Aileden Ayrı Tek Başına!

Yalçın Sabancı, İbrahim Kefeli, Engin Yeşil ve Faruk Güllüoğlu… Her biri farklı nedenlerle aile şirketinden ayrılıp kendi şirketlerini kurdu. Kimi zaman aileler büyüdükçe ikinci ve üçüncü nesil dev...

1.03.2008 02:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Yalçın Sabancı, İbrahim Kefeli, Engin Yeşil ve Faruk Güllüoğlu… Her biri farklı nedenlerle aile şirketinden ayrılıp kendi şirketlerini kurdu. Kimi zaman aileler büyüdükçe ikinci ve üçüncü nesil devreye girmesi ayrılıklara neden oluyor. Farklı kültürle büyüyen yeni nesille eskinin çatışması da aile şirketlerinde kırılmalara yol açabiliyor. Kendine biçilen rolü benimsemeyen, ailenin kanatları altında kalmak yerine tek başına uçmak isteyenler de aile şirketleriyle yollarını ayırıyor. Bazı aile bireyleriyse hayallerindeki işi yapmayı tercih ediyor. Geçmişte tek tük olsalar da grup ve aile dışında iş dünyasına atılanların sayısı artık hiç de az değil.

Richard Bach, “Martı” adlı ünlü kitabında sıra dışı martı Jonathan Livingstone’un hikayesini anlatır. Martı Jonathan, kıyı ile besin arasında uçan ve gerekli olandan fazlasını öğrenmek istemeyen martılar arasında, denenmemişi denemek ve öğrenmek ister. İçindeki gerçek “ben”i bulmak için sürüden ayrılır.

İş dünyasında da kişilikleri, martı Johnathan Livingstone gibi istedikleri yükseklerde yalnız uçma arzusuyla dolu aile üyelerini, sürünün içinde tutmak zor. Bunun örneklerini geçtiğimiz 20 yılda birbiri ardına gördük. İş yaşamına aile şirketiyle adım atan birçok iş insanı, bir süre sonra sürüden ayrılıp kendi yolunu çizme kararı aldı. Bazen ayrılığın nedeni büyüyen ailede istediği yerde olmamak, yeni kuşaklar arasında kişilik farklılıkları, aynı noktada birleşmeyen hedef ve yaklaşımların yarattığı çatışmalar oldu. Bazen bir aile büyüğünün sevgi ve saygısı ya da tam aksine korku ve baskısıyla beraber olmaya tahammül eden aile üyeleri, aile büyüğünün vefatı sonrasında bir arada olmak istemedi. İçlerinde tüm eğitimini aile şirketinde kendisine hazırlanan pozisyona göre alıp da, sonradan hayallerinin peşinden gitmeyi tercih edenler de vardı.

İş dünyasında farklı sektörlerde, farklı yapılarda pek çok aile bu ayrılık ve çözülmeleri yaşadı. Hatta eskiden tek tük olsa da grup ve aile dışında iş dünyasına atılanların sayısı artık hiç de az değil. Capital, iş dünyasında aile şirketinden ayrılan ve kendi yolunu çizenleri bir araya getirdi. Onları ayrılığa ya da başından itibaren aileden ayrı olmaya iten nedenleri araştırıp, bugün hangi noktada, hangi hayalleri kovaladıklarını ortaya koymaya çalıştı.

Görüş Farklığı Ayrılık Getirdi
Erkek giyiminde Türkiye’nin en başarılı markalarından Bisse, 32 yıl önce Mustafa ve İbrahim Kefeli kardeşler tarafından kuruldu. Uyumlu birliktelikleriyle iş dünyasında örnek gösterilen iki kardeş, geçtiğimiz yıl sürpriz şekilde yollarını ayırdı. Bu ayrılığın nedeni de yaşanan fikir ayrılıklarıydı. Bisse ile yola tek başına devam eden Mustafa Kefeli, ayrılık hakkında konuşurken, nedeni şöyle açıklamıştı: “Çift başlılık sorun olmaya başladı. Biz bunu tek başlı hale çevirelim dedik. Yönetimin tümünü ben üstlendim.”

31 yılını verdiği markayı bırakan İbrahim Kefeli de sıfırdan başlama kararı aldı, kendi adıyla yeni bir marka yarattı. Bu kez 25 yaşındaki kızıyla marka yaratma heyecanı yaşayan Kefeli, bugüne kadar hep zorlu şartlarda başlangıçlar yaptığını söylüyor. Kefeli Giyim’i kurup sonra da Bisse markasını yaratırken tek başına ve sermayesiz olduğunun altını çiziyor. Ardından iş dünyasına ilk adımını attığı zamanlardaki durumunu anımsıyor: “Babam hayattaydı ama ailenin reisi bendim. Başarılar elde edip ailemle paylaşma hayalim vardı. Bunları yaşadıkça da çok mutlu oluyordum.”

Ancak aradan geçen yıllar sonrasında İbrahim Kefeli, aile işini yönetirken zorluklar yaşadığını itiraf ediyor. Birçok aile şirketi dağılmadan yola devam etmeyi başarırken, kendisinin Bisse’den ayrılık kararını nasıl aldığını, ayrılığın üzerinden geçen bir yılın ardından neler hissettiğini de şu sözlerle açıklıyor:

“Türkiye’de bunu başaran büyük aile şirketleri var. Ama bunlar bir babanın kurup çok iyi eğitim gören çocuklarına bıraktığı ya da aile geleneklerinde ağabeye kayıtsız şartsız itaat eden ailelerin çocuklarının kurduğu şirketler. Bizde ise görüş farklılıkları ve bizden sonrası için yine farklı yetişen ikişer çocuk vardı. Çok düşündüm, tek başıma yeniden başlama kararı aldım. Artık yeni şirketimde tek ben varım. Kendi felsefemi daha rahat uygulayacağım, çocuklarımı şirketle beraber geliştireceğim. Belki başka alanlara da girerim.”

 “Hayır” Yanıtıyla Kendi İşini Kurdu
Faruk Güllüoğlu’nu 44 yıllık aile şirketi Güllüoğlu’ndan ayrılma noktasına getiren, 1993 yılında dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal ile Azerbaycan’a yaptığı gezi oldu. Bu gezide ülkeye yatırım yapmayı düşünen Güllüoğlu, Türkiye’ye dönüşünde babasına konuyu açtı. Ancak yurtdışında mağaza açmak için zamanın uygun olmadığı yanıtını aldı. Bu yanıt Faruk Güllüoğlu’nun tüm iş yapış biçimini sorgulayan süreci başlattı. Güllüoğlu, o dönemde kendi içinde yaptığı muhasebeyi şöyle aktarıyor: “Öncelikle vizyon noktasında paylaşımlarımız aynı değildi. Düşünce ve bunları hayata geçirme noktasında çoğu zaman yalnız kaldığımı hissediyordum. Genelde aile şirketlerinde karar almak ve uygulamanın kolaylığından bahsedilir ama bizde karar aşamasında farklı düşünceler rol oynadığından karar almak ve bunu uygulamak gittikçe zorlaşıyordu. Yeni bir ürün çıkarmak, portföyü genişletmek istediğimde yönetimde olan aile bireylerini ikna etmek için inanılmaz bir efor sarf etmem gerekiyordu. Yapmak istediklerimi yapamadığım, fikirlerimi paylaşamadığım ve pek çok şey yapmak istediğim için bu ortamda ayrılarak Azerbaycan’a gittim.”

Faruk Gülloğulu’nun 1993’te Azerbaycan Bakü’de bir mağazayla başlayan yolculuğu, bugün 23’ü Türkiye’de, 2’si Azerbaycan’da olmak üzere toplam 25 mağazayla sürüyor.

Bine yakın çalışan istihdam ediyor, yılda 33 milyon ciro yapıyor, 15 ülkeye ihracat gerçekleştiriyor. Güllüoğlu geçtiğimiz yıl hedeflerinden birini daha gerçekleştirmenin mutluluğu içinde. Lalin markasıyla 10 çeşit helva, 10 çeşit reçel ve 36 çeşit lokum üretimine başlayan Faruk Güllüoğlu, kısa zamanda pazarda ilk 3’e girmeyi de başarmış. Gelinen noktayı değerlendiren Güllüoğlu, “Çok kısa denilebilecek bir zamanda bu kadar şube ve çalışana ulaşmamızdaki en büyük etkenin, çalışan arkadaşlarımızın büyük özverisi ve işi sahiplenme duyguları olduğunu düşünüyorum. Bundan sonraki hedefimiz de şehir dışı şube sayımızı artırmak” diyor.

Yeşil’den Çıkan Girişimci
Engin Yeşil ise aile şirketinde çalışmayıp kendi işini kurma kararını alanlardan. Yeşil Kundura’da yönetimi devralmak yerine kendi yoluna gitmeyi seçen Yeşil, bu seçimi için, “Buna ailenin desteği altından çıkma ve bir iş kurma arzusu diyebilirsiniz” diyor.

Amerika’da finans okurken oda arkadaşıyla yaptıkları sohbetler Yeşil’in kariyer planını çizmiş. 1986 yılında arkadaşıyla paylaştığı apartman dairesinde “Lens Express” adını taşıyan şirketle posta siparişi yöntemiyle kontak lens işine girdi. Engin Yeşil, 1996 yılında bu şirketi sattı. Yeşil, “Şirketi sattığımızda Lens Express günde 80 bin lens satan dünyanın en büyük lens distribütör şirketi haline gelmişti. Şirket şimdi 1-800 Contacts ismi altında faaliyetine devam ediyor ve hala lens endüstrisinin en büyük distribütör şirketi” diye konuşuyor.

Engin Yeşil tam bir girişimci. Lens Express’i satmadan önce de 1994’te farklı işlere girdi. Telekomünikasyon, ev hayvanlarına yönelik ürünler, borsa işlemleri ve emlak geliştirme şirketleri kurdu. Halen bu şirketlerde faaliyetlerini devam ettiriyor.

Ancak onun Türk iş dünyasında adından söz ettirmesini sağlayan Yeşil İnşaat oldu. Sektördeki potansiyeli görüp ilk kez Yeşil İnşaat’la Türkiye’de faaliyete başlayan Engin Yeşil, bu şirketle kat ettiği yolu şöyle anlatıyor: “Yeşil İnşaat çok hızlı büyüdü ve şu an Türkiye’nin en büyük projesi Modernist’i gerçekleştiriyor. Bunun yanında birkaç Trump projesi üzerinde çalışıyoruz. Trump ile yaptığımız anlaşma da önemli ve tüm bu projeler bize gurur verecek çalışmalar.”

Aileden hiç kimse olmadan farklı sektörlerde ortaklıklarla yoluna devam eden Yeşil, gelecekte de babası ya da kız kardeşiyle aynı işi yapmayı düşünmüyor. “Yeşil Kundura’yı tamamen kız kardeşim Emel ve babam yönetiyor. Aile olarak yakınız, önemli kararlarda fikir alışverişinde bulunuyoruz. Ama bunun dışında ailemle bir faaliyetim yok ve olacağını da düşünmüyorum” diyor.

Özgörkey, Yeni İşinden Memnun
Bazen ayrılıklar tarafların önünü açıp daha da ilerlemelerini sağlıyor. Özgörkey ailesinde yaşanan da tarafların açıklamalarına göre bu kategoride yer alıyor. 1967 yılında Erdoğan ve Nevzat Özgörkey kardeşlerin kurduğu İmbat Meşrubat Sanayi, uzun yıllar Coca-Cola’nın Ege ve Akdeniz’deki şişeleme, dağıtım işlerini yapmıştı. 1985 sonrasında ise üçüncü nesil devreye girdi. Üçüncü neslin yönetimde söz sahibi olmasıyla görüş ayrılıkları ortaya çıkmaya başladı. 1997 yılında da aile sürpriz bir kararla ayrıldıklarını açıkladı. Coca-Cola Türkiye’deki yüzde 20’lik payları ise yüzde 11,2’si Erdoğan Özgörkey, yüzde 8,8’i de Nevzat Özgörkey’e olmak üzere paylaştırıldı. Ardından Erdoğan Özgörkey hissesini Anadolu Grubu ile Coca-Cola’ya devretti. Yıllar sonra ayrılık hakkında konuşan Erdoğan Özgörkey, ayrılık nedenini Coca-Cola şirketinin o dönemde tüm dünyada başlattığı yeni uygulamaya bağlıyor. Ancak “Ayrılıkta jenerasyon farkından gelen görüş farklılıklarıyla gençlerin daha serbest kalma duygularının rol oynadığını söylemek yanlış olmaz” diye de belirtiyor. Ayrılık sonrası kendi adını taşıyan şirketler grubunu kurarak yola devam eden Özgörkey, 1997’den bugüne yaşadığı gelişmelerden memnun. Ayrılığın getirisi olduğunu ifade ediyor, ardından da bu getirileri şöyle sıralıyor: “Ayrılık bize yeni bir başlangıç, yeni bir düzenleme ve sinerji getirdi. Attan düştük ama tekrar ata, hatta atlara bindik gidiyoruz. Daha memnun ve daha huzurluyuz.”

Erdoğan Özgörkey, 1997 yılında kurduğu Erdoğan Özgörkey Grubu’nda yine ailesiyle birlikte çalışıyor. İki oğlundan Murat Özgörkey yönetim kurulu başkan yardımcısı olarak gıda ve tekstil yıkama alanında, Selim Özgörkey ise yönetim kurulu başkan yardımcısı olarak otomotiv ve turizm konularında faaliyet gösteriyor.

Aile İşini Denedi, Tasarımı Seçti
Bazıları da aile işinde yaşadığı deneyimi kendi ilgi duydukları alana taşıma kararı alıyor. Tuğçe Eyilik bu yöntemi seçenlerden. Eyilik Şirketler Grubu’nun varislerinden Eyilik, Amerika’da LYNN University’de Uluslararası İlişkiler ve Politika eğitimi aldı. University of Miami’de radyo, televizyon ve iletişim alanında master yaptıktan sonra 1999 yılında Türkiye’ye döndü ve Eyilik Şirketler Grubu’nda çalışmaya başladı. Grup şirketi olan ETV Yönetim Kurulu’nda aldığı görevle iş hayatına atılan Tuğçe Eyilik, İstanbul ETV’nin program ve reklam koordinatörlüğünü yaptı. Orada çalıştığı 4,5 yılın ardından görevinden ayrıldı ve kendi kurduğu şirkette iş hayatına devam etme kararı aldı. Bu karar doğrultusunda da 2002 yılında marka tasarım ve yaratım şirketi olarak Trend Tiger Brand Communication’ı kurdu. Trend Tiger ile tasarlama, yaratma, stratejik planlama ve danışmanlık dışında halkla ilişkiler, medya satın alma ve prodüksiyon konularında markalara her türlü desteği veriyor.

Tuğçe Eyilik, neden aile şirketini bırakıp kendi işini kurduğunu, “Aile şirketinde 4,5 yıl çalıştım. Ancak tasarım dünyasına duyduğum yoğun ilgi nedeniyle ayrılıp kendi şirketimi kurdum” diyerek açıklıyor. Ailesinin bu kararına karşı çıkmadığını belirten Eyilik, “Tam tersine doğru bir iş yaptığımı söylediler” diye konuşuyor. Tuğçe Eyilik, Trend Tiger’da yalnız değil. Kardeşi Atınç Eyilik de şirketin finans bölümüyle ilgileniyor. İdealindeki işi yapmaktan memnun olan Eyilik, bundan sonraki hedefini de şöyle anlatıyor: “Dünya çapında olabilecek markaların yaratıcılarıyla olmak ve Türk şirketlerini dünya markası yapmak istiyorum. İkinci büyük hedefim İstanbul başta olmak üzere birçok ilimizin dünyaya duyurulmasını sağlamak. Şehirlerin markalaşması konusunda kendi bünyemizde projeler geliştirip çalışıyoruz.”

Sabancı’da Ayrılık Rüzgarları Sert Esti

Yaprak Dökümünün Başlangıcı
Sabancı Holding Türkiye’de aile şirketlerinde yaşanan ayrılıklar konusunda en çarpıcı örnek. Sabancı Grubu yeni şirketleriyle her geçen gün büyüyüp kurumsallaşma yolunda daha ciddi adımlar atarken, grupla birlikte büyüyen ailede sorunlar çıkmaya başladı. Bu süreçte birçok aile üyesi topluluktan ayrılarak kendi kurdukları işlerde var olmayı seçti. Toplulukta ayrılık rüzgarları 1999 yılında esmeye başladı.

İlk Ayrılan Yalçın Sabancı Oldu
Aynı yıl Yalçın Sabancı gruptan ayrılarak Yasa Holding’i kurdu. 2000 yılında da Şevket Sabancı grupla yollarını ayırdı ve Esas Holding’i kurdu. Sonrasında ayrılıklar birbiri ardına geldi. Emine Kamışlı gruptan istifa ederek babasının kurduğu holdinge geçti.

Demir Sabancı Teknosa’ya Rakip
Ali Sabancı da ablası Emine Kamışlı’nın ardından Sabancı Holding’den istifa etti. PhilSa’da genel müdürken görevden ayrılan Hacı Sabancı’nın damadı Cengiz Çetindoğan, Demsa İç ve Dış Ticaret şirketini kurdu. Özdemir Sabancı’nın oğlu Demir Sabancı, 2004’te Sabancı Holding’de yürüttüğü Perakendecilik Grup Başkanlığı görevini bırakarak İngiliz teknoloji perakendecisi Dixons ile teknoloji perakendeciliğine girdi. Ve böylelikle kendi yarattığı Teknosa’ya rakip oldu.

En Cesur İtiraf Ali Sabancı’dan
 Yaşanan bu ayrılık rüzgarları sonrasında en cesur açıklamalar Ali Sabancı’dan geldi. Ali Sabancı gruptan ayrılık nedenini, “Holdingde 10 yıl boyunca, pratik deneyim kazanmadığım bir departmanda çalıştım. Bilfiil pazara çıkan adam değildim. Ve artık o egzersizi yapmaktan usanmıştım. Açıkçası o bürokraside çalışmak istemedim” sözleriyle açıkladı.

“Sabancı’da Kabus Görüyordum”
 Pegasus Havayolları’nın başına geçen Sabancı, ayrılığın kendisi üzerindeki etkilerini de ifade etti: “Artık kendi fikirlerimi uygulamaya geçiriyor, katma değer yaratıyor, daha çok risk alıyor ve daha fazla stres yaşıyorum. Ama geceleri işimle ilgili kabus görmüyorum. Sabancı’da kabus görmekten uyuyamadığım zamanlar olmuştu.”

Barış Çelet / Barmes Yönetim Kurulu Başkanı
Uyum İkinci Nesilde Bozuldu

Sorunları Önlemek İçin Ayrıldı
Desa Deri, 1972 yılında Mehmet ve Melih Çelet tarafından kuruldu. 2002 yılında ikinci neslin devreye girmesiyle şirkette fikir ayrılıkları oluştu. Yaşanan anlaşmazlıkların derinleşmesi üzerine Mehmet Çelet oğlu Barış Çelet ile birlikte, yüzde 50 oranındaki hisselerini kardeşine devrederek, şirketten ayrıldı. O dönem Melih Çelet, Türkiye’deki bütün aile şirketlerinin ileride karşılaşacağı sorunları önlemek için bu kararı aldıklarını söyleyip ayrılığın nedenini şöyle açıklamıştı:

2 Kardeş 1 Kuzen Yine Bir Arada
 “Yeni jenerasyon farklı yetişti. Çocukların hepsi farklı düşünüyor. Şirketin istikbali için bu kararı aldık.” Desa’dan ayrılan Barış Çelet aynı yıl kardeşi Sinan ve kuzeni Mert Çelet’le birlikte Barmes Deri’yi kurdu. Bugün Barmes Deri Yönetim Kurulu’nda Barış ve Sinan Çelet kardeşler yer alırken Barmes’in üretim şirketi olarak faaliyete geçirilen Sardem’in yönetim kurulu başkanlığını kuzenleri Mert Çelet yapıyor. Barmes, Sardem’le üretiminin yüzde 50’sini Japonya ve birçok Avrupa ülkesine ihraç ediyor. Trivia markası ile de mağazalaşıyor. Barmes Deri’nin hedefi 3 yıl içinde Türkiye genelinde mağaza sayısını hızla artırarak markasını güçlendirmek.

“Eşleri İşe Karıştırmayacağız”
Barmes’de, Desa’daki hataların tekrarlanmaması için gerekli önlemler de alınmış. Barmes Yönetim Kurulu Başkanı Barış Çelet, bu önlemleri şöyle anlatıyor: “Biz iki kardeş ve bir kuzen olarak, bugünkü şirketimizi kurarken, dikkatimizi görev ve yetki paylaşımına verdik. Birbirimizin yetki alanına asla müdahale etmeyiz. Bir diğer önemli husus ise işimize eşlerimizi karıştırmayacağımıza yönelik aldığımız karar! Desa Deri’den farklı olarak birçok sektörde faaliyet göstermeye özen gösteriyoruz. Böylelikle ileride çocuklarımızı kendi ilgi alanları dahilinde bu tarz kavgalardan ve kıskançlıklardan uzak tutup çalışmalarına olanak sağlamayı amaçlıyoruz.”

Leyla Akçağlılar / Butterfly İşletmeci Ortağı
Yemeğe Duyduğu İlgi Ağır Bastı

Cordon Bleu Mezunu
Paris’te işletme okurken, ünlü yemek okulu Cordon Bleu’ya da giden Leyla Akçağlılar, bu hobisini işe dönüştürme kararını da o yıllarda aldı: “Orada pek çok ünlü şefle tanıştım. En iyi restoranlara gidip konumlarını, mutfaklarını ve servislerini inceledim. İstanbul’da böyle yerlerin eksikliğini görüp Fransız servisi ve yemekleri olan bir restoran açmaya karar verdim.”

“S Restaurant Bebeğim Gibiydi”
İlk girişim olarak S Restauran’ı kuran Akçağlılar, garsonlarından dekoruna, mönüden en küçük ayrıntıya kadar her şeyi kendi başına oluşturduğu bu restoranı 10 yıl işletti. Fakat işler hayal ettiği gibi gitmeyince restoranı kapatmak durumunda kaldı. Bugün bu deneyimine ilişkin olarak, “Benim için bebeğimi kaybetmek gibiydi. Halen önünden geçerken içim sızlar” diye konuşuyor.

Çikolata Dükkanıyla Büyüyecek
Ancak Leyla Akçağlılar işletmecilik yapmaktan vazgeçmedi. 2003 yılında bu kez kendisi gibi işletme eğitimi alan ve bir süre bankacılık yaptıktan sonra hobisini işe dönüştürme kararı alan Ebru İpekçi ile birlikte Butterfly adını taşıyan bir çikolata dükkanı açtı.

Butterfly’ın Büyüme Planı
Hala bu işte devam eden Akçağlılar, “Butterfly’dan beklentim en iyi çikolata dükkanı olmak ve bunu devamlı geliştirerek büyümek. İlk önce İstanbul içinde, daha sonra yurt çapında ve belki de dünyada... Ortağımla en büyük idealimiz bu” diyor. Her ne kadar zamanının çoğunu kendi yaptığı işlere harcasa da Leyla Akçağlılar, kendisini aile işinden ayrı olarak görmüyor. “Belki sürekli orada değilim ama manen oradayım” diye konuşuyor.

Dr. Ali Nail Kubalı / Nmc Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı
“Hiçbir Anayasa Farklıkları Tutamaz”

“Kuzu Gibi Olamazlar”
Yönetim danışmanı Dr. Ali Nail Kubalı, aile şirketlerinde yaşanan ayrılıklarının doğal ve sağlıklı olduğunu söylüyor. Bunun nedenini de şöyle açıklıyor: “Nesiller boyu, aile büyüyüp çocuklar, torunlar, torun çocukları onlarca, yüzlerce kişi olunca bunların kuzu gibi bir kişinin başkanlığında şirkette çalışmaya devam etmeleri biraz olağan dışı, doğaya aykırı olmaz mıydı? Doğal olanı insanların ayrılıp kendilerine yeni kulvarlar geliştirmeleri.

Farklılıklar Derinleşirse
Doğal olanı, bir aileden çıksalar da fertlerin, zeka, yetenek, beceri, liderlik özellikleri, kişisel eğilimler bakımından birbirlerinden farklı olmaları. Bu farklar yeterli derinlikte ortaya çıktığında, hazırlanacak hiçbir aile anayasasının onları bir arada tutmasına olanak yok. Hiç şüphe yok ki aile fertlerinin girişimcilik istek ve arzuları da birbirlerinden farklı olacak. Onlar mutlaka sürüden ayrılacak yeni sürülere, yeni ailelere başkanlık edecekler.

Ayrılık Olmazsa Hantallaşma Olur
Aile anayasaları bu doğal gelişimi belki bir kuşak boyunca, yararlı bir biçimde geciktirebilir. Ancak bunu daha uzatmaya çalışmak, aileye ait şirketlerin hantallaşmasına, rekabet ve savaşma gücünün kaybına neden olur. Bu nedenlerle doğal seleksiyonun işlemesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Ailelerde girişimci ruh, farklı bakış açıları, yaratıcı bağımsızlık desteklenip güçlendirilmeli. Ayrılıp kendi şirketini kuranları desteklemenin bu ayrılmaları engellemeye çalışmaktan daha doğru olduğunu kanısındayım.

Nilüfer Gözütok
ngozutok@capital.com.tr

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz