Aile şirketlerinin en acil ve meydan okuyucu
sorunlarından biri de yönetimin kime
ve nasıl devredileceğidir. Bir tamirhanede
ya da bir işletmede ek işte çalışan ve
Macaristan’da rejim değişikliğinden sonra
kendi işinin patronu olan Ratko çağının çocuklarının
çoğu artık emeklilik yaşına geldi. Bu şirketler onlara
“hediye” edilmedi. Kendi uzmanlıklarına ya da piyasa
koşullarına göre onlara “biçilmiş” türden işlerdi. Batı
Avrupa’nın 4-8 ve 12’nci kuşaktan girişimcileri bu
şirketleri büyük ebeveynlerinden borç aldıklarını ve
sonra onları kendi çocuklarına borç verdiklerini çok
iyi bilir.
Farklı nesillerden aile şirket liderleri kendi faaliyetlerini
piyasadaki ve kendi profillerindeki değişikliklere
uydurmaya çalışırken, bir yandan da kendi uzmanlıklarını
aileden gelen geleneklerle harmanlar. Birkaç
yüzyıl boyunca kapitalist kültürde yetişmiş olanlar için
bu oldukça anlaşılabilir bir fenomen. Ancak Orta ve
Doğu Avrupa denilen ve 25 yıl boyunca kapitalizmden
mahrum bırakılmış bir bölgedeki şirket kurucuları
için bu, kabul edilmesi çok zor bir şey. Bu kültürel
ortamda büyüyen aile şirketlerinden ancak üçte biri
nesil değişikliklerinde hayatta kalabiliyor. Bu şirketlerde
planlanmış bir şirket yönetimi devri süreci, genellikle
5-15 yıl sürüyor. 65-70 yaşlarında yönetimi genç
nesle devretmemiş kıdemli aile şirketi yöneticileri,
devir işlemini sonrasında hiç yapmıyor. Bu arada gelecek
kuşak yöneticilerin şirket ve aile hakkında uzun
vadeli sorumluluk alabilecek kapasiteye geldikleri
kabul edilen 35-40 yaşlarına gelinceye kadar büyük
sabır göstermeleri de gerekiyor.
Macar aile şirketleri kelimenin en kötü ve iyi anlamıyla
birinci ve ikinci nesil “maço”lardan oluşuyor.
Bir şirket kurucusu genellikle kendi mesleğinden
yola çıkarak bir girişimci, lider veya patron olur.
Onun yaklaşımı pek çok açıdan süper kahramanlara
benzer. Bir yandan bir şirket kurmuş ve kendi ailesi,
çalışanları ve onların aileleri için bir yaşam standardı
sağlamıştır. Diğer yandan da Örümcek Adam gibi
bütün ipleri elinde tutmakta ve hangi ipin ne zaman
çekileceğini sadece kendisi içgüdüsel olarak bilmektedir.
O bu yetkiyi hiç kimseye devretmek istemez,
çünkü her şeyin en iyisini kendisi bilir ve patronluk
statüsüne alışmıştır. Çocukları genellikle işletmecilik eğitimi almış, şirketi yazın staj yaparken tanımış, birkaç
yabancı dil bilen ve akıllı telefonları ellerinden
düşmeyen tiplerdir. Çoğu yurt dışında ya yüksek
öğrenim görmüş ya da profesyonel deneyim sahibidir.
Ancak yoğun günlük hayat bu idealist imaja kıyasla
oldukça farklı bir görüntü vermektedir. Pek çok genç
kendi ebeveynleriyle çok az vakit geçirmiştir. Yetki
devrini yapacak kişi için en zor olanı kişisel yaşam
ve şirket stratejisi meselelerini samimi ve anlayışlı bir
şekilde konuşmaktır. Sevgi, saygı, performans beklentileri,
bireysel ve ortak başarı hikayeleri, travmalar
ve zenginlik ile güç arasındaki bağlar hepsi birbirine
karışmış haldedir. Buna ilaveten yetkiyi devredecek
kişi gayet iyi işleyen veya işlediğine inandığı bir
şeye el sürülmesinden korkar. Oysa ilişkileri yeniden
düzenlemeksizin hiçbir yönetim devri başarılı olamaz.
Bu gibi organizasyonları başarılı kılan şirket kurucusunun
azmi ve tutumunun, “geleceğin” temsilcilerinin
istekleri ve fikirleriyle paylaşılması gerekir. Tecrübe
gösteriyor ki geleneklerden gelen değerler inovasyonlarla
birleştirilemezse o kurum şirket kurucusunun
ölümüyle batmaya mahkumdur. Ya birikmiş müdahalelerin
sonucu olarak organizasyon bu gibi hızlı bir
değişime ayak uyduramayacaktır ya da gelecek neslin
temsilcileri bağımsız, sorumlu ve uygun birer lider
olamayacaktır.
Meslek itibarıyla nesiller arası müzakerelerin sonucuna
“aile anayasası” denir. Bunun “yumuşak” tarafında
ortak bir vizyon, çekirdek aile değerleri, şirket,
gelenekler temelinde oluşturulmuş bir tür yönetmelik
vardır. “Sert” tarafında ise zenginliğin paylaştırılması,
sorumluluk ve karar-verme seviyeleri, yetki kuralları,
haklar ve yükümlülükler, aile üyelerinin işe alınması
olasılıkları, elde edilen kârın bölüşüm oranı, grubun
gelişimi, ve rezerv ayrılmasının yanı sıra eğitim, yeni
şirketler ve aile üyelerinin hayırseverlik hedefleri gibi
ana hatlar vardır. Bu süreç yüzlerce sorunla karşı
karşıya kalabilir. Ancak bu sürecin kendisinden asla
vazgeçilmemelidir. Bunun yanında aile şirketinin sürdürülebilirliğine
yönelik hedeflerde mantıklı koşullar
dikkate alınmalıdır. Son olarak da dürüstlük ve adillik
çok önemlidir.
Bu makalenin yazarı ikinci kuşaktan bir aile girişimcisi,
tecrübeli bir şirket danışmanı ve Macaristan ve
Avrupa Aile Şirketleri Derneği Başkanlık üyesidir.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?