Sizin için zirvedeki iş liderlerine “iş sohbetlerinde en sık kullandıkları vurucu hikayelerini ve kıssadan hisse çıkarılsın diye verdikleri özel mesajları” sorduk. İşte birbirinden ilginç yanıtlar…
Aslı Sözbilir
Merak ve sezgilerim sayesinde içine düştüğüm çoğu şey daha sonra benim için paha biçilmez deneyimlere dönüştü. Bir örnek vereyim: 1970’lerde Reed Üniversitesi muhtemelen ülkedeki en iyi kaligrafi dersini veriyordu. Okulu bıraktığım ve ders almak zorunda olmadığım için kaligrafi dersi alıp nasıl yapıldığını öğrenmeye karar verdim. Serif ve sans serif yazı karakterleri, değişik harf kombinasyonları arasındaki boşluğu ayarlama ve harika bir tipografiyi harika yapanın ne olduğu hakkında çok şey öğrendim. O dönemde bunların hayatımda pratik bir uygulama bulma olasılığı yoktu. Ama on yıl sonra ilk Macintosh’u tasarlarken, bir anda aklıma geliverdi. Bunların hepsini Mac’te kullandık. Mac güzel bir tipografiye sahip ilk bilgisayardı. Eğer o derse hiç girmemiş olsaydım, Mac hiçbir zaman çok yönlü yazı karakterlerine veya boşlukları doğru orantıda kullanan fontlara sahip olmayacaktı. Windows da Mac’ten kopyaladığına göre, hiçbir kişisel bilgisayarın bunlara sahip olmayacağı muhtemeldir. Okulu bırakmamış olsaydım, o kaligrafi dersine girmemiş olacaktım ve muhtemelen kişisel bilgisayarlar şu an sahip oldukları o harika tipografiye sahip olamayacaktı.” Bu alıntı efsanevi Apple CEO’su Steve Jobs’ın iş yaşamında sezgilerin ve merakın önemine dair anlattığı bir hikayeden. Jobs fikirlerini ve ürünlerini gerçek yaşamdan hikayelerle benimsetmekte ustaydı ve bu vurucu hikayelerin onun liderlik başarısında büyük payı vardı. Türkiye’de de liderler benimsetmek istedikleri temel mesajlarını ya gerçek deneyimlerden örnekler ya da etkilendikleri kişilerden alıntılarla veriyor. İşte Sami Kariyo’dan İbrahim Çeçen’e, Zeki Konukoğlu’ndan Nezih Barut’a duayenlerin kıssadan hisseleri…
KONUKOĞLU’NDAN HAYAT DERSİ!
Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Konukoğlu’nun ekibine sık verdiği tavsiyelerden biri şu: “Sorumluluk verilmesini beklemeyin, siz üstlenin.” Bu önerisini genellikle öz deneyiminden süzülen bir hikayeyle güçlendirmeyi tercih ediyor. Konukoğlu bu hikayeyi şöyle özetliyor: “İngiltere’de tekstil mühendisliği eğitimini tamamlayıp dönünce aile işinde çalışmaya başladım. Sabahları işe gidiyor, babam ve abimin isteği üzerine ihracatla ilgili işlere bakıyordum. Bir müddet sonra hızlandım. İşleri 3-4 saat içinde bitiriyor, sonra idari binanın koridorunda çalışanlarla sohbet ediyordum. Kendi kendime, ‘Bir gün buraya patron olacaksın, böyle gitmemeli’ dedim ve abime gidip bana ek iş vermesini istedim. Abim, ‘Daha yenisin, nasıl olsa ileride çok işin olur’ dediyse de ısrar edip bir görev daha aldım. Bir iki ay sonra yeni işte de hızlandım ve abimden bir iş daha istemeye karar verdim. Odasına girmek üzereyken içimden bir ses ‘Her defasında abinden iş mi isteyeceksin’ deyince, geri döndüm. Her defasında iş istemek yerine, işimi, sorumluluk alanımı kendim bulmalıydım. Abimin odasına tekrar gittiğimde üretim hesaplarını kontrol ediyordu. Her gün üretimi kontrol eder, aksayan kısımlar için gerekli arkadaşları arayıp uyarırdı. Asistanı Fatma Hanım ön hazırlıkları yapar, abim hesapları tamamlar, değerlendirmede bulunurdu. Fatma Hanım’a gittim ve hazırladığı evrakların bir kısmına el koydum. Abimin işini azaltmalıydım. Hesapları gözden geçirdim, özetlerini çıkardım ve abime götürdüm. Bana hatalarımı gösterdi, işi iyice anlayınca da o iş üstümde kaldı. O gün anladım ki üstlerimin ve benden kıdemlilerin ufak ufak işlerini üstlenip kendi sorumluluk alanımı büyütebiliyorum. Bu benim için büyük ders oldu. Bir daha hayatım boyunca hiç kimse bana yapacağım işleri söylemedi, her zaman kendi görev ve sorumluklarımı artırıp çalışma alanımı genişlettim.”
İKİ LİDERİN HİKAYESİ
Dürüstlüğün önemini vurgulayabilmek için Penti Yönetim Kurulu Başkanı Sami Kariyo’nun takımıyla paylaştığ�� hikayeyi kendi ağzından dinleyelim: “1980’li yılların ortası, iş hayatına yeni başladığım dönemlerdi. Çok iyi bir tüccar olan amcamın müşterileri takip ettiği kendine özgü bir sistemi vardı. Her müşteriye özel bir dosya bulunuyordu. Amcam her müşterinin cari hesabını kurşun kalemle bu dosyalarda tutardı. Normal şartlarda dosyanın girişinde müşterinin ismi, iletişim bilgileri, carisi gibi genel bilgiler yer alırken, amcamın sisteminde durum bambaşkaydı. Amcam müşterileri değerlendirirken ilk sıraya o müşterinin karakter değerlendirmesini yazardı. O kişiyi karakteriyle tasnif ederdi. İlk başta, büyük ciroya sahip müşteriden ziyade neden düşük cirolu ancak çok düzgün karakterli müşteriye farklı bir eğilim gösterdiğini anlayamamıştım. Gerçekten de ödemelerine en sadık insanlar o düzgün karakterli insanlararasından çıkıyor ve bu insanlar sizleri asla hayal kırıklığına uğratmıyor.” Sarkuysan Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Çaycı’nın iş paydaşlarıyla “kıssadan hisse” olarak paylaştığı anekdot ise yatırımda tasarrufun önemi üzerine. Çaycı, “Dönen varlığı duran varlığa çevirirken çok tasarruflu olunması gerektiğini anlatırım” diyor. Bunu yaparken de Vehbi Koç’un 30 yıl önce halka açık şirketlerinin genel müdürleriyle yaptığı bir toplantıda anlattığı şu örneği kullanıyor: “Rahmetli Koç ilk yatırımlarda tasarrufa çok önem verilmesi gerekliliğini vurgularken, arsanın ihtiyaca ve ilerideki büyümelere uygun seçilmesi gereğini anlatır.” Binanın ihtiyaçtan 1 metrekare dahi büyük olmamasına dikkat edilmesi gerektiğini belirttir. En çarpıcı sözü de şu olur: ‘Yatırımda arsa altındır, üzerine bina yapılınca gümüş olur, içerisine makine konulunca değeri tenekeye dönüşür.’”
SARAR’IN İMKANSIZLIK MESAJI
Sarar Yönetim Kurulu Başkanı Cemalettin Sarar, “İmkansız diye bir şey yoktur” mesajını tüm iş paydaşlarına aktarmak için, babasının kendisine verdiği şu yaşam dersini anlatıyor: “Sarar fabrikasını Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi’ne taşımak ve arsasını almak için babamla beraber randevu alıp Eskişehir Organize Sanayi Müdürlüğü’ne gittik ve Ankara yolu üzerinde bir yer beğendik. Ben orada konuşmalara dahil oldum. Müdür Bey’e, ‘Bu arsanın yan tarafını bize verin’ dedim. O, ‘Buraya İstanbul’dan bir giyim firması gelecek’ deyince ben, “Yan yana konfeksiyon fabrikası olur mu?” diye sordum. Babam da; ‘Oğlum yan yana fabrikalar olsun ki Eskişehir konfeksiyon şehri olsun, hatta 100 tane olsun ki giyim sanayi şehrimizde oluşmuş olsun’ dedi. Daha sonra o yan taraftaki arsa da bize nasip oldu. İlk fabrikamızı Sarar olarak yaptık. Yandaki arsaya da ilk yaptığımız fabrikanın aynısını CCS fabrikası olarak 3 kardeşin adına kurduk. Bu benim için bir gurur oldu. 1983’te babamın söylediği sözler hala kulağımda çınlıyor. Tabii ki kaliteli yaparsan dünyanın neresinde olursan ol, o müşteri seni bulur ve gelir ziyaret eder.”
KANTARCI’YI ETKİLEYEN SÖZ
GittiGidiyor Genel Müdürü, eBay MENA Bölge Direktörü Öget Kantarcı’nın ekibiyle paylaştığı kıssadan hissesi, sorumlulukları kişiselleştirmemek üzerine… Kendi iş yaşamından bir kesiti barındıran anektodu şöyle anlatıyor: “Koç Üniversitesi’nden mezun oldum, Peugeot’da ticari araç sorumlusu olarak işe başladım. İyi bir üniversiteden mezun olmuştum, çok iyi derecede yabancı dilim vardı. Dolayısıyla masa başında bir iş yapacağımı düşünüyordum. Ancak üç ay boyunca Peugeot’ta görevim ticari araç teslimatı yapmak oldu. Hatta teslim edilecek araçları bana yıkattılar. Bu durumu sorguladığımda, o dönemki yöneticim Yüksel Sungurtekin bana çok önemli bir hayat dersi verdi, ‘Çalışırken ismini bir ceket gibi düşünüp her sabah kenara asacaksın’ dedi. Bu ders bana çalışma hayatında hiçbir şeyi kişisel olarak almamayı öğretti.” Orka Holding Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu ise son zamanlarda en çok “kısa zamanda başardıkları yurt dışı atılımlarına dair” hikayeler paylaştığını söylüyor. Orakçıoğlu anlatımını şöyle özetliyor: “30 yıl önce bu işe başladığımızda Michael Jackson, Jose Mourinho gibi isimlere ürün satabileceğimiz kimsenin aklından geçmezdi. Fakat bir Barcelona- Chelsea maçı esnasında, o sıralar Chelsea kulübünü çalıştıran Mourinho’nun oyuncuların elinde markamızın poşetlerini gördükten sonra mağazamızdan alışveriş yapmış olması, işimizi iyi yapmaya devam edersek başaramayacağımız şey olmadığının göstergesi.”
BARIŞ, YERLİLERDEN NE ÖĞRENDİ?
AstraZeneca Türkiye Ülke Başkanı Serkan Barış’ın iş paydaşlarına sıkça anlattığı hikayesi yaşamın özünü anlayarak zorlukları aşabilmek üzerine… Barış anektodu şöyle anlatıyor: “Bu hikaye, Meksika Yerlileri tarafından hayata geçirilen Toltek bilgeliğini yansıtıyor. Meksikalı yazar Don Miguel Ruiz, ‘Dört Anlaşma’ isimli kitabında Toltek bilgeliğinin ilkelerini sade bir dille anlatıyor. Kitapta, herkesin kendi hayatına ve çevresine uygulayabileceği bu ‘dört anlaşma’; ‘kullandığımız sözcükleri özenle seçmek’, ‘hiçbir şeyi kişisel algılamamak’, ‘varsayımlarda bulunmamak’ ve ‘elimizden gelenin en iyisini yapmak’ başlıklarında değerlendiriliyor. Bu başlıkları içselleştirip hayatınıza adapte ettiğinizde, zor anları daha kolay aşabildiğinizi ve daha mutlu olduğunuzu hissedeceksiniz.” Nef Yönetim Kurulu Başkanı Erden Timur ise sohbetlerde sık sık sahip olduğumuz yeteneklerin bize “borç olarak verildiği” hatırlatmasını yapıyor. Konuyu Einstein’dan bir alıntıyla nasıl aktardığını ise şöyle özetliyor: “Einstein’a birisi soruyor; ‘Biz dünyada ne kadarız?’ Einstein da kaleminin ucunu gösterip diyor ki ‘Dünya bu kadar. Bir de sen kendini düşün!’. Einstein, hiçliği anlatırken de diyor ki ‘Vakumlu bir ortamdaki ışığın hızı dışındaki her şey hayatta izafidir.’ İnsan kendinde ne olduğunu düşünüyorsa Einstein’ın o sözünü aklına getirebilir. Dünya bir kalem ucu kadarken, biz kendi çalışkanlığımıza, kendi kabiliyetlerimize anlam yüklemeye çalışmamalıyız.”
LEBLEBİCİ, NİYE PES ETMİYOR?
TEB Genel Müdürü Ümit Leblebici ekibiyle yaptığı toplantılarda genellikle değişen koşullara hazırlıklı olabilmek üzerine anektodlar paylaşıyor. Banka olarak tenis sporuna destek verdikleri için örneklerini de buradan veriyor. Leblebici ekibine şöyle sesleniyor: “İşi bir tenis maçı gibi düşünün. Hayat da öyle… Top hep aynı yerden gelmiyor. Hep aynı yerden gelmiyor diye şikayet etmenin de bir anlamı yok. Top farklı yerden geliyorsa ayrı pozisyon alacaksın, ona göre vuracaksın. Hepsine nasıl yaklaşacağını bilmen gerekiyor. Böyle bakarsak işi yönetmek daha basit olur.” Ziylan Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Büyükekşi’nin de kıssadan hissesi hedeflerin sonsuzluğu üzerine… Büyükekşi, bu vurgusunu çevresiyle şu şekilde paylaşıyor: “1985 yılında günlük bin çift üretim yapan bir tesis kurduk. Türkiye’de o zaman en çok üretim yapan şirket 6 bin çift üretim yapıyordu. Kendimize bir hedef koyduk. Ben dedim ki 6 bin çifti geçeceğiz. 3 yıl gibi kısa bir sürede bu rakama ulaştık. Sonrasında madem Türkiye’nin en büyük ayakkabı üreticisiyiz artık yurt dışına gidip başka yatırımlar peşinde koşalım dedik. Uzakdoğu’ya gittik, hedefimiz bir battaniye yatırımı yapmaktı. Ama Kore’de ve Tayvan’da günlük 30 bin, 50 bin çift ayakkabı üreten fabrikaları gördük. O zaman dünya ölçeğinde bizim hiçbir şey olduğumuzu anladık. Battaniye yatırımından vazgeçtik. Güney Kore’den iki tane üretim bandı satın aldık. Ve 1991 yılında üretimimizi 14 bin çifte çıkardık. Yani koyduğunuz hedefe ulaştığınız anda göreviniz bitmiyor. Özellikle yurt dışında başka örnekleri gördükçe, karşılaştırma şansınız oldukça hep daha ileri hedefler koymanız gerektiğini anlıyorsunuz.”
NEZİH BARUT / ABDİ İBRAHİM YÖNETİM KURULU BAŞKANI “MOTİVASYON VERİCİ TECRÜBELERİMİZİ ANLATIRIM” CESARET VE İDDİA Yakın çalışma arkadaşlarımın benden en sık duydukları kelimeler cesaret ve iddiadır. Benim en güçlü hikayelerimin özünde daima bu iki kavram var. Herhangi bir konuda motivasyon vermek, çevremdekileri daha iyisini yapmaya yönlendirmek istediğimde geçmişte ve bugün cesaretle, azimle çalıştığımızda şirket tarihimizde neleri başardığımızı örnekleriyle anlatmaya özen gösteririm. ZİRVE TUTKUSU Mesela aile şirketimizde üçüncü kuşak olarak işe başladığım dönemde sık sık eczane ziyaretleri yapardım. Bu ziyaretlerden birinde, yakın bir eczacı dostumuz bana Abdi İbrahim’in kan kaybettiğini söyledi. Gerçekten de öyleydi, şirketimiz 32’nci sıradaydı. Konjonktür gereği o dönemde temel meselemiz işi ayakta tutmak olmuştu. Duyduğum bu söz bana çok dokundu. Eczacı dostumuza Abdi İbrahim’in sektöründe birinci firma olacağını söyledim, böyle bir iddia beyan etmiş oldum. Kendime de şirkete de güveniyordum. Bu iddiamın arkasında durmak için çok çalıştım. Sahada, üretimin her kademesinde, ürünü eczaneye ulaştıran tüm süreçlerde, pazarlamada, satışta görev aldım. 2002’de o eczacı dostuma ve kendime verdiğim söz gerçek oldu. |
İBRAHİM ÇEÇEN / IC HOLDİNG YÖNETİM KURULU BAŞKANI “DOĞRULUĞUNA İNANDIĞIM ÖĞÜTLERİ PAYLAŞIRIM” ALTIN TAVSİYELER Memuriyetten istifa ederek müteahhitliğe adım attığım ilk yıllardan bu yana, benimsediğim, doğruluğuna inandığım sözlerim ve düşüncelerim vardır. Tüm çalışma arkadaşlarımın olduğu kadar birlikte iş yapmakta olduğum paydaşlarımın da benimsemesini istediğim için bu düşüncelerimi katıldığım hemen her toplantıda ve sohbette kendimi daha iyi anlatmak için tekrarlamaya çalışırım. GÜVEN KRİTERİ Bizim gibi Anadolu’dan iş hayatına sıfır imkânlarla atılan insanlar geri vitesi olmayan bir arabanın direksiyona geçmiş demektir. Şans gelmez şansı siz kovalayacaksınız. Dürüstlük ve çalışkanlık en büyük sermayenizdir. Müteahhitliğe adım attığım ilk yıllarda değerli bir meslektaşımın verdiği bir öğüdü hemen hemen tüm toplantılarımda tekrarlarım. “Güvenilir bir insan olmak sizi başarıya götürür. Güvenilirlik itibar getirir, itibarın da büyük bir maliyeti vardır. Onu öderseniz kazanan siz olursunuz.” PARANIN GÜCÜ Ancak sohbetlerim veya toplantılarım sırasında bu öğütlere paranın gücünü de katmam gerektiğini hatırlatan arkadaşlarım oldu. Onlara da vereceğim cevap şöyledir; “Zengin olmak meziyet değil, tarlasında altın bulan adam zengin olur.” Başlangıçtan beri, benim hiç büyük hedeflerim, zengin olmak gibi bir hayalim yoktu. Sadece o günkü işim neyse onda başarılı olmak istedim, yaptığım işten zevk aldım. Bu da beni başarıya götürdü. |
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?