Oyak geçtiğimiz 7 yılda 13 katı aşan bir büyüme kaydetti ve 8 milyar YTL’lik bir dev haline geldi. 2007 yılında yakaladığı 2,9 milyar YTL’lik kârlılıkla da Türkiye’nin en kârlı grubu oldu. Bulunduk...
Oyak geçtiğimiz 7 yılda 13 katı aşan bir büyüme kaydetti ve 8 milyar YTL’lik bir dev haline geldi. 2007 yılında yakaladığı 2,9 milyar YTL’lik kârlılıkla da Türkiye’nin en kârlı grubu oldu. Bulundukları noktaya planlı adımlarla geldiklerini belirten Oyak Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, artık bir dünya markası olmayı hedeflediklerini söylüyor. Bunu da agresif satın almalarla gerçekleştireceklerini dile getiriyor.
Ulusoy, “Şu an elimizde 3,5 milyar dolarlık bir nakit var. Yakında Avrupa ve Amerika’da krizin ikinci ve üçüncü boyutları yaşanacak. Değeri düşecek olan birçok şirket gündeme gelecek. Biz de o zaman yatırım yapacağız” diye konuşuyor.
“Hedefimiz 2015 Yılında 34 Milyar Ytl”
Oyak 7 yıl önce 600 milyon YTL varlığı olan, içine kapanık bir gruptu. Coşkun Ulusoy’un 2000’de grubun başına geçmesi Oyak’ın çehresini tümüyle değiştirdi. O güne kadar bir emeklilik fonu olarak faaliyet gösteren grup, aynı zamanda girişim sermayesi şirketine dönüştü. Kimi zaman eleştiri oklarını üzerine çeken agresif stratejilerle rekor bir büyüme kaydetti. Bugün gelinen noktada Oyak 8 milyar YTL’lik iş hacmine sahip bir dev. Üstelik geçtiğimiz yıl elde ettiği 2,9 milyar YTL’lik kârı ile Türkiye’nin en kârlı kuruluşu.
Oyak’a başarıyı getiren ise 2000 yılının ikinci yarısında uygulamaya başladığı stratejiler oldu. Gelmekte olan krizi gören Coşkun Ulusoy, bütün yatırımları durdurarak dolara geçti. 2000 yılında kriz patlak verdiğinde buradan ciddi bir kâr elde etti. Finans sektörü çökerken 11 şubesi ile zararda olan Oyakbank’ı devletin gözden çıkardığı 6 banka ile birleştirerek sektöründe sağlam bir banka yarattı. Yaşadığı hacimsel büyümeyi de yeni alım ve satımlarla farklı bir noktaya taşıdı. Önce 3 milyar dolara Erdemir’in yüzde 50 küsürlük hissesini aldı. Ardından global bir finans krizinin kapıya dayandığı bir anda Oyakbank’ı 2,7 milyar dolara satarak elden çıkardı.
Bugün elinde 3,5 milyar dolarlık nakit olduğunu açıklayan Coşkun Ulusoy, artık rotasını yurtdışına çevirmiş durumda. Son 7 yıldır sürdürdükleri agresif büyümeyi bundan sonra yurtiçinde ve yurtdışında yapacakları şirket alımlarıyla devam ettireceklerini belirtiyor. “Yakında Avrupa ve Amerika’da bu krizin ikinci ve üçüncü boyutları yaşanacak. Değeri düşecek olan birçok şirket gündeme gelecek. Biz de o zaman yatırım yapacağız” diye konuşuyor.
Coşkun Ulusoy’un asıl hedefi ise büyük bir dünya markası olmak. Her yıl en az yüzde 20’lik büyüme kaydederek 2015 yılında 34 milyar YTL’lik bir hacme ulaşmak.
Oyak Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, grubun son 7 yıllık performansını ve gelecek 7 yıllık hedeflerini Capital’e anlattı.
2007 nasıl bir yıl oldu? Gelirleriniz ve kârlılığınızda yüzde kaçlık bir artış yaşadınız?
2007 son 7 yıldır yürüttüğümüz çalışmalarımızın taçlandığı bir yıl oldu. Performansı daha da artırdık. Toplam kurum varlığımız 7,7 milyar YTL yani 6 milyar dolar oldu. 2000 yılında bu rakam 600 milyon YTL idi.
Bizim temel misyonumuz, 236 bini aşkın üyemizin maaşlarından artırdıkları tasarruflarla oluşan birikimi en iyi şekilde değerlendirmek. 2000 yılından itibaren doğru ve biraz riskli stratejiler uyguladık. Tenkit de aldık. Ama güzel sonuçlar elde ettik.
Kurulduğumuz 1961’den 1999’a kadar her yıl elde edilen nemayı alıp, o yılın parasıyla dolara çevirdiğimizde kurumun 1999 yılının sonuna kadar 2,8 milyar dolarlık bir kazanç elde ettiğini görüyoruz. 2000’den bugüne yani yeni bakış açılarını uyguladığımız yıllarda elde ettiğimiz rakam ise 2,8 milyar dolar. Bu 7 yılda, 31 yılın 2 misli bir rakam yarattığımız anlamına geliyor.
2007’de net dönem kârımız 2,9 milyar YTL oldu. Kıyaslama yaptığımızda kârlılıkta Türkiye’nin en büyük grubuyuz. Varlıklara baktığımızda varlıklarımız diğer iki gruptan çok daha düşük. Ben bunu hep tarlaya benzetiyorum, bizim tarlamız 22 dönüm. Bir sonraki grup iki misli, diğeri üç misli tarlaya sahip. Ama biz daha ufak bir tarladan daha çok meyve ve kâr alıyoruz.
Bu yıl nasıl gidiyor?
2008 zor bir yıl oluyor. KOBİ’lerin birçoğu sıkıntıda. Ödemelerini yapamıyorlar. Herkes korku içinde ‘Ödemeyi ne kadar geciktirebilirim?’ diye düşünüyor. Yarının kolay geçeceğine dair bir işaret yok. 2009’un da çok rahat geçmeyeceğini söyleyebiliriz. Yakın zamanda milletlerarası bir toplantıdaydım. CEO’lara göre düzelme 2010’a kayabilir.
Peki bu yıl grubun gelirleri yüzde kaç artacak? Büyümeyi sürükleyecek sektörler hangileri olacak?
Bu yıl toplam gelirlerimizde yüzde 25’lik bir artış olur. Büyümeyi sürükleyen Erdemir Grubu olacak. Erdemir hem artan dünya fiyatları hem üretim artışının katkısıyla çok güzel rakamlara doğru gidecek. Kârlılıkta 1 milyar dolara yakın bir artış bekliyoruz. İkinci grup çimento.
Şu an gelirlerinizin sektörel dağılımı nedir? Birkaç yıl içinde bunda nasıl bir değişim olur?
Önümüzdeki 3-5 yıl içindeki kazancımızda bir numara çelik, iki ve üç numara değişimli olmakla birlikte otomotiv ve çimento olacak. Lojistik ve enerjinin payı artabilir. Lojistikte iki şirket kurma hazırlığımız var.
Enerjide hedef nedir?
Enerjiden bu yıl 100 küsur milyon dolar aldık. 2-3 yıl daha o çizgi sürer. 100 küsur milyon dolarlarda gideriz.
Odaklandığınız, kesinlikle çıkmam dediğiniz sektörler hangileri?
Kendi yönetim sürem için -o da ne kadar onu biliyor değilim- görülebilir zaman için konuşalım. Bu görülebilir zaman için çelik, otomotiv ve çimentodan çıkmayacağız. Bunlar her zaman olacak.
Hiç bakmayacağınız, girmeyi düşünmediğiniz sektörler var mı?
Türkiye içinde ve dışında girmeyeceğimiz alanlar turizm, tekstil, medya, müteahhitlik olacak. Bunlarda yokuz. Perakendeci olmak istemiyoruz.
Yurtdışında özellikle hangi ülkelerde fırsatlar için bakınıyorsunuz?
Avrupa ve Kuzey Amerika’daki fırsatlarla ilgileniyoruz. Öte yandan Güney Amerika’da madenler gibi bazı fırsatlar bulursak gideriz. Özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’dan söz etmemizin iki nedeni var.
Birincisi, dünyada finansal bir kriz başladı. Finansta başlayan bir kriz reel sektöre geçmemezlik etmez. Reel sektörde bir takım daralmalar ve sıkıntılar yaşanmasını, birçok alanda fiyatların düşmesini gündeme getirebilir. Eskiden yapılması düşünülmeyen bir yatırım yapılabilir hale gelebilir. Bizim bu bölgelere gitme sebebimiz temelde fiyatların düşme ve yatırımın getirisinin artma beklentisi.
İkincisi, biz kurumsal bir kuruluşuz. Standard&Poors ve Moody’s gibi reyting kuruluşları bizim için, “Devlet sıkıntıya girebilir, ama bu kuruluşa hiçbir şey olmaz” diyor. Müthiş kuvvetli bir kurumsal yönetim sistemine sahip olduğumuzu belirtiyor. Bizim kurumsal yapımızla çelişmeyecek benzer yapılardaki şirketler de Avrupa ve Amerika’da var.
Fırsatların oluştuğu sektörler ve şirketler hangileri?
Şu anda yok. Yeni yatırımlar diye bir birimimiz var. Fizibiliteler yapıyor, yeni fikirler üretmeye çalışıyorlar. Ben de yurtdışına gidiyor, televizyonlarda konuşmalar yapıyor, toplantılara katılıyorum. Oralarda yatırım yapma imkanım olduğunu ifade ediyorum. İlgi duyanları davet ediyorum.
Yabancı yatırım bankaları, yatırım için hem kaynak buluyor hem yatırım fırsatlarını müşterilerine bildiriyor. Onlarla konuşuyor, getirdikleri fırsatlara bakıyoruz. Biraz da piyasa daha inebilir mi, şu ana kadar satmamak için direnen kuruluşlar yarın satabilir hale gelebilir mi diye inceliyoruz.
Alitalia 1 milyar dolara satılıyor. 1 milyar dolar bir şirket için fındık fıstık parası. Peki niye bu fiyat? Çünkü, kötü idare edilen bir şirket, sıkıntıları var. Bir de üzerine kriz gelince değeri bitti, işte 1 milyar, o bile fazla ya… Bu durum, bu tip durumlarda büyük şirketlerin fiyatlarının bile nerelere kadar düştüğünü gösteriyor. Buna benzer şirketler olacaktır. O şirketleri yakalayıp alabilirsek büyük kâr var.
Aynı zamanda bir private equity şirketi olarak bundan sonra agresif satın almalara devam edeceğiz. Sadece Türkiye’de değil, yurtdışında da böyle olacak. Ancak, biz başkalarının yurtdışında giremediği, yer almakta zorlandığı, girmek istemediği işlerde öncü olalım istiyoruz.
Yeni ihaleler ve özelleştirmeler var mı?
Bizim planımızda olması için, Türkiye’nin planında olması lazım. Girme konusunda istekliyiz. Şu anda söylenen sadece Halk Bankası var. O da yıllardır söyleniyor. Ne derece doğru bir zaman? Finans sektörünün çöktüğü bir dönemde banka özelleştirmesi doğru bir şey mi diye sorgulamak lazım. Diyelim ki doğru, biz yokuz. Bankacılık çok tehlikeli bir oyundur. Bu oyunu çok uzun oynayanlardan biri olarak söylüyorum. Mümkünse bulaşmamak lazım.
Sizin şirketlerinizde çoğunluk hisseyi tutma tercihiniz vardı, bu tercihiniz değişti mi?
Böyle olmasını isteriz ama bu oranın illa yüzde 51 olması şart değil. Büyük ekonomilerde bazı şirketlerin yüzde 5’ine ya da yüzde 7’sine sahip olduğunuz zaman o şirketi kontrol edebiliyorsunuz.
Böyle bir fırsat doğarsa, uluslararası borsalara açık bir şirketin yüzde 4’ünü alırsak ve bu bize kontrol sağlarsa olur. İlla yüzde 51 saplantısı içinde olmayız.
Erdemir’e yabancı ortak düşünebiliriz demiştiniz? Bu konuda hala istekli misiniz?
Hayır değiliz, o günlerde yabancı bir ortaklığın milletlerarası ilişkiler açısından yararı olur mu diye düşündük. O ortaklık gerçekleşmedi. Artık konu kapandı ve tam kapandı. En azından Erdemir’e ortak almamız söz konusu değil. 2 yılda Erdemir’in değeri her geçen gün artıyor. Üretimimiz de yüzde 30’lara varan mertebelerde arttı.
Bu başarıyı başkalarıyla paylaşmak istemiyoruz. Zaten Erdemir’in hisselerinin yüzde 50 küsürü bizde. Diğerleri halkın elinde. Halkın elinde olanların büyük boyutu zaten yabancılarda. Niye yabancılar Erdemir hissesine sahip olmak istiyor? Demek ki Erdemir’de bir değer var. Madem bir değer var ve o değeri yaratan biziz, bunu paylaşmak istemiyoruz.
Gelecekte, örneğin 7 yıl sonra Oyak nerede olacak?
Büyük bir dünya markası olacak. Bazen iddiayı büyük tutmak lazım. Küçük iddia ile başlarsanız bir yere varamıyorsunuz. Benim yönetime geldiğim 2000 yılında Oyak 600 trilyon TL varlığı olan bir kuruluştu, şimdi 8 katrilyonluk varlığı var.
600 trilyon TL o yıllar için bile hiçbir şey değildi. O zaman kalkıp “dünya çapında büyük işler yapacağız” diyerek vizyonu ve iddiayı ortaya koymak zor bir olaydı. Gidiyorsunuz hiç borç almamış bir kuruluşa milletlerarasından borç alıyorsunuz, dış denetim yaptırıyorsunuz, uluslararası standartlara geçiriyorsunuz. O dönem bana deli diye bakıyor, “ya bu çocuk neyle uğraşıyor” diyorlardı. Gün geldi Erdemir’i aldık. Hiçbir şey yokken bunları hedefleyip gerçekleştiriyorsak, artık daha büyüğünü hedefleyebiliriz.
Gelecek 7 yılda varlıklarımız her yıl yüzde 20-25 oranında artar. Şimdi 8 milyar YTL mertebesinde bir varlığımız var. Bu yüzde 20 artsa 1,6 milyar YTL eder. Onu da alın 8’in üzerine ekleyin 9,6 eder. 7 yıl yüzde 20 ile gidin, ne acayip bir rakam çıkacak. 7 rakamı finansmanda çok sihirli bir rakamdır. Çok çabuk katlar.
Ulusoy’un 3 Önemli Özelliği
“Öngörü, Vizyon Ve Uygulama”
Krizi Görüp Nakite Geçtim
2000 yılında göreve geldim. Şirketi nakite dönüştürdüm. Yatırımlarını kestim. 2000 yılının sonunda olacak sıkıntıyı, Türk Lirası’nın değer kaybını ve doların çıkacağını gördüm.
İkincisi vizyon oluşturdum. “Burayı bir dünya şirketi yapacağız, bunun için dış denetim olmalı, milletlerarası piyasalarda tanınmalı, reyting yapmalıyız” dedim. Krizin gelişini görüp hemen bankayı satma kararı aldık. 2007’nin ortasında da satış anlaşmasını imzaladık.
“Olmaz” Dediler Ama Yaptım
Bilmiyorum sen katılacak mısın? Bir, çok iyi öngörüm var. İki, kendime göre çok agresif bir vizyonum var. Hedefi koyup, “yapacağım” diyorum ve yapıyoruz. Türkiye gibi zor bir ülkede iş yaptırmanın ne kadar zor olduğunu düşünebiliyor musun? İnsanlara taş üzerine taş koydurtmak istersin, herkes koymayasın diye uğraşır, sen “hayır” yapacağım dersin.
Kararlı Ve Acımasız Uygulama
Bunlara bakar ve sen de uygun dersen üç şeyde uzlaşabiliriz. Bir kuvvetli bir öngörü, iki yüksek bir vizyon, üç son derece kararlı ve acımasız bir uygulama. Uygulama da bir başarıdır. Doğru karar verirsin ama yanlış uygularsın. Anlattıklarımdan bu çıkıyorsa, bunlar var. Ama Warren Buffet ne yapıyor, bilmiyorum.
“4 Bankayı Birleştirirsek Rekabet Edebiliriz”
Geçtiğimiz Yol Örnek Olsun
Bankacılıkla bir iştigal durumum yok. Ama geçmişte bu konularda uzun yıllar emek vermiş, çalışmış bir kişi olarak bazı görüşlerim var. Ben karar merciinde olsaydım, Türkiye ulusal bankacılığını oluşturmak için Ziraat Bankası, İş Bankası, Vakıflar Bankası ve Halk Bankası’nı alıp birleştirirdim. Bizim geçtiğimiz yol bunun çok ufak bir örneğidir. Türkiye bu bankaları birleştirebilirse dünya boyutlarında sermayesi ve ağı olan bir banka yaratılır.
Türkiye’nin Rekabet Etme Koşulu
İşte bu banka yabancılarla rekabet edebilir. Yoksa yüzde 3’lük pazar payıyla, ufak tefek bankalarla uzun vadede pek büyük bir şansı olamaz. İş Bankası Genel Müdürü arkadaşım, “ İş Bankası 2 milyar dolarlık varlık satacak” dedi. Niye? Sermaye yapmak için. Bugün 2 milyar dolarlık sermaye bulunur. Peki yarın ne olacak? Ancak bahsettiğim büyüklükteki bir banka yabancılarla Türkiye’de ve yurtdışında rekabet edebilir.
“3,5 Milyar Dolarımız Var
Krizde Fırsat Bekliyoruz”
Krizde Birinci Boyuttayız
Daha krizin birinci boyutundayız. Kriz ilerledikçe ve bankalar kredi veremez hale geldikçe, reel sektörde bir takım sıkıntılar başlayacak. Bugün dünyanın en büyük bankalarından Citibank, “400 milyar dolarlık bir varlık satarak sermaye yapacağım” diyor. Bu kuruluş kolay kolay kredi verebilir mi? Artık nakiti olan harekete geçecek. Dünyadaki krizin kötüye gideceğini ve bir müddet iyileşmeyeceğini düşünüyoruz.
Şirket Değerleri Düşecek
Yakında Avrupa ve Amerika’da bu krizin ikinci ve üçüncü boyutları yaşanacak. Değeri düşecek olan birçok şirket gündeme gelecek. O ülkeler sıkıntıya düşüp de fiyat düşürdükleri zaman yatırımlar yapacağız. Elimizde 3,5 milyar dolarlık nakitimiz var. Ülkemizde de fırsatlar açılabilir. Bu fırsatlar bizi memnun etmez. Ama fırsat doğarsa duruma müdahale eder, üretimin devamlılığını sağlayacak kuruluş oluruz.
Nakiti Nasıl Tutuyoruz?
Bu para dövize dönüşebilir halde duruyor. SWAP yapıyoruz. Repo yapıyoruz. Hedge’lere giriyoruz, çıkıyoruz. Dövizden çıkıp Türk Lirası’na girelim desek bunun bir takım artıları eksileri var. Tamamen dövizde kalsak onun da dünyaya nispetle bazı sıkıntıları bulunuyor. Az önce bahsettiğim operasyonlarla Türk Lirası’nı alıp faiz kazanıyoruz. Ama dövizdeki mülkiyet hakkımızdan vazgeçmiyoruz. Çünkü bunun bir kısmını şartlar oluşursa sıkışan Avrupa ve Amerika’ya vereceğiz. Sonuçta likitte kalıyoruz.
“Çimentoya Teklif Gelmeyen Gün Yok”
60’a yakın şirketiniz var, bu sayıda azalma olacak mı?
Bunların bir kısmı şirketlerin şirketleri. Bizim hakikaten elle tutulur iş yapan şirket sayımız 30 civarında. Ama bu şirketlerin şirketlerinde azalma olur. Mesela Erdemir’in biri Romanya’da olmak üzere 9 şirketi var. Romanya’da bir şirket daha kurabilir. Öte yandan ana işimiz olmayan şirketlerden birine çok iyi bir teklif gelirse onu da satarız. Niye satmayalım ki, oradan alır, olmak istediğim bir alana geçerim.
Şu anda satılmaya en yakın şirket hangisi?
Kim gelir iyi bir fiyat teklif ederse ona satabiliriz. Bizim satamayacağımız bir şirketimiz olmamalı. Teklif olursa değerlendirmeye açığız.
Satın alma yönünde yabancılardan en çok talep gören şirketiniz nedir?
Çimento. Neredeyse çimentoya teklif gelmeyen gün yok. “Konuş, ama niyetimiz yok” diyoruz. Ama konuşurken 100 milyonluk şirketimize biri çıkıp 1 milyar verirse vermez miyiz, veririz.
Nilüfer Gözütok
ngozutok@capital.com.tr
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?