Aslında Cardif CEO’su Yılmaz Yıldız, tam bir adrenalin tutkunu. Yamaç paraşütü, sky diving gibi bol adrenalinli bütün sporları seviyor. Ama onun esas tutkusu satranç… Bu tutkusunu, satranç kulüpler...
Aslında Cardif CEO’su Yılmaz Yıldız, tam bir adrenalin tutkunu. Yamaç paraşütü, sky diving gibi bol adrenalinli bütün sporları seviyor. Ama onun esas tutkusu satranç… Bu tutkusunu, satranç kulüplerinde geliştirdi. Rus şampiyon Karpov ile bile maç yaptı. Bugün bu hobisiyle sadece hafta sonları ilgilenebiliyor. “Hafta sonları bazen sabaha kadar satranç oynadığım oluyor. Cumartesi akşamı saat 10-11’de oturduysam, bilgisayarın başından sabah kalktığım oluyor” diyen Yıldız, işe eleman alırken mutlaka hobisini de soruyor. Çünkü ona göre hobiler de insan hakkında fikir veriyor.
Cardif Türkiye’nin CEO’su Yılmaz Yıldız, tam bir adrenalin tutkunu. Yamaç paraşütünden sky diving’e bol adrenalinli tüm sporları yapıyor. Ama onun öne çıkan bir başka tutkusu daha var: “En büyük adrenalin kaynağım” dediği satranç.
11-12 yaşından beri satranç oynayan Yıldız, Rus şampiyon Kardov’la bile maç yaptı. Harvard ve Heidelberg üniversitelerinde gerçekleştirilen çeşitli turnuvalarda kazandığı şampiyonlukları var.
Tahtasız ve piyonsuz oynanan köreleme satrançta da uzman. Bu sayede, 64 kare 16 piyondan oluşan satrancı rakibiyle akıldan oynayabiliyor. Hem rakibi hem kendi hamlelerini kolaylıkla hafızasında tutuyor ve aklında adeta oyunun fotokopisini çekiyor.
“Şimdi Yahoo’nun satranç bölümünde çok oynuyorum” diyen Yıldız, özellikle hafta sonları satranca vakit ayırıyor. Yılmaz, çoğu zaman rakip bulamadığından bilgisayarla maç yaptığını söylüyor. Hafta sonları sabaha kadar bilgisayarın karşısından satranç oynadığı da çok oluyor.
“Yanımda çalışanları hobilerini sormadan işe almam” diyen Yıldız’la satranç merakını ve adrenalin tutkusunu konuştuk:
İlk Bilgisayarla Başladım
11-12 yaşımdan beri satranç oynuyorum. Esasında satranç oynamaya başlamam biraz ilginç oldu. Babam serbest meslek sahibiydi. İthalat ihracatla uğraşıyordu. İşi nedeniyle çok sık yurtdışına giderdi ve sık sık satranç kitapları getirirdi. Bir seferinde, o dönem dünyada sayılı olan satranç bilgisayarlarından birini getirdi. “Chess Challenger” diye bir bilgisayardı. Hala da bu bilgisayar durur ve çalışıyor.
Satranç oynamayı o bilgisayarda öğrendim. Çevremde satranç oynayan pek fazla kimse olmadığı için uzun süre bilgisayarla satranç oynamak zorunda kaldım. Ondan sonra yavaş yavaş kitaplarla ilerlettim ve bilgisayarı yenmeye başladım.
TED Ankara Koleji mezunuyum. Ortaokul ve lisede turnuvalara katıldım. Turnuvalarda mutlaka ilk 3 içerisinde olurdum. İyi derecelerim vardı. Daha sonra üniversite eğimi için Almanya ve Amerika’ya gittim. Oralarda satranç, Türkiye’ye göre çok daha ileride. Çok fazla satranç kulübü var. Amerika’da hem Boston hem Harvard üniversitelerinde çok satranç oynadım. Aynı zamanda Harvard Business School’un satranç kulübünün kurucularından biriyim. Harvard Üniversitesi’nin eski satranç kulübünde, ünlü matematikçi ve fizikçilerle satranç oynama imkanı yakaladım. Üniversitenin satranca meraklı ünlü profesörler, akademisyenler ve öğrenciler vardı. Hepsiyle oynama fırsatım oldu.
Genelde böyle ortamlarda şimşek satrancı denen zamana karşı satranç oynanır. 2-3 saatlik oyunlar oynanmaz. Bunlar genellikle 3-5 dakikalık oyunlar olur. Özel bir satranç saatiniz vardır. Karşı taraf hamleyi yaptıktan sonra saatinizi kurarsınız hamlenizi yapar düğmeye basarsınız. En fazla 5 dakikada oyunu bitirmeniz gerekir.
Karpov İle Tanışma
Amerika’da büyük satranç ustaları var. Onlardan üniversitede okurken bazı dersler aldım. Çok yararını gördüm. Amerika’da şöyle bir fırsatım oldu: IBM o dönemde “deep blue” diye yeni bir satranç programı geliştiriyordu. O dönemde de amaç, bilgisayar satrançta insanı yenebilir mi sorusuna cevap bulmaktı. O dönemde ünlü Rus satranç şampiyonu Karpov ile bilgisayarı karşı karşıya getirdiler. Ben de o salondaydım. Çok heyecanlaydım. Maç berabere bitmişti. Karpov, o dönemde dünya satranç şampiyonuydu.
Karpov, Harvard satranç kulübüne gelmişti. Harvard satranç kulübünün seçtiği 12 öğrenci ile satranç maçı yaptı. Onlardan biri de bendim. Herkesi yenmişti. Maç sırasında Türk olduğumu öğrenince ekstra ilgi gösterdi. Orada oynayan herkes Amerikalıydı. 44-45’inci hamlede oyunun sonucunu beklemeden terk ettim. Normale göre daha kötü oynadığımı gördüm. Bu da büyük ustaya karşı oynamamdan kaynaklandı.
Harvard’ın bahçesinde Harvard Square diye bir yer vardır. Orada satranç oynanır. Yan yana dizilmiş masalar vardır. Herkes kahvesini alır bu masalarda satranç oynar. İlk baktığınızda oradaki insanlar çok sıradan gibi görünür. Bir sefer buradaki turnuvaya katıldığımda, Amerikan şampiyonu, yanında Avustralya şampiyonu, onun da yanında Rus şampiyonu vardı. Benim için o an hayatta gerçekten zamanın durduğu ve o satranç tahtası haricinde hiçbir şeyi düşünmediğim zamandır.
Asosyal Bir Spor
Satrancın bir dezavantajı var. İki kişi arasında olduğu ve konuşarak oynanmadığı için bir parça asosyal bir spor. Futbol ya da basketboldaki gibi çok fazla sosyalizasyon imkanı yok. Satranç oynayan popüler isimlerin olmamasından da kaynaklanabilir. Satrancın daha geniş kitlelere pazarlaması yapılabilirse çok popüler olacağını inanıyorum. İş dünyasında çok fazla satranca meraklı kimse yok. Belki birkaç turnuva düzenlense çok daha popüler bir hale gelebilir. İşe alırken kişilerin hobilerinin neler olduğuna mutlaka bakıyorum. Mutlaka belli bir zaman geçiriyorum çünkü hobiler de biraz insan hakkında fikir verir.
Satrancı eğer turnuvalara katılma seviyesinde oynuyorsanız beynin hızlı karma yetilerinin gelişmemesi mümkün değil. Beynin stres altında karar alma, doğru taşı doğru yerde doğru zamanda kullanma, karşı hamlelerin neler olabileceğini düşünme gibi kişiye kazandırdığı pek çok özellik var. Hakikaten gerçek hayatta da karşılaşabileceğiniz pek çok sorunun çaresi satranç oyununda. Satrancı çok kolay bir şekilde gerçek hayata uygulayabiliyorsunuz.
İş hayatı da aynen satranç oyunu gibi. Yeni bir ürün çıkarırsam rakibimin buna karşı tepkisi ne olur, bunları hep düşünmek zorundasınız. Daha planlı, programlı, her bir olasılığı göz önüne alan ve her bir olasılığa karşı nasıl bir tedbir geliştirebileceğinizi düşünebileceğiniz bir spor. Dolayısıyla bu yönlerden satrancın inanılmayacak biçimde yararını görüyorum. Çünkü satrançta disiplinli karar verme alışkanlığını kazandığınız zaman hayatınızda da aldığınız kararlara benzer bir yaklaşım sergileyebiliyorsunuz.
Gerçek Hayata Benzer
Satranç, pek çok açıdan gerçek hayata benzetilir ve bu benzetme doğrudur. Stratejik düşünmek, ileriyi planlamak, her bir hamlenizi ve o hamlenize gelebilecek karşı hamleleri hesaplamak, psikolojik olarak rakibinizi etkilemek gibi pek çok açıdan yararlı ve eğiticidir.
Satranç, bazı yönlerden gerçek hayata benzetilir. Çok doğrudur. Planlama yeteneği, her bir doğru taşı doğru zamanda kullanabilmek, yaptığınız her hamleden sonra hangi karşılığın gelebileceğini görebilmek, bir sonraki hamleyi planlayabilmek. Satranç, gerçekten sistematik düşünmeyi ve ilerisini görmeyi alışkanlık haline getirebilecek bir oyun.
Özellikle biz Türkler daha duygusalız ve zaman zaman fevri ve çabuk tepkiler verebiliyoruz. Aslında satranç duygusallığı, çabuk karar vermeyi dizginlemeyi sağlıyor. Daha soğukkanlı, daha hesaplı, kitaplı karar alma yetilerimizi güçlendirecek bir oyun esasında. O nedenle herkese bir şekilde satrancın öğretilmesinin büyük fayda sağlayacağını düşünüyorum.
Her Yaşa Uygun
Normalde her sporu yaşınız ilerlediğinizde yapamazsınız. Satrançta yaş fark etmiyor. 8 yaşındaki bir çocukla 50 yaşındaki birisi de oynayabiliyor.
Satranç, fiziksel bir spor değil ancak kesinlikle beyin sporu. Aslında sizi fiziksel olarak diri tutacak bir spor. Ancak dünya şampiyonalarına baktığınızda çok rekabetçi. Fiziksel anlamda da sağlam olmanız gerekiyor. Hobi olarak baktığınıza her yaşta oynayabilirsiniz.
Büyük satranç şampiyonlarına baktığınızda 4-5 yaşında satranca başladıklarını görüyoruz. 10-12 yaşında çok ciddi şampiyonlar çıkabiliyor.
Satrançta başarılı olmanız için çok akıllı olmanız yetmiyor. İyi bir antrenörünüzün olması, düzenli çalışmanız gerekiyor. Satranç oyuncusunun yetişmesinin bir futbol oyuncusunun yetişmesinden bir farkı yok. Saatlerce antreman yapması gerekiyor. Nasıl diğer sporlarda vücut ve kaslar yapılan spora alışıyorsa beyin de satranca alışıyor. Yoğun satranç oynadığım zaman beyin antremanlı olduğumu hissediyorum.
6-7 Saat Çalışmak Gerekiyor
İyi bir satranç oyuncusu olabilmek için çok fazla maç yapması gerekiyor. Profesyonel bir sporcudan farkı yok. Günde 6-7 saat çalışması gerekiyor. Ayrıca iyi bir antrenör gerekiyor. Onun dışında sağlıklı olmanız çok önemli. Özellikle strese karşı çok dayanıklı olmanız gerekiyor. Çünkü devamlı satranç maçında bir stres var. Devamlı karar alıp hamle yapmanız gerekiyor. Stresi, yerine göre yenilgiyi yönetebilmeniz gerekiyor. Çünkü satrançta birkaç oyun oynanıyor. Yenildiğiniz zaman motivasyonunuzu bozmadan devam etmeniz gerekiyor.
Satranç kesinlikle çalışmanız gereken bir oyun. Satranç kitaplarını okuyacaksınız, çok farklı açılışları çalışacaksınız. Satranç çalışma ve ön hazırlık gerektiren bir oyun. İkincisi stres altında doğru kararları alabilmeniz gerekiyor. Yenildiğinizde telaşa kapılmayacaksınız. Satranç oyununda soğukkanlı olup karşı hamleye çalışmanız gerekiyor.
Kızıma da Öğrettim
Çok ciddi zaman gerektirdiği için çok profesyonel turnuvalara katılmadım. Genelde bilgisayar ve Yahoo üzerinden satranç oynuyorum. Harvard’dan arkadaşlarımla akşamleyin internet üzerinden oynuyoruz. Özellikle hafta sonları benim için büyük bir keyiftir. Yine zamana karşı oynuyorsunuz. Çok değişik insanlarla karşılaşabiliyorsunuz.
Hafta sonları bazen sabaha kadar satranç oynadığım oluyor. Cumartesi akşamı saat 10-11’de oturduysam, bilgisayarın başından sabah kalktığım oluyor.
Eşim satranç oynamıyor. Ben de kızıma öğrettim. O da severek oynuyor. Kızıma satrancı ilk 4-4,5 yaşında öğretmeye başladım. Şu an 8 yaşında. İlk önce beni bilgisayarda oynarken gördü. Daha sonra her bir taş nasıl gider, her bir taş ne yapar gibi konuları anlatarak başladım. Okullarında da satranç kulübü var. Daha sonra kendisini geliştirme imkanı buldu. Ancak tabii ki küçük çocuklara satrancı öğretmek çok kolay değil. Sevdirerek biraz daha sempatik bir şekilde öğretmeniz gerekiyor. Karşılıklı oynarken büyük bir keyif alıyorsunuz.
“Karakterlere Hayat Vermem Lazım”
Roman Yazıyorum
Satrancın dışında adrenalin sporlarına meraklıyım. Body jupping, sky diving, yamaç paraşütü, motor, dalış hepsine çok meraklıyım. Bunun dışında yazmayı çok seviyorum. Türkiye ve dünyanın çeşitli ülkelerinde geçen bir roman-macera üzerinde çalışıyorum. Genel kurguyu çıkardım. Oturup yazmam, karakterlere hayat vermem lazım.
Adrenalin sporlarına Amerika’da merak saldım. Boğaziçi Köprüsü’nden daha yüksek bir yerden atladım. Düşündüğünüzde deli olmak lazım diyorsunuz. 65 metreden atlıyorsunuz.
Adrenalin Merakı
Hakikaten adrenali en yoğun hissettiğiniz aktivitelerden biri. Sky diving’te ise uçaktan paraşütle atlıyorsunuz, ancak paraşütünüzü hemen açmıyorsunuz. Bunun güzel yanı, uçaktan atladıktan sonra 30-40 saniye kadar havada süzülüyor olmanız. Yamaç paraşütünü Fethiye’de yapıyorum. Niye adrenaline meraklıyım bilmiyorum. Satranç da bana göre bol adrenalinli bir beyin sporu.
“Satrançta Her Şey Ortadadır”
“Delikanlı” Bir Spor
Satrancın aslında kuralları çok basit. Kurallarını öğrendikten sonra devamlı oynamanız gerekiyor. Satranç çok enteresan bir oyundur. En çok sevdiğim yanı ise “mert, delikanlı” bir oyun olması. Her şey ortada; 64 kare var, 2 oyuncu eşit şartlarda, eşit silahlarla savaşıyor. Tüm hamleler görünür şekilde ve her şey açık, gizli saklı bir şey olmadan, “er meydanında” yapılıyor. Sanırım gerçek hayatla temel farkı burada.
Gerçek Hayatla Farkı
Gerçek hayatta sorunlar bu kadar açık ve görünür değil. Her şey bu kadar net değil ve limitli bilgiyle karar almak durumundasınız. Satranç da sonunda bir oyun, gerçek hayatın aynısı olamaz.
Rakibi Analiz Etmek Gerek
Satrancı enteresan kılan yönlerinden biri de rakibinizin psikolojisini, oyun tarzını, nasıl oynadığını çok iyi gözlemlemeniz gerekiyor. Diğer spor dalları gibi satrançta da çok iyi antrenman yapmanız gerekiyor. Rakibinizi çok iyi analiz etmeniz gerekiyor.
“En Zorlu Partnerim Kızım”
4 Yaşında Öğrendi
En zorlu satranç partnerim, 7 yaşındaki kızım Ezgi. Kendisine 4 yaşında satranç öğrettim. Çok seviyor bu oyunu ve beraber oynamaktan büyük keyif alıyoruz.
Zorlu Karşılaşmalar
Yaklaşık 7 yıl, ABD’de Cambridge ve Boston’da yaşadım. Orada Harvard Chess Club’da uzun süre pek çok ustayla oynadım. Özellikle eski dünya şampiyonu Rus oyuncu Karpov’a karşı oynadığım oyun, zor oyunlarımdandı. Sonuç malum. Yine orada ABD ve Avustralya şampiyonlarıyla, Harvard ve MIT üniversitelerindeki gerçekten çok güçlü oyuncularla oynama fırsatım oldu.
Hızlı Oyunlar Tercihim
Ama yine de en zorlu partnerim kızım Ezgi’dir. Kızımla genelde hafta sonları ve akşamları satranç oynuyoruz. Onun haricinde özellikle hafta sonları Yahoo’da oynuyorum. Genelde “Blitz Chess” dedikleri, zamana karşı ve her oyuncunun 3 ila 5 dakika toplam zamanı olduğu hızlı oyunları tercih ediyorum artık.
Ayçe Aksakal Tarcan
aksakal@capital.com.tr
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?