Çok Şirketli Gruplar Gözden mi Düşüyor?

Sadece dünyada değil, Türkiye’de de 80’li yıllara kadar şirketler birden fazla iş koluna girerek büyüme yolunu seçti. Yönetim dünyasında “conglomerate” olarak adlandırılan bu iş modeli, riski azalt...

1.04.2007 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Sadece dünyada değil, Türkiye’de de 80’li yıllara kadar şirketler birden fazla iş koluna girerek büyüme yolunu seçti. Yönetim dünyasında “conglomerate” olarak adlandırılan bu iş modeli, riski azaltması nedeniyle tüm şirketlere cazip gelmişti. En önemlisi bu model, şirketlerin hareket alanının genişlemesine neden oluyordu. Günümüzde ise bu iş modeli her kesim tarafından tartışılıyor. Kimilerine göre artık riski dağıtmanın başka yolları var. Özellikle, American Standard, Altria, Tyco gibi dev conglomerate’lerin bölünme (spin-off) yoluyla iş kollarını kendilerinden ayırması, bu tartışmayı alevlendiriyor. Türkiye’de de son dönemde Zorlu’nun finanstan, Fiba’nın perakendeden, Sabancı’nın ise otomobil üretiminden çıkmasını bu modelin ölmesine bağlayanlar var.

“Conglomerate şirket modeli artık öldü. Zaten bu alanda başarılı çok az grubun kaldığını görüyoruz. Conglomerate, artık geçmişe ait bir iş modeli ve yeniden ortaya çıkacağını da hiç sanmıyorum.”

Bu sözler, Bain’in küresel strateji bölümünün başkanı Chris Zook’a ait. “Conglomerate”, aslında bizim çok tanıdık olduğumuz bir iş modeli. Bir şirketin farklı iş kollarında faaliyet gösteren çok sayıda işletmeyi bir çatı altında toplamasına “conglomerate” deniyor. Bir başka deyişle, “grup ya da holdingleşme” olarak tanımlanan bu yaklaşım, Türkiye’deki büyüklerin tamamı tarafından bir iş modeli olarak benimsemiş durumda.

Bu nedenle Chris Zook’un dile getirdiği ve pek çok uzmanın da katıldığı conglomerate’lerin geleceği tartışması, Türkiye’yi ve Türk gruplarını da yakından ilgilendiriyor. Aslında Zook gibi düşünenlerin argümanı oldukça basit ve anlamlı. Conglomerate, artık riski dağıtmanın tek yolu değil. Bundan 20 yıl önce böyleydi. Şu anda ise risk sermayesi (private equity) şirketleri gündemde.

Bu düşünceye katılanlar arasında bizzat “conglomerate” şirketler de var. Örneğin, Altria Grup, şubat ayında, 20 yıldır büyük bir uyumla çalışan gıda ve tütün işini spin-off yoluyla böldü. Bu bölünmenin ardından Kraft ve Philip Morris artık gruptan bağımsız kendi başlarına hayatta kalma mücadelesi verecek.

Bu açıklamadan bir gün sonra ise American Standard, yılda 10 milyar dolar kazandıran tuvalet, klima ve fren işini bölme kararı aldı. Dünyanın önde gelen grup şirketlerinden Tyco ise 2005 yılında fazlalaşan borç yükünü azaltmak ve hisse değerini artırmak amacıyla 4 iş kolunu Tyco çatısı altından çıkardı ve ayrı ayrı işletmelere böldü.

En büyük conglomerate şirketlerinden GE’nin CEO’su Jeffrey Immelt’in, ilk 3’te olmayacakları işlerden çıkacaklarını açıklaması da bu iş modelinin artık şirketlere bir değer katmadığını düşünenleri doğrular nitelikteydi. Çünkü Immelt’e göre belirli iş kollarında ilk 3’e oynayabilmenin tek yolu, bu işleri ana şirketten ayırmak ve ayrı kâr merkezleri olarak yönetmekten geçiyor.

Farklı İş Kolları Bir Arada?
“Conglomerate” (Grup) şirketlerin günümüz iş dünyasında hala önemli bir yere sahip olduğunu düşünenler de var. Bu modeli savunanlar, işleri çeşitlendirmenin faaliyette bulunulan her sektöre fayda sağlayacağına inanıyor. En önemlisi bu tür şirketlerde çalışan milyonlarca çalışanı korumanın tek yolunun, iş çeşitlendirmesinden geçtiğini düşünüyorlar.

“Holding” iş modelinin sona yaklaştığını savunanlar, artık riski dağıtmanın risk sermayesi şirketleriyle de mümkün olacağını seslendiriyor. Karşı görüş ise, risk sermaye şirketlerinin sadece varlık yönetimi ve maliyet düşürmek üzerine kurulu iş modellerinin endişe verici olduğunu savunuyor. Sadece bu alanlara odaklanmanın, tüm endüstrilerde önemli küçülme yaşanmasına neden olmasından endişe ediyorlar.

Amerika’nın en eski grup şirketlerinden Tektron’un CEO’su Lewis Camphell da bu görüşte. Camphell, bu iş modelinin hiçbir zaman yok olmayacağını savunuyor. 2001 yılında yaşadıkları sıkıntılı bir dönemden, bu şirket modeli sayesinde nasıl kurtulduklarını ise şöyle anlatıyor: “ Şirketimizin iş kolları arasında yer alan Cessna uçak birimi, 2001-2003 yılları arasında kârlılığında sorun yaşadı. Şirket tam anlamıyla düşüşe geçti diyebiliriz. Bu yatırımın yeniden ayağa kalkabilmesini diğer iş kollarımızın yardımına borçluyuz. Bu dönemde helikopter ve çim biçme makinesi gibi başka grup işlerinden fayda sağladık. Eğer biz conglomerate iş modelini benimsemiş olmasaydık, şu anda Cessna’nın istihdam seviyesi ve kârlılığı oldukça gerilerde olurdu.”

Almanya’nın ünlü şirketi Siemens’in CEO’su Klaus Kleinfeld da Camphell’e katılıyor. Çeşitlendirilmiş iş kollarının birbirlerinden fikir, ürün ve yetenek anlamında faydalandıklarını söylüyor. Her sürecin ortak kullanımının avantaj yarattığını belirtiyor:

“Müşteri, karşısında tek bir ortak görmek ister. Üstelik bu ortağın kendisine farklı pek çok servis sunmasını tercih eder. Conglomerate yapımız sayesinde müşterilerimiz bizim onlara farklı çeşitler sunacağımıza ve onların etrafından daha uzun yıllar kalacağımıza güveniyor.”

Tek Dükkandan Alışveriş mi?
Günümüzde grup şirketlerin en güçlü olduğu bölgeler arasında Asya, Japonya ve Hindistan başı çekiyor. Bu iş modelinde küçülme yaşanan Amerika’da ise başarısını sürdüren birkaç şirket hala var. Araba kiralama, giyim ve meyve kategorilerinde hizmet veren Warren Buffett’ın Berkshire Hathaway şirketi ve sürekli ödül kazanan Rupert Murdoch’ın medya bölümü News Corporation bu şirketlerden bazıları.

Yine de conglomerate şirketlerin çoğunun iş kollarının bugün ulaştığı değer, bu iş modelindeki sorunlara işaret ediyor. En önemlisi dünyanın en önemli ekonomileri arasında yer alan Amerikan pazarında holding şirketlerinin küçülmesi dikkat çekici. Warren Buffett’ınki gibi az sayıda başarılı olmuş yatırımların ise istisna olduğu düşünülüyor. Bu şirketlerin zaten grup için tampon oluşturan şirketleri satın alarak farklı iş kollarına girdikleri ve başarıyı bu sayede yakaladıklarına dikkat çekiliyor.

Finansal açıdan bakıldığında da Wall Street’teki hissedarların çoğu “tek dükkandan alışveriş” olarak nitelendirdikleri bu iş modelinden şikayetçi. Sermaye piyasalarının her geçen gün daha global ve likit bir hal alması da bu modelin geleceğini tehlikeye atıyor.

Globalleşen ortam fon yöneticilerinin riski çeşitlendirmesine olanak sağlıyor. En önemlisi riski çeşitlendirdikleri için kazançları da daha fazla olabiliyor. Hatta çoğu hisse sahibi de grubun başındaki CEO’ya yatırımını emanet etmektense, farklı pek çok sektöre kendisi yatırım yapmayı tercih ediyor.

“Parçalar, Bütünden Değerli”
Akademik çalışmalar da birleşmelerin ve farklı iş kollarında hizmet vermenin şirketlerin hisse değerini artırdığına dair görüşleri çürütüyor. En son yapılan çalışmaya göre, Amerika’daki holding şirketlerin, borsaya kayıtlı diğer odaklanmış şirketlere oranla değeri yüzde 10-12 daha düşük.

Ünlü holding şirketler arasında yer alan Cendant’ın yaratıcısı Henry Silverman da, 1990 yılında satın almalarla oluşturduğu şirketini, 2005 yılında bu nedenle böldüğünü söylemişti. Satın alma ve birleşmelerle kurulan şirketin finansal açıdan bir başarı ama hisse senedi piyasası açısından tam bir felaket olduğunu belirtmiş ve bölünmeyi açıklarken, “Bu klasik bir bütünün parçaları toplamdan daha değerlidir vakası” diyerek durumu özetlemişti.

Aslında Silverman’ın söyleminin aksine, hareketsiz kalan hisse senedi fiyatları er ya da geç şirketin finansal başarısını da etkiliyor. Bain’in Amerika’daki şirketlerin geçtiğimiz 10 yıldaki şirket verilerini inceleyerek yaptığı araştırmaya göre, conglomarate’ler odaklanmış şirketlere göre yüzde 50 oranında daha az sürdürülebilir kazanç sağlıyor.

Harvard Business School’dan Prof. Cynthia Montgomery’ye göre ise, bu iş modeli henüz tam olarak gömülmeye hazır değil. Hatta onlara bu piyasada her zaman bir rol düşecek. Çünkü, holding tipi şirketler, organizasyonlara yönetimsel deneyim ve disiplin getiriyor.

Bain’den Chris Zook ise bu yapıda ancak farklılaşma olması halinde başarının yakalanabileceğini savunuyor. Apple’ın kendi ana bilgisayar işinin yanında benzer bir teknolojiyi kullanarak iPod’u çıkarmasını buna örnek gösteriyor. Google’ın kendi on-line arama motoru işini, global ilan pazarına açmasının başarısına da dikkat çekiyor. Zook, “Conglomerate’lerin önümüzdeki dönemde çok farklı işlerin yerine, yakın işlere girerek riski dağıtmalarını bekliyorum. Zaten ancak bu sayede ayakta kalabilecekler” diye konuşuyor.

“Türkiye Bu Modeli Seviyor”
Türkiye’de de holding yöneticileri holding şirket yapısını tartışmaya başlamış durumda. Yine de çoğu, henüz bu modelden vazgeçmek için erken olduğu görüşünde. Anadolu Holding CEO’su Tuncay Özilhan, holdinglerin Türkiye'de sanayileşme döneminde ortaya çıktığını söylüyor. Yatırımcıların fırsatları değerlendirmek ve riskleri dağıtmak adına farklı sektörlere girmeyi tercih ettiklerini belirtiyor ve avantajlarına dikkat çekiyor:

“Riski dağıtabiliyorsunuz. Bunun yanında mevsimsel değişiklikleri olan sektörlerin kaynak akışı da bu modelde dengelenebiliyor. Ayrıca yükselen sektörleri yakalayabilirseniz, değer yaratabilirsiniz.”

Türkiye’de bazı büyük grupların bu işi abarttıklarına dikkat çeken Özilhan’a göre, bu büyük bir dezavantaj. Çünkü, para, insan ve zaman gibi kıt kaynakların farklı sektörler arasında dağılması konsantrasyonun da dağılmasına neden oluyor.

Alarko Şirketler Topluluğu Genel Koordinatörü Ayhan Yavrucu da bir anlamda Özilhan’a katılıyor. “Bugün artık 10’larca farklı alanda faaliyet göstermek mümkün olmamalı” diyen Yavrucu, bazı konularda odaklanmanın önemini vurguluyor. Globalleşen dünyada, conglomerate şirketler üzerindeki tartışmalardan Türkiye’nin de yakından etkilendiğini kabul eden Yavrucu, “ Yine de Türkiye’de bugünden yarına bu modelin kalkacağını söylemek mümkün değil. Zaman içinde büyük gruplar da kendilerinin daha rekabetçi olacakları alanlara yoğunlaşacaktır. Artık moda akımlara yelken açmak yerine, kendi alanları içinde daha kârlı olacakları alanlara odaklanacaklardır” diye konuşuyor.

hed

Aslında Türkiye’nin yakın geçmişte yaşadığı krizlerden büyük grupların az yara alarak çıkması holding iş modeline bağlı. Ayhan Yavrucu da çeşitli alanlarda faaliyeti olan şirketlerin krizlerden daha az etkilendiğini doğruluyor. Tuncay Özilhan ise büyük grupların artık büyümek istedikleri sektörleri seçmeye başladıklarını ve büyüme imkanı olmayan işlerden çıktıklarını söylüyor. Bu akımın devam edeceğini de düşünen Özilhan, “Yabancıların gelip büyük grupların işlerine iyi para ödemesi de bu akımı hızlandıracaktır” diye konuşuyor.

Küreselleşme Holding Yapısına Tehdit
Son dönemde Sabancı, Fiba, Zorlu ve Doğan gibi büyük grupların farklı iş kollarından çıkmasını da “conglomerate tartışmalarına” bağlayanlar var. Bu grupların artık odaklanarak büyümek için kolları sıvadığı ve rekabet yaratacakları alanlara yönelmeye başladıkları düşünülüyor. Borusan Holding CEO’su Agah Uğur da Türkiye’de köklü gruplarda bu tür bir eğilimin yaşandığını doğruluyor. “Bunun her şeyden önce tarihsel bir nedeni var” diyen Uğur, “Türk sanayisi kapalı pazar içinde gelişti. Küresel rekabet yoktu. Bu nedenle sermaye birikimi sağlayan her grup, çok farklı bakir alanlarda da yatırım yapabildi” diye konuşuyor. Günümüzde ise artık odaklanma ve güçlü sektörlerde faaliyet gösterme eğilimi olduğunu söyleyen Uğur, “Türkiye’de geçtiğimiz yıllarda gözlemlediğimiz en önemli gelişme, grupların başarılı oldukları tarz ve iş alanlarında odaklanma kararı almasıdır” diye konuşuyor.

Akkök Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Mehmet Ali Berkman, dünyada özellikle petrol zengini ülkelerdeki fonların getirisi az da olsa birikimlerini “girişim sermayesi” olarak farklı sektörlere yatırmayı tercih ettiklerine dikkat çekiyor. Küreselleşmenin holding yapısına en büyük tehdit olduğunu belirten Berkman holding yapısını şirketlere avantajları olduğuna da dikkat çekiyor. Bu avantajları ise şöyle sıralıyor: “Ekonominin sık dalgalandığı bugünün gelişmekte olan ülkelerinde bazı sektörler kaybederken, diğerleri kazanarak bir denge yaratıyor. Diğer yandan, bilhassa yönetimdeki yaratıcı düşünceler, yetkin insan kaynakları ve teknolojik gelişmeler sektörler arasında yardımlaşma ve dayanışma yoluyla holding yapısına güç katıyor.”

Borusan Holding Ceo/ Agah Uğur “Bölgeye Göre Durum Farklılaşıyor”

Gelişmiş Ülkelerde Odaklanma Var
 Batı’nın gelişmiş ekonomilerinde bazı gruplarda sektörler bazında sıkıntılar yaşandı ve neticede, “Her işi aynı şekilde ve güçte yürütemeyiz. Bu nedenle en güçlü olduğumuz konulara odaklanalım” görüşü hakim oldu. Bu sayede de sektörlerinde çok başarılı olan dünya devleri kendilerini daha da geliştirdiler.

Güçlü Olduğu Bölgeler Var
 Gelişmiş ülkeler dışında ise durum biraz farklı. Hindistan, Güney Amerika ve Orta Doğu gibi gelişmekte olan bölgelerde conglomerate’lar hala çok güçlü ve etkin. Bu ülkelerdeki firmaların portföylerini bir miktar daraltmaları gerektiğini düşünüyor olsam da güçlü ve büyüyen şekilde yaşamlarına devam edeceklerine inanıyorum.

Risk Sermayesi Yükseliyor
 Portföy yönetimi anlayışını simgeleyen bu conglomerate yaklaşımının Batı’daki asıl yeni sahipleri risk sermayesi (private equity) firmaları. Birbirinden bağımsız birçok konuya belli bir süre yatırım yapan bu firmalar devleşerek dünya ekonomisinde önemli rol oynamaya başladılar. Eskiye göre farklar ise aldıkları şirketleri yönetecek kadar yüksek hisseye sahip olmaları. Yani her biri dinamik bir portföy içerisinde conglomerate’lerin yaptıklarını yapıyor.

Bizde Portföy Yönetimi Mantığı Hakim
Konuya Borusan açısından bakacak olursak, bizim odağımız B2B işlerdir. Bir başka işadamı için mal ve hizmet üretimindeki uzmanlığımız bir kurum kültürüne, müşteri ilişkileri ağına ve giderek bir piyasa güvenine dönüştü. Bugün Borusan’ı portföy yönetimi mantığıyla geliştiriyoruz. Yani iş yaptığımız her alanda maksimum verimlilik, kârlılık ve değer yaratma perspektifini ortaya koymaya çalışıyoruz.

Akkök Holding İcra Kurulu Başkanı/ Mehmet Ali Berkman
“Türkiye’nin Doğusuyla Batısı Farklı Görünümde”

Gümrük Birliği Herşeyi Değiştirdi
 1996 yılında Gümrük Birliğine girdikten sonra, şirketlerimiz gerçek rekabetle karşı karşıya kaldılar. Sınırlı kaynaklarıyla ilgisiz alanlara yatırım yapmak yerine, mevcut işlerini ve uzmanlık alanlarını güçlendirmeyi tercih ettiler. Bu nedenle son dönemde holdingler belirli sektörlerden çıkarak en güçlü oldukları alanlara odaklanmaya başladılar.

Gelişmiş Ülkeler Odaklanıyor
 Türkiye’yi ortaya koyup batısını ve doğusunu analiz ettiğimizde iki ayrı yapılanma görüyoruz. Başta ABD olmak üzere piyasa ekonomisini benimsemiş batıdaki gelişmiş ülkelerin şirketleri genellikle tek bir uzmanlık alanına odaklanarak küresel pazarlarını büyütmeyi tercih ettiler. Bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler buna yardımcı oldu.

Güçlü Holdingler Hala Var
Diğer taraftan, Türkiye dahil olmak üzere doğuya baktığımızda Japonya, Kore Tayvan gibi gelişmiş olanlar dahil, Hindistan, Çin gibi gelişmekte olan ekonomiler ve onların arka bahçesi olan Endonezya, Malezya, Filipinler ve Tayland gibi ülkeler de çok güçlü holdinglerin varlığını görüyoruz. Bu ülkelerde son dönemdeki eğilim ise çok sayıda birbiriyle alakası olmayan sektörlere yatırım yapmak yerine az sayıda mümkünse birbirini tamamlayan işlere yatırım yapmak şeklinde bir gelişme gösteriyor.

Avantajları Neler?
 Bunun yanında, holdingin piyasadaki marka imajı ve müşteri bağlılığı tüm gruba olumlu olarak yansıyor. Holding yapısının kalıcı olması yönetim prensiplerinin ve iş süreçlerinin tüm grup şirketlerinde aynı şekilde uygulanmasına bağlıdır. Aksi bir durumda farklı yönetim prensipleriyle devam etmeye çalışan holding yapısı sürdürülebilir olmaz, bunlar zaman içerisinde “private equity” fonları tarafından satın alınır.

Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı/ Ahmet Nazif Zorlu
“Trend Odaklanmaya Doğru Kayıyor”

Conglomerate Devri Henüz Bitmedi
Dünya piyasalarında dengeler yavaş yavaş odaklanmaya doğru kayıyor. Ancak Uzakdoğu şirketlerindeki conglamerate’ler devam ettiği sürece, bu model de sürecektir. Bu nedenle conglamerate’lerin devri bence henüz sona ermemiştir.

Riski Dağıtmak Büyük Avantaj
Bir şirketin pek çok ayrı sektörde faaliyet göstermesinin en önemli avantajı, riski dağıtmaktır. Öte yandan odaklanma eksikliği söz konusu olduğunda, elinizde bulunan kısıtlı kaynakları belli alanlarda yeterince yoğunlaştıramamaktan dolayı, özellikle dünya piyasalarını da düşünürseniz, rekabet edilebilir ölçeklere ulaşamamak da, önemli bir dezavantaj oluşturur.

Odaklanmak Verimlilik Getirir
Bahsettiğimiz dezavantajlar göz önüne alındığında, bir şirketin verimliliği açısından odaklanmaya geçmesi anlaşılır bir şey. Çünkü odaklanırken de risk dağıtımını göz önünde bulundurmak büyümek mümkün. Örneğin biz Zorlu Grubu olarak beyaz eşya, elektronik, tekstil, enerji ve son alarak girdiğimiz sektör olan gayrimenkule odaklanarak büyümeyi seçtik.

Enerjimizi Büyümeye Verdik
Biz gayrimenkule girdiğimizde, “sanayide küçülüyor mu” gibi spekülasyonlar yapıldı. Oysa biz tüm enerjimizle sanayide büyümeye devam ediyoruz. Riski dağıtmak için de yeni bir sektöre, yani gayrimenkule giriyoruz.

Doğan Holding Koordinatörü/ Nebil İlseven
“Doğru Örgütlenmiş Conglomerate Avantaj Sağlar”

Katma Değer Yaratan Ayakta Kalacak
 İş dünyasında, öngörülebilir gelecekte en kritik başarı ölçütlerinden biri ekonomik katma değer yaratmak, bir diğeri ise risk yönetimi olacak. Stratejik düzeyde doğru örgütlenmiş bir kurumsal kümeleşme, yani “conglomerate yapı”, bu iki önemli alandaki gelişim ve başarıya
destek ve katkı sağlayacaktır.

Küçük İşler Bu Yapıda Daha Güvenli
Nitelikli kümeleşme olarak adlandırılabilecek bu yapının dayandığı bütünsellik oldukça önemli. Sonuçta, daha küçük boyutlu iş ve üretim birimlerinin varlığını istikrar içinde sürdürmeleri bu yapıda daha kolay olabiliyor. Conglomerate içindeki küçük boyutlu işletmeler, bir yanda üstlendikleri özel faaliyet alanlarının doğasına sadık kalabiliyor, diğer yanda ise ihtiyaç duydukları ölçek genişlemesinden faydalanabiliyorlar.

En Büyük Riskler Neler?
 Öte yandan, “conglomerate” yapıda, işletme düzeyindeki günlük operasyon sırasında esneklik gerektiren alanların isabetli olarak ayrıştırılamaması sorun yaratabilir. Bunun dışında herhangi bir durumda her türlü tercihin büyük işlerden yana kullanılması da sorun olabilir. Sonuçta da bu durum holdingin verimlilik hedefleri ile de ciddi çelişkilere yol açabilir. Daha da önemlisi, ciddi kaynak israfı ve yüksek maliyetlere neden olabilir.

Şeyma Öncel Bayıksel
[email protected]

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz