İşteki başarının “gizli sırrının” inovasyon yapma yeteneğinde yattığını
iyi kavramış üst düzey yöneticilerin odağında, işte bu sorular duruyor.
Ancak ne yazık ki çoğumuz, bir insanı diğerinden nelerin daha yaratıcı
kıldığına dair çok az şey biliriz. Belki de bu nedenle Apple’ın Steve
Job’u, Amazon’un Jeff Bezos’u, eBay’in Pierre Omidyar’ı ve P&G’nin
A.G. Lafley’i gibi vizyoner müteşebbislere karşı korkuyla karışık bir
saygı duyarız. Peki bu insanlar, ortalığı kasıp kavuran yeni fikirlerle
nasıl ortaya çıkıyor? Eğer bu ustaların zihinlerini okumak ve
beyinlerinin çalışma sistemlerini keşfetmek mümkün olsaydı, bizler gibi
geride kalanlar, inovasyonun aslında nasıl gerçekleştiği hakkında neler
öğrenebilirdi?
Bu sorulara cevap ararken bilhassa inovasyoncu şirketlerde
geliştirilen yaratıcı ve çoğunlukla da bozucu olan iş stratejilerinin
temelleri üzerindeki örtüyü kaldırmayı amaçlayan 6 yıllık bir çalışma
yürüttük. Hedefimiz, inovasyoncu girişimcileri mikroskop altına
yatırmak ve kendi şirketlerinin üzerinde yükseldiği fikirlerle nasıl
ortaya çıktıklarını incelemekti. Özellikle de onları diğer üst düzey
yöneticiler veya girişimcilerden nelerin ayırdığını öğrenmek
istiyorduk: McDonald’s ile bir franchise sözleşmesi imzalayan birisi de
girişimci olabilir, ancak ortaya Amazon gibi müthiş bir fikirle çıkmak
epeyce farklı yetenekler gerektirir. Bu süreçte 25 inovasyoncu
girişimcinin alışkanlıklarını araştırdık ve ayrıca 3 binden fazla üst
düzey yönetici ile inovasyoncu şirketler kuran veya yeni ürünler icat
eden 500 kişiyle anketler yaptık.
Şirketlerin çoğunda, üst düzey yöneticilerin kendilerini stratejik
inovasyonlarla ortaya çıkmak konusunda şahsen hiç sorumlu
hissetmediklerini öğrendiğimizde bir hayli şaşırdık. Onlar, onun yerine
kendilerini inovasyon sürecine ön ayak olmaktan sorumlu hissediyordu.
Araştırmamıza katılanların yüzde15’ini oluşturan ve en inovasyoncu
şirketlerin üst düzey yöneticisi olanlar ise tam tersine yaratıcı
işleri delege etmiyordu. Onları kendileri yapıyordu.
Ama nasıl yapıyorlar? Araştırmamız bizi, yaratıcı yöneticileri
diğerlerinden ayıran beş “keşfetme yeteneği”ni tanımlamaya yönlendirdi:
İlişkilendirmek, sorgulamak, gözlemlemek, deney yapmak ve ağlar kurmak.
Aynı zamanda CEO da olan inovasyoncu müteşebbislerin, hiçbir inovasyon
geçmişi olmayan CEO’lara kıyasla keşfetme etkinliklerine yüzde 50 daha
fazla zaman ayırdıklarını bulduk. İşte biz bu becerilerin tümünü birden
ortaya çıkarana inovasyoncu DNA’sı diyoruz. Ancak işin iyi tarafı ise
bu genlerin, sizde doğuştan olmasa bile onlara kendi kendinize
çalışarak sahip olabileceğiniz gerçeği.~
İnovasyoncuları Farklı Kılanlar Neler?
İnovasyoncu girişimcilerde, Howard Gardner’ın birden fazla zeka
türü teorisinde de ileri sürüldüğü gibi keşfetmeyi, diğer zeka
türlerinden ayırt eden yaratıcı zeka denilen bir şeyler vardır. Bu, sağ
beyinli olmanın ürünü algılama becerisinin de ötesinde bir yetenektir.
İnovasyoncular, yeni fikirler yaratmak için keşfetme becerilerinden
birer kaldıraç olarak faydalanırken beyinlerinin her iki tarafını da
kullanır.
Bu becerilerin birlikte nasıl çalıştıklarına kafa yorarken DNA
örneğinin kullanılmasının faydalı olacağına karar verdik.
İlişkilendirmek, tıpkı çift sarmallı bir DNA yapısının bel kemiği
gibidir; sorgulama, gözlemleme, deney yapma ve ağlar kurmak gibi diğer
dört davranış kalıbı, yeni öngörülerin geliştirilmesine yardımcı olacak
şekilde bu bel kemiğinin etrafında kümelenmiştir. Zaten her insanın
fiziksel DNA’sı birbirinden farklı olduğundan araştırdığımız her
bireyde çığır açıcı iş fikirleri üretmek için hepsinde de birbirinden
farklı inovasyoncu DNA’lar olduğunu gördük.
Bir an için sizinle tıpa tıp aynı doğal yeteneklere sahip ve aynı
beynin bahşedildiği, kendinizin kopyası gibi bir ikize sahip olduğunuzu
düşünün. Her ikinize de yaratıcı bir yeni iş girişimi kurma fikriyle
ortaya çıkmanız için bir hafta mühlet verilmiş olsun. Bu bir hafta
boyunca sizin yalnız başınıza odanıza kapanıp sonra birtakım fikirlerle
ortaya çıktığınızı varsayalım. İkiziniz ise aksine (1) aralarında mühendislerin, müzisyenlerin, yatılı kalan dadısının ve tasarımcıların da bulunduğu 10 kişiyle konuşmuş, (2) ne yaptıklarını görmek için teknoloji odaklı yeni kurulmuş üç şirketi ziyaret etmiş, (3) “pazara yeni girmiş” beş farklı ürün örneği toplamış, (4) yaptığı bir prototipi beş ayrı insana göstermiş ve (5)
bu ağlar kurma, gözlemleme ve deney yapma etkinlikleri boyunca her gün
kendisine en az 10 kere “Eğer şunu deneseydim ne olurdu” ve “Bunu niçin
yapıyorlar” sorularını sormuştu. Siz olsanız kimin daha inovasyoncu ve
yapılabilir bir fikirle ortaya çıkacağı üzerine bahse girerdiniz?
Doğumdan hemen sonra birbirlerinden ayrılan tek yumurta ikizleri
üzerine yapılan araştırmalar, yaratıcı düşünme yeteneğimizin sadece
üçte birini genlerimize borçlu olduğunu gösteriyor; ancak inovasyon
yeteneğinin üçte ikisi ise önce bahşedilen bir yeteneğin farkına
varmak, sonra onun üzerinde pratik yapmak, deneyler gerçekleştirmek ve
nihayetinde yaratma kapasitesinde uzmanlık kazanmak olarak
özetlenilebilecek öğrenme sürecinden gelmektedir. Araştırmamızdaki
inovasyoncu girişimciler de kendi inovasyon becerilerini tıpkı bu yolu
izleyerek kazanmış ve bilemişti.~
Şimdi bu becerilere biraz daha yakından bakalım.
1. Keşfetme Yeteneği: İlişkilendirme
İlişkilendirme veya başka bir ifadeyle farklı alanlardaki
ilişkisiz soruları, sorunları veya fikirleri başarılı bir şekilde
pürüzsüzce bağdaştırabilme yeteneği, inovasyoncuların DNA’sında merkezi
bir rol oynar. Girişimci Frans Johansson, Medici Ailesi’nin
heykeltıraşlar, bilim insanları, şairler, filozoflar, ressamlar ve
mimarlar gibi geniş bir yelpazeden farklı insanları Floransa’da bir
araya toplayarak ortaya çıkardığı ‘yaratıcı patlama’ya istinaden bu
fenomeni “Medici etkisi” olarak tanımlar. Bu insanlar, kendi aralarında
güçlü bağlar kurduktan sonra her birinin kendi alanındaki kesişmeler
sayesinde yepyeni fikirler doğmuş ve tarihin icatlarla dolu en önemli
çağlarından biri olan Rönesans Devri başlamıştı.
İlişkilendirmenin nasıl işe yaradığını anlamak için beynin nasıl
çalıştığını anlamak fevkalade önemlidir. Beyin, bilgileri tıpkı bir
sözlükmüş gibi kaydetmez, yani “Tiyatro” kelimesini “T” harfinin
altında bulamazsınız. Onun yerine “Tiyatro” kelimesini, kendi
yaşamımızdaki deneyimlerle bağdaştırarak kaydeder. Bunlardan bazıları
mantıksal olabilirken (“Batı Yakası” veya “antrakt”), bazıları ise o
kadar da net olmayabilir (lisedeyken yüze göze bulaştırılmış bir
performanstan kaynaklanan “endişeli olma hali” gibi). Deneyimlerimiz ve
bilgi dağarcığımız ne kadar fazla çeşitlenirse beyin de kavramlar
arasında o kadar fazla ilişki kurabilir. Yeni girdiler, yeni ilişkileri
tetikler ve bazılarında bu durum yepyeni fikirlere yol açar. Steve
Jobs’ın da sık sık gözlemlediği gibi “yaratıcılık, şeyler arasında
ilişki kurmak”tan başka bir şey değildir.
Dünyanın en inovasyoncu şirketleri, kurucularının, yöneticilerinin
ve çalışanlarının farklı alanlardaki ilişkilendirme yeteneklerinden
yararlanarak başarılı olur. Örneğin Pierre Omidyar’ın 1996 yılında
kurduğu eBay, birbirlerinden apayrı yerlerde duran üç noktanın
birleştirilmesiyle ortaya çıkmıştı: (1) 1990’ların ortalarında ateşli
bir internet şirketinin ilk halka açılması esnasında kapının önüne
koyulduktan sonra çok daha etkin pazarlar yaratmanın dayanılmaz
cazibesi, (2) nişanlısının piyasada zar zor bulunan Pez şekerlemelerine
kolay yoldan erişebilmesini sağlama arzusu ve (3) bu gibi zor bulunan
kalemlerin, yerel seri ilan sayfalarında karman çorman yerleştirilmesi.
Benzer şekilde Steve Jobs da tüm hayatını kaligrafi sanatı, meditasyon
uygulamaları ve Mercedes-Benz’in hassas detayları gibi yeni ve
birbirlerinden ilişkisiz şeyleri keşfetmeye harcadığından fikir~ üstüne
fikir üretebilmişti.
İlişkilendirme, tıpkı diğer keşfetme yeteneklerini kullanarak
güçlendirilebilen zihinsel bir adale gibidir. İnovasyoncular, bu tür
davranış tarzlarını alışkanlık haline getirdikçe yeni yollardan tekrar
bir araya getirilebilecek fikirler üretme yeteneğini kazanmış olur.
Araştırmamızdaki insanlar, yeni bilgileri ne kadar sıkça anlamaya,
kategorilendirmeye ve kaydetmeye çalışırlarsa onların beyinleri de
aralarındaki ilişkileri sağlam ve tutarlı bir şekilde kurup, kaydedip
yeniden ilişkilendirmekte o kadar başarılı ve hızlı oluyordu.
2. Keşfetme Yeteneği: Sorgulama
Peter Drucker, 50 yıldan uzun bir süre önce kışkırtıcı
soruların gücünü şöyle açıklıyordu: “İşin en çetrefilli ve önemli
tarafı, doğru cevapları bulmak değil doğru soruları bulmaktır.”
İnovasyoncular, daima ortak akla meydan okuyan sorular sorar ya da
başka bir ifadeyle Tata Group’un başkanı Rata Tata’nın söylediği gibi
“sorgulanmayanı sorgular.” eBay’in eski CEO’su Meg Whitman, aralarında
eBay’in, PayPal’ın ve Skype’ın da bulunduğu bir dizi inovasyoncu
müteşebbis ile birebir çalışmıştı. Bize onları şöyle anlatmıştı:
“Statükoyu yıkmaktan asla korkmazlardı. Hatta ona hiç tahammül
edemezlerdi. Bu yüzden de dünyayı nasıl değiştirebilecekleri hakkında
düşünebilmek için olağanüstü zaman harcarlardı. Ve beyin fırtınası
yaparken de en çok ‘Eğer bunu yapsaydık ne olurdu’ sorusunu sormaktan
hoşlanırlardı.”
Mülakat yaptığımız inovasyoncu girişimcilerden çoğu, yeni bir
girişim hakkında hayal kurarken kendilerine sordukları özel soruları
daha dün gibi hatırlıyordu. Örneğin Michael Dell, bize, Dell Computer’i
kurmasının altında yatan temel fikrin, kendisine bir bilgisayarın onu
oluşturan parçalarının toplam fiyatından neden 5 kat pahalı olduğu
sorusunu sormasının olduğunu söylemişti. “Bilgisayarları parçalarına
ayırıyor ve toplam 600 dolar eden bu parçaların birleştirilmiş halde 3
bin dolara satıldığını gözlemliyordum” demişti. Bu sorunun etrafında
kafa yorarak da kendisine has muhteşem devrimci bir iş modeli
yaratmıştı.
İnovasyoncu girişimciler, etkili sorular sorabilmek için aşağıdaki sıralamayı izler:
“Neden”, “Neden olmasın” ve “Olursa ne olur” sorularını sorarlar.Yöneticilerin
çoğu, mevcut süreçleri, yani statükoyu nasıl daha iyi
çalıştırabileceklerine odaklanırlar, yani “Tayvan’da ıvır zıvır
satışlarını~ nasıl arttırabiliriz” gibisinden sorulara. Diğer taraftan
inovasyoncu girişimcilerin ise varsayımlara meydan okuma ihtimalleri
çok daha yüksektir, yani “Eğer bu zımbırtının boyutlarını veya
ağırlığını yarı yarıya düşürürsek sunduğumuz değer önermesi bundan
nasıl etkilenir” gibi sorular sorarlar. İnternet üzerinden yazılım
tedarikçiliği satışı yapan Salesforce.com’un kurucusu Marc Beniof,
internet aracılığıyla hizmet sunma temelinde doğan Amazon ve eBay’in
hızlı yükselişlerine şahit olduktan sonra kendini soru yağmuruna
tutmuştu. En çok merak ettiği de “Bu işi internet üzerinden de pekala
yapabilecek durumda olmamıza rağmen neden halen bilgisayarlarımıza
yazılımlar kurmak ve onları sürekli güncellemek zorundayız ki”
sorusuydu. İşte Salesforce.com’un kuruluşunun ardında yatan bu radikal
soruydu.
Zıtlıkları hayal etmek Roger Martin, ‘Karşı Çıkılabilir Akıl’
isimli kitabında, inovasyoncu düşünürlerin “kafalarında taban tabana
zıt iki farklı fikri aynı anda tutabilme kapasitesine” sahip
olduklarını yazıyor. Bu durumu şöyle açıklıyor: “Onlar, hiç panik
yapmadan veya herhangi bir alternatifi diğerine tercih etmek zorunda
kalmadan, iki zıt fikirden de üstün bir sentez üretebilme yeteneğine
sahiptir.”
İnovasyoncu girişimciler, şeytanın avukatlığı rolüne soyunmaya
bayılır. Pierre Omidyar, bize şöyle demişti: “Benim öğrenme sürecim,
daima bana söylenenlere karşı çıkmak, muhalif bir pozisyon almak ve
karşımdakileri beni ikna etmeye zorlamakla geçmiştir. Diğer çocuklara
karşı bu şekilde davrandığımda nasıl hayal kırıklığına uğradıklarını
halen hatırlarım.” Kendinizden veya başkalarından tamamıyla farklı bir
alternatif hayal etmelerini istemek gerçekten orijinal öngörülerin
doğmasına hizmet eder.
Sınırlamalarla barışık olmak Çoğumuz, sadece kaynak dağıtımı
veya teknolojik sınırlamalar gibi gerçek dünyanın kısıtlamalarıyla
ilgilenmek zorunda kaldığımız zaman düşünce sistemimize bu
sınırlamaları dayatırız. İronik gelse de düşünce sistemimize
sınırlamaları aktif bir şekilde dayatan aslında önemli sorulardır ve
kutunun dışındaki öngörüler için de bunlar katalizör görevi görür
(Gerçekten de Google’ın dokuz inovasyoncu prensibinden biri de
“Yaratıcılık sınırlamalara bayılır” prensibidir). Araştırmamıza katılan
inovasyoncu bir yönetici, büyüme fırsatları hakkında yaratıcı bir
tartışma başlatabilmek amacıyla şu soruları sormuştu: “Eğer~
müşterilerimize satış yapmaktan yasal olarak men edilirsek o zaman ne
olur? Gelecek yıl nasıl para kazanabiliriz?” Bu sayede şirketin yeni
müşteriler bulma ve onlara hizmet götürme konusunda yeni öngörüler
keşfetmesi sağlanmıştı. Diğer bir inovasyoncu CEO ise yöneticilerini
batık maliyetler sınırlamaları hakkında düşünmeye kışkırtmak için şöyle
sormuştu: “Eğer şu elemanı işe almamış, bu donanımları kurmamış, o
süreci uygulamamış, şu şirketi satın almamış veya falan stratejinin
peşinden koşmamış olsaydınız o zaman ne olurdu? Bugün yaptığınız işleri
halen yapıyor olur muydunuz?”
3. Keşfetme Yeteneği: Gözlemleme
Keşfetme güdüsüyle hareket eden yöneticiler, gayet sıradan
olayları bilhassa da potansiyel müşterilerin davranışlarını dikkatle
inceleyerek sıra dışı sonuçlar çıkartır. Diğerlerini gözlemlerken sanki
birer antropolog veya sosyal bilimciymiş gibi davranırlar.
Intuit’in kurucusu Scott Cook, iki kilit gözlemde bulunduktan
sonra finansal bir yazılım paketi olan Quicken fikrinde karar kılmıştı.
İlk olarak eşinin aile bütçesini çıkarırken ve belgelerken yaşadığı
zorluklar karşısında nasıl perişan olduğunu gözlemlemişti. Cook, şöyle
anlatıyordu: “Yeni iş fikirlerinin doğmasına neden olan sürprizler,
genellikle diğer insanları çalışırken ve kendi gündelik yaşamlarını
sürdürürken izlemekle ortaya çıkar. Bir şeyler görür ve sorarsınız,
‘Neden bunu yapıyorlar ki?’ Bu size hiç mantıklı gelmez.” Sonra bir
ahbabı sayesinde Apple Lisa isimli grafik arayüzle çalışan dünyanın ilk
görsel bilgisayarına piyasaya çıkmadan önce bir göz atma fırsatı
olmuştu. Cook, Apple’ın genel müdürlük binasından ayrılır ayrılmaz
arabasıyla doğruca bir restorana gitmiş ve Lisa hakkında görebildiği
her şeyi not etmişti. Gözlemleri sayesinde insanlar için bilgisayar
kullanımını kolaylaştıracak grafiksel bir kullanıcı arayüzü oluşturmak
gibi öngörüler tetiklenmişti. Böylece Cook, hem karısının sorununu
çözmüştü hem de piyasaya çıktığı ilk yıl içinde ev finansmanı yazılım
pazarının yüzde 50’sini ele geçirmişti.
İnovasyoncular, işleri yapmanın yeni yolları hakkında öngörüler
edinebilmek için müşterilerin, tedarikçilerin ve diğer şirketlerin
davranış kalıplarındaki küçük ayrıntıları büyük bir dikkatle, sabırla
ve sürekli inceler. Örneğin Ratan Tata’yı, dünyanın en ucuz arabasını
yaratma fikrine yönlendiren gözlemi, dört kişilik bir ailenin sıradan
bir motosiklet üzerinde tıklım tıkış seyahat etmelerini görmesiydi.
Tata Group yıllarca süren ürün geliştirme aşamasından sonra
Hindistan’daki otomobil dağıtım sisteminin tamamını bozabilecek modüler
bir üretim~ yöntemi kullanarak 2009’da ilk Nano’sunu 2 bin 500 dolarlık
fiyatıyla piyasaya sürdü. Gözlemciler, dünyayı farklı bir açıdan
görebilmek için her tür tekniği dener. Akio Toyoda, Toyota’nın “genchi
genbutsu - olay yerine git kendi gözlerinle gör” felsefesinin pratiğini
düzenli olarak yapar. Toyota’nın şirket kültüründe doğrudan yapılan sık
gözlemlerin vazgeçilmez bir yeri vardır.
4. Keşfetme Yeteneği: Deneyler Yapmak
Deney yapmak denilince aklımıza hemen beyaz önlüklü bilim insanları
veya Thomas Edison gibi muazzam mucitler gelir. İnovasyoncu
girişimciler de tıpkı bilim insanları gibi prototipler yaratarak ve
pilot projeler yürüterek yeni fikirler bulmaya çalışır. Edison,
kendisini şöyle tarif ederdi: “Başarısız olmadım. Sadece hiçbir işe
yaramayan 10 bin yöntem buldum.” Onların laboratuarları dünyadır.
Dünyayı sürekli izleyen gözlemcilerin aksine deneyciler, karşılıklı
etkileşimli deneyimler oluşturur ve hangi öngörülerin doğacağını görmek
için de sıra dışı tepkileri kışkırtmayı dener.
Mülakat yaptığımız inovasyoncu müteşebbislerin hepsi de ister
entellektüel keşifler (Michael Lazaridis, daha lisedeyken bile
rölativite teorisinin üzerinde derin araştırmalar yapmıştı), ister
fiziksel uğraşlar (kendi beşiğini bebek yürüteci yapmak için parçalayıp
söken Jeff Bezos veya bir Sony Walkman’i parçalarına ayıran Steve
Jobs), isterse de yeni ortamlara katılmak (kahve barlarını görmek için
kalkıp İtalya’ya giden Starbucks’ın kurucusu Howard Shultz) suretiyle
olsun aktif bir şekilde deney yapma sürecinin içinde yer alır.
İnovasyoncu şirketlerdeki yöneticiler gibi onlar da yaptıkları her
şeyin merkezine deney yapmayı yerleştirir. Bezos’un internet üzerinden
kitap satışı işi asla ilk başarısını kazandığı gündeki haliyle kalmadı;
zaman içinde oyuncaklardan, TV’lere ve ev eşyalarına kadar eksiksiz bir
ürün hattı sunan online (internet üzerinden satış yapan) bir indirim
perakendecisine dönüştü. Elektronik bir kitap okuma cihazı olan Kindle
ise şu anda Amazon’u internet üzerinden perakende satış yapan bir
şirketten inovasyoncu elektronik ürünler üreten bir imalatçı olmaya
doğru dönüştüren bir deneydi. Bezos, inovasyon için deney yapmaya o
kadar çok önem veriyordu ki onu Amazon’un içinde kurumsallaştırmıştı.
Bezos, “Çalışanlarıma daima sonu olmayan çıkmaz sokaklara dalmalarını
ve deneyler yapmalarını tavsiye ederim. Eğer süreçleri merkezi olmaktan
çıkarabilirsek o zaman çok düşük maliyetlerle~ sayısız deneyler
yapabilir ve inovasyon sayımızı fevkalade arttırabiliriz” diyor.
Scot Cook da deneyler yapılmasını teşvik eden bir kültür yaratılmasının
önemini vurguluyor. Bize şöyle demişti: “Bizim kültürümüz bize pek çok
hata yapma şansı verirken aynı zamanda öğrenmenin hasadını da kaldırma
imkanı sağlıyor. İşte zaten inovasyon kültürü ile klasik bir şirket
kültürünü birbirinden ayıran da bu husustur.”
İnovasyoncuların yapabilecekleri en güçlü deneylerden biri de deniz
aşırı ülkelerde yaşamak ve çalışmaktır.
Araştırmamız bize, bir insanın ne kadar çok sayıda ülkede yaşadıysa
onun bu deneyiminden inovasyoncu ürünler, süreçler veya şirketler
yaratmak için faydalanma olasılığının o derece yüksek olduğunu
gösterdi. Gerçekten de y��neticileri, CEO olmadan önce en az bir
uluslararası görevde bulunmuş şirketler, bu tip bir deneyimden mahrum
CEO’larla yönetilen şirketlere kıyasla ortalamada yüzde 7 gibi bir
oranda çok daha başarılı finansal sonuçlar elde ediyor. Örneğin
P&G’den A.G. Laffley, tarih öğrencisi olarak Fransa’da bulunmuş ve
ABD ordusunun Japonya’daki üslerinde perakende işiyle uğraşmıştı.
P&G’ye CEO olmadan önce de P&G’nin Asya’daki operasyonlarının
başına geçmek için daha sonra Japonya’ya tekrar geri dönmüştü. Engin
uluslararası deneyimi sayesinde dünyanın en inovasyoncu şirketlerinden
birinin tepesindeyken bile hiç zorluk çekmemişti.
5. Keşfetme Yeteneği: Ağlar Kurmak
İnovasyoncular, farklı bireylerden kurulu sosyal ağlar
aracılığıyla fikirler bulmak ve onları sınamak için zaman ve enerji
harcayarak kökten farklı perspektiflere sahip olur. Kaynaklara
erişebilmek veya kendilerinin ve şirketlerinin reklamını yapabilmek
için ağlar kuran pek çok yöneticinin aksine inovasyoncu girişimciler,
kendi bilgi dağarcıklarını geliştirmek için farklı türden fikirlere ve
perspektiflere sahip bireylerle yollarını çakıştırır. Bu açıdan
bakıldığında, onların aslında diğer ülkeleri ziyaret etmek ve farklı
yaşam tarzlarına sahip insanlarla bir araya gelmek için bilinçli bir
çaba sarf ettikleri görülür.
Onlar ayrıca Teknoloji Eğlence ve Tasarım (TET), Davos ve Aspen
Fikir Festivali gibi fikir konferanslarına da katılır. Bu festivaller,
dünyanın dört bir tarafından gelen ve en son fikirlerini, tutkularını
ve projelerini sunmak için can atan sanatçıları, müteşebbisleri,
akademisyenleri, politikacıları, maceracıları, bilim insanlarını ve
düşünürleri bir araya getirir. Research in Motion şirketinin kurucusu
Michael Lazaridis, orijinal Black Berry~ fikrinin ilk defa 1987
yılındaki bir konferans sırasında aklına geldiğine dikkat çekiyor.
Konuşmacılardan biri Coke için tasarlanmış kablosuz bir veri
sisteminden bahsediyordu; bu sayede Coke otomatlarının yeniden yükleme
yapılmasına ihtiyaçları olduğunda merkeze bir sinyal göndermeleri
sağlanacaktı. Lazaridis, o günleri şöyle hatırlıyor: “İşte o an dank
etmişti. Derhal lisedeyken öğretmenimin bana söyledikleri aklıma
gelmişti: ‘Bilgisayarlara o kadar da fazla kafanı takma çünkü asıl
farkı, kablosuz teknolojiyi kullanarak bilgisayarları birbirlerine ilk
bağlayabilen insan yaratacak.’” Bir başka yerdeki konferansta kurulan
ağlar sayesinde David Neeleman da her koltukta bir uydu TV’si bulunması
gibi JetBlue için kilit fikirlere sahip olmuştu.
İnovasyoncu seramik kompozitler üreticisi CPS Technologies şirketinin
kurucu bilim adamı Kent Bowen, yeni kurulmuş bu teknoloji şirketinin
her odasına şu dualaştırdığı metni astırmıştı: “En meydan okuyucu
sorunlarımızın çoğunun çözümü için gerekli öngörüler, aslında
endüstrimizin dışındaki ve bilimsel alanlardan gelir. Keşfedilmemiş
bulguları ve ilerlemeleri kendi şirketimizde büyük bir gururla ve
inançla benimsemeyi bilmeliyiz.” CPS’in bilim insanları, diğer
alanlardan kişilerle konuşup tartışarak sayısız karmaşık problemi
rahatlıkla çözebildi. Örneğin Polaroid’den film teknolojisinde
derinlemesine bilgi birikimine sahip bir uzman, seramik kompozitlerin
nasıl daha sağlam üretilebileceğini biliyordu. Sperm dondurma
teknolojisi uzmanları ise CPS’in daha sonraları üretim sürecine büyük
bir başarıyla entegre ettiği bir teknik olan donma esnasında buz
kristallerinin oluşmasının nasıl engelleneceğini biliyordu.
Çalışmak, Çalışmak, Çalışmak
İnovasyoncular, aktif bir şekilde keşfetme yetenekleriyle
ilgilenirlerken aslında kendi kendilerini yeniden tanımlamış olur. Her
geçen gün yaratıcı yeteneklerine daha fazla güvenirler. A.G. Lafley’e
göre inovasyon, organizasyon şemasında hangi seviyede yer alırsa alsın
tüm liderlerin asıl işidir. Ancak pek çok yönetici gibi eğer siz de
kendinizi veya takımınızdakileri birer inovasyoncu olarak görmüyorsanız
o zaman ne olur?
Her ne kadar inovasyoncu düşünme yeteneği, bazılarına doğuştan
bahşedilmiş olsa da onu çalışarak da geliştirmek ve güçlendirmek
mümkündür. Ne söylersek söyleyelim yukarıda tanımlanan davranış
kalıplarının otomatikleşinceye kadar defalarca provasının yapılmasının
önemini yeterince anlatamayız. Bunun için ise hem kendinize hem de
takımınıza aktif bir şekilde yaratıcı fikirler üretecek kadar zaman
ayırmanız gerekir.~
Pratik yaparken en gerekli beceri sorgulamaktır. “Neden” ve “Neden
olmasın” soruları diğer keşfetme yeteneklerini turbo ateşleyebilir.
Kısıtlamaları hem dayatan hem de ortadan kaldıran sorular sorun; bu
sayede bir sorunu veya fırsatı fevkalade farklı bir açıdan
görebilirsiniz. Her gün 15-30 dakikalık vaktinizi, şirketinizdeki veya
endüstrinizdeki statükoya meydan okuyan 10 yeni soruyu bulup yazmaya
ayırın. Michael Dell bize, “Eğer sormaktan çok hoşlandığım bir soru
olsa onu herkes önceden tahmin edebilirdi. Ben ise onun yerine
insanların asla sormamı beklemediği soruları sormaktan hoşlanırım. Bu
biraz zalimce biliyorum ama ben hiç kimsede cevabı olmayan sorularla
ortaya çıkmaktan haz alan bir tipim” demişti.
Gözlemleme becerilerinizi keskinleştirmek için belirli
müşterilerin kendi doğal ortamlarında bir ürün veya hizmetle neler
yaptıklarını izleyin. Müşterilerin halletmeye çalıştıkları “işlerini”
dikkatlice gözlemlemek için bir tam gününüzü ayırın. Gördükleriniz
hakkında hemen karar vermemeye çalışın: Yani duvardaki bir sinek rolü
yapın ve mümkün olduğunca tarafsız gözlemleyin. Scott Cook, Intuit
gözlemcilerinden “Beklediğimden farklı neler gördüm” sorusunu
sormalarını isterdi. Veya Richard Branson örneğinde olduğu gibi nereye
gidilirse gidilsin muhakkak not alma alışkanlığını benimseyebilir ya da
Jeff Bezos’un “Gerçekten berbat olan inovasyonların fotoğraflarını
çekiyorum ama o kadar çoklar ki” felsefesini uygulayabilirsiniz.
Deney yapma yeteneğini hem kişisel hem de organizasyonel seviyede
güçlendirmek için işe ve hayata karşı bilinçli bir şekilde hipotez
sınayan bir akıl setiyle yaklaşın. Kendi alanınız veya uzmanlığınız
dışındaki konular hakkında düzenlenmiş seminerlere veya yönetici eğitim
kurslarına katılın; dikkatinizi çeken bir ürün veya süreci parçalarına
ayırarak inceleyin; yeni çıkan trendleri tanımladığını iddia eden
kitaplar okuyun. Seyahat ederken farklı yaşam tarzları ve yerel
davranışsal tutumlar hakkında bilgi edinme fırsatını kaçırmayın.
Edindiğiniz bilgilerden yeni hipotezler geliştirmek için faydalanın ve
onları, yeni ürün ve süreç arayışınızda test edin. Organizasyonunuzun
tüm kademelerindeki ufak tefek ama sıklıkla yaşanan deneyimleri
kurumsallaştırmanın yollarını bulun. Hata yapılarak öğrenilebileceği
gerçeğini açıkça kabul etmek, inovasyoncu bir kültür oluşturmaya giden
uzun yolda paha biçilmez bir değerdir.
Ağ kurma becerilerinizi ilerletmek için tanıdığınız beş yaratıcı
insanla irtibata geçin ve onlardan kendilerini~ yaratıcı düşünmeye
nelerin teşvik ettiğini sizinle paylaşmalarını isteyin. Onlardan ayrıca
eğer kabul ederlerse size yaratıcılık konusunda akıl hocalığı
yapmalarını da isteyebilirsiniz. Biz düzenli olarak yeni fikirler
bulmanın, genellikle farklı fonksiyonları olan ve farklı şirketlerde,
endüstrilerde veya ülkelerde yaşayan yeni insanlarla yenilen öğle
yemeklerinden çıktığına inanıyoruz. Onların size kendi inovasyoncu
fikirlerini anlatmalarını sağlayın ve kendi fikirleriniz için de
onlardan geri besleme yapmalarını isteyin.
İnovasyoncu müteşebbislik ruhu doğuştan kazanılmış genetik bir hazine
değildir, o aktif bir çalışmanın ürünüdür. Apple’ın “Farklı Düşün”
sloganı ilham vericidir, ancak eksiktir. Bizler inovasyoncuların farklı
düşünebilmek için ısrarla farklı davranmaları gerektiğini keşfettik.
Şirketler, inovasyoncu DNA’sını kavrayarak, güçlendirerek ve modelini
çıkararak yaratıcılık ateşinin tüm çalışanlarını sarmasının yollarını
bulabilir.
NEDEN İNOVASYONCULAR
Tipik yöneticilerden daha fazla
sorgular, gözlemde bulunur, deneyler yapar ve ağlar kurarlar? Onları
nelerin motive ettiğini araştırırken iki yaygın tema olduğunu
keşfettik: (1) Onlar oldukça aktif bir şekilde statükoyu değiştirmeyi istiyor ve (2)
bu değişikliğin gerçekleşmesi için de düzenli olarak riskler alıyorlar.
Araştırmamız boyunca inovasyoncuların kendi dürtülerini tanımlamak için
kullandıkları lisanın tutarlılığına hayran kaldık. Jeff Bezos, “tarih
yazmak” isterken Steve Jobs, “evrende hoş bir seda bırakmak” istiyor ve
Skype’nin eş kurucularından Niklas Zennstrom ise “dünyayı daha
yaşanılabilir bir hale getirmek için bozucu” olduğunu söylüyordu. Bu
inovasyoncular, mevcut ilişkileri alternatif olanlara tercih etmek
olarak ifade edilebilecek ve statüko yandaşlığı olarak adlandırılan
yaygın algılama eğiliminden bilinçli bir şekilde uzak duruyor.
Değişiklik için bir misyon üstlenmekle risk almak ve hata yapmak
fevkalade kolaylaşır. Araştırdığımız inovasyoncu girişimcilerden çoğu,
hata yapmayı hiç de utanılacak bir şeymiş gibi görmüyordu; aslında onu,
iş yapmanın beklenen bir maliyeti olarak algılıyorlardı. Bezos, bu
durumu şöyle açıklıyordu: “Amazon.com’da çalışan insanlar, eğer bazı
büyük hatalar yapmasalardı o zaman çıtayı yükseltemeyeceğimiz için
hissedarlarımız açısından iyi bir iş çıkarmamış olacaktık.” Kısacası
inovasyoncular, fikirleri güçlü birer darbeye dönüştürmek için
statükoya karşı aktif bir eğilim ve gözü kara risk alma istekliliği
olan “inovasyon yapma cesaret”lerine aşırı güvenir.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?