Sandberg'den acıyı yenme rehberi

“Sevdiğin birini kaybetmenin herhangi bir iyi yanı yok ve olamaz da ama trajedinin kişisel, yaygın ve devamlı olmaması sağlanabilir.”

27.09.2017 11:04:000
Paylaş Tweet Paylaş
Sandberg'den acıyı yenme rehberi

Yukarıdaki satırlar dünyanın en güçlü kadınlarından biri olarak gösterilen Sheryl Sandberg’in Wharton Üniversitesi psikoloji profesörlerinden Adam Grant ile yazdığı “Option B: Facing Adversity, Building Resilience, and Finding Joy” (B Planı: Zorluklarla Yüzleşmek, Dayanıklılığı İnşa Etmek ve Mutluluğu Bulmak) kitabından. Facebook COO’su Sandberg, 1 Mayıs 2015’te kocası Dave Goldberg’i (47) Meksika tatilleri sırasında talihsiz bir kazada kaybetti. Online anket şirketi Survey Monkey’ın CEO’su David Goldberg eşi gibi Silikon Vadisi’nin önemli simalarından biriydi. Teknoloji dünyasını şoke eden bu ani ölümün anlamı elbette Sanderg için çok daha farklıydı. Sandberg hem aşkını ve iki çocuğunun babasını hem de zirve yolundaki mentorlarından birini kaybetmişti. Ancak, ne hayat ne de Facebook bu kadar derin bir yaranın kapanmasını bekleyemezdi. Sandberg, 10 gün sonra işinin başındaydı ama işine konsantre olmakta çok zorlanıyordu. O da bu acıyı iyileştirmek için yazmaya karar verdi. Bir günlükle başlayan yazılar Adam Grant’in rehberliğinde “hayata dönüş” reçetesine dönüştü. Aşağıda özetini okuyacağınız kitap aslında sırtında çok önemli sorumluluklar taşıyan insanlar için bir nevi kişisel felaketlerle baş etme, ayakta kalma rehberi. İşte kitaptan satırbaşları… 

NEDEN BU KİTABI YAZDIM? 

Kocam Dave Sandberg’i 2015 yılında beraber çıktığımız bir Meksika tatilinde kaybettim. Ben plajda uyuklarken o da spor yapmaya gitmişti. Uyandıktan birkaç saat sonra Dave’i göremeyince spor salonuna baktım ve onu yerde kanlar içinde yatarken buldum. Dave birkaç saat sonra hastanede hayatını kaybetti ve benim hayatım da sonsuza kadar değişti. Elimde olsa bu yeni hayatı seçmezdim, bu hayata hiçbir hazırlığım yoktu ve babalarını yeni kaybetmiş 6 ve 8 yaşında iki çocukla baş başa kalmıştım. Üzüntüm ve yıkımımla başa çıkamıyordum. Yardım almak için Wharton’da psikoloji profesörü olan Adam Grant’i aradım. Adam Dave’le tanışıyordu ve cenazeye de katılmıştı. Sesimdeki üzüntüyü hisseden Adam bir uçağa atladı ve yanıma geldi, amacı bana içimdeki üzüntünün sonsuz olmadığına ikna etmekti. Bu kitap Adam ve benim acıya ve kayba dayanıklılık hakkında öğrendiğimiz bilgileri paylaşmak için yazıldı. 

TEKRAR NEFES ALMAK

Psikolog Martin Seligman, uzun çalışmalarının sonunda insanların iyileşmelerini engelleyen 3 etken olduğu sonucuna vardı; 

1. Kişiselleştirme (olan bitenin kendi suçu olduğuna inanmak) 

2. Yaygınlık (başımıza gelen kötü olayın hayatımızın her yönünü etkileyeceğine inanmak) 

3. Devamlılık (kötü olayın şokunun sonsuza kadar devam edeceğini düşünmek). 

Kişiselleştirme: Dave’in cenazesinden hemen sonra olan biten için kendimi suçlamaya başladım. Otopsi sonucunda bir kalp krizi geçirdiğini öğrendiğimde bu hissim daha da yoğunlaştı. Onu daha sağlıklı bir hayat sürmeye zorlayabilir veya var olan belirtileri fark edebilirdim. Bu suçluluk hissiyle etrafımdaki herkesten gerekli gereksiz özür dilemeye başladım. En sonunda Adam, benim “Özür dilerim”, “Kusura bakmayın” veya “Pardon” gibi kelimeler kullanmamı yasaklamak zorunda kaldı. Sadece özür dilemeyi bırakarak olan felaketi kişiselleştirmeyi bıraktım ve iyileşme sürecim başladı. 

