McKinsey&Company, dünyanın önde gelen danışmanlık şirketlerinden… Türkiye’de de çok sayıda grup ve şirkete hizmet veriyor, onların stratejik yapılanmalarına destek oluyor. Türkiye Direktö...
McKinsey&Company, dünyanın önde gelen danışmanlık şirketlerinden… Türkiye’de de çok sayıda grup ve şirkete hizmet veriyor, onların stratejik yapılanmalarına destek oluyor. Türkiye Direktörü Giorgio Bresciani, yeni dönemde daha fazla yabancı geleceğini, Türk şirketlerinin artan rekabete maruz kalacaklarını söylüyor. Dolayısıyla, ayakta kalabilmenin giderek zorlaşacağına dikkat çekiyor. Bresciani, “Bence birçok Türk şirketi için rekabetçi kalabilmenin yolu 3 stratejik kaldıracı mükemmel şekilde yönetebilmekten geçiyor” diye konuşuyor ve önemli taktikler veriyor.
Dünyanın en önemli yönetim danışmanlığı şirketi McKinsey&Company, Türkiye’de 1995 yılından beri faaliyet gösteriyor. Özellikle bankacılık, enerji, telekomünikasyon, endüstriyel şirketler, hızlı tüketim ürünleri ve uluslararası kuruluşlar olmak üzere birçok sektörden müşteriye hizmet veriyor. McKinsey, müşterilerini strateji ve organizasyon başta olmak üzere büyüme, operasyonel iyileştirme ve uluslararası genişleme konularında destekliyor.
Mc Kinsey&Company’nin hedeflediği sektörler, özellikle gelişmekte olan ülkelerde hızlıca büyüyor. İşte bu ülkelerden biri de Türkiye. Türk Telekom’un özelleştirilmesi, ekonomik hassasiyetin önemli olduğu bir ülkede yabancı yatırımcı oranının artması, şirketlerin kaliteli üretim ve inovasyon odaklı olma yarışı ve global marka olma istekleri Türk pazarını canlandırıyor. Ancak gelecekte hem Türk şirketlerini hem de Türkiye’de yatırım yapan global markaları nelerin beklediği her sektörün merak edilen konusu.. 2003 yılından itibaren Türkiye’de yöneticilik görevini üstlenen Giorgio Bresciani, Türkiye’deki pazar yapısının değiştiğini şu sözleri ile ifade ediyor: “Gündem artık daha çok yenilikçilik, yaratıcılık, teknoloji, müşteri odaklılık, hizmet ve yetenekli insan profilini istihdam etme oldu.”
Son yıllarda yabancı yatırımın artması, bazıları tarafından olumlu algılanırken bazıları da yabancı sermaye yatırımlarının artmasının yerel pazara zarar vereceğine inanıyor. Türk bankacılık sektörünün yüzde 40’ının yabancı yatırımcılar tarafından yönetilmesini Bresciani şöyle yorumluyor: “Bankacılıkta yabancıların payı Polonya’da yüzde 70, Macaristan’da yüzde 92 ve Çek Cumhuriyeti’nde ise yüzde 96. Buradan şu anlam çıkarılabilir: Türkiye’de hala yabancı yatırımcıların pazarı dolduracağı bir boşluk var.” Capital Giorgio Bresciani’ye Türkiye’de gelecekte sektörleri nelerin beklediğini, hangi sektörün büyüyeceğini, Türk şirketlerinin değişen organizasyon yapılarını ve Türk pazarını hangi gelişmelerin beklediğini sordu:
*Türkiye’deki şirketler ve büyük gruplar, şimdiye kadar dağınık bir iş grubu profili ile çalıştılar. Şimdi odaklanmaya yöneliyorlar. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Son 5 yılda, Türkiye’nin en önemli grupları bir yandan ana işlerine odaklanırken, bir yandan da büyüme potansiyeli yüksek olan farklı sektörlere ve işlere yöneldiler. Bu iki trend birbiriyle uyum gösteriyor. Çünkü, şirketler hem ana iş koluna odaklanıp, değerini maksimum seviyeye çıkarırken aynı zamanda hızlı büyüyen pazarların sunduğu fırsatları değerlendirilerek ümit vaat eden sektörlere yatırım yapmış oluyorlar.
*Yeni rekabet ortamında başarılı olmak isteyen şirketlerin ne gibi değişim stratejilerini hayata geçirmeleri gerekiyor?
Bence birçok Türk şirketi için rekabetçi kalabilmenin yolu 3 stratejik kaldıracı mükemmel şekilde yönetebilmekten geçiyor. Bunlardan birincisi, maliyet verimliği… Bu konuda gidilecek çok yol var. Maliyet verimliliğini sağlayabilmek için, teknoloji ve üretim süreçlerine doğru yatırımlar yaparak özellikle sermaye verimliliğini çok geliştirilebilir.
İkinci stratejik kaldıra�� ise ürün ve hizmetlerde yaratıcılılık ve yenilikçilik. Bu da ancak Ar-Ge’ye yapılan yatırımın sürekliliği ile gerçekleşebilir.
Üçüncü önemli adım ise, ki bu adım Türk şirketleri için daha da önemli hale gelmeye başlıyor, müşteri odaklılık ve dağıtım altyapısının etkinliği.
*Ürün ve hizmette inovasyonun rekabet adına önemli olduğunu söylediniz. Sizce gelişmekte olan pazarlar ve gelişmiş ülkeler arasında inovasyon açısından farklılıklar ya da benzerlikler var mı?
Gelişmekte olan pazarlarda müşteri davranışlarını incelerseniz, isteklerinin hep “en son ürün” ya da “en son teknoloji” olduğunu göreceksiniz. Dolayısı ile gelişmekte olan pazarlarda faaliyet gösteren şirketlerin karşılaştıkları değişim ve fırsatlar, gelişmiş pazarlardaki ile gitgide daha benzer hale geliyor. Gelişmekte olan ülkeler de artık eski değil, artan oranda yenilikçi ürünler talep ettikleri için gelişmiş ülkelerde olgunlaşan ürünü ya da teknolojiyi belli bir sure sonra gelişmekte olan pazarlara taşıma yaklaşımı artık işe yaramıyor.
*Türkiye’de bankacılık sektörüne yabancı yatırımcılar büyük ilgi gösterdi. Sektördeki yabancı yatırımcı payı sizce ne düzeyde olmalı? GE- Garanti ve Citibank-Akbank ortaklığı gibi yabancı ortağın hakim durumda olmadığı ortaklıklar hakkındaki yorumunuz nedir?
Türk bankacılık sektörünün yüzde 40’ını yabancı yatırımcılar yönetiyor. Türkiye’ye olan ilginin nedeni bankacılıkta dünyada en hızlı büyüyen pazarlardan biri olması. Hem modernleşiyor hem de oldukça karlı bir pazar. Öte yandan, mesela Doğu Avrupa ülkelerine bakarsanız, bankacılık pazarında yabancı payının belirgin şekilde daha yüksek olduğunu görürsünüz. Örnek verirsek bankacılıkta yabancı payı Polonya’da yüzde 70, Macaristan’da yüzde 92 ve Çek Cumhuriyeti’nde ise yüzde 96. Buradan şu anlam çıkarılabilir: Türkiye’de hala yabancı yatırımcıların pazarı dolduracağı önemli bir boşluk var.
*Ancak bazı uzmanlar, yüzde 40 oranının bile çok yüksek bir oran olduğunu düşünüyor. Sizce bu kadar büyük bir payın yabancı yatırımların sahip olmasından dolayı iç pazarın kazanacağı yarar ne olur?
Yüzde 40 dikkate değer bir oran. Bence bu oran yükselmeye devam edecek, ancak aynı zamanda Türkiye’nin diğer Doğu Avrupa ülkelerinin yaşadığı deneyimleri birebir yaşayacağına da inanmıyorum. Ülkedeki yabancı yatırımcıların hepsi global ya da uluslararası bankalar.
Bence bankacılık sektörünün bu yatırımcılardan elde edeceği iki önemli avantaj var. Birincisi, finans pazarında istikrarın sağlanmasına katkı sağlamaları ki bu durum Türkiye gibi değişken yapıdaki bir ülke için oldukça önemli. İkincisi, ürün ve hizmet konusunda inovasyon ve maliyet verimliliği getiriyorlar. Her ikisi de müşteriler adına avantaj sağlayan faktörler.
*2006 ve 2007’de büyük şirketlerin gündeminde neler vardı? Hangi konularda iyileştirmeler yapmaya çalıştılar?
Büyük Türk şirketleri açısından 2006–2007 dönemi büyüme ve özellikle uluslararası pazarlarda büyüme konusunda önemli yıllardı. Hem iç pazar hem de uluslararası pazarlardaki fırsatları yakalayıp değerlendirmek de yine ana temalardandı.
*Türkiye’nin önde gelen şirketleri önümüzdeki 5 yıl için gündemlerine hangi konuları almalı, kendilerine ne gibi hedefler koymalı?
Uzun vadede, Türk şirketlerinin karşılaşacağı en önemli gündem maddesi yine büyüme konusu olacak. Gelişen iç pazar şirketlere önemli fırsatlar sunuyor. Ancak aynı zamanda, işlerini daha uluslararası ve bölgesel hale getirebilme şansları da mevcut.
Daha önce söylediğim gibi, şirketler sermaye üretimi yoluyla maliyet verimliliğini artırmalılar. Son olarak, şirketlerin yetenek geliştirmeye odaklanmaları gerekecek. Bu şu anlama geliyor: Geleceğin önemli yeteneklerini geliştirmek ve elde tutmak için insan kaynaklarına daha çok yatırım gerekiyor. Hızlı büyüyen ve pek çok büyüme fırsatı vaat eden bir pazarda en iyi yetenekleri kendilerine çekebilmek ve geliştirebilmek için, şirketlerin daha çok yatırım yapmaları önemli.
*Bankacılık, enerji, telekomünikasyon ve üretim ve hizmet sektörlerinde yönetim ve rekabet açısından en önemli engeller neler? Bu sektörlerde daha rekabetçi olmak isteyen şirketlere yönelik önerileriniz neler?
Uzun vadede başarılı olmak için Türk şirketlerine iki stratejik noktaya odaklanmalarını öneririm: İlki yetenek. Türk eğitim sisteminin yetiştirdiği en iyi insan kaynağını şirketlerine çekip, geliştirip, elde tutmanın yollarını aramalılar. Böylece şirketler uzun dönemde rekabet avantajı yakalayabilirler. İş piyasasında rekabet zaten şu anda son derece yoğun.
İkinci olarak, inovasyona odaklanarak bunu yalın organizasyon ve operasyon modelleri ile birleştirmeliler.
Bence bankacılık sektörü 3 önemli gündem maddesi ile karşı karşıya. Birincisi büyüme. Ikincisi azalan faiz oranları ile birlikte daha da önem kazanan ürün ve hizmet inovasyonu ve geliştirilmesi. Üçüncüsü ise değişen bir pazarda operasyonel maliyet verimliliği ve dağıtım modellerinin etkinliği.
Hangi Sektörde Hangi Gelişmeler Yaşanacak?
“Bankacılık Hızlı Büyüyecek”
Bankacılık sektörünün çok hızlı büyümesi bekleniyor. Bu sektör, daha önce bahsettiğim gibi, inovasyona, müşteri odaklılığa ve artan oranlarda dağıtım modellerinde yaratıcılık etkinliğe daha açık hale gelecek. Aynı zamanda iç pazarda da zaman içinde bir miktar konsolidasyon olmasını öngörüyoruz.
“Telekomda Rekabet Kızışacak”
Telekom endüstrisi, farklı segmentlerde çok hızlı gelişme gösterecek olan bir başka sektör. Cep telefonu, geniş bant ve internetin bugünkü penetrasyonu Türkiye’nin bu sektörde önemli bir potansiyeli olduğunu gösteriyor. Telekom endüstrisinde son birkaç yıldır devam eden serbestleşme süreci gelecekte bir ihtiyaç olarak tamamlanacak ve pazardaki rekabet oldukça kızışacak.
“Türkiye Enerjide Önemli”
Enerji sektörü çok geniş ve içinde birçok farklı iş kolunu barındırıyor. Ülke olarak, Türkiye’nin bölgede iş geliştirme potansiyeli açısından büyük fırsatlar sunan enerji koridorunda önemli bir rol oynama şansı var. Sektör hala özelleşme ve serbestleşmesini aşamasında olsa da enerji ve doğalgaz pazarlarında kayda değer büyümeler bekliyoruz.
“İmalatın Rakipleri Dev Olacak”
İmalat endüstrisi Türkiye’nin rekabet avantajlarını kullanarak ülkeyi dünyada önemli bir üretim merkezi haline getirebilir. Hızlı tüketim malları üreten şirketler iç pazarda büyümeye cevap verirlerken aynı zamanda da Türkiye’nin büyüyen pazarından pay kapmak isteyen uluslararası devlerle rekabet içine girecekler.
Gelişmekte Olan Pazarlarda
Türkiye Farkı
3 Benzer Özellik
Türkiye diğer gelişmekte olan pazarlarla hem benzer hem de farklı özellikler taşıyor. Benzer yanlarından başlarsak, öncelikle, Türkiye, tıpkı diğer gelişmekte olan pazarlarda olduğu gibi, hızlı büyüyen ve inovasyona çok açık bir ülke. Ikincisi, serbest pazar sayesinde uluslararası rekabetin etkilerine açık. Üçüncüsü, diğer tüm gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye’nin de çok güçlü bir işgücü maliyeti avantajı var.
Telekomda Türkiye Geride
Farklılıklara gelirsek: Türkiye coğrafi olarak önemli bir avantaja sahip, doğu ile batıyı birbirine bağlayan özgün konumu, onun bu 2 bölge arasında bir köprü olmasını sağlıyor. İkinci fark, diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla halen düşük olan yabancı yatırım seviyesi. En son olarak da temel bazı sektörlerin liberalleşeme seviyesi. Örneğin telekomda Türkiye diğer ülkelerden ve özellikle Doğu Avrupa’dan geride.
Türk Şirketlerinin Yeni Gündemi
Geçtiğimiz 5 yıl boyunca, Türk şirketleri hem iç hem de uluslararası pazarlarda gittikçe artan bir rekabete maruz kaldı. Böylesine rekabetçi bir ortamda yöneticiler belirli sürdürülebilir rekabet avantajlarını bulmaya ve geliştirmeye odaklandılar. Gündem artık daha çok yenilikçilik, yaratıcılık, teknoloji, müşteri odaklılık, hizmet ve yetenek gelişiminin sağlanmasından oluşuyor. Türk şirketleri de uzun vadeli düşünme gerekliliği konusunda artık daha bilinçli hale geldiler.
Türk Şirketleri Ne Yapmalı?
“Türk Şirketleri Yalınlaşmalı”
Türk şirketleri organizasyon yapılarını modernleştirmek ve şirketlerini daha verimli hale getirebilmek için çok çalıştılar. Bence bir sonraki adım yalın organizasyonlar haline gelmek ve operasyonları yalınlaştırabilmek.
Performans Ölçümü Yapılmalı
Verimlilik anlamında da Türk şirketleri çok yol kat etti. Ama bana göre önümüzdeki yıllarda daha fazla ilerleme sağlanabilir. Bunun yolu da yöneticilerin sorumluluk alanlarının belirginleştirilmesine ve performans ölçümüne daha çok odaklanılmasından geçiyor.
Uluslararası Pazara Nüfuz
Özellikle bazı sektörlerde Türk şirketler rekabetçi üretim maliyetlerine bağlı olarak önemli avantajlara sahip. Bu gibi Türk şirketlerinin global marka olmaları uluslararası pazarlara daha fazla nüfuz edebilmelerine bağlı. Bunun için uluslararası düzeyde bir değer önerisi geliştirebilmeli, yurtdışındaki rekabet dinamiklerini anlayabilmeliler.
Global Rekabet Avantajı
Sadece rekabetçi üretim avantajlarına güvenemezler. Eğer global anlamda büyümek de istiyorlarsa, ürünlerine yatırım yapmanın yanı sıra uluslararası ortamda mücadele edebilecek yeterliliklerini de geliştirmeliler. Bu yeterlilikler pazarlama, satış, dağıtım, düzenleme ve yetenek yönetimini kapsıyor.
Hande Yavuz
[email protected]
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?