulu bitirip liseye nerede başlarsa muhtemelen üniversiteyi de orada okuyacaktı. Dolayısıyla liseyi de eğer Budapeşte’de okusaydı, Türkiye’de hiçbir üniversiteye girme şansı olmayacaktı. Türkiye onun gündeminde hiç olmayacaktı. Türkiye’de ne akrabalarını ne kuzenlerini tanıyacaktı. Çok uluslu bir dünya vatandaşı olacaktı. Bu fikri çok fazla sevmedik.
- Sonra ne yaptınız? Bu kararınızı nasıl hayata geçirdiniz?
“Türkiye’ye dönelim” dedik ama ben Macaristan’da çalışıyorum. Yürekten gelmeyi çok istiyorum ama o zaman Pfizer Türkiye’nin genel müdürü olan Ahmet Esen arkadaşım gayet başarılı işini yapıyordu. O dönem onun da Türkiye’den ayrılmaya çok niyeti yoktu. “Nasıl yapalım” diye çok düşündük. Amerikan okulunda okuduğu için de Türkiye’deki kolej sınavını kazanmasına imkan yoktu. Failatün failatün failün gibi şeyleri hiç bilmiyordu. Türkçeyi sadece evde konuşuyorduk. Yazları Türkiye’ye gittiğimizde önce biraz Türkçe ve edebiyat dersleri aldırdık. Ama hiç faydası olmadı. Sonra özel okulların ara sınavları olduğunu öğrendik. Böylece lise birden ara sınavlarla Koç Lisesi’ne girmeye hak kazandı.
- Peki Aslı’yı Türkiye’ye dönmeye nasıl ikna ettiniz? Zor olmadı mı?
Tabii, Koç Lisesi’nin sınavını kazandı ama gelmeye hiç niyeti yoktu. Budapeşte’de oldukça güzel bir yaşam biçimi vardı. Arkadaşlarını hiç bırakmak istemiyordu. Basketbol, voleybol, futbol oynuyordu. Okulun en popüler insanlarından bir tanesiydi. 3 dalda takım kaptanlığı yapıyordu. “Koç Lisesi’ne ne yapalım?” diye sorduk. ‘Kaydını dondururuz’ dediler. Kaydını bir yıl boyunca dondurduk. Bir yol boyunca Türkiye’ye dönüş için kendini hazırladı.
- Kızınıza Türkiye’ye gelmesi gerektiğini nasıl anlattınız?
Eşim Şebnem çok uğraştı. Tabii kızım bu dönemde hüngür hüngür ağlıyordu. Bu işler çok kolay olmuyor. “Benim Türkiye’de ne işimi var? Hiç kimseyi tanımıyorum. Niye geleceğim?” derken, bir yıllık okulu dondurma süresi, onun kendini hazırlaması için işimize çok yaradı. Bizden ayrı kalmak değil de o aslında Budapeşte’den ayrı kalmak istemiyordu. Bir yıl boyunca arkadaşlarıyla veda turları düzenledi. Sonuçta, kendisini Türkiye’ye dönmeye çok rahat hazırladı.
- İki kızınızın da üniversiteyi Türkiye’de mi okumasını istediniz?
Hayır, sadece eşimle birlikte bir vatanlarının olması gerektiğine inandık. Vatandan kast ettiğimiz milliyetçilik değil. Arkadaşları olsun, bir aidiyetleri olsun istedik. Dünyayı geziyoruz ancak eninde sonunda dönüp dolaşıp geleceğimiz yer evimiz olacak. Onun için evleri olsun istedik. “Benim evim, güzel evim” dedikleri yer Türkiye olsun istedik. Aslında, eşimin bu konuda çok baskısı var. Eşim çok evcimendir. Ailesine çok bağlıdır. Büyük kızımızı da Budapeşte’ye götürseydik onun da Türkiye’ye gelmesi dolayısıyla Türkiye’de üniversite kazanma ihtimali olmayacaktı.
- Küçük kızınız daha sonra Türkiye’ye dönünce ne yaptı? Üniversite sınavlarına hazırlandı mı?
Aslı Türkiye’ye gelince Koç Lisesi’nde ikinci sınıftan başladı. Zaten kaydını dondurmuştuk. Koç Lisesi’ne çok teşekkür ediyoruz. Budapeşte’de okuduğu birinci yılını burada saydı. Sonra tabii üniversiteyi nerede okuyacağına dair bir karar vermemiz gerekiyordu. Eşim Şebnem ısrarla “Türkiye’deki sisteme de hazırlan yurtdışına da gitmek istiyorsan engelin yok” diye kızımızı ikna etti. Türkiye’de alternatifi de olsun diye çok uğraştı. “Üniversite sınavlarına hiç hazırlanmadan olmaz” dedi. Hakikaten Aslı’ya Türkçe, matematik, fizik ve biyoloji dersleri aldırdık. Ancak dershaneye hiç gitmedi. Çünkü dershane ayrı bir tarzdı. Okuldan gel, cumartesi-pazar dershaneye git. Böyle bir yaşamı olsun istemedik. Özel hocalardan evde ders aldırmayı tercih ettik. Bu yıl hem ÖSS’ye girdi hem de yurtdışındaki üniversitelere başvurdu. Hiç beklemediğimiz biçimde ÖSS’den iyi bir puan aldı.
- Hangi alanda devam etmek istiyor? Meslek seçiminde sizin kızlarınıza bir yönlendirmeniz oldu mu?
Aileden mi bilmiyorum ama küçük kızım Aslı amcası gibi gazeteci olmak istiyor. Yazları amcası Salih Memecan’ın ajansında çalışmıştı. Sizinkilerin İngilizce tercümelerini yapıyordu. Büyük kızım Naz da yazları çeşitli şirketlerde staj yaptı. Bunlardan bir tanesi de Pfizer idi. Bizim şirketin insan kaynakları idaresi meşhurdur. Pfizer’de staj yaptığında ben Macaristan’daydım. İnsan kaynakları alanını çok sevmiş. Okulu bitirir bitirmez Migros’ta bu alanda çalışmaya başladı.
- Küçük kızınız lisede hangi bölümü seçti?
IB bölümünü seçti. Fen-matematik, Türkçe-matematik gibi değil. IB’nin en önemli özelliği Türkiye’deki üniversitenin küçük bir modeli gibi. Projeler hazırlayıp, takım halinde çalışıyorlar. Sigarayı bıraktırma kampanyası, yaşlılara ziyaret gibi çeşitli sosyal aktiviteler yaptılar. Üniversiteye hazırlanma telaşı olmaması onu hayata hazırladı. Son derece güzel ve renkli bir lise hayatı geçirdi.
- Büyük kızınız da mı aynı bölümden mezun?
Hayır, büyük kızımın lise dönemi ÖSS’ye hazırlanma modunda geçti. Türkçe, matematik, biyoloji, fizik, kimya, özel dersler ve kurslar derken iki sene boyunca özel hayatı olmadan geçti. Aslında böyle yaparak hiç doğru bir şey de yapmadık. Bu kadar telaşa ve strese gerek yoktu. İkincisinde kursa bile göndermedik. Arkadaşlarımızın çoğu “Emin misiniz? Çocuk ÖSS kursuna gitmez mi” diye çok eleştirdi ama biz göndermek istemedik.
- Kızlarınızla birlikte nasıl vakit geçirmekten hoşlanıyorsunuz?
Kızlarla babalarının arası çok özel. Akşam eve gelip de onların gözlerini pırıl pırıl görmek benim için ayrı bir zevk. Büyüyünce artık yollarımız ayrıldı. Büyük kızım çalıştığı için akşam eve yorgun geliyor. Ancak, okul zamanı hakikaten çok özeldi. Kız çocukları babalarına annelerinden ayrı bir sevgi duyuyor. Onlarla birlikte yaptığımız ailenin ve evin mutluluğunu yaşamak. Örneğin kızlarımı motosiklete alıştırmaya çalıştım. Çoğu aile bunu yapmaz. Büyük kızıma zorla motosiklet ehliyeti aldırdım. Motor kullanan bir kız olsun istedim
Küçük çocukları olan genç profesyonel anne-babalara ne önerirsiniz?
Çocuklarının iç dünyalarına değer versinler. Her birini dinlemek çok önemli. Dede olunca bunu kesinlikle yapacağım. Torunlarımın kendilerini tanımalarına yardımcı olacağım. Çocuğun kendisini iyi tanımasına olanak vermek gerekiyor.
“Hep Bir Meslekleri Olsun İstedik”
Çocuklarımızın mutlaka bir mesleği olsun istedik. Babadan oğula geçen bir mesleğimiz olmadığı için çocukları belli bir yöne doğru ittik. Aileden de böyle görmüşüz. Bizim ailemizde hiç tüccar kendi işini yapan hiç olmadı. Dolayısıyla biz gördük ki dünya üzerinde ayakta kalabilmenin tek yolu geçerli bir mesleğinizin olması. Çocuklarımıza da bu bilinci vermeye çalıştık. “Tutunacağınız bir dalınız olsun. Bunun için de mutlaka ve mutlaka üniversite okuyacaksınız” dedik. Amacımız meslek edindirmekti. Eşimin de büyük desteğiyle bunu yaptık, çocuklarımızı yetiştirdik.
“İkinci Çocuğumuzu Daha Rahat Bıraktık”
Her ailenin başına gelen tecrübeler bizim de başımıza geldi. “Kimse çocuk şöyle yetiştirilir” diye söylemedi. Hele hele gençken bir sürü hatalar yapmışızdır. Farkında olmadan çocukları belli bir yöne itmişizdir. Bir mesleğin ne kadar önemli olduğu eminim yüzlerce kez çocuğuma söylemişimdir. Kızımın da geldiği yer işletmecilik oldu. Ben sanatçı olsaydım işletmeciliği evin içinde göremeyecekti. “Çocuklara baskı yaptınız mı?” derseniz mutlaka yapmışızdır. “Çocuğumuzu çok rahat bıraktık” diyemeyeceğim. Ancak, birincide edinilen tecrübelerden ikinci de insanlar daha rahat oluyor. İkinci çocuklar daha rahat büyüyor.
“İlkokul Seçmedik Öğretmen Seçtik”
Öğretmenleri Araştırdık
İlkokuldan döneminde eşim okul değil öğretmen seçti. Bu konuda ciddi araştırma yaptı. Etrafındaki arkadaşlarının tavsiyeleriyle bizim aradığımız nitelikteki öğretmenleri tespit etti. Sonra o öğretmenlerin hangi okullarda çalıştığını öğrendi.
Devlet İlkokuluna Verdik
O zaman devlet okullarına vermeyi çok istiyordu. Devletin eğitiminin çok güçlü olduğuna inanırdık. Büyük kızımızı istediğimiz öğretmene verebilmek için ben gittim okulun müdürüyle konuştum.
İlkay Öğretmen İçin Kulis Yaptım
Şu sınıfı şu öğretmeni istiyorum dedim. İlkay Hanım Naz’ı çok güzel yetiştirdi. İlkokulu seçerken yabancı dil öğretip öğretmediğine bakmadık. Yabancı dilden daha önemlisi anne modeli olacak bir öğretmen seçmekti.
“Sporla Uğraşmaları Çok Önemli”
Basketbol’da Kaptandım
Uzun yıllar ODTÜ’nün basketbol takımında oynadım. Takımın kaptanlığını yaptım. Hayatım boyunca sporun çok faydasını gördüm. Takım sporları çocuklara arkadaşlık, kazanma, birbirine destek ve beraber başarma duygusunu öğretiyor. Hakikaten de bugünkü arkadaşlarımın hemen hepsi basketboldaki takım arkadaşlarım.
Kızlarımda Sporcu Olsun İstedim
Kızlarımın da takım sporlarıyla ilgilenmesini istedim. Büyük kızım pek ilgi göstermedi. Küçük kızım Fenerbahçe’nin voleybol takımına verdim.
Küçük Kızım Futbol da Oynadı
Macaristan’dayken de çocukların mutlaka spor ya da sosyal faaliyetlere ilgilenmesini istiyorlar. Onun için de küçük kızım çok farklı çok sosyal bir çocuk oldu. Futbol, basketbol ve voleybolda takım kaptanlığı yaptı.
Ayçe Tarcan Aksakal
aaksakal@capital.com.tr
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?