Yaygınlık: İşe geri dönüp acımın yaygınlaşarak hayatımın her yanını ele geçirmesini engelledim. Dave öldükten 10 gün sonra ben işe, çocuklar da okullarına döndüler. İşteki ilk günler benim için çok zordu. 7 yıldır Facebook’ta operasyondan sorumlu genel müdür yardımcısı olarak çalışmama rağmen tüm düşünebildiğim “Bu insanlar neden bahsediyor ve bu neden önemli ki” gibi şeylerdi. Üçüncü günümde bir toplantı da uyuyakaldığım bile oldu. Çok zor oldu ama zaman içinde Dave’in ölümünden başka şeylere de konsantre olmayı öğrendim. Facebook gibi anlayışlı bir şirkette çalıştığım için elbette çok şanslıydım, çalışma arkadaşlarım da bana çok anlayışlı davrandı. 

Devamlılık: Dave’i kaybettikten sonra çocuklarımın babasız büyüyecekleri ve özel günlerinde yalnız kalacakları fikrini aklımdan çıkaramıyordum. İnsan o an hissettiği üzüntünün ve yasın sonsuza kadar devam edeceğine inanıyor. Ancak, beyinde de vücutta olduğu gibi bir bağışıklık sistemi var. Başımıza kötü bir olay geldiğinde o olaydaki pozitif noktaları bularak kendimizi korumaya çalışıyoruz. Benim “her zaman” ve “hiçbir zaman” sözlerini kullanmayı tamamen bırakmam gerekti. Böylece üzüntü duymaya zaman zaman mola verebileceğimi anladım. Adam, bana “Ya Dave yanında çocuklar varken bir araba kazası yapsaydı” diye sordu ve başıma çok daha kötü şeylerin de gelebileceğini anlattı. Elimdekilere şükretmem gerektiğini öğretti. Bu üç olguyla başa çıkabilmeye başladıktan sonra Dave olmaksızın da yaşayabilmeye başladım. Eğer siz de zor bir zamandan geçiyorsanız bu şekilde daha dayanıklı olmayı başarabilirsiniz. 

~

FİLİ ODADAN KOVMAK 

Kocamın ölümünden sonra en yakın arkadaşlarımdan bazılarının bana “Nasılsın” dememesi veya neler yaşadığımdan konuşmak istememesi beni çok üzdü ve şaşırttı. Eğer bacağınızı kırsanız ve insanlar alçıyı görse “Ne oldu” diye sorar ama eğer hayatınız kırılmışsa insanlar başınıza gelenleri bilmek istemeyebiliyor. Bu beni görünmez gibi hissettirdi. Sevdikleri insanları kaybeden kişiler aslında o insanların hatırlanmasını ve onlardan bahsedilmesini istiyor. Acı çeken bir insana karşı sessiz kalmak o insanı daha da kırabilir, çünkü o insanın her şeyden çok yardım edildiğini ve önemsendiğini hissetmeye ihtiyacı vardır. Hal hatır sormayan arkadaşlar sadece acıyı artırıyor ve insana yapayalnız hissettiriyor. Benim için işe geri dönmek zor oldu, iş arkadaşlarım başlarda başıma gelen trajediden bahsetmeye hevessizdi. Kendimi yalnız hissediyordum. “N’aber” gibi sıradan sorular bana yaşadıklarımın önemini anlamıyorlar gibi hissetiriyordu. Önce soluğu Mark Zuckerberg’in odasında aldım, ona iş arkadaşlarımla olan bağımı kaybettiğimden korktuğumu söyledim. Mark bana iş arkadaşlarımın benim için endişeli olduğunu ama bunu nasıl dile getireceklerini bilemediklerini söyledi. Sonra bir gün yaşadıklarımı Facebook’a yazdım ve insanlardan bana “N’aber” değil, “Bugün nasılsın” sorusunu sormalarını istedim. Gelen cevaplar inanılmazdı. Tüm dünyadan dostlarım ve akrabalarım sıcak ve içten yorumlar yaptı. Adam’ın tavsiyesiyle bana nasılsın diye soran ve sormayan herkesle daha direkt olmaya başladım. Herkese bana istedikleri soruyu sorabileceklerini söyledim ve iş arkadaşlarım da bana benim için çok endişeli olduklarını ama konuya nasıl gireceklerini bilemediklerini söylediler. Acı bir kayıp yaşayan birine yapılabilecek en büyük iyilik yaşadıkları acının önemini teslim etmek ve ona destek olmaktır. 

KENDİNE ŞEFKAT DUYMAK 

Dave öldükten sonraki ilk iş günümde reklam departmanımızla bir toplantıya girdim. Bir fikrimin altını çizmek için ürün ve mühendislik departmanımızın başı Boz’a döndüm ve “Bunu Google’da beraber çalıştığımız zamanlardan hatırlıyorsun değil mi” diye sordum ve bunu söyler söylemez Boz’un bize Google’dan değil, Microsoft’tan geldiğini hatırladım. Bir sonraki toplantıda ise katkı verebilmek için her konu hakkında olur olmaz bir şeyler söyledim. O gece patronum Mark Zuckerberg’i aradım ve ona “Bugün kendimi bir aptal durumuna düşürdüğümü biliyorum” dedim. Mark da bana “Boz’un Microsoft değil de Google’da çalıştığını sanmak senin önceden de yapabileceğin bir hataydı” diye cevap verdi. Sonra da ne onun ne de diğer takım arkadaşlarımın benim her zaman formumun zirvesinde olmamı beklemediklerini söyledi. Mark’ın bu sözleri beni çok rahatlattı ve beni kendime bu kadar sert davranmayı bırakıp ulaşılabilir hedefler koymaya yöneltti. Yapılan araştırmalara göre kendimize şefkatli davranmak mutlu olmamıza ve hayatımızdan yüksek tatmin duymamıza da yol açıyor. Ayrıca stresi ve duygusal sorunları da azaltıyor. Bu da geçmişteki hatalarımızla yüzleşmekten, onlardan dersler çıkarabileceğimiz anlamaktan ve bu süreç sonunda olgunlaşmaktan geçiyor. Yaptığımız birkaç kötü şey bizi kötü bir insan yapmaz. Kendimize şefkat göstermenin kolay bir yolu hatalarımız için kendimiz yerine hareketlerimizi suçlamak. Bu bizi gelecekte farklı davranmaya yöneltirken kendimize zararlı olacak seviyede utanç duymamızı engelleyecektir. 

YAZININ GÜCÜNE DİKKAT

Ben kendime şefkat göstermeyi günlük tutarak başardım. Yazmak acıyla, başarısızlıkla ve utançla baş edebilmenin en iyi yolu… Bir araştırmada insanlardan onlara kendilerini berbat hissettiren bir başarısızlıklarını düşünmeleri istenmiş. Sonunda bir gruptan kendileri için “böyle bir durumda başkalarına verecekleri desteğe benzeyen bir destek” yazmaları istenmiş. Deneyin sonunda bu grubun diğerine göre yüzde 40 daha mutlu olduğu gözlemlenmiş. Bunun nedeni de zor durumlarda hislerimizi yazıya dökmenin bu duyguları anlamaya yardımcı olması. Günlük tutmanın kronik ağrı çeken insanlara da faydalı olduğu gözlemlenmiş. Travmalar hakkında yazmanın endişeyi, kızgınlığı ve duygusal dengesizliği azaltırken genel sağlığı artırdığı ispatlanmış. Dave’in ölümü benim kendime olan güvenimi azalttı ve kendime şefkat göstermemi engelledi. Günlük tutmak iyileşmemin en önemli saç ayaklarından biri oldu. Yaşadığım acılar hakkında yazdıkça kızgınlığımın ve pişmanlıklarımın azaldığını hissettim. Adam bana her günün sonunda iyi yaptığım üç şeyi günlüğüme yazarak kendime olan güvenimi tekrar inşa etmemi tavsiye etti. Her gün kendimin ve çocuklarımın hayatını iyileştirebilecek birkaç iyi şey yapabildiğimi fark ettiğim andan itibaren kendime olan güvenim artmaya ve acım daha kontrol edilebilir hale gelmeye başladı.

MUTLULUĞU GERİ KAZANMAK 

Dave’in ölümünden aylar sonra bir arkadaşımın kızının bat mitzvah’sına (Yahudi kız çocukları için dini bir tören) katıldım. Çocuklarımın tekrar eğlenmeye başladığını görmek beni rahatlattı ve buna minnettar oldum. Ardından uzun zaman sonra ilk kez kendime eğlenmek için izin verdim. Aynı törende olan ortaokuldan bir sınıf arkadaşım beni dansa kaldırdı. Dans ederken ilk birkaç dakika içim neşeyle doluydu ama sonra Dave yanımda yokken bu kadar eğlendiğim için kendimi berbat hissettim ve ağlayarak oradan ayrıldım. Bu olaydan kısa süre sonra Adam’ı ziyaret ettim ve ona bu berbat hislerimden bahsettim. Adam bana eğlendiğimi çünkü eğlenebilmek için kendime izin verdiğimi anlattı. Dave öldükten sonra çocuklara ve kendime o kadar yoğunlaşmıştımki kendime eğlenmek için bir fırsat yaratmak aklıma bile gelmemişti. Daha sonra Dave’in erkek kardeşi bana Dave’in tek isteğinin benim mutlu olmam olduğunu ve onun bu isteğini yerine getirmem gerektiğini söyledi. Tekrar arkadaşlarımla buluşmaya, film izlemeye ve çocuklarımla oyunlar oynamaya başladım. Mutlu olmamda ve mutluluğu aramamda bir sakınca olmadığını anladım. Ayrıca mutluluğun sadece büyük ve önemli anlarda bulunmadığını, özellikle sevdiklerimizle beraber yaşadığımız pozitif tecrübelerle de mutlu olunabileceğini fark ettim.

YENİ KURALLAR KOYDUM 

Daha sonra her gece uyumadan önce o gün bana mutluluk veren üç şeyi günlüğüme not etmeye başladım. Bu bana tekrar mutlu anlara odaklanmak ve o anları takdir etmek konusunda yardım etti. Çoğumuz için mutlu anlara odaklanmak zordur çünkü negatif tecrübelere odaklanmak için programlıyız. Pozitif duygularımızı etiketlemek işe yaradığı ve insanı fiziksel ve ruhsal olarak iyileştirdiği ispatlanmış olan bir strateji. Hayatımızda mutluluğu bulduğumuz ve etiketlediğimiz zaman kişisel gücümüzü ve dayanıklılığımızı inşa ediyoruz demektir. Dave’in ölümünden sonra kendimin ve çocuklarımın dayanıklılıklığını artırmak için yaptığım başka pratik küçük şeyler de vardı. Çocuklarımın babaları öldükten sonra kendileri dışındaki insanların duygularını önemsediklerini fark ettim ve onlara bunun büyük bir cesaret örneği olduğunu anlattım. Yapabildiğim ilk anda beraberce hepimizin uyması gereken aile kuralları belirledik. Bu kurallardan bazıları üzgün olmanın normal olduğu ve gerekirse bir ağlama molası verilebileceği ve eğer konuşmak istemiyorsak konuşmak zorunda olmadığımız gibi şeylerdi. En önemli kural ise mutlu olmanın normal olduğu ve mutlu olmaktan suçlu hissetmememiz gerektiğiydi. Bu süreçte Dave hakkında daha çok konuşmayı da öğrendim, böylece çocuklar onun nasıl biri olduğunu unutmayacak. Araştırmalardan öğrendiğim Dave hakkında konuşmanın onları mutsuz değil mutlu yapacağıydı ve tecrübelerim de bunun böyle olduğunu gösterdi. 

GÜCÜ BERABER BULMAK 

1972’te Uruguaylı rugby oyuncularını taşıyan bir uçak Ant Dağları üzerinde düştü ve sadece 16 kişi sağ kurtuldu. Çok zor şartlarda aylarca kurtarılmayı bekleyen bu insanlar için dayanıklıklarının kaynağı umuttu. Araştırmacılar toplumlar yeni olasılıklar yaratabilirse umudun da yeşerdiğini söylüyor. Sonunda kurtulan bu gençler dayanıklılığın sadece bireylerin içinde değil bireyler arasında da inşa edildiğini kanıtladı. Çocuklarım ve benim için bizim durumumuzdaki başka insanlarla konuşmak çok iyi oldu. Yakınlarımız bize çok yardımcı olmuştu ama bizi anlayan insanlar bulmak bizim gelişmemize çok destek verdi. Bazen kendi başımıza bulamadığımız gücü bir topluluğun parçası olarak bulabiliriz. Dave öldükten bir yıl kadar sonra oğlumun konserini izlemeye gittim. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım oradaki diğer babalar bana Dave’i hatırlattı ve konserden ağlayarak çıktım ve eve geldim. Maalesef günüm daha bitmemişti, o günün akşamı en büyük müşterilerimiz için bir yemek davetim vardı. Davetliler geldikten sonra bile hala ağlıyordum. Yemeğe benimle gelmiş olan oğlum bunu görünce elimi tuttu ve bana “Anne istersen ağla, senin de ağlamaya ihtiyacın var, kendin ol” dedi. Oğlum benim ona bunca zamandır öğretmeye çalıştığım şeyi bana öğretmişti.

~


"GERİ BİLDİRİM ŞİRKETLERİ AYAKTA TUTAR"


DERS ÇIKARMA İnsanlar gibi şirketlerin de dayanıklı olmaya ihtiyacı var. Birçok başarılı şirket büyük trajediler sonrası dayanıklı olmak zorunda kalmıştır. Bir şirket hata yaptığında, hatta başarısız olduğunda yok mu olacağı yoksa tekrar düze mi çıkacağı şirketin verdiği kararlara bağlıdır. Dayanıklı şirketlerde çalışanlar yaptıkları hataları rahatlıkla dile getirebilir ve bu hatalardan dersler çıkarma fırsatı bulur.

RİSK KÜLTÜRÜ Facebook yöneticileri de çalışanların risk alabilmeleri için hataları ve başarısızlıkları incelemeleri ve bunlardan dersler çıkarmaları gerektiğinin farkında. Facebook’taki risk alma kültürüne bir örnek vermek gerekirse; 2008’de Ben Maurer adındaki bir stajyerimiz programımızı iyileştirmeye çalışırken yanlışlıkla sitemizi 30 dakika erişilemez hale getirdi. Biz de Ben’i eleştirmek yerine programımızı daha sık test etmemiz gerektiğine karar verdik. Ben’i de kovmadık, ona tam zamanlı bir iş teklif ettik.

İYİ ÖRNEKLER Facebook’un tepe yöneticileri olarak Wal- Mart veya Disney gibi eski ve geleneksel şirketleri ziyaret edip onlardan feyz almaya çalışırız. Quintico’daki askeri kampı da bu bağlamda ziyaret ettik ve oradaki basit eğitime katılma şansımız oldu. Orada başarısızlıkları bir toplantıda tartışmanın kültürün bir parçası olduğunu ve bu sayede insanların rahatça hatalarından ders çıkarabildiği bir kültür oluşturulduğunu gözlemledim. İnsanlar hatalarından rahatça bahsedebildiği zaman çoğu kez onları bir daha tekrarlamıyor.

ŞEFFAFLIK Ofisimizdeki posterler arasında en sevdiğimin üzerinde “Facebook’taki hiçbir problem bir başkasının sorunu değildir” yazıyor. Tüm ofisin katıldığı bir toplantıda bir iş arkadaşıyla sorun yaşayan herkesten sorun yaşadığı o kişiyle daha açık ve dürüst bir iletişime girmesini istedim. Herkese de ayda en az bir kere böyle bir diyaloğa girme hedefi koydum. Bu konuşmaların iyi sonuçlanabilmesi için de birbirine iki taraflı geri bildirim vermenin öneminden bahsettim.  

DAYANIKLILIK Şimdi tüm dünyadaki ofislerimizi ziyaret ettikçe insanlara “Kim bu ay zor bir diyaloğa girdi” sorusunu soruyorum. Gittikçe de evet diyenlerin sayısı artıyor, hatta kimi tepe yöneticilerimiz geri bildirimi en büyük performans ölçümlerinden biri haline getirdi. Geri bildirimden yararlanmanın yolu onu kişiselleştirmemek ve her geri bildirim alındığında sadece eleştiriyi değil eleştiriyi nasıl karşıladığınızı da değerlendirmek. Geri bildirim almak, değerlendirmek dayanıklılık sağlar. Bunu başarabilen bireyler ve şirketler de başarıya ulaşır.



"TRAVMA SONRASI KİŞİSEL BÜYÜME MÜMKÜN"

POZİTİF ETKİ
Kuzey Carolina Üniversitesi’nden Richard Tedeschi ve Lawrence Calhoun travma geçiren yüzlerce insanı incelediğinde çoğunun anksiyete ve depresyon gibi sorunlarla boğuştuğu gözlemlerken bir kısmının hayatlarında bazı pozitif değişiklikler olduğunu da gözlemledi. Psikologlar bu durumu travma sonrası büyüme olarak adlandırıyorlar. Arkadaşım Joe Kasper oğlunu çok genç yaşta kaybetti ve bunu hayatında yaşadığu en kötü tecrübe olarak tanımlıyor. Ancak Joe bu felaketin onu tamamen mahvetmesine izin vermemeye karar vermiş ve bunun için psikolojiye başvurmuş.

MİNNETTARLIK Joe travma sonrası büyümenin 5 şekilde gerçekleştiğini gözlemlemiş: Kendi gücünü bulmak, takdir edilmek, daha derin ilişkiler kurmak, hayatın anlamını keşfetmek ve özgün şanslar aramak. Ben bu 5 tecrübeyi de yaşadım ama en çok yaşadığım her an ve dönmeyi başardığım her dönemeç için minnettar olmanın beni kişisel olarak büyüttüğünü hissettim. Zaman geçtikçe Dave’i kaybettiğime üzülmekten çok onunla beraber geçirdiğim zamanlar için minnettar olmak benim için kolaylaştı.

İŞİN ANLAMI Hayatın ne kadar özel olduğuna dair inancım yenilendi, yaşadığım her anın tadını çıkarma isteğim arttı. Ayrıca Dave’in ölümünden sonra işim benim için daha da anlamlı hale geldi. Facebook’un sevdiklerini kaybeden insanlar için ne kadar önemli olduğunu kocamı kaybettikten sonra anladım. Dave’i insanların sevmelerine neden olan özelliklerinin birçoğu onun Facebook sayfasında duruyor. Örneğin Dave’in bir arkadaşının koyduğu Dave’in beyzbol oynadığı video beni o anın tam içinde hissettirdi.



"TEKRAR AŞIK OLMAK VE GÜLMEK MÜMKÜN MÜ"

SÖZLER
Dave’le 11 yıl boyunca birbirimize düğün günümüzde verdiğimiz sözleri tutarak yaşadık. Dave öldükten sonra aylarca elbiselerinin asılı olduğu dolaba yaklaşamadım. Sonra Dave’in annesi ve kardeşi o dolabı boşaltmama yardım ettiler. İşimiz bitince kayınvalidem elini omzuma koydu ve “Mutlu olacaksın, hatta bir gün tekrar evleneceksin ve ben de düğününe geleceğim” dedi. O güne kadar tekrar âşık olmak hiç aklımdan geçmemişti. Ama bir yandan Dave’e hala bağlı hissederken diğer yandan da yalnız kalmak istemiyordum. Dul kalmamın 4’üncü ayında kardeşim David bana “Birileriyle çıkmaya başlamalısın. Dave de bunu isterdi, eğer erkek olsaydın zaten şimdiye kadar birileriyle çıkmış olurdun” dedi.

TEPKİLER Gerçekten de erkekler bu konuda daha önde. Bir yıl önce eşini kaybetmiş erkeklerin yüzde 54’ü bir ilişki içindeyken bu oran kadınlarda sadece yüzde 7. İki yıl sonra ise erkeklerin yüzde 25’i yeniden evlenmiş oluyor, kadınların ise sadece yüzde 5’i. David’le konuşmamdan birkaç ay sonra birisiyle çıkmaya başladığımda hem iyi hem de kötü reaksiyonlar aldım. Dave’in en iyi arkadaşı buna hazır olmadığını söyledi ve konuyu kapattı. Facebook’ta da bana küfredenler oldu ama bunların yanı sıra destek mesajları da aldım. Yeni biriyle çıkmak insanın acısını hafifletmiyor ama o ilk adımı atmak insana tekrar yaşıyor olduğunu hatırlatıyor. Ayrıca yeni bir ilişki insanın tekrar gülmesine de vesile oluyor.



Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz