Beşiktaş'ın çıkış planı

Mart ayında bağış kampanyası başlatacak olan yeni başkandan Beşiktaş’ı kurtarma planını dinledik...

6.04.2020 11:45:000
Paylaş Tweet Paylaş
Beşiktaş'ın çıkış planı

Ebru Fırat Tayman

[email protected]

Beşiktaş JK’nın yeni başkanı ÇEBI, demir çelik sektörünün yakından tanıdığı bir iş adamı. Ahmet Nur Çebi, bugün 2,9 milyar TL’lik devasa bir borcu olan Beşiktaş’ı düze çıkarmaya çalışıyor. Bankalar ve kamuyla görüşmeleri sürdüren başkan, faaliyetlerin devamı için de bağış kampanyası başlatacak. Türkiye’deki bütün kulüplerin kötü yönetildiğini söyleyen Çebi, “Herkes popülist davranıyor” diyor. Ona göre cezayla neticelenen bir regülasyon popülizme son verebilir.

Geçtiğimiz ekim ayında Ahmet Nur Çebi, Beşiktaş JK Başkanı olarak göreve başladı. Zor bir görev üstlendi. Çünkü Beşiktaş da diğer üç büyük spor kulübü gibi devasa borçlarla boğuşuyordu. Aslında Ahmet Nur Çebi, zorluklarla mücadeleyi iyi bilen bir yönetici. Çünkü 1999-2000 döneminde 30 bin kişinin çalıştığı batık durumdaki Kardemir’i ayağa kaldırdı. Peki Ahmet Nur Çebi, Beşiktaş’ı 2,9 milyar TL’lik borcundan kurtarıp sağlıklı bir dönüşüm gerçekleştirebilecek mi? Kendisini zor bir süreç bekliyor. Çünkü önce bankaları ve kamuyu borçları yeniden yapılandırmak üzere ikna etmesi gerekiyor. Bu da yetmiyor. Sonra faaliyetlerin devamı için gerekli kaynağı da yaratmak zorunda. Mart ayında bağış kampanyası başlatacak olan yeni başkandan Beşiktaş’ı kurtarma planını dinledik: 

 Ekim 2019’da Beşiktaş’ın başkanı oldunuz Karşınızda nasıl bir kulüp buldunuz? 

 Daha önce de kulüpte görev yaptım. Mart 2012’den Eylül 2018’e kadar tamamladığım bir süreç var. O zaman geldiğimizdekine benzer bir tabloyla karşılaşacağımı düşünmüştüm. 2012’de yönetime geldiğimdeki tablo da hakikaten iyi değildi. 

Aşağı yukarı neyle karşılaşacağınızı biliyordunuz o zaman?

 Tahmin ediyordum, bilmiyordum. 2012’de geldiğimizde kulübün kullandığı kredilerde 2-3 temlik vardı. Pazarlama yaparak sponsorluk gelirlerimizi artırarak yarattığımız gelirlerle faaliyetlerimizi sürdürecek bir yapıya ulaştık. Ancak bu sefer yönetime geldiğimizde, bankalarla yapılan yeniden yapılandırma sözleşmesini önümüze koyduğumuzda gördük ki bütün her şey temlik edilmiş. Göğüs, arka, şort, sırt isim hakkımız hepsi... Sözleşmede çok ilginç bir cümle var: “Bundan sonraki yönetimlerin getireceği ek gelirler, şayet oluşursa bunların yüzde 30’u kulübe kalırken yüzde 70’i konsorsiyuma ait bankalardaki kredi hesaplarına intikal ettirilecek.” Yani özetle bütün gelirlerimiz bankalara temlik edilmiş, ek gelir getirecek bir şey de kalmamış. Bu çerçeveden baktığımız zaman kulübün faaliyetlerini sürdürebilecek, futbolcusuna, elektrik faturasına, çimine ödenecek herhangi bir kaynak yok. 

 Yani sıfırla başladınız? 

 Sıfır. Gelirlerimizin zaman zaman faizi karşılamayacağı bir durum da görmeye başladım. Bankalardan kullandığımız kredilerin yıllık faizi yaklaşık 250 milyon TL’yi buluyor. Bunu ödeyecek gelirler bile sıkıntıda. Çünkü Türkiye’nin bir de genel ekonomik sıkıntısı var. Kiracınız kirasını zamanında ödememeye, sponsorunuz bugün değil yarın demeye başlıyor. Dolayısıyla önümüzde daha sıkıntılı bir tablo bulduk. 

 Bu tabloyu önünüze koydunuz. Nasıl bir eylem planınız vardı? 

 Biliyorsunuz çok erken seçim yapıldı. Seçim kararı alındı ve 25 gün sonra seçime gidildi. Dolayısıyla eski başkanın görev süresinin sonunda bizim de göreve talip olma ihtimalimiz vardı. Ama o günkü şartlar bunu ortadan kaldırdı. Eski başkanın ani bir seçim kararı almasıyla süratle yönetim oluşturarak göreve gelmemizle süreç neticelendi. 

 Hazırlık sürecinden geçemediniz yani? 

Geçemedik. Dolayısıyla o süreci burada yapmaya çalışıyoruz. Zaten buraya gelmeden o hazırlığı yapsaydık pek bir anlamı da olmayacakmış. Mevcut duruma göre bir tablo oluşturmaya çalışıyoruz. 

Nasıl bir tablo oluşturdunuz?

 Bankalarla görüşme halindeyiz. Kendilerine durumu anlatmaya çalışıyoruz. “Sürekli gelirleri alıyorsunuz, bize bir şey vermiyorsunuz, aslında yumurta istiyorsunuz ama tavuğu kesiyorsunuz” dedik. Hatta faaliyetlerimizde tasarrufa gitme kararı aldık ki zaten Beşiktaş’ın ekonomik anlamda düzelebilmesi için bu şart. Gelişi güzel harcamaların, yüksek rakamlı transferlerin bitmesi gerekiyor. 

 Ama zaten kontratlar yapılmış… 

 Yapmamız gereken, çok kısa sürede yüksek futbolcu kontratlarından kurtulmak. Bu da yaklaşık 2 yıllık bir sürece denk geliyor. Bankalara dedik ki “Bu sürecin sonuna kadar faiz giderlerimizden bizi muaf tutun. Onları da gelecek borçlarımıza ekleyin ve bize verdiğiniz 5 yıllık krediyi 2-3 yıl geri ödemesiz yapın.” Çünkü bu olabilir bir tablo değil. Bankalar da bunun böyle olduğunu kabul ediyor. 

 Bankalar dışında başka borçlar var mı? 

 Şahıslara veya etrafa olan bir o kadar daha borç var. Devlete vergi borçlarımız bulunuyor. Aynı şekilde devlet büyüklerine ve kamu görevlilerine de anlatıyoruz. “Bu vergi borçlarını bizden tahsil edemezsiniz. Çünkü kaynak yok. Siz devletsiniz, biz bir spor kulübüyüz.” Bankalara önerdiğimiz gibi 10-12 yıllık vade, hatta mümkünse faizsiz bir ödeme planı istiyoruz. Umarım ki bu söylemlerimizin karşılığını bulabileceğiz. 

 Bunlar karşılık bulursa ne kadar sürede kulüp döndürebilecek bir hale gelecek? 

 Hemen ertesi gün bu gerçekleşecek. Çünkü kaynakların bir bölümü kulübe kalacak. Biz de tasarruf politikasıyla yüksek bedelli transferlerden uzak duracağız, genç yetenekleri pazarlayıp gelirlerimizi artıracağız. Bu nedenle ertesi günden itibaren huzur içinde kulübü yöneterek 10 yıl içinde bu politikalarla gelecek yönetimlerin de bunlara sadık kalmasıyla çözebileceğimize inanıyorum. Özetle zor bir süreç ama yapıcı müzakerelerle bu süreçten başarıyla çıkmak için yönetim olarak elimizi taşın altına koyduk. Beşiktaş’ı seven herkesin de bize inanmasını ve desteklemesini istiyorum. Beşiktaş, Türk spor tarihinin mihenk taşıdır, bu taşın yerinde durması lazım. 

Yeni başkan olarak yatırım yapabilecek misiniz?

 Hayallerimiz var tabii ama zaten Beşiktaş şu anda gereken yatırımları yapmış durumda. Koca bir stat yapılmış, ömrü 40-50 yıl. Altyapı tesislerimizin biraz daha revize edilmesi gerekiyor. Lükse gerek yok. Mühim olan çocuklara spor yaptırabilmek. Benim bir hedefim var: Beşiktaş’ta voleybol, hentbol gibi diğer branşlarda oynayanların bir altında oynayan, Beşiktaş forması giyerek sabahleyin heyecanla gelen gençlerimize oynama şansı vermek. Benim hedefim, bu gençlerin yetişmeleri ve başarılı olmaları. Bunları yapabilirsek tasarruf ederiz. 

 Kulüpte kara delikler var mı? 

 Bir kere futbol takımlarınızdaki Türkiye gerçekleriyle örtüşmeyen transferleri kabul etmemeliyiz. Kara deliğin yüzde 80’i bu. İkinci sırada diğer branşlarda yurt dışından getirilen sporcular var. Kulübe geldiğimizde ilk haciz 2,9 milyon TL ile bir voleybolcu arkadaşımıza aitti. Bazen temiz kağıdı alıp Avrupa’da top oynamak istiyorsunuz. Kurallar gereği, futbolcunuza, vergiye ve bonservise borcunuzun olmadığına dair evrak istiyorlar. Mesela para yok ve bir sporcuya da borcum var. Size olan 1 milyon Euro borcum için diyorum ki “3 ay sonra ödeyeceğim.” Siz de diyorsunuz ki “Sözleşmeye yazın o zaman 500 bin Euro’luk cezayı maddeyi.” Olmuş bir şeyi anlatıyorum size. O para ödenmiyor. O imzayı o gün atan kişi de ödenmeyeceğini çok iyi biliyor. İşte bunlar kara delik. 

 Peki bu kadar borca karşılık alacaklılarla ilgili görüşmeler dışında ne yapacaksınız? 

 Yakında bağış kampanyası başlatmak için çalışmalarımız sürüyor. Beşiktaş’ı seven herkesi kampanyaya destek olmaya davet ediyorum. Onlar şunu bilsin, bağışladıkları yer kendi yerleri. Ben bağışların doğru yerlere harcanacağının kefiliyim. Burası bir kulüp. 116 yılın son 20 yılında bu hale gelmiş. Devletin ve bankaların sağlayacağı uygun ödeme paketi oluşuncaya kadar geçen sürede faaliyetlerimize devam etmek zorundayız. Bunu aşmanın yolu bağışlar, lütfen esirgemesinler. 

 Uzun yıllar demir çelik şirketleri yönettiniz. Daha önce bu kadar kötü bir tabloyla karşılaştınız mı? 

 Karabük’te büyüdüm. Kardemir, Türkiye’nin demir çelikte ilk ağır sanayisidir. Siyasi tavırlar nedeniyle bugün yaklaşık 6 bin 500 kişinin çalıştığı fabrikada, ben çocukken 30 bin kişi çalışıyordu. O tablonun sonucunda şirket battı. Tansu Çiler, burayı 1 lira karşılığında işçiye teslim etti. Sonra maalesef bazı yöneticiler burayı batırdı. Ben de Karabüklü olduğum için bütün arkadaşlarım işçi çocuğuydu. Daha sonra işçi, sendikacı oldular. Beni çağırdılar. Yönetim kuruluna girerek başkan vekilliğini aldım. O dönemde batmış olan Kardemir’i kurtarmaya soyunduk. 

Ne sorunu vardı Kardemir’in?

 Örneğin elektrik borcu vardı. Sürekli görevliler elektriği kesmeye geliyordu. 50-60 bin tonluk gemilerle kömür getiriyorsunuz, onu alacak para yok, taşıyacak hiç para yok. Fırınları ısıtamadığınız ve çöktüğü zaman 1 milyar dolar kayıp demek. O dönemde Swissotel’de birine teminat verdik, 36 milyon Euro ve kömür geldi. Ama kömürü taşıttıramıyoruz. İşte böyle bir dönemden geçtik. Sonuç itibarıyla ayrılırken 8 bin 500 personelle çalışan bir kurum bırakmıştım. Bugün Kardemir, Türkiye’nin ray yapan fabrikası ki Polonya’da imzayı ben attım. Gayet kârlı ve iyi çalışan bir müessese. 

 Kardemir mi Beşiktaş mı daha kötüydü? 

 Beşiktaş daha kötü… Çünkü orada sorun yoktu, bir tek sorunu işçi arkadaşlarımla yaşıyordum. 2-3 bin kişi daha göndermem gerekiyordu. Göndermedim, emeklilikleri gelmemişti. Sonra yavaş yavaş emeklilikler gelince personel sayısı 6 bin 500’e indi. Gerçek norm kadroya ulaştık. Yani bir kurumu çalıştırırken kurumsallaşmak gerekir, nasıl hammaddeleri ihtiyaçlar doğrultusunda tespit ediyorsanız personeli de aynı şekilde tespit etmelisiniz. Fazla personel zarar verir. 

 Dolayısıyla Kardemir’i yönetmek mi daha kolay oldu sizin için? 

 Evet, öyleydi. Çok ilginç, Beşiktaş kadar da borcu yoktu. Yani şehrin yarısı Kardemir’de çalışıyordu ama bu kadar borcu yoktu. 

 Diğer 3 büyük takım da çok borçlu. Neden bizim kulüplerimiz bu kadar borçlu? 

 “Nasılsa senin değil ver gitsin” diye bir laf var ya. Biraz buradan yola çıkarsak birincisi yöneticilerin sorumlulukları yok gibi... Ankara’da ilgili bakanlara ve hatta Cumhurbaşkanımıza da izah ettim. Dedim ki, “Bu tür kulüplerin ayakta kalıp bundan sonraya yürüyebilmesi için bize yapacağınız iyilikler olacaksa her yöneticinin, giderinin gelirinden fazla olması durumunda her mali yılın sonunda, yani mayıs bittiğinde aradaki farkı 60 gün içinde iade etmesini sağlayacak kural koyalım.” İşte o zaman hiçbiri gerçekçi olmayan kontratlar yapmaz. Bütün mesele popülizm. 

 Yani kulüpler iyi yönetilmiyor diyebilir miyiz? 

 Tabii ki… Herkes popülist davranıyor. Uçağa bir futbolcuyu bindiriyorlar, fotoğraf çektiriyorlar, gazetelerde çıkıyorlar. Şimdi Pepe’yi 5 milyon Euro’ya getirirseniz gazeteler on gün yazıyor, 100 bin Euro’ya Ajdin Hasic’i getirirseniz hiçbir şey yazmıyorlar. Sonuç itibarıyla popülist ve kendi egolarını beslemek adına kendi borcu olmadığı için attıkları kolay imzalar bunlara neden oluyor. Her takımda bu geçerli. 

 Türkiye’de spor ekonomisinin büyüklüğünün 1 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Yayın gelirleri 500 milyon dolar civarında. Aslında gelirler çok da kötü değil? 

 Evet, gelirler kötü değil de biz hep dışarıdakilere özeniyoruz. İngiltere’de bu rakam kat kat daha fazla. Ancak İngiltere’nin 3 milyon dolar verdiği oyuncuya siz 6 milyon dolar veriyoruz. Mesele çok basit, özenmeyeceksiniz. Al leasing yap, al faktoring yap. Bu model çok fazla yaygınlaştı. 

 Sağlıklı bir kulüp için illaki regülasyon mu gerekiyor? 

 Evet, suç olmalı. Çünkü eğer yöneten başkan, burayı şirketi olarak görmüyorsa burayı ahbap çavuş ilişkisiyle yönetiyorsa ego ve popülerlik için kontratlara gelişigüzel imza atıyorsa bunu başka türlü düzeltemezsiniz. Birinci madde, geliriniz kadar gideriniz olacak. Çok iyi bir şey yapmak istiyorsanız o zaman gelirinizi artıracaksınız. Gelirinizi de pazarlama faaliyetleriyle artıracaksınız. Bunun da bir üst noktası var. Bizimkiler bu üst noktanın da üstündeler. Gerekçe ne? Borçlan geç git. Nasılsa olsa 3-5 yıl sonra görevi bırakıp gidecekler.


“BU İŞİ BABAM TOPLUMSAL BİR VAZİFE OLARAK GÖRÜYOR”

KİME DEVRETTİ? 
7 yıl önce bıraktığımda babam daha sağlıklıydı. Hatta babam buraya gelmem için beni çok motive ediyordu. Babam Trabzonspor’da top oynadı. Karabükspor’un da kurucusudur. Babam gençlerin sağlıklı bir ruh ve fizik yapısı için spor yapmaları gerektiğine inanır. Gençliğinden beri spor yaptığı ve spor yapanların birçok kötü alışkanlıktan uzak kaldığını gördüğü için bu işi toplumsal bir vazife olarak görüyor.
İŞ PAYLAŞIMI Babam fabrikaya gidip geliyor ama çok yaşlandı. Kardeşim var. O da benim burada geçirdiğim 5 yılda çok yoruldu. Çünkü bütün yükü kardeşime bırakmıştım. Yani babam fabrikayı, kardeşim ticari tarafı ve kız kardeşim de idari tarafı aldı. İki yıl önce işe geri döndüğümde hepsi rahatladı. Tekrar Beşiktaş’a dönünce hepsinin motivasyonu düştü, babam hariç. Hatta çocuklarımı düşünerek bir ara vazgeçer gibi oldum. Babam beni motive etti. Şimdi gençler işi ele aldı, götürüyor.



“SADECE KULÜP VAR”

 Kendi işlerinize vakit ayırabiliyor musunuz? 

 Hayır, hiç olmuyor.
 Peki ailenize ayıracak vaktiniz oluyor mu? 
Akşamları eve gidiyorum.
 Nasıl kuruyorsunuz kulüp özel hayat dengesini? 
 Çok basit. Sadece kulüp var. Orada bir denge yok. Kendilerine zaman ayıramadığım kişilerin de zımni bir kabulü var. Ama çok zor. Tek kârım ne oldu biliyor musunuz? Üç çocuğum, hatta yeğenlerim şu an şirkette. Herkes çok memnun onlardan. Eğer ben orada olmuş olsaydım bu şekilde başarılı olamayacaklardı.
 Neden böyle düşünüyorsunuz? 
 Orada olsaydım; babaya soralım, baba ne der diyeceklerdi. Ya çekilip bir şey yapmayacaklardı ya da çok rahat olacaklardı. Şu an başarmaktan başka çareleri yok. Babamın yıllar önce bana yaptığı buymuş. Şimdi yeni anlıyorum. Üniversite okurken beni Perşembe Pazarı’ndaki dükkanda bıraktı. Bir daha da gelmedi.



“GÜLEMİYORUM, MUTLU OLAMIYORUM”

NASIL ETKİLENDİ?
Kulüp başkanlığını ve yöneticiliği sadece sportif başarı olarak görürseniz çok mutsuz olursunuz. Kulübü bir bütün olarak düşünmelisiniz. Kadın futbol takımının kurulması, 15’te oynayan o gençler, işte bunlar beni motive ediyor. Öbür taraf beni üzüyor. Maç kaybediyoruz iki gün kendime gelemiyorum.
NEDEN RAHATSIZ OLUYOR? Bazı taraftarın şu bakış açısı beni rahatsız ediyor; “Geldin ne gerekiyorsa yap, gerekiyorsa cebinden ver.” Çok acımasız bir kitle var. Ufak bir kitle; ama varlar. Olumsuz etkileniyorum. Gülemiyorum, mutlu olamıyorum. Gidiyorsunuz bir yere sizi tebrik ediyorlar. Ama öbür taraftan kızım geliyor, açıyor yazıyı, “Bak senin için ne yazmışlar” diyor. Bir bakıyorum “İstifa” diyorlar, fotoğrafımın üzerinde kırmızı çizgiler. İnsanı üzüyor.
KULÜBE SON DÖNÜŞ MÜ? Tabii, tabii. Burası vazife yapmak için gerekli ama yaşamak için değil. Burası vazife ve görev için gelinecek bir yerdir. Bunun da bir süresi olmalı. Zaten uzun kalırsam çok uzun yaşayamam. Hedefim, kurumsal, şeffaf, hesap verir örnek bir kurum inşa etmek. Beşiktaş’ı sadece Türkiye’de değil, dünyada örnek bir kulüp haline getirmek. Bunu başardığımda huzurlu ve vicdanım rahat ayrılacağım.



NEDEN BAŞKAN OLDU?

“ARTIK YORULMUŞTUM” 
19-20 yaşından beri çalışıyorum. Marmara Ereğlisi’nde devasa bir demir çelik fabrikası kurduk. Çadırda yatıp kalktım, yağmur sularının altında nefrit oldum. Bu işe yeterince emek vermiştim. Kendime farklı bir konu seçmeliydim. Artık hayatımda başka şeyler de yaşamam gerekiyordu. Ömür bitiyor. Benim hakkımdı.
“KALEMİ TEKMELEDİLER” Daha sonra bıraktığım bu kulübün ekonomik anlamda çok kötü bir yere gittiği hissi bende oluştu. Bir kale yapmıştım. Gelenin gidenin onu tekmelediğini gördüm. 2012-2018 arasında verdiğim emekler heba oluyordu ki kulüp toparlanmıştı, dönüyordu, iyiye gidecekti. Sonra birden bire bir siyaset izlendi ve bu bana uymadığı için gittim. Sosyal medyada çok ağır şeyler yazıldı. Mecbursun, şimdi değil de ne zaman, madem öyle niye eleştiriyorsun gibi şeyler. O psikolojiyi açık söyleyeyim kaldıramadım. Ama iyi mi yaptım, kötü mü yaptım bilmiyorum.



Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz