Global trafik sıkışıklığı tehditi

Evrensel ulaştırma ağımızın global ekonominin ihtiyaçlarını karşılamakta her geçen gün daha yetersiz kaldığı şu günlerde, her an bir krize girebiliriz.

1.09.2009 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Global trafik sıkışıklığı tehditi
Kriz mi? Kurşun gibi yere çakılan talebin ve artan korumacılığın, malların dünyanın dört bir yanına akışını resmen kuruttuğu bugünlerde, nasıl olur da ulaştırma kapasitesinde kritik bir sıkışıklıktan bahsedebiliriz? Hem de kargo gemilerinin limanlarda miskin miskin yattığı ve gerek demiryolu gerekse de karayolu endüstrilerinde yığınsal işten çıkarmaların yaşandığı bir zamanda? Üstelik Birleşik Devletler’de ulaştırma altyapısının iyileştirilmesi için milyarlarca ekonomik canlandırma dolarının harcandığı şu günlerde?
Ancak bu krizi maskeleyen günümüzdeki ekonomik erime sürecidir. Zira ekonomi toparlanıp yeniden kendine geldiğinde, resesyon öncesi trendler tekrar canlanırsa artan petrol fiyatlarıyla birleşen altyapıdaki kapasite eksikliği, global ticareti baskı altına alacak ve sonuçta da maliyetleri yükseltecek. Çok kısa sürede yeni iş imkanları yaratan “shovel-ready” projelere odaklanan ABD’nin canlandırma paketi sayesinde, ortaya yeniden boyanmış köprüler ve yeniden asfaltlanmış yollar çıkacak, ancak kapasite sorununa bir çözüm bulunmuş olmayacak.
Çok az yönetici, şu anda vurmak üzere olan meydan okumanın büyüklüğünün farkında. Hatta ulaştırma maliyetlerinin düşürülmesine, lojistiğin iyileştirilmesine ve bir avantaj kazanmaya yatırım yapanların sayısı onlardan bile az. Ancak şirketlerin, krize karşı yaratıcı tepkilerle rakiplerini kurnazca alt etmeye çalışmadan önce bunu adam akıllı anlamış olmaları gerekiyor.
Kamyonla
Avrupa ve ABD’de, trafikteki artış yol inşaatlarını geride bıraktı. 1990 sonrası yıllarda ABD’deki otoban sistemlerinin kapasitesinde, farkına bile varılmayacak kadar bir artış görülürken trafik ise neredeyse yarısı kadar artmış. Kamyon trafiği ise bilhassa metropol alanlarda çok daha fazla artmış. Gelecek birkaç yıl içinde de bu trendin tekrarlanması bekleniyor.
Trenle
Bazıları demiryollarına, karayollarının üzerindeki aşırı yükü azaltmanın bir aracı olarak bakar. Ancak Avrupa’da ölçü birimlerinin, elektrik sistemlerinin ve idari uygulamaların farklılığı yüzünden demiryolu ulaşımı sekteye uğramaktadır. ABD’de de ekonomik kriz öncesinde, demiryolu mil rakamları düşerken kargo trafiği hacmi istikrarlı bir şekilde artarak West Coast limanlarından kıta içine yapılan nakliyatlarda gecikme oranının yükselmesine neden olmuştu.
Gemiyle
Resesyondan önce ABD ve Avrupa’nın kilit konteynır ve yük limanlarından geçen kargo hacmindeki artış kapasite sınırlarını zaten zorluyordu. Avrupa’nın en büyük üç limanında (Antwerp,
Hamburg ve Rotterdam) geçtiğimiz yıllarda ciddi izdiham yaşanırken, ABD’nin çoğu yoğun kentsel alanlarda konumlandığından kapasite artışının politik açıdan pek de kolay olmadığı West Coast limanlarında da durum pek farklı değil.
Havadan

Havayolları da karayolları, demiryolları ve limanlar kadar arapsaçına dönebilir. Ne Kuzey Amerika ne de Avrupa için yeni havalimanları planlanmıyor ve yeni pistlerin onaylanma sürecinden geçmesi de 10 yıl kadar sürebilir. Hava trafik kontrolü (ATC) sistemlerinde, önemli güncellemelere gerek var, ancak sürekli erteleniyor. Bu iyileştirmeler yapılmadığı takdirde, 2015 yılına kadar ABD’nin en büyük 20 havalimanının kapasitesinin trafiğin gerisinde kalabileceği düşünülüyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz