İş dünyasının efsane ortakları Kamil Yazıcı ve İzzet Özilhan birkaç ay önce, 57 yıllık iktidarlarını ikinci nesle devrettiler. Üstelik bir ilki gerçekleştirerek görevlerini kendi çocuklarına değil,...
İş dünyasının efsane ortakları Kamil Yazıcı ve İzzet Özilhan birkaç ay önce, 57 yıllık iktidarlarını ikinci nesle devrettiler. Üstelik bir ilki gerçekleştirerek görevlerini kendi çocuklarına değil, ortaklarının çocuklarına bıraktılar. Artık kurucusu oldukları holdinge bir ziyaretçi gibi giden Yazıcı ve Özilhan, yeni duruma alışmaya çalışıyor. Bir anlamda tam emekliliğe geçiş aşaması yaşıyorlar. Kamİl YazIcI, “Yaşımıza göre kendimizi ihtiyar saymıyoruz. Emekli olduktan sonra yüzde 50 oranında işlerimizi askıya aldık. Sporumuzu, seyahatlerimizi, vakfa hizmetlerimizi fazlasıyla artırmaya çalışıyoruz. 3-5 yıl içinde de tam olarak emekli olmayı planlıyoruz” diye konuşuyor.
Kamil Yazıcı, iş hayatına Aksaray’da babasının bakkaliye dükkanında atıldı. 1949’da İzzet Özilhan’la yolları kesişince de bir imparatorluğun kuruluş öyküsü başlamış oldu. 57 yıl boyunca omuz omuza çalışan ikili, bugün piyasaya değeri 10 milyar doları bulan Anadolu Grubu’nu ortaya çıkardılar.
Yazıcı ve Özilhan ailelerinin sadece başarıları değil, yıllar süren istikrarlı ortaklığı da hep konuşuldu. İş dünyasında farklı soyadlarına sahip olup da en uzun süreli ortaklık yapan ikili olarak öne çıktılar. Birkaç ay önce 57 yıl ellerinde bulundurdukları yönetimi ikinci kuşağa devretmeleri ise iş dünyasında örnek olarak tanımlandı. Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürüten Kamil Yazıcı görevini Tuncay Özilhan’a, Yönetim Kurulu Başkanvekilliği görevini yürüten İzzet Özilhan da görevini İbrahim Yazıcı’ya bıraktı. İşte iş dünyasında örnek uygulama da böyle hayata geçti. Ortaklar bu kararlarıyla bir ilki gerçekleştirerek görevlerini kendi çocuklarına değil, ortaklarının çocuklarına devrederek ayrıldı.
Kamil Yazıcı zamanlama konusunda, “Yönetimi devir meselesi 25 yıldır kafamda mevcuttu. Fakat devir zamanı daha gelmemişti. Yöneticilerimizin yetişme tarzını takip ettik. Tuncay Bey de imtihanı iyi verdiği için başkanlıktan ayrılma kararını İzzet Bey’le beraber aldık. Doğru zaman bu zaman dedik” diye konuşuyor.
Bugün 80 yaşında olan Kamil Yazıcı ile 87 yaşında olan İzzet Özilhan, görev teslimi sonrasında hemen emekli olmak niyetinde değiller. Şimdilik işlerini yüzde 50 oranında askıya almış durumdalar. Yazıcı, haftada üç dört gün yarım zamanlı olarak holdinge gittiklerini, geri kalan zamanda da spor yaptıklarını ve kurucusu oldukları Anadolu Eğitim Sosyal Vakfı’yla daha fazla ilgilenmeye başladıklarını belirtiyor. 3-5 yıl içinde de tam emekli olmayı planladıklarını ifade ediyor.
İş dünyasının duayeni Kamil Yazıcı, Anadolu Grubu’ndaki yönetim devri sonrasında ilk kez Capital’e konuştu. Grupta yönetimi devir kararını nasıl hayata geçirdiklerini, çok ortaklı bir aile şirketi yönetmede başarının sırlarını, yaşadığı en büyük gururu, pişmanlıklarını ve bundan sonrası için hayatını nasıl planladığını anlattı:
Siz ve İzzet Bey, görevlerinizi tümüyle ikinci kuşağa devrettiniz... Doğru zamanın geldiğine nasıl karar verdiniz?
Anadolu Endüstri Holding’in temellerini, ortağım İzzet Özilhan Bey’le birlikte İstanbul’un Tahtakale semtinde 1950’li yılların başında attık. Acısıyla, tatlısıyla, yarım asır geçirdik. Neredeyse sıfırdan başladık, bugünkü konumumuza ulaştık. Bir başka ifadeyle, iğneyle kuyu kazdık. Taş üzerine taş koyduk, Türk sanayinde hatırı sayılır bir noktaya geldik. İzzet Bey’le birlikte yola çıkarken, başarıya taliptik. Bugün, ona ulaştığımız inancındayım. Bizim grubumuz, Türkiye’nin sanayileşme hamlesiyle birlikte yola çıktı. Önce montaj sanayini kurduk, ardından da yerli üretime geçtik. Üretimde, ülke sınırlarını aştık. Dünyanın dev markalarıyla işbirliğine giriştik.
Bütün bunları yaparken, içinde büyüdüğümüz ortamın getirdiği şartlar çerçevesinde çalıştık. Her şey insanla oluyor. Yetişmiş insan gücünüz yoksa, sanayide başarıya ulaşamıyorsunuz. Türkiye, yarım asır önce bu insan gücünden mahrumdu. Ama şimdi, yetişmiş insan gücüne kavuştuk. Hatta, onları elimizden kaçırmaya da başladık.
Tahtakale’deki hırdavatçı dükkanından hareket ederek, bugün, profesyonellerin yönettiği bir sanayi kuruluşu haline geldik. Bizim profesyonelleşmemiz, İzzet Bey’le benim görevi devrettiğimiz 2007 yılının ortalarında başlamadı. Profesyonelleri, işbaşına yıllar önce geçirdik. Ortağımın sevgili evladı Tuncay Özilhan’ı, akrabalık bağı nedeniyle direksiyona oturtmuş değiliz. Onun becerisini, profesyonelce değerlendirdik.
Kuruluşumuzun 57’nci yılında, “Artık köşemize çekilelim” dedik. Daha düne kadar işbaşında iken, her şey bizim isteğimiz istikamette olmuyordu. Profesyonelleri dinliyor, ölçüyor, tartıyor, “ortak akıl”la karar veriyorduk. İşte altı ay önce, işlerin biz olmadan da yürüyeceği inancıyla aktif yönetime elveda dedik.
Peki yönetimi devretmeyi ilk ne zaman düşündünüz?
Yönetimi devir meselesi 25 yıldır kafamda mevcut. Fakat devir zamanı daha gelmemişti. Yöneticilerimizin yetişme tarzını takip ettik. Tuncay Bey de imtihanı iyi verdiği için başkanlıktan ayrılmaya İzzet Bey’le beraber karar verdik. Tuncay Bey, İzzet Bey’in oğlu olduğu ve benim de evladım kadar sevdiğim biri olduğu için karar vermede zorluk çekmedik. Doğru zaman bu zaman dedik.
Hazırlık süreci nasıl oldu?
Bizim grubumuzda 35-40 yıldır profesyonel yönetim var. Biz kurumsallaşmaya başladığımız dönemde profesyonel yönetime sahip grup yoktu. Bizim grubun halka açılması da Türkiye’de bir ilk.… Diğer gruplarda halka açılma bizden sonra oldu. Yönetimi daha erkenden devretmeyi de uzun zamandır planlıyorduk. Benim yaşım 80’e geldi, İzzet Bey’in de 87. Yaşlar da kemale erdi dedik. Hatta aramızda geç kaldık diye konuştuk.
Bundan sonra neler olacak?
Kalben bundan sonra grubun daha da iyi yönetilmesini diliyoruz. Böyle olacağına kanaat getirmeseydik bu yönetim devrini de yapmazdık. Huzur içinde, rahatlıkla devrettik. Grubun daha iyiye gideceğine, daha da kurumsallaşacağına inanıyorum. Yeni yönetim, ihtiyaç hissederse, İzzet Bey’e ve bana danışır. Biz de kendilerine, deneyimlerimiz ışığında yardımcı olmaya çalışırız. Özellikle şunu vurgulamak istiyorum; varlığımız veya yokluğumuz, artık Anadolu Grubu’nu etkilemez. Çünkü grup, bilimin ışığında ve aklın yolunda çalışıyor.
Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Doğuş ve Borusan gruplarında ikinci nesil daha erken işbaşına gelmişti. Bu noktada, zamanlama açısından sizde yaşanan bu farklılığın nedeni nedir?
Bunu, biraz da yaşla izah etmek istiyorum. Demek ki, bizim ikinci nesil, henüz o yaşa yeni ulaşmış. Bilindiği gibi, Koç Grubu’nun kurucusu merhum Vehbi Koç, Sabancılar’ın babası merhum Hacı Ömer Sabancı, merhum Nejat Eczacıbaşı, yaşça bizden ileride idiler.
Ayrıca onlar, sanayi işine daha önce başlamıştı. Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum; her şeyin bir zamanı var. Görevlerimizi ikinci nesle devretmekte geciktiğimiz kanaatinde değilim. Zaten ikinci nesil, yıllardan beri icranın başındaydı.
İkinci nesli yönetime nasıl hazırlamıştınız? Onların doğru kişiler olduğuna nasıl karar verildi, yönetimdeki ikinci nesil nasıl seçildi?
Bizim grup anayasamız var. Anayasanın birinci maddesi, aile içinde yetişmiş çocukların tahsilini ve askerliğini yapmış olmasını kurala bağlıyor. Aslında profesyonellerdeki seçim kriterlerimiz neyse aileden kişilere de aynı seçim sistemini tatbik ediyoruz.
Burası kalabalık bir grup, kalabalık bir aile. Bugüne kadar filanın oğlu, filanın kızı diyerek o sistemin dışına çıkmadık. Çıkmayı da düşünmüyoruz. Grup içinde görev alan herkes kendi başarılarıyla geldi. Olmasa zaten o imtihanı geçemez. İmtihanı geçemeyenler de kendi işlerini kuruyor ve grup dışı kalıyorlar.
Özetle bizler, evlatlarımızı üst düzey yöneticiliğe yıllar önce hazırlamaya başladık. Bu bir yarıştı. Yarışa devam etmek isteyen kaldı, istemeyen başka alanlara yöneldi. Hiçbirine, ayrıcalık tanımadık.
Ortaklar tarafından aileden kimler çalışıyor?
İkinci ve üçüncü nesil olarak aileden 20-30 kişi var. Bu grupta 4 aile yer alıyor. Yine bizim anayasamıza göre 4 Özilhanlar, 4 Kamil Yazıcı, 2 Mustafa Yazıcı, 2 Nuri Yazıcı olmak üzere 4 aileye 12 kişi kontenjanımız var.
Genellikle aile şirketlerinde ikinci ya da üçüncü nesilden biri daha üst pozisyona getirildiğinde anlaşmazlıklar ve hatta çözülmeler yaşanıyor. Sizin şirketinizde bu tür anlaşmazlıklar oldu mu, bu anlaşmazlıkların üstesinden nasıl geldiniz?
Bu anayasayı bu tür sorunları önlemek için koyduk. Ufak tefek sorunlar olduğunda da ortakların azim ve kararlılığı bu işin üstesinden geliyor. Birçok grupta böyle sorunlar oluyor. Çünkü, işin en çıkılmaz noktası burası. Gruplar burayı geçebilirse, profesyonelleşme daha güçlü olur. Bence aile şirketlerinde başarının önemli bir parçası halka açılma ve yabancı iştirak oldu. Yani aileden dışarı çıkmak lazım. Bizim grup çıkabilenlerden bir tanesi. Hem halka açığız hem yabancı iştirakimiz var.
Bu tür sorunların giderilmesinde anayasanın yanı sıra sizin kişilik özelliklerinizin payı ne oldu?
Muhakkak bugün anayasayı bozmadan iyi geçinerek, ufak tefek tavizler vererek işimizi yürütüyoruz. Yavaş yavaş üçüncü nesil işe başlıyor. Sağken aynı tatbikatı yapıyoruz. Bizden sonra seçimler daha sert olacak gibi geliyor. Biz kuralları uygulamakta daha yumuşağız.
Üçüncü nesil üst yönetime nasıl hazırlanıyor?
Tahsillerini dışarıda ve içeride yapanlar var. Üniversite tahsillerini yaptıktan sonra 3 yıl rotasyona tabi tutuluyorlar. Rotasyon sonunda imtihanlarını verenleri yurtiçi ve yurtdışı şirketlerimize yerleştiriyoruz. Puanı düşük çıkanları da kendi haline bırakıyor, grup dışında iş kurmalarına müsaade ediyoruz.
Gelinen noktada kurumsallaşmanın neresindesiniz?
Türkiye’deki grupların tam hakkıyla kurumsallaştığını söylemek için erken. Benim şahsi kanaatime göre bizim grup yüzde 50 oranında kurumsallaşmış durumda. Türkiye’de yüzde 50 büyük bir rakam.
Sizden sonra kurumsallaşmada durum ne olacak?
5 yıl içinde yüzde 75 oranında kurumsallaşmış olmayı hedefliyoruz. İnşallah Allah da onu bize gösterir. Üçüncü nesilde de yüzde 95’e çıkar diye umuyoruz.
Bundan sonra şirkete ne sıklıkla gelmeye devam edeceksiniz?
Valla biz şimdi emekli olduk. Bizimki sıhhatli bir emeklilik. Yaşımıza göre kendimizi ihtiyar saymıyoruz. Emekli olduktan sonra yüzde 50 oranında işlerimizi askıya aldık. Sporumuzu, seyahatlerimizi, vakfa hizmetlerimizi fazlasıyla artırmaya çalışıyoruz. 3-5 yıl içinde de tam olarak emekli olmayı planlıyoruz.
Fakat şunu da kabul edelim ki faal çalışan, sıhhatli olan birinin işten tam olarak kopması zor. Biz işlerimizi derece derece hafifleteceğiz. Buraya ziyaretçiymiş gibi uğrayacak şekle getireceğiz.
Haftada kaç gün işe geliyorsunuz?
Haftada 4-5 gün, yarım gün buradayız. Bazen hiç gelmiyoruz. Yılın 6 ayı seyahatlerde geçiyor. Bunlar sırf keyif ve sıhhat için yapılan seyahatler.
Yönetimden çekildikten sonra kendinizi nasıl hissediyorsunuz?Gayet rahat, huzur içindeyim. Yürüyüşümü artırdım, gece rahat uyuyorum çünkü grubu iyi ellere teslim ettim.
Planlarınız var mı?
Anadolu Vakfı var. Ortağımla ben vaktimizi vakıfta değerlendiriyoruz. Vakfın hastane, okul ve yurt gibi kurulmuş tesisleri var. Bunları nasıl geliştirip daha fazla yatırım yapabiliriz, fakir fukaraya insanlığa hizmet ederiz diye düşünüyoruz. Müesseseler de parayı kazansın ki biz de vakıf olarak gelişelim. Gruptaki şirketlerde kâr dağıtılmadan önce kârın yüzde 1’den 5’e kadar olan bölümü Anadolu Vakfı’na hibe ediliyor. İyi ki bu kuralı zamanında koymuşuz. Şimdi istesek bile zor koyarız. Çünkü yabancı ortaklar da bu işi fazla kabul etmiyor. O bağış hükmünü koymak yaptığımız en iyi şeylerden biri oldu. Biz göçtükten sonra bile bu hükmü kaldıramazlar. Vakfa gelir temin ediyoruz. O yatırımlarda hastane birinci sırada. Yakın zamanda tıp fakültesini de içeren bir üniversite kurmaya karar verdik. Bunlarla vaktimizi değerlendiriyoruz. Evvelki işten aldığımız zevki de buradan çıkarıyoruz.
Boş durmamanın yolu bu. Vakıf işi ticaretten daha iyi değil mi? Ama gençler de parayı bol kazanıp versinler, biz de yatırıma devam edelim. Onlar da vermek için çırpınıyorlar, başta Tuncay Özilhan. Daha önceden o kadar istekli değildi.
Peki iş dışı neler yapıyorsunuz?
Benim meşhur bir kür yerim var, yılda iki defa Çek Cumhuriyeti’nin Karlovy Vary şehrindeki kaplıcalarda sağlık kürü yapmaya gidiyorum. Rahmetli Atatürk de oraya böbrek rahatsızlığı nedeniyle 1918’de gitmiş. Orada 2 ay kadar kalmış. Benim bu yıl oraya gidişimin 38’inci yılı. 10-20 yıl daha oraya gitmek niyetindeyim. Yazları da denize, genellikle tekneyle Göcek’e gidiyoruz. Yürüyüşü çok severim. Her sabah yürüyüş yaparım, kar kış yürürüm. Ev müsait, evin yakınlarında yürüyorum. Hafta sonları ormanlık alanlara gidiyorum ya da sahil kenarında oluyorum. Gece muhabbeti eskiden vardı, şimdi kalktı.
“En Büyük Gururum Efes, Pişmanlığım Yok Denecek Kadar Az”
Geriye dönüp baktığınızda en çok nelerden gurur duyuyorsunuz?
En gurur duyduğumuz Efes ve Coca-Cola grubu oldu.
Pişmanlıklarınız var mı?
Yok diyeceğim kadar az. Pişmanlık duymadık, duyduğumuzda da hiç kafamıza takmadık. Çabuk atlattık. Zarar ettiğimiz oldu, çok hadiseler yaşadık ama geriye dönüp bakmadık. Daima ileri baktık.
Nasıl bir patron oldunuz?
18 yaşından beri patronum. Babamın bakkal dükkanında yetiştim. Tam mesuliyetli patronluğum 1950’den sonra başlar. Patronluk iyi bir şey. Çalışanlarla ilişkim iyi diyebilirim. Ben daima severim, sayarım, dinlerim. Zaman gelir kapıcıdan bile fikir sorarım.
Otoriter bir patron muydunuz?
Değilim, öyle bilinir ama değilim. Dediğim gibi bazen çaycısından, kapıcısından fikir alırım.
Bugün sıfırdan başlasaydınız tekrar aynı işleri yapar mıydınız?
Yeniden dünyaya gelsem yine aynı işleri yapardım. Çünkü zevkini aldım, keyfini aldım, memnunum. Aynı sektörlerde devam ederdim.
“Ben Atılganım, İzzet Bey Tutumlu”
İzzet Bey’le uzun yıllara dayanan bir ortaklığınız var… Ortaklığınızda istikrarın sırrı nedir?
Valla ufak tefek hadiseler olur. Bir an gelir ben ikna ederim İzzet Bey’i, bir an gelir o beni ikna eder. Biz, dayanışma ile zorlukların üstesinden geldik. Hoşgörüyü elden bırakmadık. İki dinledik, bir söyledik. Duyguyu değil, aklı ön plana çıkardık. O şekilde de devam ettik, muvaffakiyetin sırrı da bu.
Karakterleriniz birbirini nasıl tamamladı? Baskın olan taraf kimdi?
Karakterimiz ve yaşam tarzımızda da değişiklikler var. Ben biraz atılganım. Özellikle ticarette ve sanayide. İzzet Bey de tutumlu, maşallah. Ben ileri gittiğimde o beni frenlerdi. O çok geride kaldı mı, ben onu çekerdim. Böyle bir denge tutturduk ki 57 yıllık ortağız. Türkiye’nin de nadir yarım asrı aşkın kalabalık gruplarındanız. Bizim gibi grupların sayıca artmasını diliyorum. Birçok müessese 5’inci yılında patlıyor. Türkiye’de alışmışız grup deyince Koç’tan, Sabancı’dan bahsediyoruz. Ama 25 yıl sonra bugünün küçük grupları bir Sabancı, Anadolu ve Eczacıbaşı olacak. 5-10 firma değil de 100 firma saymaya başladığımız gün Türkiye’nin önü açılmış olur. Ona doğru da gidiyoruz.
“Aile Şirketinde En Büyük Sorun Hakkı Olmayanın Hak İstemesi”
Aile şirketi yönetirken en büyük zorlukları hangi noktalarda yaşadınız… Bu zorlukların üstesinden nasıl geldiniz?
Hakkı olmayanın hak istemesi noktasında zorluk yaşadık. Yani ortaklardan, akrabalardan ya da yakınlardan birinin oğlu askerliğini yapmış, okulunu bitirmiş fakat puanı tutmuyor. Puanı profesyoneller veriyor. Belki biz ana babalar, ortaklar versek biraz kaçamak yapacağız. Ama onu vermemek için profesyonel arkadaşlara havale ediyoruz.
Onlar da bugüne kadar bu işi hakkıyla yaptılar. Kendimizi muvaffak olduk sayıyoruz. Eksikliğimiz varsa da, profesyonel olan arkadaşların üçüncü nesildeki seçimlerde hatalarımızı düzeltecekleri kanaatindeyim.
Araştırmalar geçmiş yıllara oranla bugün aile şirketlerinin ömrünün kısaldığını ortaya koyuyor. Sizce aile şirketlerinde en temel hatalar nerede yapılıyor?
Aile şirketlerinde birinci nesil iyi kötü geçiniyor. İkinci nesil de biraz daha geçinme yolunu arıyor, eksiklikleri tamamlıyor. Fakat ondan sonra yürümüyor. Yürümeme nedeni de hakkı olmayana hak vermek. Hak etmeyen makam istiyor. Verilmeyince de babası, anası “Benim oğlum haklı” diye isyan ediyor ve ortaklık bozuluyor. Türkiye’de dağılan aile şirketlerinin yüzde 95’inde dağılma nedeni buydu. Çocuklar büyüdükten sonra iş yürümüyor. Taviz verilmeye başlanıyor. Hastalık burada. Gruplarda seçimi anne baba yapıp, işi onlar puanlayınca o iş maalesef yürümüyor. Yürümeyince de parçalanıyor. Hem sermaye hem aile parçalanıyor.
“Gerçekleşmeyen Tek Hayalim”
Bundan sonraki en önemli hayaliniz nedir?
Grubun yüzde 75 oranında kurumsallaştığını hayattayken görebilirsem dünyanın en bahtiyar insanı olacağım. İkinci hayalim de Anadolu Vakfı’nı büyütebildiğimiz kadar büyütmek. Göçüp gidene kadar bu iki iş beni haddinden fazla sevindirecek.
Erteleyip de yapamadığınız bir şey yok mu?
Bazı seyahatlar var, o kadar.
Nerelere gitmek istiyorsunuz?
Dünya seyahatine çıkmak isterim. Ama maalesef lisanım olmadığı için ona cesaret edemiyorum. İyi bir arkadaş bulursam, 2-3 ailelik bir grup düşünüyorum. İki ay sürüyormuş galiba. Burayı profesyonellerin eline teslim ettik, Tuncay zaten aileden demiyorum, o bir profesyonel. Öyle olduğu için rahat gideriz. İçimde bir ukde olan o var. Başka bir şey yok.
3-4 yıl içinde tamamen emekli olacaksınız değil mi?
Evet. Seyahatleri artıracağım. Ben evde oturamam. Hanımla kavga ederim sonra.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?