Efsane gurudan demokrasi dersleri

Son iki kitabına dair pazarlamanın yaşayan en önemli gurusu Philip Kotler’le konuştuk...

1.02.2017 12:54:570
Paylaş Tweet Paylaş
Efsane gurudan demokrasi dersleri
Nilüfer Gözütok
ngozutok@capital.com.tr

Modern pazarlamanın babası PHILIP KOTLER, geçen yıl “Kapitalizmle Yüzleşme”, bu yıl da “Çöküşteki Demokrasi” isimli iki kitap yayınladı. Demokrasi ve kapitalizmin geldiği noktayı sorgulayan Kotler, ekonomik büyüme ile demokrasinin iç içe olduğunu söylüyor. Kapitalizmin sadece zenginler için değil, tüm gelir grupları için işler duruma gelmesi halinde ekonominin büyüyebileceğini ifade ediyor. Demokrasiye dair en büyük kaygısının da gelir dağılımındaki eşitsizlik olduğunun altını çiziyor ve “İlaç ve silah endüstrisi gibi güçlü lobilerin ve zenginlerin seçimler üzerindeki artan etkileri de kaygı verici” diyor. Bu sorunu kapitalizm ve demokrasi arasındaki yıkıcı sorun olarak tanımlıyor.

Philip Kotler, modern pazarlamanın babası olarak anılıyor. Günümüzün yaşayan en önemli gurularından biri olan Kotler, Financial Times tarafından Jack Welch, Bill Gates ve Peter Drucker’dan sonra tüm zamanların en önemli 4’üncü gurusu olarak seçildi. Yıllarca pazarlamaya dair yazdığı kitaplar ve açıklamalarla ön plana çıkan Kotler, son birkaç yıldır ekonomik ve politik sistemlere odaklanmış durumda. Geçtiğimiz yıl “Kapitalizmle Yüzleşme: Sorunlu Ekonomik Sistem için Gerçek Bir Çözüm” (Confronting Capitalism: Real Solutions for a Troubled Economic System), bu P yıl da “Çöküşteki Demokrasi” (Democracy in Decline) isimli kitaplarıyla okuyucuyla buluştu. Kotler, adeta birbirinin tamamlayıcısı olan her iki kitabında da Amerika’da başkanlık seçimiyle birlikte demokrasi ve kapitalizmin geldiği noktayı sorguluyor. Kapitalizmin azınlıktaki zenginler lehine çalışmasının demokrasiyi yaraladığına değiniyor. Amerika’da iki partinin yarışına dayalı demokrasinin çöküşte olduğunu ifade ediyor. ABD’deki son başkanlık seçiminin 3 yıl sürdüğünün ve maliyetinin 6,6 milyar dolar olduğunun altını çizen Kotler’e göre hem demokrasiyi hem kapitalizmi iyileştirmek için yapılacaklar listesi kalabalık. 
Sadece Amerika için değil, demokrasiyi ve ekonomik sistemi geliştirmek isteyen herkes için çok değerli saptamalar içeren bu son iki kitabına dair pazarlamanın yaşayan en önemli gurusu Philip Kotler’le konuştuk:
* Modern pazarlamanın babası unvanlı, MIT mezunu bir pazarlama uzmanı olarak politikaya dair bir kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?
 Pazarlamacılar talebi tahmin etmek durumunda olan kişiler… Talebi de büyük oranda gelirin nasıl dağıldığı belirler. Bir ülkede artan bir eşitsizlik varsa o ülke daha çok lüks bina ve özel havuz üretirken, daha az düşük gelir grubuna yönelik ev ve halka açık yüzme havuzu inşa eder. Kapitalizm, demokrasi, pazar ve iş arasında son derece içi içe ve sıkı bir ilişki var. Eğer kapitalizm daha çok insana fayda sağlar, onların daha çok gelir elde etmelerinin önünü açarsa, politikacılar da sıradan insanların daha çok gelir sağlamasına yönelik çalışmalar yaparsa tüm bunların sonucu olarak pazar büyür ve daha fazla iş yaratır. * Bugün demokrasiye dair sizin en büyük kaygınız ve şikayetiniz nedir?
 Politikacılar seçilmek için daha çok paraya ihtiyaç duyuyor. Ulusal organizasyonlar oluşturmak ve adaylarını tanıtmak için de paraya ihtiyaçları var. Milyoner ve milyarderlerin destekleri onlar için önemli. Peki seçildiklerinde nasıl oy verecekler? İlk olarak, çıkarlarına en çok uyan bağışçılarına oy verecekler. İkinci olarak partilerinin çıkarları doğrultusunda oy kullanacaklar. Bu durumda Amerika’daki Cumhuriyetçiler, daha çok silah satışını desteklemek ve kadınların kürtaj yapma haklarını engellemek için oy kullanacak.Üçüncü olarak ilaç ve silah endüstrisi gibi güçlü lobilerin çıkarları lehine oy verecekler. Dördüncü sırada ise sıradan oy sahiplerinin çıkarlarına uyacak bazı ayrıcalıkları sağlamak gelecek. Oysa bir demokraside seçiciler kurulundaki bir politikacının ilk görevi, kendi seçmenlerinin çıkarları doğrultusunda oy kullanmak olmalı. Bugün demokrasiye dair beni en çok kaygılandıran da işte bu durum…
* Peki demokrasiyi daha etkin kılmak için acil olarak neler yapılması gerekiyor?
 Bir ülke oy kullanacak her kadın ve erkeğin eğitimi için elinden gelenin en iyisini yapmak zorunda. Birçok ülke bu konuda başarısız. Amerika’da ekonomik ve politik okuryazarlığın seviyesi çok düşük, bu da neden Hillary’nin değil de Trump’ın seçildiğinin bir kanıtı. Trump hiçbir zaman orduda yer almadı ya da politik bir ofisi yönetmedi. Aynı zamanda iyi bir iş adamı da değil. Ödeme konusundaki yükümlülüklerine yerine getirmiyor, otellerini inşa edenlere ödemelerini yapmıyor. Kumarhaneleri ve birçok oteli başarısız oldu. Trump hakkında söyleyebileceğimiz tek şey bir marka olduğu. Meksikalılar ve müslümanlar hakkında söylediği onca kötü sözün yanına kalması da Amerikalı seçmenlerin ekonomik ve politik okuryazarlıklarının düşük olduğunun bir diğer kanıtı. Bu durum Türkiye için de bir problem… Her ne kadar Türkiye’de eğitim yüksek standartlara ulaşsa da Türk kadınını ve erkeğini ekonomiyi ve politikayı anlamalarını sağlayacak şekilde eğitmek gerekiyor. Ancak bazı politik partiler, daha kolay ikna edebilmek için seçmenlerin cahil olmasını istiyor.~*“Demokrasi” isimli kitabınızda demokrasiye dair 20’den fazla problem saptıyor ve bunlara dair çözüm önerilerinizi ortaya koyuyorsunuz? Sizce bu problemlerden en kritik olanı ya da olanları hangileri?
 Benim gördüğüm en önemli problem, gelir ve servet dağılımındaki artan eşitsizlik. Zenginlerin seçimler üzerindeki artan etkileri de kaygı verici… Diğer problemler ise şu anda kısaca geçiştirilemeyecek kadar derin konular…
* Geçtiğimiz yıl “Kapitalizmle Yüzleşme” isimli bir kitap da yayınladınız. Orada da kapitalizme dair eleştirilerinizi ortaya koyuyorsunuz. Peki kapitalist sisteme dair en büyük sorun nedir? Kapitalizm demokrasiye hangi açılardan zarar veriyor?
 2015 yılında yayınladığım “Kapitalizmle Yüzleşme: Sorunlu Ekonomik Sistem için Gerçek Bir Çözüm” (Confronting Capitalism: Real Solutions for a Troubled Economic System) isimli kitabımda, bizim başkanlık seçimlerinin çok uzun sürdüğüne ve maliyetinin çok fazla olduğuna değiniyorum. Son başkanlık seçimi de 3 yıl sürdü ve maliyeti 6,6 milyar dolar oldu. Bunun sonucu olarak politikacılar çok büyük miktarlarda para toplamak zorunda. Sadece seçilmek için değil aynı zamanda seçilmiş olarak kalmak için de paraya ihtiyaçları var. Bu nedenle bağışçılarını seçmenlerinden daha çok tatmin etmek zorundalar. İşte kapitalizm ve demokrasi arasındaki yıkıcı sorun da buradan kaynaklanıyor.
* Kapitalizmle ve demokrasiyle ilgili en çok üzerinde durduğunuz noktalardan biri de gelir dağılımı dengesizliği… Ekonomik büyümenin yavaş olmasının gerekçesini büyümenin hep nüfusun yüzde 1’ine gitmesi olarak açıklıyorsunuz. 2008’de yaşanan kriz ve sonrasındaki durgunluğun ardından en zenginlerden oluşan yüzde 1’lik nüfusun gelirlerinde yüzde 31 oranında artış yaşanırken yüzde 99’luk nüfusun gelirlerinde sadece yüzde 0,4’lük bir artış olduğuna dikkat çekiyorsunuz. Peki bu durum için sizin bir çözüm öneriniz var mı?
Benim teklifim bugün yüzde 39,4 civarında seyreden maksimum gelir vergisi oranlarını yeniden gözden geçirmek. Bu vergi oranının ne anlama geldiğini şöyle açıklamak istiyorum: Yılda 250 bin dolar kazanan da 2 milyon 500 bin kazanan da 25 milyon dolar kazanan da aynı oranda vergi ödüyor. Bu kesinlikle adil değil. Biz Amerika’da Eisenhower başkanlığında, 6 kademeden oluşan gelir vergisi oranlarına sahiptik. Yüzde 40’tan maksimum yüzde 60’a varan oranlarda 5 kademeden oluşan gelir vergisi oranlarını yeniden belirlememiz gerekiyor. Aynı zamanda vergi kaçırmayı mümkün kılan tüm açıkları da kapatmak şart.
* Dijitalleşme ve istihdam sizin de üzerinde durduğunuz önemli bir konu… Şu anda tüm dünya dijitalleşme peşinde… Peki teknoloji istihdamı nasıl etkiliyor? Gelecekte nasıl etkileyecek?
 Ben teknoloji ve yapay zeka yazılımlarının eninde sonunda istihdam üzerinde yaratacağı etkiye dair ciddi kaygılar taşıyorum. Yakın gelecekte daha fazla kişi alışverişini Amazon ya da Alibaba gibi platformlar aracılığıyla internet üzerinden yapacak. Bu durumda mağazacılık faaliyetlerine ihtiyaç olmayacak. Sonuçta çok sayıda mağaza kapanacak ve bu alanda çok sayıda kişi işini kaybedecek. Bu durumda şirketlerin yeni iş alanlarıyla yeni istihdam yaratmaya odaklanması gerekiyor.
* Dünyada ekonomik büyüme de yavaşlıyor. Ekonomik büyümenin yavaşlaması dünya ekonomisinde dengeleri ne şekilde etkiler? Gelişmekte olan ülkelerin konumu bu durumda ne olur?
 Batı demokrasileri şu anda ortalama yüzde 2 gibi çok düşük büyüme rakamlarıyla karşı karşıya. Bu arada Asya ülkeleri ekonomik ve politik anlamda sahip oldukları güç nedeniyle büyümeye devam ediyor. Önümüzdeki dönemde de bu büyüme devam edecek görünüyor. Bu da Türk şirketlerinin daha çok Asya pazarına odaklanmasının en önemli nedeni.
* Siz böyle diyorsunuz ama Trump’ın en önemli vaatlerinden biri de içe dönüştü… Önümüzdeki dönemde Amerika’da korumacılık duvarlarının yükseleceğini, üretimin içeriye kayacağını düşünüyor musunuz?
 Trump’ın seçim boyunca verdiği mesajlar hem çok incitici hem çocukça. Şu anda içinde bulunduğu pozisyonu yeniden gözden geçirme şansına sahip. Onun ülkeye illegal yollarla girmiş 11 milyon Meksikalıyı sınır dışı edeceğini, Amerika ile Meksika arasına duvar öreceğini ya da Müslümanları dışlayacağını sanmıyoruz. Eğer bu söylediklerini hayata geçirmeye kalkarsa, Amerika’nın yarısı bu duruma ciddi anlamda karşı koyacaktır. Bazıları Trump’ın daha makul ve ılımlı olacağını hatta Cumhuriyetçi Parti’yi de şaşırtarak Hillary’nin çizgisine daha fazla yaklaştıracağını umuyor. Bir de şöyle bir ironiye dikkat çekmek istiyorum. Trump hayatı boyunca Demokrat Parti’ye oy verdi. Ama Cumhuriyetçi Parti’den kazanma şansının yüksek olduğunu, çünkü Cumhuriyetçi seçmenlerin aptal olduğuna ifade eden bir açıklaması da var.~“SADECE 24 ÜLKEDE TAM DEMORKASİ VAR”
POPÜLİZM ENDİŞESİ

Demokrasi bir kişinin bir oy olduğu bir sistem. Sistemin birçok yönden modifiye edileceğine yönelik eleştiriler var. ABD Anayasası’nı hazırlayanlar da bu konuda endişeliydi. Endişeli oldukları asıl nokta popülizmdi. Eğitimsiz seçmenlerin karizmatik politikacılar tarafından gerçekçi olmayan vaatler kullanılarak yönlendirilebileceğini düşünüyorlardı. Bu nedenle ilk anayasayı hazırlayanlar, seçme hakkının sadece daha eğitimli ve konuyla daha ilgili olduklarını varsaydıkları varlık sahibi erkeklere verilmesini istemişlerdi. Amerika’da kadınlar 1922 yılında anayasadaki 19’uncu değişikliğin geçmesiyle oy hakkı kazandı.
“YAPILMASI GEREKEN ÇOK İŞ VAR”
Çöküşteki Demokrasi (Democracy in Decline) isimli kitabımda Economist Intelligence Unit (Ekonomist İstihbarat Birimi) tarafından hazırlanan bir rapora yer verdim. Bu rapor 167 ülkeyi 4 rejim türüne göre kategorilere ayırıyor. Bunlar tam demokrasiler, defolu demokrasiler, hibrit rejimler ve otoriter rejimler. Sadece 24 ülkedeki sistem tam demokrasi olarak tanımlanıyor ve bunlar da dünya nüfusunun yüzde 12,5’ini oluşturuyor. Defolu demokrasiye sahip ülke sayısı 52, bunların dünya nüfusundaki payı yüzde 35,5. Tam ve kusurlu demokrasilere baktığımızda dünyadaki toplam 66 ülkenin bu kategorilerde yer aldığını görüyoruz. Açık bir şekilde gerçek bir demokrasi yaratmak için yapılması gereken oldukça çok iş var.

İKİ PARTİLİ SİSTEMİN SONUÇLARI
“UZLAŞMAYA ZORLUYOR”
Sadece iki politik parti olması insanları kendi politik bakış açıları konusunda uzlaşmaya zorluyor. Bir seçmen mali anlamda muhafazakar ve sosyal anlamda liberal bir bakış açısına sahipse Cumhuriyetçilere mi yoksa Demokratlara mı oy vermesi gerektiğini bilmiyor. Oysa mali konularda muhafazakar, sosyal konularda da liberal üçüncü bir parti olsa, yapacağı seçim konusunda daha net olabilir.
SIKI PAZARLIK
Örneğin İngiltere’de Liberal Demokratik parti var. İngiltere aynı zamanda birçok küçük partiye de sahip. Amerika daha çok siyasi parti seçeneğine sahip olsaydı, bunun faydasını görebilirdik. Elbette ki çoklu partili sistemlerde seçim kazanabilmek için farklı partilerle sıkı pazarlıklar yapmak gerektiğinin de farkındayım. Sonuçta parlamenter sistemle yönetilen birçok ülkede çoklu parti sistemi var.

KAPİTALİZM VE DEMOKRASİDE EN KRİTİK AKSAMALAR
Kapitalizm daha çok insana fayda sağlar, insanların daha çok gelir elde etmesinin önünü açarsa, pazar büyür ve daha fazla iş yaratır.
Talebi büyük oranda gelirin nasıl dağıldığı belirliyor. Pazarlamacılar ise talebi tahmin etmekle yükümlü kişilerdir.
Eğer bir ülkede artan bir gelir eşitsizliği varsa, düşük gelir grubuna yönelik daha az ev ve halka açık havuz inşa edilir.
ABD’de yılda 250 bin dolar kazanan da 25 milyon dolar kazanan da aynı oranda vergi ödüyor. Bu adil değil.
Ülkeler oy kullanacak her kadın ve erkeğin eğitimi için en iyisini yapmak zorunda. Birçok ülke bu konuda başarısız.
ABD’deki seçmenlerin de ekonomik ve politik okuryazarlık seviyesi çok düşük.
ABD’de politikacılar seçildiklerinde önce bağışçının, sonra partinin, ardından da silah endüstrisinin çıkarları için oy kullanıyor.
Dünyada 24 ülkede tam demokrasi var. Defolu demokrasiye sahip ülke sayısı ise 52.
Açık bir şekilde gerçek bir demokrasi yaratmak için yapılması gereken oldukça çok iş var.~“TÜRKİYE DE ZENGİNLERE YÖNELİK VERGİLERİ ARTIRMALI”
 “HARCAMALAR AZALIR”

Pazarlar insanların paraları, ihtiyaçları, ürün ve hizmet satın alma istekleri varsa gelişme kaydeder, başarılı olur. Eğer cebinde parası olan sadece birkaç kişi varsa harcamalar azalır, şirketler kapanır ve ortada iş falan kalmaz. Bir ekonomi sadece zenginlerin alım gücüyle yol alamaz, zaten zenginler şu anda aldıklarından daha fazlasını almazlar.
“GİDİŞAT DEVAM EDERSE…”
Bu gidişat devam ederse ekonomik faaliyetlerin sürmesi için hükümetler daha fazla para basmaları için baskı altına girer. Fakat yüksek enflasyon riski yaratan bu durum hiçbir şeyi daha iyi hale getirmeyecek. Sanırım Türkiye’nin de zenginlere yönelik vergileri artırması gerekiyor. Tabii eş zamanlı olarak daha düşük gelir gruplarıyla orta sınıf üzerindeki vergilerin de düşürülmesi şart.


“TRUMP’IN BAŞKAN OLMASININ TEK NEDENİ”
“KAZANAN HEPSİNİ ALIR”
Son başkanlık seçiminde aslında Hillary Clinton popüler oyları kazandı. Trump’ın başkan olmasının tek nedeni Amerika’nın artık modası geçmiş durumda olan başkanı seçmek için kurulan seçmenler kurulu. Birçok eyalette kazanan tüm oyları almış sayılıyor. Yani kazanan hepsini alıyor.
“SİSTEMİ DÜZELTMEK GEREK”
Örneğin eğer Florida’da Trump oyların yüzde 51’ini alırsa seçmenler kurulunun o eyalette kullandığı tüm oyları alıyor. Bu kesinlikle antidemokratik bir uygulama, çünkü Florida’daki yüzde 49 oyu anında siliyor. Amerikalılar net bir şekilde Hillary için oy kullanmak istedi Trump için değil… Bizim bu sistemi düzeltmemiz gerekiyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz