“Tünelin sonunda ışık var”

Ekonomist ve stratejist Timothy Ash ile küresel E konjonktür ve Türkiye’nin mevcut durumu hakkında konuştuk...

18.04.2024 12:53:250
Paylaş Tweet Paylaş
“Tünelin sonunda ışık var”

Tuba İlze / tilze@capital.com.tr

MART 2024 SAYISINDAN

Ekonomist TIMOTHY ASH, Türkiye para politikasındaki yeni dönem gelişmeleri “hayati önemde” buluyor. Geleneksel yaklaşımlara dönerek faiz oranlarının yükseltilmesinin ve döviz rezervlerinin yeniden yapılandırılmasının ekonomik stabilizasyon için önemli olduğunu belirtiyor. Ash’e göre bu politikalara bir yıl boyunca bağlı kalınırsa enflasyonun düşürülmesi ve yatırımcı güveninin artırılması mümkün. “Tünelin sonunda ışık var” diyen Ash, Merkez Bankası Başkanı olarak Fatih Karahan’ın atanmasıyla krizin üstesinden gelindiğini ve ekonomi politikalarının devamı konusunda hükümetin güvence verdiğini de sözlerine ekliyor. 

Ekonomist ve stratejist Timothy Ash, özellikle gelişen piyasalar, ekonomik krizler ve jeopolitik dinamikler üzerine analizleriyle tanınıyor. Ash’in çalışmaları Doğu Avrupa, Türkiye ve diğer gelişmekte olan ülkelerin ekonomik ve politik gelişmeleri üzerine yoğunlaşıyor. Türkiye ekonomisi ve siyaseti üzerine yaptığı yorumlarla da dikkat çeken Ash, Türkiye’nin ekonomi politikaları, Merkez Bankası stratejileri ve uluslararası ilişkileri hakkında sık sık analizler yapıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın enflasyonu düşürmenin yolunun faiz oranlarını düşürmekten geçtiğine dair görüşünün Türkiye’nin ekonomik zorluklarını daha da derinleştirdiğini her fırsatta belirtiyor. Ash, son dönemde geleneksel yaklaşımlara geri dönüş, politika faiz oranlarının artırılması ve döviz rezervlerinin yeniden inşa edilmesi gibi adımları ise oldukça olumlu buluyor. Ancak sadece bu adımların yeterli olmayacağını, enflasyonun kontrol altına alınması ve faiz oranlarının düşürülmesi için sıkı para ve maliye politikalarının sürdürülmesi gerektiğini belirtiyor. Bu stratejilerin başarıyla uygulanmasının sermaye akışını teşvik edeceğini ve Türkiye’nin ekonomik görünümünü iyileştirecek bir döngüyü tetikleyebileceğini vurguluyor. Aynı zamanda bağımsız düşünce kuruluşu Chatham House Rusya ve Avrasya araştırmacısı olan Timothy Ash, ABD’de gerçekleşecek seçimlere yönelik değerlendirmelerde de bulunuyor ve “Trump kazanırsa şirketler ve ülkeler tedarik zincirlerini yerelleştirecek. Bu küresel ticaret ve iş birliği için kötü haber” diyor. Ekonomist ve stratejist Timothy Ash ile küresel E konjonktür ve Türkiye’nin mevcut durumu hakkında konuştuk:

 Öncelikle Orta Doğu’daki mevcut durum ve bölgenin geleceği hakkındaki görüşlerinizi öğrenmek istiyorum. Türkiye’nin rolü ve atması gereken adımlar hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Yaşanmakta olanlar kesinlikle çok üzücü. Maalesef birçok masum insanın acı çekmesine neden oluyor. Çözüm, iki devletli bir yapıda ve Filistinliler için egemen bir devletin kurulmasında yatıyor. Ancak İsrail’de sağ kanadın yükselişi ve ABD’nin mevcut politikaları durumu zorlaştırıyor. Dünyanın geri kalanının açıkça gördüğü çözümün engellendiğini de gösteriyor. İsrail’in sivil kayıplardan sorumlu tutulması ve uzun vadeli bir çözüm geliştirilmesi için ciddi müzakerelerin başlaması yönünde Körfez ülkelerinin ve belki de Türkiye’nin ABD ve Batı’ya baskı yapmasının faydalı olacağını düşünüyorum. Adil bir çözüme ulaşmak için bölgesel liderlik ve uluslararası toplumla iş birliği gerekiyor.

Türkiye ve Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilerin mevcut durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz ve bu ilişkilerin geleceği hakkında öngörüleriniz neler?

Türkiye ve Körfez ülkeleri arasındaki ilişkiler hem potansiyel hem de zorluklar barındırıyor. Tarihsel bağlam ve güncel gelişmeler ışığında Türkiye’nin imalat ve savunma sanayi gibi alanlardaki gücü, Körfez ülkeleriyle sinerji yaratma potansiyeline işaret ediyor. Son dönemdeki gelişmeler, özellikle Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar arasında iyileşen ilişkiler ekonomik iş birliklerinin yeni bir döneme girdiğini gösteriyor. Savunma, enerji ve ulaştırma gibi kritik sektörlerde derinleşen iş birlikleri, Türkiye’nin bölgedeki etkisini artırma ve ekonomik büyümesini destekleme yolunda önemli adımlar olarak görülüyor. Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle ilişkilerinin karşılıklı yarar sağlayacak şekilde geliştirilmesi ve sürdürülmesi bölgesel istikrar ve ekonomik kalkınma açısından kritik öneme sahip. Türkiye, küresel ticaret dinamiklerindeki değişikliklerden faydalanma potansiyeline sahip benzersiz bir jeopolitik konuma sahip. 

Türkiye’nin jeopolitik konumunun güncel durumda yol açabileceği fırsatlar ve risklerin neler olabileceğini düşünüyorsunuz? 

Özellikle firmaların Çin’den uzaklaşarak üretimlerini daha yakın coğrafyalara taşıma eğilimi Türkiye için önemli fırsatlar sunuyor. Güçlü imalat sektörü, sağlam finansal kurumları ve Avrupa’yla Orta Doğu’ya erişim imkanları bu fırsatları değerlendirmesi için kritik öneme sahip. Ancak Türkiye’nin Rusya ve Batı ile olan ilişkilerinde dengeli bir yol izlemesi gerekiyor. Rusya ile çok yakın ilişkiler kurmanın Batı’dan gelebilecek yaptırımlar açısından riskler taşıdığı unutulmamalı. Türkiye, ekonomik avantajlar elde etmeye çalışırken, özellikle Rusya ile olan ticaretinde yaptırımları ihlal edebilecek herhangi bir faaliyetten kaçınmalı. Bu, sadece ekonomik değil aynı zamanda politik bir denge gerektiren hassas bir durum. Türkiye Rusya ile ticaret ve turizm gibi alanlarda avantaj sağlamak için riskli bir yol izliyor. Ancak yaptırımları delme kanıtları ortaya çıkarsa Batı’nın harekete geçeceği unutulmamalı. 

Bu kapsamda küresel ekonomik dengelerdeki son değişiklikler Türkiye’nin dış politikasını ve özellikle ekonomi stratejilerini nasıl şekillendirebilir? 

Türkiye dış sermayeye ihtiyacı olan bir ülke. Düşük tasarruf oranları ve cari açığı finanse etme gerekliliği Türkiye’yi sermaye akışını güvence altına almak ve geçmiş 10 yılda sıkça karşılaşılan değer kaybı-enflasyon sarmalından kaçınmak için geleneksel politikalara bağlı kalmaya zorluyor. Uluslararası sermayeyi çekmek için cazip bir ortam oluşturulmalı. Türkiye’nin AB ve ABD ile ilişkilerinin normalleşmesi ve iyileşmesi de faydalı olacak. Yatırım, ticaret ve finansmanın üçte ikisi Batı ekonomilerinden geliyor ve Batı ekonomileri hala küresel ekonomiyi domine ediyor. Özellikle dikkat çekici olan Körfez ülkelerinin dahi geleneksel politikaları talep etmesi. Bu ülkeler doğrudan yatırımlar yapmak, geri dönüş almak ve yatırımlarını güvence altına almak istiyor. Dolayısıyla istikrarlı ve mantıklı ekonomi politikalarına yönelik bir talep var. Değer kaybıenflasyon sarmalı olan bir ülkeye yatırım yapma konusunda isteksizler. Türk ekonomi politikası açısından bu durum ileriye dönük bir çapa işlevi görecek. Geleneksel politika talebinin sadece Türkiye ile sınırlı kalmadığını Körfez ülkelerinin Pakistan, Mısır gibi ülkelerin kredilendirmesinde de söz konusu olduğunu görüyoruz. 

Türkiye’nin cari açık sorununu çözmek için ne gibi önerileriniz var? 

Enerji ithalat faturasını azaltmak çok önemli olacak. Enerji verimliliğini artırmak ve yerel enerji kaynaklarını bulmak gibi adımlar atılabilir. Ayrıca rekabetçiliği yükseltmek için verimliliği artırmak ve talep yönetimini iyileştirmek gerekiyor. Mehmet Şimşek ve ekibiyle bu yönde adımlar atıldığını gördük. 

Küresel enerji piyasalarındaki son gelişmeler Türkiye’yi nasıl etkiliyor? Nasıl bir yaklaşım sergilenmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

Ukrayna’daki savaş enerji tedarikinde kendi kendine yeterliliğin ve çeşitlendirmenin önemini kanıtladı. Özellikle Rusya gibi tek bir tedarikçiye fazla bağımlı olmamak kritik öneme sahip. Karbon geçişi de önem taşıyor ve Türkiye’nin yenilenebilir enerjiye odaklanması gerekiyor. Bunlar geleceğin enerji kaynaklarını ifade ediyor. Bu çerçevede Türkiye’nin enerji stratejisinin hem enerji güvenliğini sağlama hem de küresel enerji piyasalarındaki dalgalanmalara karşı dirençli olma amacıyla çeşitlendirilmesi gerekiyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar, çevresel yükümlülükleri yerine getirmenin yanı sıra enerji ithalatı bağımlılığını azaltarak ekonomik istikrarı da destekleyecektir. Güneş, rüzgar ve hidroelektrik gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi uzun vadede Türkiye’nin enerji tedarik çeşitliliğini artırabilir ve enerji maliyetlerini düşürebilir. Türkiye’nin jeostratejik konumu, enerji koridorları açısından önemli bir avantaj sağlayabilir. Avrupa, Asya ve Orta Doğu arasında bir köprü görevi gören Türkiye, enerji ithalatı ve ihracatında stratejik bir konuma sahip ve bölgesel enerji projelerinde merkezi bir rol oynayabilir. Bu, Türkiye’nin küresel enerji piyasalarındaki gelişmelere karşı konumunu güçlendirebilir ve ekonomik fırsatlar yaratabilir. Enerji politikasıyla iç talebin karşılanması ve küresel enerji piyasalarındaki değişimlere uyum sağlanması amaçlanmalı. Bu da çeşitlendirilmiş, sürdürülebilir ve yenilikçi bir yaklaşım gerektiriyor. 

Küresel ekonomik entegrasyon sürecinde Türkiye’nin hangi sektörlerde rekabet avantajı sağlayabileceğini düşünüyorsunuz?

Türk ekonomisi için kritik konular arasında para politikası belirgin bir zayıflık oluşturdu. Geleneksel olmayan politika, lirayı zayıflattı ve enflasyonu artırdı. Ancak Türkiye’nin bugün daha iyi bir yolda olduğunu umuyorum. Tünelin sonunda ışık var. Şu anda mevcut olan rekabet sorununu çözmek üzere reformlar yapılması gerekiyor. Reformlarla birlikte teknoloji, enerji, turizm ve tarım sektörleri ihracat gelirlerini artırma ve istihdam yaratma potansiyeline sahip. Özellikle yenilenebilir enerji ve teknoloji alanları büyüme için stratejik öneme sahip. Türkiye’nin rekabet avantajı stratejik coğrafi konumu, genç ve dinamik iş gücü, güçlü imalat altyapısı ve doğal kaynaklarının zenginliğiyle destekleniyor. Bu avantajlar, ülkenin uluslararası ticarette önemli bir oyuncu olmasını ve ekonomik kalkınma için sağlam bir temel oluşturmasını sağlayabilir. Ancak bu potansiyelin gerçekleştirilmesi söz konusu reformların yanı sıra hukukun üstünlüğü, şeffaflık ve demokratik kurumların güçlendirilmesi gibi alanlarda atılacak adımlara bağlı olacak. 

Önümüzdeki yıllarda küresel ekonomik büyüme beklentileriniz neler?

Trump ve benzeri liderlerin korumacı politikaları takip etmesi durumunda küresel ticaretin azalması ve dolayısıyla küresel büyümenin düşmesi bekleniyor. Çin eskiden küresel büyümenin lokomotifiydi ancak ABD’nin liderliği tekrar ele alabileceği görülüyor. Çin’deki politika hataları ve artan jeopolitik riskler endişe kaynağı. Borç azaltma, risk düşürme ve zayıflıkların giderilmesi gibi hedefler doğrultusunda Pekin’in ekonomi politikaları düşük büyümenin kabul edilmesini sağlayabilecek. Emlak sektöründeki sıkıntılar bu durumun bir örneği. Eskiden Çin’in ekonomi politikasında bir tür deha olduklarını düşünüyorduk. Şimdi onların da hatalar yapabileceği anlaşılıyor. Çin’in yapacağı bir hata muhtemelen küresel çapta sistemik bir etkiye sahip olacak. Hepimiz çok büyük hatalar yapmamalarını ummalıyız. Küresel toplumun gelecekteki ekonomik krizleri önlemek için daha etkili uluslararası önlemler alması gerekebilir. Bu önlemler, uluslararası iş birliğini ve koordinasyonu artırmayı, ekonomi politikalarının daha dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesini sağlamayı ve küresel ekonomik sistemin daha dirençli hale gelmesini sağlamayı içerebilir.


“YABANCI YATIRIMCILAR TÜRKİYE’YE DÖNEBİLİR”

CESARET VERİCİ
Yabancı yatırımcıların Türkiye’ye yeniden ilgi göstermesi para politikasına dönüşle birlikte giderek daha mümkün hale geliyor. Cesaret verici olan bu değişim, politika faiz oranlarının artırılmasıyla birlikte TL’nin stabilizasyonunu destekledi. CDS oranlarına baktığımızda Türkiye’nin ülke riskini azalttığı açıkça görülüyor. Bu da Merkez Bankası’na kısıtlı döviz rezervlerini yeniden inşa etme imkanı tanıyor.

ENFLASYON DÜŞEBİLİR 
Sıkı para ve maliye politikaları yıl boyunca devam ettirilirse enflasyonda düşüş sağlanabilir. Bu durum, faiz oranlarında indirimlere ve uluslararası yatırımcıların borç piyasasına büyük ölçüde girmesine olanak tanıyabilir. Ekonomi yönetiminin aldığı bu önlemler, yabancı yatırımcıları Türkiye’ye geri çekme konusunda önemli bir potansiyele sahip görünüyor.



ABD, RUSYA VE ÇİN ÜÇGENİ


  1. Trump’ın yeniden seçilmesi, küreselleşmenin azalması ve tedarik zincirlerinin yerelleştirilmesi gibi önemli değişikliklere yol açabilir. 
  2. Bu durum, uluslararası ticareti ve çok taraflı ekonomik ilişkileri olumsuz etkileyerek küresel büyüme üzerinde negatif bir etki yaratabilir. 
  3. Trump’ın politikaları sonucunda uluslararası iş birliği ve ticaret anlaşmalarının etkilenmesi, Türkiye’nin küresel pazarlardaki konumunu zorlayabilir. 
  4. Geleneksel ekonomi politikalarına bağlı kalmak Türkiye’nin küresel ekonomideki yerini güçlendirebilir. 
  5. ABD seçimlerinde Çinlilerin Biden’ı, Rusların Trump’ı tercih etmesi bekleniyor. Trump’ın kazanması durumunda, ticarette öz yeterlilik ve daha az küreselleşme gibi faktörler, küresel büyümeyi olumsuz etkileyebilir. 
  6. Rusya ile Çin arasındaki ekonomik iş birliği enerji, ticaret ve yatırım alanlarında iki ülkenin küresel ekonomide daha belirgin bir rol oynamasını sağlıyor. 
  7. Rusya’nın küresel ekonomiye entegrasyonu, Batı ile olan gerilimler ve ekonomik yaptırımlar nedeniyle karmaşıklaşıyor. Bu durum, Rusya’nın Çin ile ilişkilerini derinleştirmesine ve ekonomik olarak daha bağımlı hale gelmesine neden oluyor. 
  8. Çin, Rusya’yı açık bir şekilde desteklemekten kaçınıyor. Çin, ABD ile olan temel ilişkisini zarar vermemeye özen gösteriyor. 
  9. Rusya için Ukrayna’daki savaş, bir felaket oldu ve birçok farklı cephede aşağılanma yaşandı. Savaşın devam etmesi ve Putin’in iktidarda kalması, Rusya için uzun vadeli bir ekonomik iyimserliği engelliyor. 
  10. Putin’in yönetimi, Rusya’yı ekonomik ve politik olarak zor bir duruma sokuyor. “Küçük adam - Napolyon kompleksi” olarak tanımlanan Putin, kişisel hırsları nedeniyle Rusya’yı çöküşe sürüklüyor.



“UKRAYNA’NIN TOPARLANMASI BÜYÜK FIRSATLAR SUNACAK”

STRATEJİK İŞ ORTAKLARI 
Türkiye’nin Rusya’nın Ukrayna’da bir zafer elde etmesiyle ilgilendiği düşüncesi yanıltıcı. Zira böyle bir durum bölgede Rus yayılmacılığını teşvik ederek Karadeniz’de Türkiye için artan bir tehdit oluşturacak. Doğal olarak, Türkiye ve Ukrayna saldırgan bir Rus politikasına karşı birleşen müttefikler ve stratejik iş ortakları.

BÜYÜME HİKAYESİ Savaşın sona ermesiyle birlikte Ukrayna’nın son 30 yılda Avrupa’da kaydedilen en etkileyici toparlanma ve büyüme öykülerinden birini yazacağına inanıyorum. Ukrayna’nın yeniden yapılanma ihtiyacının 500 milyar dolardan 1 trilyon dolara kadar ulaşabileceği tahmin ediliyor. Türk şirketlerinin özellikle inşaat ve ticaret alanlarında ciddi fırsatlar yakalaması mümkün.

DENGELİ POLİTİKA Türkiye’nin bu süreçte dengeli bir politika izlemesi ve bölgesel güç dengelerini dikkate alarak hareket etmesi büyük önem taşıyor. Bu strateji hem bölgesel barış ve istikrarın korunmasına katkı sağlayacak hem de Türkiye’nin ekonomik ve stratejik çıkarlarını en iyi şekilde koruyup geliştirecek.


Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz