"Benzersiz fırsatlar dönemine giriyoruz"

IAN GOLDIN, dünyaca tanınmış bir fikir adamı. Dünyanın ve ekonominin geleceğine yönelik önemli saptamaları var. Hazırladığı “Gelecek Fırsatları, Gelecek Şokları” adlı rapor da bunları ortaya koyuyor. Önümüzdeki 35 yılda 4 milyar kişinin katılacağı orta sınıf, çok önemli fırsatlar yaratacak. Gerçi Goldin’e göre teknolojideki, ekonomideki ve politikadaki hızlı değişimler nedeniyle gelecek daha da belirsiz hale geliyor. Ama bu durum tarihin en iyi fırsatlarını da barındırıyor. Goldin, “Fakat riskler de her zamankinden daha büyük, değişim nedeniyle birçok iş iflas edecek” diye konuşuyor.

9.02.2015 13:04:210
Paylaş Tweet Paylaş
"Benzersiz fırsatlar dönemine giriyoruz"
Oxford Üniversitesi profesörlerinden Ian Goldin, bugüne kadar aralarında “Globalization for Development: Meeting New Challenges/Gelişim için Globalizasyon: Yeni Zorluklarla Tanışırken” gibi çok ses getiren kitabın da olduğu 18 esere imza attı. Dünyaca ünlü önemli fikir önderlerinden biri olarak kabul ediliyor. 1996-2001 yılları arasında Güney Afrika Başkanı Nelson Mandela’nın danışmanlığını yaptı. 2000’li yılların başında Dünya Bankası Başkan Yardımcısı olarak da başarılı uygulamalara imza attı. Goldin, son olarak Oxford Martin School ve Citi Global Perspectives&Solutions işbirliğiyle hazırlanan “Future Opportunuties, Future Shocks/Gelecek Fırsatları, Gelecek Şokları” adını taşıyan bir raporla iş dünyasının gündeminde. Rapor, geleceğe yön verecek mega trendleri detaylarıyla ortaya koyuyor. Bu trendlerin global ekonomiyi nasıl değiştireceğini resmederken iş dünyasını ve hükümetleri de bu değişimin doğuracağı fırsatlar ve riskler konusunda uyarıyor. Oxford Üniversitesi profesörlerinden Ian Goldin, “Gelecek Fırsatları, Gelecek Şokları” raporunu, dünyadaki kritik değişimi ve bu değişimden gelişmekte olan ülkelerle birlikte Türkiye’nin nasıl etkileneceğini şöyle anlattı: 
* “Gelecek Fırsatları, Gelecek Şokları” adını taşıyan raporunuzda, geleceğe yön verecek global mega trendleri ortaya koyuyorsunuz. Öncelikle bu mega trendler neler? Bu trendlerin iş dünyasını ve global ekonomiyi nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz? 
* Dünyamız, bu yüzyılda insanlık tarihinin yaşadığı herhangi bir değişimden çok daha büyük oranda değişecek. Bu süreçte, “Gelecek Fırsatları, Gelecek Şokları” çalışmasında ele aldığımız geleceğe yön verecek birçok mega trend var. Bu trendler demografileri, teknolojik değişimi, ekonomik büyümeyi, politikada değişen güç dengelerini, globalizasyondan kaynaklanan sistemik riskleri içeriyor. Bu trendler, temelde hem global ekonomiyi hem işin doğasını değiştiirecek. Ekonomik servetler keskin şekilde artıp azalacak. Demografi, jeopolitik ve büyümedeki görünümü değiştirecek. Teknoloji, eğitim ve gelir büyümesi inovasyona yön verecek. 
~
*Tüm bu değişimler beraberinde ne tür fırsatlar ortaya çıkaracak? 
* Şirketler ve yatırımcılar için en büyük fırsat, dünya pazarlarında her geçen gün yükselen entegrasyon. Bu, global büyüme potansiyelini de beraberinde getiriyor. Hızla büyüyen orta sınıf da birçok fırsat vadediyor. 2050 yılına kadar orta sınıfın global tüketimdeki payının 3’te 1’den 3’te 2 oranına yükselmesi bekleniyor. Kısa ve uzun vadede bu da temel ihtiyaçlara dayalı tüketimden tercihlere dayalı tüketime geçileceği anlamına geliyor.
Öte yandan bugün her 25 kişiden 1’i mega şehirlerde yaşıyor. 2025 yılına kadar şehirlerde yaşayan nüfusun yüzde 70 oranında artacağı tahmin ediliyor. Orta sınıftaki gelirin yükselmesiyle birlikte şehirleşme odaklı ekonomide ürün ve hizmetlere yönelik yeni bir talep oluşacak. Altyapı yatırımları, lojistik ve şehir taşımacılığı sistemleri, mega şehirlerdeki büyümeyi mümkün kılacak. Şehirlerde gelir arttıkça enerji, su, kanalizasyon ve diğer hizmetler hızla yükselişe geçecek. İkiye katlanan gelir ve nüfusla başa çıkabilecek bir altyapı hizmeti sağlamak da yatırımcılar için geniş bir fırsatlar penceresi açacak. Yine artan nüfus gelir hizmet sektörünü, yeme içme sektörünü, turizmi ve perakendeyi büyütecek. Harcanacak geliri artan bireyler, mal ve hizmet alımlarında sadece maddi değil psikolojik olarak da kendilerini tatmin edecek ürünlere yönelecek. Yani markalı lüks ürün ve hizmetler özellikle yeni ortaya çıkacak 4 milyar global orta sınıf tüketiciyle önemli bir büyüme yaşayacak. Ortalama yaşam beklentisinin artmasıyla sağlık sektörü de büyüyecek. 
* Sizin 2050 yılına ilişkin projeksiyonlarınız var. 2050’de büyümenin yönü ne olur? 
* 2050’de global ekonomik aktivitenin yüzde 80’i, gelişmekte olan pazarlardan gelecek. Bu yüzyılın ortasına kadar Çin ve Hindistan, büyük ihtimalle dünyanın en büyük birinci ve üçüncü ekonomisi olacak. 2020 yılına kadar gelişmekte olan 7 ülke yani Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, Endonezya, Meksika ve Türkiye, dünya gayri safi milli hasılasında G7 ülkelerinden daha fazla paya sahip olacak.
* Raporda tüm sistemi tehdit eden yeni sistemik risklere de geniş yer veriyorsunuz. Bunlar neler? Tüm sistemi hangi açılardan tehdit ediyorlar? 
* Bu riskler, dünyanın bir bölümünde ortaya çıkıyor ve hızla dünyanın dört bir yanına yayılıyor. Finansal kriz, yeni tip sistemik krizlere ilk net örnekti. Fakat son olmayacak. Doğal afetler de önemli bir risk. Kasırgalar, bütün ülkelerin milli gelirlerini, global ticareti etkiliyor. 2010 yılında İzlanda’daki volkanik hareket dünya ekonomisinin 4,5 milyar dolar zarar etmesine neden oldu. 1918’deki global grip salgını tahmini olarak 100 milyon kişinin ölümüne neden oldu. Bu olay, virüslerin çok daha yavaş yayıldığı ve insanların çok daha az mobil olduğu bir dönemde gerçekleşmesine rağmen böyle bir sonuç doğurdu. Tarihte hiçbir zaman kuş gribi, SARS gibi tehlikeli virüsler, bugünkü gibi serbest dolaşım gücü edinmedi. Bu tür sistemik riskler tümüyle yeni değil ancak öncekilere kıyasla çok daha tehlikeli.
* Peki şirketler ve hükümetler, bu tür sorunların üstesinden nasıl gelebilir? 
* İlk olarak riskleri anlamak gerekiyor. İkinci olarak direnç yaratmalı. Globalizasyon kaçınılmaz olarak daha çokşok ve sürprizi getiriyor. Bu nedenle bu şoklara karşı daha çok korunmak gerekiyor. Bu 21’inci yüzyılın seçimi olacak. Global topluluk, daha kapsayıcı ve dirençli bir globalizasyon yaratmak için bir araya gelebilir. Eğer böyle olmazsa geride bıraktığımız 20 yılda kaydettiğimiz gelişim izolasyon fırtınası, korumacılık ve sistemik riskler tarafından bertaraf edilebilir. 
~
* Sizin öneriniz nedir?
* Globalizasyonu yönetirken en büyük zorluk, bunun bir tehditten çok fırsat olduğuna emin olmak. Riskler hem global hem ulusal düzeyde yönetilmeli.İyi yönetim bu riskleri azaltıp benzeri olmayan fırsatlar yaratacak. Kötü yönetimler ise kaos ve krizlere davetiye çıkaracak. Rüzgarın yönünü anlayıp onu arkasına alan, 20’nci yüzyılın artık geçerliliğini yitirmiş yöntemlerinde sıkışıp kalmış olan rakiplerinin arasından sıyrılacak. 
* Geleceğe yön verecek önemli unsurlardan biri de teknoloji… Teknoloji yaşamımızı, şirketlerin faaliyetlerini ve global pazarların geleceğini nasıl değiştirecek? 
* Teknoloji hayatımızın her aşamasına giriyor. Dijital bilgi ve internet, bugün her şeye olanak sağlıyor. Mobil araçlar zaten dünyadaki insan nüfusunu sayıca geçti. Nano ve genetik gibi diğer teknolojiler, mühendislik ve ilaç sektörünü temelden değiştirecek. 3D yazıcılar, nano teknoloji ve biyoteknoloji gibi inovatif yeni teknolojik yöntemlerle ekonomi birçok boyutta değişime uğrayacak. Gelişmekte olan ekonomiler ve bu ekonomilerdeki milyarlarca insan dijital çağa giriş yapacak. Gelişmiş ülkeler inovasyona yön vermeye devam edecek ve gelişmekte olan ülkelerle rekabete başlayacak. Teknolojiyi başarılı şekilde kullanan, teknolojiye yatırım yapan ülkeler ve şirketler, bu yeni çağa en iyi adapte olan ve ayakta kalanlar olacak. Politika yapıcIıar ve toplumların global ekonomiyi dönüştürecek bu yeni buluşlara hazırlanması gerekiyor. Bu arada bugüne kadar birçok büyük icat, devletler ve ticari şirketlerin ortaklığıyla hayata geçti. Örneğin internetin altyapısı federal girişimler tarafından kuruldu. Gelecek jenerasyon için bu tür oluşumları yaratmak, politika yapıcıların iş dünyasıyla nasıl bir ortaklık yapacağına karar vermesiyle mümkün. 
* Gelecekte gelişmekte olan ülkelerin dünya ticaretindeki rolü ne olacak? 
* Gelişmekte olan pazarlar, 2050 yılına kadar global ekonomik aktivitenin yüzde 80’ini oluşturacak ve Asya’nın buradaki payı yüzde 50’nin üzerine çıkacak. 
* Bu durumda Çin, Hindistan, Meksika ve Türkiye gibi ülkelerin durumu ne olur? 
* Bunlar, dünyada yaşanacak büyük değişimde rol oynayacak büyük ekonomiler. Fakat bu ülkeler aynı değil ve ülkeler arasındaki farklılıklar giderek daha önemli hale geliyor. OECD’nin tahminine göre Çin, 2014’ten 2030’a kadar GSMH’sini yıllık yüzde 5 civarında büyütecek. Ardından 2031’den 2060’a kadar bu hız düşecek ve bu yıllar arasında ülke yıllık yüzde 2,4 oranında büyüyecek. YavaMlayan büyüme, olgunlaşan bir ekonomi için doğal bir sonuç. Hindistan’da ise büyüme 2011-2030 arasında yılda ortalama yüzde 6,7 olarak tahmin ediliyor. 2030-2060 arasında büyüme yüzde 4’e gerileyecek. Demografik açıdan Hindistan, Çin’e göre daha avantajlı. Hindistan, 2060 yılına kadar Çin’den yüzde 25 daha fazla iş gücüne sahip olacak. 2040 yılına kadar Meksika dünyanın 9’uncu büyük ülkesi olacak. 
~
* Sizin ifadenizle 21’inci yüzyılın ekonomik oyunlarında sadece birkaç güvenli iddia ve birkaç joker var… Bunu biraz açar mısınız? Tam olarak ne demek istiyorsunuz? 
* Teknolojideki, ekonomideki ve politikadaki hızlı değişimler nedeniyle gelecek daha da belirsiz hale geliyor. İyi yanından bakarsak bu durum tarihin en iyi fırsatlarını barındırıyor. Sadece iş anlamında değil, aynı zamanda toplum için de yoksulluktan ve hastalıklardan kaçış anlamında fırsatlar söz konusu. Fakat riskler de her zamankinden daha büyük, değişim kapsamında birçok iş iflas edecek. Bu durumda bugünün kazananları, yarının kaybedenleri olabilir. Sistemik riskler de üst düzeyde, bu nedenle sistemik riskleri yönetmek gelecek iş ve politik liderliği sağlama almak için hayati bir önem taşıyor. Her ne kadar gelişmekte olan ülkeler, en büyük ekonomik genişlemeye yatkın ülkeler olsa da her ülke büyümek için gerekli altyapıyı yaratmak durumunda. Bunu gerçekleştirenler, yapılması gereken reformları hayata geçiremeyenlere kıyasla çok daha başarılı olacak. Benzer şekilde Avrupa, Amerika ve özellikle Japonya, kendilerini demografik engellerle karşı karşıya bulacak. Gelişmiş ekonomiler, inovasyonu ve daha liberal göç politikalarını kullanarak yaklaşan ekonomik yavaşlamanın önüne geçebilir. Bu nedenle bunlar en büyük jokerler...
* Özellikle gelişmekte olan ülkelerden hangisi, demografik avantajlarını en iyi şekilde kullanarak büyüme konusunda doğru hamleleri gerçekleştirecek görünüyor?
*İyi pozisyon alabilecek çok sayıda gelşmekte olan ülke var. Brezilya, Meksika, Güney Afrika, Nijerya, hatta demografik zorluklarının aksine Çin, Endonezya ve tabii ki Türkiye çok iyi pozisyonda. 
* Siz önümüzdeki süreçte Avrupa’nın üç olası rotası olduğunu düşünüyorsunuz ve bunu şu şekilde ifade ediyorsunuz: Mücadele etmeye devam etmek, çoklu hıza sahip olmak ya da federal yapıya kavuşmak. Peki Avrupa, hangi rotayı tercih edecek ya da etmeli? 
*  İlk senaryo olan mücadeleye devam etmek, Euro Bölgesi’nin temel yapısal reformları çıkarma ve uygulama konusunda başarısız olması esasına dayanıyor. Ülkeler beceriksiz tutumlarını sürdürdükleri sürece bütçe açığı, rekabet edememe ve işsizlik çözümlenememiş sorunlar olarak kalmaya devam edecek. Bu senaryoda ortalama GSMH büyümesinin 2010-2030 arasında yıllık 0,8 seviyesinde olacağı öngörülüyor. İkinci senaryo, çoklu hıza sahip Avrupa. Bu senaryoda, Avrupa’da bir grup önemli ülke en çok ihtiyaç duyulan reformları gerçekleştirir ve onlardan yararlanır. Bunu gerçekleştiremeyen diğer ülkeler de kurtarma ve destek yardımları bekler. Bu senaryoda büyüme hızı, 2030 yılına kadar yıllık ortalama yüzde 2 olur. Üçüncü senaryo, federal Avrupa. Bu senaryo İngiltere ve diğer birkaç öne çıkan Avrupa ülkesi dışında güçlü hükümetlere ihtiyaç duyuyor. Böylelikle daha güçlü bir otoritenin yönetiminde gelirin yeniden dağıtımında daha organize planlamalar yapmak mümkün olabilir. Ancak bu senaryonun hayata geçmesi bugünden pek mümkün görünmüyor. Yine de hayata geçmesi halinde Avrupa’daki GSMH büyümesinin 2030 yılına kadar yüzde 2’nin biraz üzerinde olacağı tahmin ediliyor. En iyi senaryolar, Avrupa’da sürdürülebilir büyümeye işaret ediyor. En iyimser olanında bile Avrupa’daki büyüme oran< gelişmekte olan ülkelerde öngörülen büyümenin yarısından bile çok daha aşağıda… şirketler yatırımlarda Avrupa’yı kritik bir pazar olarak görmeye devam etmeli, ancak başka noktalara yatırım yaparak yatırımda çeşitlemeye gitmeleri de akıllıca olacak.
~
Orta sınıf nasıl fırsatlar yaratacak?
1- Hızla büyüyen orta sınıf dünyada birçok yeni fırsat vadediyor. 
2 - Bu, ihtiyaçlara dayalı tüketimden tercihlere dayalı tüketime geçileceği anlamına geliyor.
3- Şehirleşme odaklı ekonomide ürün ve hizmetlere yönelik yeni bir talep oluşacak.
4- Yeni tüketiciye altyapı hizmeti sağlamak yatırımcılar için geniş bir fırsatlar penceresi açacak.
5- Artan nüfus ve gelir, hizmet, yeme içme, turizm ve perakendeyi büyütecek. 
6- Harcanacak geliri artan bireyler, kendilerini tatmin edecek ürünlere yönelecek. 
7- Markalı lüks ürün ve hizmetler, orta sınıf tüketiciyle önemli bir büyüme yaşayacak.
8- Ortalama yaşam beklentisinin artmasıyla sağlık sektörü de büyüyecek.

"TÜRKİYE OLAĞANÜSTÜ BİR POZİSYONDA"
GÜMÜŞ EKONOMİ Globalizasyon hepimizi birbirimize bağlarken doğum oranlarının hızlı bir düşüş yaşadığı dünyanın gelişmiş ekonomileri de gümüş ekonomiler haline geliyor. İkinci Dünya Savaşı sonrasında doğan baby boomer denilen nesil olgunlaştı. İnsanlar daha uzun yaşıyor. 1950’lerde 60 yaşındaki kişi sayısı 200 milyonken bugün 800 milyona ulaştı. 2050 yılına kadar bu sayBnBn 2 milyar olması bekleniyor.
DEMOGRAFİ ETKİSİ Dolayısıyla yaş piramidi aynı zamanda bir yaş hunisi haline geldi, bu huni 20. yüzyıl sonundaki dominant ekonomilerin gücünü alıyor. Demografik pencere Japonya’da olduğu gibi Avrupa Birliği ve Doğu Avrupa’da kapanıyor. Ancak bu demografik pencere Çin’de 2020, Brezilya’da 2025, Türkiye’de 2030, Endonezya’da 2035, Malezya’da 2040 ve Hindistan’da 2045 yılına kadar açık kalacak. 
MALİYET ARTIYOR Demografik pencere açık olduğu sürece o ülke büyüyebilecek, ancak yine de büyüme motorunu harekete geçirmek için iyi bir demografiden daha fazlasına ihtiyaç olduğunun da altını çizmek gerekiyor. Zaten 2050’ye kadar birçok toplumda orta yaştaki nüfus ikiye katlanacak. İşçilik maliyetleri birçok gelişmiş ekonomide, hatta Çin’de bile artacak. Gelişmiş ekonomilerde ve Çin’de emeklilerin yarattığı külfet, tasarruflar ve sağlık sistemi hızlı bir şekilde büyüyor. 
ÖNEMLİ FIRSATLAR Global orta sınıfın yükselişe geçmesi ve değişen güç dengeleri aynı zamanda çok önemli fırsatları da doğuruyor. Türkiye bu fırsatlardan yararlanmak için oldukça iyi bir konumda. Ekonomik ve politik gücün global merkezi Atlantik’ten Türkiye’ye doğru hareket ediyor. Bu Türkiye’yi globalizasyondan en iyi şekilde faydalanması için olağanüstü bir pozisyona yerleştiriyor. Tabii bu aynı zamanda riskleri de yönetmeyi gerektiriyor.
~
"OLDUKÇA RİSKLİ DURUMDAYIZ"
ÇİN’İN POZİSYONU 2030 yılında Çin, en yüksek GSMH’ye sahip ülke olacak. Onu Amerika, Hindistan, Brezilya ve Japonya takip edecek. Bu gelişme, ekonomik ve politik anlamda dünyada dengeleri çok çarpıcı bir şekilde değiştirecek.
EGEMENLİK KİMDE? Politikalar, ekonominin 30 yıl gerisinde kalıyor… Bu nedenle biz oldukça riskli durumdayız. Çünkü eski güçlü ülkeler Avrupa, Amerika ve Japonya, artık ekonomik anlamda eskisi gibi dominant değil. Buna rağmen hala global politikada onların egemenliği sürüyor.
GÜÇLER DEĞİŞİMİ Güçler değişimi, artık global liderlere sahip olmadığınız ve birçok tehlikenin de yönetilemediği anlamına geliyor. Global politikalar, yeni ekonomik güçteki dengeyi daha yakından yansıtmalı. Bugünkü görüntü, ikinci dünya savaşından sonraki yani 70 yıl öncesinin ekonomideki dengesini yansıtıyor. 
"AĞIRLIK DOĞUYA VE GÜNEYE KAYIYOR"
DERİN SONUÇLAR Global ekonomide ağırlık doğuya ve güneye doğru kayıyor. Bunun bu şekilde de devam edeceği tahmin ediliyor. Halihazırda Asya’nın ihracat ve yatırım odaklı ekonomiden tüketim odaklı ekonomiye dönüşümünün yarattığı derin sonuçları olacak. Tüketici ürünlerinin fiyatı, yatırım mallarına bağlı olarak yükselecek. Emtia fiyatları düşecek. Gerçi bunlardan bazıları zaten bugünden oluyor. Gelişmiş ekonomilerin GSMH’sindeki yatırım harcamalarının payı 1910’lerden beri düşüşte. Bunun sonucu olarak yatırım diğer harcama türlerine göre daha ucuz hale geldi. Bu düşüş de yatırım malları üreten sektörlerdeki hızlı verimlilik artışıyla açıklanabilir. Geride bıraktığımız 20-30 yılda, birçok Asya ülkesi yatırım malları üretimi ve ihracatında büyük oyunculara dönüştü. Büyümedeki bu büyük coğrafi değişimin önemli sonuçları var.
YAVAŞ İYİLEŞME Gelişmiş ekonomiler ve Çin, ciddi demografik zorluklarla yüzleşecek, Avrupa ekonomileri de oldukça yavaş seyreden bir iyileşme süreciyle mücadele ederken aynı zamanda gelişmekte olan ekonomilerin gelişip daha baskın hale geldikleri bir dönemde zorluk yaşayacak. Çin ve Hindistan, bu büyümenin en büyük göstergeleri olurken Malezya, Vietnam ve Nijerya da aynı zamanda büyümenin en önemli itici güçleri haline gelecek. Tüm bu trendler, iş dünyasını değiştirecek. Citi tarafından yapılan bir araştırmaya göre bazı gelişmekte olan pazarların, özellikle Çin ve Hindistan’ın, kendi tüketici pazarlarındaki büyümeden dolayı yatırım odaklılıktan tüketim odaklı bir ekonomiye geçiş yapmaları bekleniyor. 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz