Tofaş CEO’su Ali Pandır, son 1 yıldır Tofaş’ın başında. 2007, hem Tofaş hem onun için çok hareketli geçti. Üretim ve ihracat rekorları kırıldı, Linea ve Mini Cargo üretimleri başladı. İç pazar yüzd...
Tofaş CEO’su Ali Pandır, son 1 yıldır Tofaş’ın başında. 2007, hem Tofaş hem onun için çok hareketli geçti. Üretim ve ihracat rekorları kırıldı, Linea ve Mini Cargo üretimleri başladı. İç pazar yüzde 5 daralırken Tofaş, pazar payını yüzde 15 büyütmeyi başardı. “Tabii daralan pazarda pay almak daha zor. Ama yükselen bir marka olduğumuz için avantajlarımız var” diyen Pandır, 2008’de de pazar paylarını artıracaklarını söylüyor. 2007’de üretimde 215 bin adetle sektörde, 14 yıldır aşılamayan sınırı aştıklarına dikkat çekiyor ve ekliyor: “Bundan sonra da zaten hep rekor kıra kıra gideceğiz.”
General Motors’un Endonezya Başkanı iken Tofaş CEO’su Alfredo Altavilla’nın yerine getirilen Ali Pandır ile birlikte Tofaş’taki İtalyan CEO dönemi de sona ermişti. Dört yılda 3 CEO değiştirerek çalkantılı bir dönemi geride bırakan Tofaş, 2007’de Ali Pandır’ın kaptanlığında tarihinin en önemli ataklarını aynı yıla sığdırmayı başardı. Linea ve Mini Cargo projeleri üretime geçti, 2 dev lansman yapıldı, fabrikanın kapasitesi 250 binden 400 bine çıkarıldı, hem üretim hem ihracat rekoru kırıldı...
“2007 benim ilk yılım olması açısından da ilginçti” diyen Tofaş CEO’su Ali Pandır, çok zorlu ama bir o kadar da başarılı bir yılı geride bırakmanın rahatlığını yaşıyor. İş hayatına 1980 yılında Koç Holding’de başlayan ve son 20 yıldır General Motors’un Asya-Pasifik’te büyümesinde önemli rol oynayan Pandır, otomotiv sektörünün kıdemli isimlerinden. 2008 yılı için agresif bir büyüme planı belirlemiş durumda. “Büyümeyi Yönetmek” adını verdikleri 2008 yılında, 3 milyar dolar ihracat ve 355 bin adet üretim hedefliyor. 263 kodlu Yeni Doblo projesinin Ar-Ge çalışmaları ise tüm hızıyla sürüyor. Hatta yakın zamanda kamuflajlı araçlar üretim bandından çıkmaya başlayacak. 380 milyon Euro’luk dev bir yatırım olan Yeni Doblo projesi için bu yıl 270 milyon Euro harcanacak. Tamamı Türk mühendisler tarafından geliştirilen Yeni Doblo’nun lansmanı ise 2009’un eylül ayında yapılacak.
Tofaş CEO’su Ali Pandır, otomotiv sanayinin durumunu ve 40’ıncı yılındaki Tofaş’ın geleceğe dönük hedeflerini anlattı:
* 2007’yi Tofaş tarihinin en görkemli yılı olarak tanımlamıştınız. İhracat rekoru kırdınız. Öte yandan iç pazarda yüzde 5 küçülme olurken siz satışlarını artıran tek firma oldunuz. Genel olarak nasıl bir yılı geride bıraktınız?
Gerçekten de 2007 ilginç bir yıldı. Benim de buradaki ilk senemdi. Şöyle söyleyebilirim: Daha önce temellerini attığımız birtakım inşaatlar bitmeye başladı. İki lansmanı birden yaptık. Linea ve Mini Cargo’nun üretim başlangıcı ve lansmanı oldu. Bu kadar büyük çaplı 2 projenin aynı yıl yapılması, aynı zamanda fabrikanın kapasitesinin de 250 binden 400 bine çıkarılması, gerçekten çok zordu.
İddia ediyorum, dünya otomotiv tarihinde de böylesine büyük yatırım ve kapasite artırımlarını aynı yıla sığdıran bir şirket yoktur. Gerçekten de dünya çapında bir iş yapıldı. Asıl önemli olan tüm bunların kesinlikle kaliteden taviz verilmeden yapılabilmiş olmasıydı. Her 2 ürünümüzün de lansman kalitesi, Fiat’ın Avrupa’da şimdiye kadar ulaşmadığı seviyelere çıktı. Fiat Linea’da ulaştığımız bu seviyeden sonra Mini Cargo da çıtamızı yükseltti.
*Mini Cargo projesi, Tofaş’ın rakamlarına nasıl yansıdı?
Mini Cargo, yüzde 70’i Türk mühendisler tarafından geliştirilen, fikri mülkiyet hakları da Türkiye’de olan bir proje. Üretimimizi 160 bin adet artırdı. Böylece neredeyse yüzde 100 artış yaşanmış oldu. İhracattaki yüzde 100’lük artışımız, üretimimizin 215 binden 360 bine çıkması hep Mini Cargo sayesinde oldu.
*Geçen yıl ihracat rekoru da kırdınız. Bundan bahseder misiniz?
Aslında ihracattan önce üretim rekoru kırdık. Türk otomotiv sektöründe en son 1993’te muazzam bir patlama olmuştu. O yıl Tofaş, 200 bine yakın otomobil üretmiş ve satmıştı. Ondan sonra 14 yıl boyunca, yani bugüne kadar 200 binli rakamlar bir daha hiç görülmemiş. İlk kez geçen yıl 215 bin adetle o rekoru kırdık. Bir anlamda sektörde, 14 yıldır aşılamamış o sınırı aşmış olduk.
Bundan sonra da zaten hep rekor kıra kıra gideceğiz. İhracatımız zaten her yıl katlanarak gidiyordu. Geçen yılki ihracatımız 1,6 milyar dolar olarak gerçekleşti.
*Bu yıl için hedefiniz ise 3 milyar dolar. Adet bazında ne kadar ihracatınız olacak? Hedefiniz nasıl ilerliyor?
Tofaş olarak bu yıl 3 milyar dolar ihracat bekliyoruz. Dediğimiz gibi geçen yıl 1,6 milyar dolar ihracatımız olmuştu. Geçen yılı neredeyse yüzde 100 katlayacağız. Adet olarak 280-290 bin civarında olmasını bekliyoruz.
Bu rakamın içinde bitmiş ürünün yanı sıra Rusya pazarına yaptığımız Albea ve Doblo’nun araç haline getirilmemiş yarı mamul hali de var. Ama yüzde 90 oranında parçası buradan gidiyor, dolayısıyla o da araç gibi sayılıyor.
*Son 5 yılınızın ihracat ve iç satış oranlarınıza da bakarak önümüzdeki dönem için ihracat-iç satış oranınızı nasıl bir dengede tutmayı planlıyorsunuz?
Bundan birkaç yıl önce oran yüzde 50-50 idi. Artık iç pazar büyümüyor, aksine daralıyor. Öyle olunca da firmalar, doğal olarak dışarıdaki yeni pazarlara yöneliyor. Bizim şu andaki oranımız yüzde 75 ihracat, yüzde 25 iç satış düzeyinde. Önümüzdeki dönemde ihracat oranımız yüzde 80’e çıkacak. Bazı otomotiv firmalarında bu oran yüzde 90’lar düzeyinde.
Diğer yandan bu durum sadece iç talep daralmasıyla da oluşmuyor. Türkiye, Avrupa’ya yakınlığı, yatırım imkanları ve yetişmiş iş gücüyle zaten Batı Avrupa’nın üretim merkezlerinden biri olmuş durumda. Yani, üreticiler de Türkiye’de üretim yapıp Avrupa’ya ihracat yapmayı tercih ettiği için otomotiv sektöründe bir ihracat patlaması yaşanıyor. Dolayısıyla biz istesek de istemesek de hem Türkiye’nin cazibesi hem üretici talepleri nedeniyle ihracat belli bir noktaya geldi. Geçen yıl 22 milyar dolarlık ihracat yapıldı. Bu yıl şimdiden 14 milyar 630 milyon doları buldu. Genelde ikinci yarı yılda üretim ve satışlar daha fazla olduğu için bu yıl 30 milyar doları aşacağı tahmin ediliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin en büyük ihracatçı sektörlerinden biri haline geldik. Sonra gelen demir çelik sektöründeki ihracat ilk yarıda 9 milyar dolar düzeyinde. Ara ciddi oranda açılmış durumda.
* İç pazara yönelik bu yıl da çok iyimser tahminler yapılmıyor. İç satışta hedefinize ulaşabilecek misiniz? Sektörünüz geçen yılki daralmayı telafi edebilecek mi?
Bizim bu yıl yaklaşık 280 bin ihracat, 75 bin imalattan iç satış ve 15-20 bin kadar da ithalat hedefimiz var. Dolayısıyla, 355-360 bin oranında toplam üretim yapacağız.
Sektör açısından genel olarak bakarsak, açıkçası yılın başında çok umutluyduk. Tarihsel olarak ocak-şubat ayları daha durgun olmasına rağmen bu yıl, ilk 2 ayında da çok iyi gitti. Biz de bu yıl için umutlandık. Ama daha sonra küresel krizden dolayı dövizin artması ve hammadde fiyatlarındaki artış nedeniyle durgunluk yeniden başladı. Büyük bir ihtimalle bu yıl, geçen senenin aynısı veya biraz daha altında kapanacak.
Sadece otomobil ve hafif ticari olarak baktığımızda, 2008 sonu için ilk tahminimiz, sektör geneli için toplam 635 bin adetlik satıştı. Şimdi 600 binin altında olacağını tahmin ediyoruz. Ama sektör genelindeki bu duruma rağmen bizim durumumuz iyi. Pazarda büyümemizi sürdüreceğiz. Geçen yıl daralan pazarda, payımızı artırdık. Bu yıl da aynısı olacak. Geçen yılı toplam pazar payı olarak yüzde 13’te kapattık. Bu yıl yüzde 14’ü hedefliyoruz.
Tabii daralan pazarda pay almak daha zor. Ama yükselen bir marka olduğumuz için avantajlarımız var. Tüketicinin istediği yeni ürün ve yeni anlayışla Fiat gerçekten bir atılım içinde. Onun getirdiği bir dinamizm de var. Bunun yanı sıra Linea gibi daha önce olmadığınız yeni segmentlere girdiğimiz için oradan da artış geliyor.
*Örneğin Linea’nın pazar payınıza katkısı ne oldu?
Daha önce bulunmadığımız C segmenti olan Linea’dan yaklaşık yüzde 3,5 pazar payı geldi. Bu yıl daha da artacak. Yüzde 4-5’e çıkacağımızı tahmin ediyoruz. Ayrıca hiç olmayan bir segment olan Mini Cargo Fiorino ile de hızlı bir giriş yaptık. Bütün rakipler şaşırdı, şu anda ne yapacaklarını bilmiyorlar.
*Üretim kapasiteniz de 400 bine çıktı. Tam kapasiteye ulaştınız mı?
Bu ağustosta son darboğaz gidermelerle yüzde 100’e ulaşacak. Bu tür gidermeleri, ancak yıllık tatillerde yapabiliyoruz. O yüzden ağustosta fabrika 3 ay kapanıyor. O kapanma sırasında epey bir inşaat işi olacak. Yeni robotlar devreye girecek. Onlarla birlikte kapasite 400 bin olacak.
Ama bu 400 bin adet üretim yapacağımız anlamına gelmiyor. Bu yıl 355-360 bin otomobil üreteceğiz. Ama zaten bu adetleri sürekli yapmak için de nefes almanız lazım. Tavana kadar su dolu bir yerde yüzemezsiniz, biraz nefes alma payı gerekli. Bu pay da yüzde 10 civarında. Ama fazla mesailerle 400 bine de gidebilir, o da mümkün.
* 263 kodlu Yeni Doblo projesi nasıl gidiyor? Bildiğimiz kadarıyla Ar-Ge çalışmaları sürüyor…
Evet, Ar-Ge çalışmaları tüm hızıyla sürüyor. Bayağı da ilerlemiş durumda. Birçok parçasının üretim prototipleri yapılıyor. Yakında bizim fabrikamızın karşısında fotoğraf makinenizle durursanız kamuflajlı biçimde çıkan araçlarımızı görebilirsiniz... 2009’un eylül ayında lansmanı yapılacak.
Oradaki toplam yatırımımız 380 milyon Euro. 450 milyon Euro dış kredi aldık. Çünkü, bu tip kredilerde kredinin faizini de kredi olarak alıyorsunuz. Bir de Yeni Doblo’nun ilk fizibilite çalışmalarında öngörülmeyen birkaç versiyonu daha olacak. Pikap gibi biraz daha yüksek tavanlı versiyonlar... O yüzden bunları da karşılamak için fazla miktarda kredi aldık.
*Şimdiye kadarki yatırım miktarınız ne oldu?
380 milyon Euro’luk toplam yatırımımızın yaklaşık 270 milyon Euro’su bu yılki yatırımlar. Ağırlıklı kısmı hayata geçti yani. Gelecek yıla fazla bir şey kalmayacak. Oradaki ilerleme zamanında ve normal seyrinde sürüyor.
Doblo’daki gibi yaklaşık 100 bini ihraç, 35 bini de iç pazar olacak. Yıllık toplam üretimimiz ise 135 bin adet seviyesinde.
*Ar-Ge bütçeniz geçen yıl 173 milyon YTL idi. Bu yıl yüzde 30 artırarak 227 milyon YTL’ye çıkardınız. Ar-Ge’de özellikle odaklandığınız başlıklar neler?
Bu yüzde 30’luk artış yeni projelerimiz nedeniyle oldu. Ciromuzun yüzde 4’ü Ar-Ge’ye ayrılıyor. Bu çok iyi bir rakam. Bundan sonra da her yıl düzenli olarak artmaya devam edecek. Ar-Ge konusundaki hedeflerimizden ilki, Tofaş Ar-Ge’sini, Fiat’ın dünyadaki en önemli merkezlerinden biri haline getirmek. Gruptaki en önemli ve büyük Ar-Ge merkezi tabii ki İtalya. Ondan sonra Brezilya ve biz geliyoruz.
Ar-Ge’de birinci önceliğimiz kendi yaptığımız araçları geliştirmek. Geliştirdikten sonra da “life cycle management” dediğimiz, aracın ömrü boyunca devam eden birtakım geliştirmeler, modifikasyonlar yapılıyor. Örneğin Mini Cargo’nun, Doblo’nun, Linea’nın life cycle mühendisliği de bizde. Bir de şu ana kadar yapmadığımız, yeni gireceğimiz 2 alan var. Yeni Ar-Ge kanunuyla artık Ar-Ge çalışmaları sadece Türkiye’de yapılan ürünlerle sınırlı kalmıyor. Dışarıda yapılan ürünlerin de Ar-Ge’sini yapmak mümkün olacak. Bir anlamda beyin gücümüzü ve mühendisliğimizi satabileceğiz. Şu ana kadar bunu yapmıyorduk.
Yine Türkiye’ye getirmek istediğimiz bazı yenilikçi araçlar var. Örneğin, Fiat adına elektrikli araç geliştirme projemiz bulunuyor. Bu Ar-Ge’nin daha çok araştırma tarafına dahil. Bu konudaki çalışmalarımız da sürüyor.
*Yakın gelecekte Bursa’da üretilmesi planlanan yeni modeller, araçlar olacak mı?
Mevcutların yenilenmesi ve Yeni Doblo dışında şu anda araç üretimi projesi olarak karar verilmiş bir şey yok. Şu anda bizde otomobil olarak Albea ve Linea, ticari olarak da Fiorino ve Doblo var. Doblo’nun yerine yeni Doblo gelecek. Bu 4 aracın dışında yeni 5’inci bir hat yok. Peşinde olduğumuz projeler var, ama henüz kesinleşmedi.
*Tofaş’ın Fiat camiasında üretim üssü olarak konumu nedir? Kaçıncı büyük üretim merkezi?
İlk 3’ün içindeyiz. Üretim üssü derken, ülke olarak baktığımızda İtalya’da 8 fabrika olduğu için orası her zaman birinci olur. Ama İtalya içindeki fabrikalara tek tek baktığımızda şu anda bu büyüklükte bir fabrika yok. Dolayısıyla biz, Polonya ve Brezilya büyükleriz.
*Peki bir modelin Türkiye’de tutacağını nasıl anlıyorsunuz? Türk otomobil kullanıcısının bir otomobilde vazgeçmediği şeyler neler?
Türk insanının bir otomobilde ilk baktığı şey büyük olması. Türkiye, kesinlikle sedan pazarı. B veya C segmenti çok tutuyor, ama küçük arabalar satılmıyor. Daha doğrusu çok küçük bir payı var. Çünkü Türkiye’de Avrupa’daki gibi yalnız yaşama kültürü yok. Aksine evleneceksiniz, birçok çocuğunuz olacak. Hatta ailenizi, kayınpederinizi, kayınvalidenizi de alıp hafta sonu gezmeye gideceksiniz... Bizim kültürümüzde bu var.
İki kapılı satılmıyor, en az 3, hatta 4 ve 5 kapılı tercih ediliyor. Artık station vagon da satılmıyor. Onun yerini Doblo’lar aldı.
“İç Pazar Büyümedikçe Yeni Proje Çekemeyiz”
600 Bin Adetlik Pazar Yetmez
Bir modelin Bursa’da üretilebilmesi için hem ülkeler arası rekabet hem Fiat’ın kendi içinde bir iç rekabet yaşanıyor. Türkiye’nin bu konuda avantajları da, dezavantajları da var. Avantajlarımız üstün olduğu zamanlarda, üretim projelerini çekiyoruz. Bu dediklerim genel olarak sektör için geçerli. Buradaki en büyük sorun iç pazar büyüklüğü. İç pazar büyüklüğü, 600 bin civarında kaldığı sürece, Türkiye’ye yeni proje getirmek çok zor. İç pazar büyümedikçe yeni proje gelmiyor.
Yüzde 100 İhracat İmkansız
Bizim sektörde yüzde 100 ihracat bir proje olması mümkün değil. Tekstilde mümkün. Bir atölye kurar, “Ben sadece dışarıya üreteceğim” dersiniz. Ama otomotivde böyle bir şansınız yok. Mutlaka belli bir oranda iç satışınızın olması şart. Örneğin, Yeni Doblo projesindeki 100 bin ihracat, 35 bin iç satış gibi. Belli orandaki bir iç satış, o projenin Türkiye’ye gelmesini kolaylaştırıyor.
Rusya Ciddi Bir Rakip
Örneğin, bir proje için ben, “100 binin 10 binini iç pazarımda satarım” dediğimde, Rusya “40 binini satarım” derse o zaman tabii ki o proje, Rusya’ya gider... Çünkü bir aracın, iç pazar satışı en yüksek neredeyse o aracın üretimini o ülkede yapmak en güçlü fizibilite oluyor. Eğer o ülke pahalı bir ülkeyse de daha ucuz ülkeler arasında iç pazarı en büyük ülke tercih ediliyor. Tamamen fizibilite ile ilgili. Rusya, bu coğrafyada bizden büyük iç pazara sahip tek ülke. Dolayısıyla Rusya ciddi bir rakip. Ama onların da başka dezavantajları var. Yan sanayi yok, yetişmiş iş gücü yetersiz…
Eskişehir’e Test Sürüşü Alanı Yapılıyor
Ar-Ge İçin Ortak Çalışma
Türkiye’de Ar-Ge anlamında çok büyük maliyetler gerektiren bazı yatırımlara ihtiyaç var. Örneğin rüzgar tüneli, doğrulama test pisti, sürüş pisti gibi birtakım tesisler Türkiye’de yok. Bunu tek bir firmanın tek başına yapması mümkün değil. O yüzden sektörün birlikteliğiyle ve devletin de desteğiyle bir çalışma olursa sektörün önemli bir ihtiyacı karşılanacak.
Eski Havalimanı Pist Olacak
Sürüş testi için Otomotiv Sanayicileri Derneği önderliğinde Eskişehir’de kullanılmayan askeri bir havaalanının test pistine çevrilmesi projesi var. Araziyi devlet verecek, üzerindeki yatırım ise sektör temsilcilerinin birlikteliğiyle olacak. Arazi hariç 60-70 milyon dolarlık bir yatırım gerekiyor.
Sektöre Katkısı Büyük
Aslında arazi tespit edildi. Hükümetin de katkısı oldu. Ama galiba bürokrasinin çarklarında kaldı biraz. Çünkü sanırım arazinin Türk Silahlı Kuvvetleri’nden başka bir yere devri lazım. Askeri havaalanı olduğu için arazinin mülkiyeti TSK’da. Ama yavaş yavaş ilerliyor. Bahsettiğim bu tesisler, Türkiye’de olmadığı için her yıl yüzlerce otomobili TIR’larla İtalya’ya götürmek zorunda kalıyoruz. Bu proje gerçekleşirse sektörümüze önemli bir katkısı olacak.
Nasıl Bir Yöneticiyim?
Ceo’lar Sık Değişiyor?
Aslında ben de yarı İtalyan bir CEO sayılabilirim. Çünkü kontratım Fiat ile yapıldı. Kendi ülkemde ithal bir yöneticiyim yani... Diğer soruya gelirsek açıkçası gelmeden önce şirketi inceleme fırsatım hiç olmadı. Çünkü buraya apar topar geldim. Bu aslında Fiat’ın bir özelliği. Her şey çok hızlı ilerliyor. Dolayısıyla Tofaş’ı özel olarak araştırma imkanım hiç olmadı. Sadece Jan dönemini (Jan Nahum) yakından biliyordum, arkadaşım olduğu için. Ondan sonraki süreci açıkçası takip etmedim. Her şeyi geldikten sonra burada öğrendim.
Sakin Bir Yönetici
Dışarıdan bakıldığında genelde çok ciddi ve otoriter olduğum düşünülüyor. Tanıdıkları zaman ise demokratik ve insancıl olduğumu söylüyorlar. Toleranslıyımdır. Hatta bu nedenle eleştirildiğim de oluyor. Kolay kolay çileden çıkmam. Hiçbir zaman bağırıp çağırmam, sakin bir yöneticiyimdir. Olaylar karşısında sükunetimi kaybetmem. Böyle bir yapım var.
Otomobile Düşkün mü?
Tabii otomobilleri severim. Ama öyle otomobil dünyasının içinde olayım gibi bir hayalim hiçbir zaman olmadı. İşin içine girince sevdim. Biz de 5 farklı marka ve çok fazla model olduğu için hafta sonları yeni modeller alıp kullanırım. Otomobilimi kendim kullanmayı seviyorum. Şu andaki otomobilim Lancia. Ama sık sık değiştiriyorum. İstediğim arabayı alıp deniyorum. Beni hafta sonları Belgrat ormanlarının arka tarafındaki o toprak yollarda test sürüşü yaparken görebilirsiniz...
Yasemin Erdoğan
yerdogan@capital.com
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?