"Small Giants: Companies That Choose to be Great Instead of Big" (“Küçük Devler: Büyük Olmaktansa Mükemmel Olmayı Seçen Şirketler”) adlı kitap, aynı zamanda gazeteci olan bir yönetim uzmanı Bo Burl...
"Small Giants: Companies That Choose to be Great Instead of Big" (“Küçük Devler: Büyük Olmaktansa Mükemmel Olmayı Seçen Şirketler”) adlı kitap, aynı zamanda gazeteci olan bir yönetim uzmanı Bo Burlingham tarafından yazıldı. Amacı, “dev” olmak için, büyüklüğün gerekmediğini ortaya koymak, başarıyı yakalamak isteyenlere faklı bir bakış açısı vermek. Kitabın yazarı Burlingham, ABD’den Türkiye’ye, Japonya’dan Mısır’a her ülke için geçerli olan bu yaklaşımın ipuçlarını anlatırken, özellikle girişimciler için önemli mesajlar da verdi.
Büyük Olmak mı Gerekir?
Kitabımda verdiğim temel mesaj, hep bir seçeneğiniz olduğu, seçim yapmanız gerektiğidir. Şirketlerin mükemmel olmaları için, büyük olmaları gerektiğini söyleyen bir kanun yoktur. Gerçekte, en iyi şirketlerin bir bölümü, bilinçli bir karar verir ve mümkün olduğunca kısa zamanda mümkün olduğunca büyük olmak gibi hedeflerin peşinden gitmez. Daha fazla önem verdikleri başka hedefler belirlerler - yaptıkları işin en iyisini yapmak gibi, müşterilerle ve tedarikçilerle iyi ilişkiler oluşturmak gibi, çalışmak için mükemmel bir yer yaratmak gibi ve iyi bir kurumsal vatandaş olmak gibi.
Mülkiyetlerinin özel bir biçimde sürmesini tercih ederler, zira bu amaçlara ulaşmanın, dışarıdan kimi yatırımcılara borçlu kalındığında daha zor olacağını düşünürler ve bunda haklıdırlar. Elbette büyük bir şirketin mükemmel olamayacağını söylemiyorum. Ancak, bir şirket büyüdükçe, ilişkilerin kalitesini muhafaza etmek de güçleşir, bunun sonucunda da gerçek bir “büyüklüğe” ulaşmak daha zor olur.
Bir Şirket “Deve” Nasıl Dönüşür?
“Küçük Devler”, ne kadar çok ve ne kadar hızlı büyüyeceklerine dair sınırlar koyarak başarırlar bu özelliklerini. Bu şirketler de, daha halka açık bir konuma gelmek, satın almalara gitmek ve sonuçta daha büyük hale gelmek için fırsatlarla karşılaşan başarılı şirketlerdir. Ancak, daha önemli olduğunu düşündükleri başka amaçları oldukları için, bu fırsatları değerlendirmezler. Bu şirketler üzerine bir araştırma yaptığımda, genel özelliklerinin aşağıdakiler gibi olduğunu gördüm:
-İşin başındakiler, kim olduklarını ve iş dışında neler istediklerini ve bunun nedenini bilirler.
-Ürünlerinin ve/veya hizmetlerinin kalitesi açısından bakıldığında yapabileceklerinin en iyisini yapmaya kararlıdırlar.
-İş yaptıkları çevrelerle derin bağlar kurarlar. İş ve anlaşmaları için sıklıkla onlara dönerler, aynı zamanda bu çevreler tarafından şekillenmeye de açıktırlar.
-Müşterileri ve tedarikçileriyle bire bir, yakın ve kişisel bir ilişki geliştirirler. Şirket, müşteri ve tedarikçi birlikte kendini aynı topluluğun bir parçasıymış gibi hisseder, ortak bir amaca ulaşmak için çalışır.
-İşyerlerinde, karşılıklı güven ve saygıya dayanan ve insanlara hayatlarının bütününde, sadece bir çalışan olarak değil, insan olarak da ilgi gösteren samimi bir kültür oluştururlar.
-Yaptıkları iş konusunda arzuludurlar. İşlerini mutlak bir biçimde severler ve ilişkiye geçtikleri her kesimle bu arzularını paylaşmak isterler.
Diğer Şirketlerden Fark Nerede?
İncelediğim şirketlerden biri de Anchor Brewing adını taşıyor ve ABD’de bira üretimi alanında bir devrim başlattı. Halka açılma fırsatı yakaladılar ama kararlarını bu yönde kullanmadılar. Çünkü, sahip oldukları şeyleri kaybetmek istemediler.
Diğer bir şirket Clif Bar, onlar da sporcular ve diğer aktif insanlar için enerji yiyecekleri üretiyorlar. 120 milyon dolar gibi bir rakamla dev bir gıda şirketi tarafından satın alınmanın tam eşiğine geldiler, iki patron arasında bölüneceklerdi, ancak son anda şirketin esas sahibi, şirketin ve çalışanların başına gelebilecek şeylerden çekindiği için, anlaşmayı geri çevirdi. Diğer bir örnek Righteous Babe ise bir şarkıcı ve söz yazarı olan Ani DiFranco tarafından kurulmuş bir müzik şirketidir. Ondaki yıldız potansiyelini kavrayan bütün büyük plak şirketleri kendisine tekliflerde bulunmuştur ancak o kendi şirketini kurdu, çünkü bu dev şirketlerin bir parçası olmak istemiyor.
ECCO ise dünyada iş makineleri ve kamyonlar için üretilen güvenlik alarmlarının önde gelen üreticilerinden. Sahibi, şirketin çoğunluk hisselerini dışarıdan onlara talip olan birçok yatırımcıya satabilecekken, kendi çalışanlarına satmaya karar verdi, zira şirket kültürünü bu şekilde korumak istiyor.
Devleri Yaratan Şirketler
Bu şirketler ve kitabımda yer alan diğer örnekler, sahiplerinin yaptıkları seçimleri temel aldığımızda, geleneksel iş anlayışından ayrılan şirketler. Çoğu insan, iş dünyasında önemli olanın, mümkün olduğunca kısa bir sürede mümkün olduğunca büyük bir hale gelmek olduğunu düşünür. Bir şirketin olabildiğince büyümesi gerektiğine ve ardından da isterse satılabileceğine, isterse de halka açılabileceğine inanır. Başka bir yol olup olmadığını ise asla sorgulamazlar.
Kitabımda ele aldığım şirketlerin sahipleri, başka bir yol olduğunu anlayan insanlar ve herkesin izlediği yolu takip etmeme yönünde bilinçli bir karar vermişler. Sonuç olarak da müşterileri için önemli işler yapan mükemmel birer şirket inşa edebilmişler ve çalışmak için iyi birer iş yaratmışlar. Bu insanlar aynı zamanda yaptıkları seçimlerin kendilerine mükemmel bir yaşam sağladığını da söyleyebiliyorlar.
En İyilerin Stratejileri
Saygı duyduğum ve hayran kaldığım çok sayıda şirket var. Kitapta yer verdiğim şirketler ise listenin tepesinde yer alanlar. Ancak, onlar dışında da, yine büyük saygı duyduğum Google, Whole Foods Market ve Southwest Airlines gibi şirketler var. Tüm zamanlar için en çok beğendiğim şirket ise muhtemelen Missouri, Springfield’deki, Springfield ReManifacturing Corporation’dır (şimdi SRC Holdings Corp. olarak biliniyor).
Çalışanların, şirketin sahibi olduğu bir kuruluştur ve “açık defter yönetimi”nin de öncülüğünü yapmıştır. Kendi adıma, tüm bilgilerin çalışanlara açıldığı bu yönetim tarzının, 21. yüzyılda ve sonrasında bütün büyük şirketler tarafından takip edileceğine inanıyorum. Çalışanlar başarılı olmak için işlerinde nelerin gerektiğini, kişisel anlamda nasıl katkıda bulunabileceklerini ve işteki diğer herkesin onların bu katkısına etkisini, bu yönetim tarzı sayesinde öğrenebiliyorlar. Temel prensip, işi, tıpkı futbol, basketbol ya da rugby gibi bir oyun olarak kavramaya dayanıyor. Ancak tüm oyunlarda olduğu gibi “üstesinden gelemezseniz” oynayamıyorsunuz ve üstesinden gelebilmeniz için üç farklı koşulun oluşması gerekiyor. Birincisi, kuralların neler olduğunu bilmelisiniz. İkincisi, yeterli enformasyonu edinmelisiniz ki, hareketleri takip edip skoru koruyabilesiniz. Üçüncüsü, sonuca etki eden bir iddianız ve sonuçta payınız olmalı - kazanmak, kaybetmek ya da beraberlik. Biz buna Büyük İş Oyunu adını veriyoruz. Ben, SRC’nin kurucusu ve CEO’suyla birlikte bu konuda iki ayrı kitap kaleme aldım. Birincisi “Büyük İş Oyunu” adını taşıyordu. İkincisinin adı ise “Sonuçtaki Payınız”. Her ikisi de, Currency Books tarafından yayınlandı.
Aile Şirketi Olmak Avantaj mı?
Bu bir dezavantaj olabilir ama öyle olmak zorunda değildir. Aile şirketi olan çok sayıda mükemmel şirket vardır. Burada marifet, iş için en iyisi anlamına gelecek kuralları oluşturmak ve tüm aile üyelerinin buna uymasını sağlamaktır.
Örneğin, aile üyeleri bu şirkette otomatik olarak bir iş mi elde etmektedir, yoksa diğerleri gibi bu işi kazanmaya mı çalışmaktadır? İş içerisinde aktif konumda olmasalar dahi aile üyelerinin oy hakkı var mıdır? Hisseler kuşaktan kuşağa nasıl aktarılacaktır? İş dünyasındaki diğer birçok şeyde olduğu gibi bu alanda da dikkatli planlar yapılmalıdır, yoksa gitmek istediğiniz yere ulaşamayabilirsiniz.
Kurumsal Yönetim Önemli mi?
Kitapta ele aldığım bütün şirketler, oldukça iyi yönetilen kuruluşlar; hemen hepsinin 20 yılı aşkın süredir iş dünyasında yer alıyor olması, ekonomide yaşanan iniş ve çıkışları tecrübe etmesi ve tüm bu süreçte kârlı kalmayı başarması da bunun bir kanıtı. Bu şirketler arasından hemen hiçbirinin, genelde “profesyonel yönetim” denen şeyle ilişkili olmadığı söylenebilir - yani seçkin bir iş ve yönetim okulunda işletme eğitimi almadıkları ve başkasına bağlı işlere dönük yöneticilik istekleri olmadığı söylenebilir. Bu, küçük devlerdeki liderlerle, geleneksel işlerdeki liderler arasında belirgin bir ayrıma işaret etmektedir. İkinciler, gerçekte işlerine aşık olmamakla gurur duyarlar. Küçük devlerin liderleri ise mutlak biçimde işlerine aşıktırlar - ve bu özellikleri de başarılarında önemli bir rol oynar.
Yapıya baktığımızda ise, küçük devlerin nasıl yaratıcı olabildikleri konusunda bir nokta bana özellikle çarpıcı gelmektedir. Kitapta bir tam bölümü bu konuya ayırdım ve bu şirketleri diğerlerinden ayıran kimi yapısal özelliklerini tanımlamaya çalıştım. Örneğin Zingerman’s için kendi yönetim kurallarını geliştirmiş bir “iş topluluğu” diyebiliriz. Hammerhaead Productions ise iş dünyasında bulundukları noktada olan bitene uygun biçimde genişleyip daralabilen “akordiyon tarzı bir yapı”ya sahip. Bir diğer örnek O.C. Tanner’ın daha geleneksel bir yapısı var, kendi hacmine uygun işlere girişiyor, buna rağmen diğer küçük rakiplerine göre daha esnek ve yenilikçi bir yönetim tarzı sergiliyor.
Türk Şirketlerine Öneriler
Onlara, neden iş dünyasında yer aldıklarını, ne yapmak istediklerini ve bu istedikleri noktaya nasıl gideceklerini, uzun ve sağlam bir biçimde düşünmelerini öneririm.İş dünyasında istedikleri şeyin neye benzediği konusunda ve bundan on, on beş yıl sonra nasıl bir yaşam istedikleri konusunda düşünmeye epey zaman ayırmalılar. Hala iş dünyasında çalışıyor olacaklar mı? Çalışanlarının ve müşterilerinin iş hakkında neler söylemesini isteyecekler? Toplumdaki diğer insanların iş hakında neler düşünmesini istiyorlar? Eğer bundan on, on beş sene sonraki işinize dair belirgin ve ayrıntılı bir tablo elde edebilirseniz, onu oluşturma konusunda da daha şanslı olursunuz.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?