Zirveye Yolculuk

Türkiye’de aile şirketlerinin oranı yüzde 95’e ulaşıyor. Bu şirketler de başkan veya CEO’larını genelde aile içinden seçiyor. Çocuk yaşta aile şirketinde çalışmaya başlayan yeni kuşaklar, yine şirk...

1.09.2007 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Türkiye’de aile şirketlerinin oranı yüzde 95’e ulaşıyor. Bu şirketler de başkan veya CEO’larını genelde aile içinden seçiyor. Çocuk yaşta aile şirketinde çalışmaya başlayan yeni kuşaklar, yine şirket içinde pişerek başkanlık veya CEO’luk koltuğuna hazırlanıyor. Ancak, hazırlık süreci sanıldığı kadar kolay geçmiyor. En alt kademeden başlayan yeni kuşak, bazen İnci Holding Yönetim Kurulu Başkanı Şerife İnci Eren gibi 30 yıl beklemek zorunda kalıyor. Zirveye giden uzun ve engebeli yolu Güler Sabancı ve Feyhan Kalpaklıoğlu 26 yılda, Mustafa Koç 19 yılda, Murat Ülker ise 18 yılda aştı.

"Devrederken hazırlamadım. Mustafa Koç 10 sene evvel hazırlanmaya başladı. Yurtdışında işler nasıl yürütülüyor diye çalıştırdık... Sonra şirketlerimizde, muhtelif kademelerde bilfiil çalıştı. Yetiştiğine karar verdiğimiz zaman ben şirketi kendisine devrettim. Dediği doğrudur; ‘Bana iki yıl ver, tam hazır değilim’ dedi, iki yıl daha kaldım."

Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç, başkanlık koltuğunu büyük oğlu Mustafa Koç'a devredişini bir basın kuruluşuna verdiği söyleşide böyle anlatmıştı. Aslında Mustafa Koç ilk olarak 1984'te Tofaş Oto'da satış elemanı olarak göreve başladı. Mustafa Koç’un başkanlığa giden yolunu bu tarihten başlatırsak süreç yaklaşık 19 yıl sürdü.

Sabancı Holding Başkanı Güler Sabancı’nın başkanlığa giden yolu ise daha uzun. 1978'de Lassa ile çalışma hayatına başlayan Güler Sabancı, grup içinde çeşitli pozisyonlarda görev aldıktan sonra 2004'te, yani 26 yıl sonra başkanlığa getirildi.

2000’de Ülker İcra Kurulu Başkanı olan Murat Ülker, 1982’de iş hayatına atıldı. Grup içindeki ilk görevini ise 1984’te aldı. Başkanlık için yaklaşık 18 yıl bekledi.

Görüldüğü gibi bugün Sabancı,Yaşar, Ülker, Koç, İnci gibi büyük grupların ve Tekofaks, Mavi gibi büyük şirketlerin tepe yöneticileri bulundukları görevlere gelmek için 15 yıldan daha fazla bekledi. Neredeyse tamamı grup içersinde çıraklık dönemlerini atlattı ve tecrübe kazandı. Aşağıda detaylarını okuyacağınız haberimizde bu tepe yöneticilerden bir bölümünün yöneticiliğe hazırlanma hikayelerini okuyacaksınız. Bu hikayelerden de görüleceği gibi başkanlığa giden “uzun” yol baba şirketi bile olsa oldukça sabır ve fedakarlık istiyor.

Neden Akbank’ta Başlamadı?
20 yıldır bankacılık yapan Akbank Murahhas Üyesi Suzan Sabancı Dinçer, bugünkü koltuğuna oturuncaya kadar 10 yıllık bir hazırlık sürecinden geçti.

Aslında Suzan Sabancı’nın bankacılığa olan ilgisi çocukluk yıllarına kadar gidiyor.
7-8 yaşındayken okul çıkışı Fındıklı’daki genel müdürlüğü giden Sabancı, dönemin genel müdürü Medeni Berk’in kuryelerini taşırken kendisinden çok etkilenmiş ve eğitiminin merkezine bankacılığı koymuş. Eğitimimi tamamladıktan sonra ise babası Erol Sabancı’nın önerisiyle BNP Ak Dresdner Bank’ta çalışmaya başlamış. “Akbank’ta başlamış olsaydım soyadımın ağırlığı çok hissedilir, pek çok işi öğrenemeyebilirdim” diyen Sabancı, BNP’deki çok yönlü çalışmasının iş akışlarını hazmederek sindirmesinde yararlı olduğunu düşünüyor.

1987-1988’de BNP’de çalışan Sabancı, 1989’da Akbank’a geçti. Hazine bölümünde çeşitli üst düzey görevler aldı ve 1997’de ise murahhas üyelik görevine getirildi.

Soyadından dolayı yakından izlendiğini söyleyen Suzan Sabancı, hazırlık sürecinde ve bugün, babası ile aynı alanda çalışmanın kendisine daha fazla sorumluluk yüklediğini düşünüyor ve ekliyor, “Erol Sabancı gibi bankacılık sektörünün duayeni bir babanın kızı olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Bu deneyimi çok büyük bir fırsat ve şans olarak gördüm. Yetişmemde bana renk ve heyecan verdi, ulaşılması gereken hedeflerimi daima yükseltti.”

Başkanlık İçin 30 Yıl Bekledi
İzmirli İnci Holding, jant üretimiyle bütünleşmiş bir grup. Holding’in yönetim kurulu başkanlığına mayıs ayında Cevdet İnci’nin kızı Şerife İnci Eren atandı. İş hayatına 1977 yılında grup şirketi Jantaş’ta başlayan Eren, şirketin kasa ve finans işlerinde çalıştı. Eren, “İş yaşamında orada büyüdüm” diye anlattığı bu dönemde, finansın yanı sıra dış ticaret, insan kaynakları ve halkla ilişkilerden de sorumlu oldu. Daha sonra serbest bölgede kurulan Cidaş adlı grup şirketinin ve İnci Sigorta’nın yönetimine atanan Şerife İnci Eren, İnci Lojistik’in de yönetim kurulu başkanlığını yaptı. 2004’ten itibaren de grubun en önemli şirketi olan İnci Akü’nün yönetim kurulu başkanlığını yürüttü. 2007’de ise holdingin yönetim kurulu başkanı oldu. Dolayısıyla Şerife İnci Eren, yönetim kurulu başkanlığına giden yolu 30 yılda almış oldu. Grupta çalıştığı süre boyunca soyadından dolayı çektiği zorluğu Eren şöyle anlatıyor:

“Kurucu başkanımızdan 2 nesil olarak bizlere sorumlukların devri sırasında, güçlü bir liderin ardası olmak ve kişilerin beklentilerinin farklı olması zorlayıcıydı. Ancak, zaman içinde  babamızdan aldığımız değerlerle farklı bir yönetim tarzını harmanlayıp, geliştirmemiz ve kararlı davranmamız, sonucun bugünlerdeki gibi olmasını sağladı.”

Kamyonlarla Anadolu’yu Gezdi
Tahincioğlu Holding CEO’su Özcan Tahincioğlu, babasının telkinleri doğrultusunda diğer aile bireyleri gibi şirkette her kademede çalışarak bugünkü görevine geldi. Tahincioğlu babasının telkinlerini şöyle anlatıyor:

“Babam iyi bir yöneticinin, bir hafta bile olsa, güvenlikten hademeliğe kadar en alt seviyedeki tüm işleri yaptıktan sonra, muhasebe, satış, pazarlama, finans gibi tüm departmanlarda daha orta kademelerde rotasyona tabi tutulması gerektiğine inanırdı. Ayrıca, belli bir gelir seviyesinin üzerinde İstanbul’da büyüyen bir kişinin Türkiye’yi gerçek anlamda tanımasının mümkün olmadığını da düşünürdü. Ben de, babamın yönlendirmesi ile mümkün olduğu kadar bu prensibe uymaya çalıştım.”

Babasının bu yönlendirmesi ile ortaokuldan itibaren her yaz bazen şirketin kamyonlarıyla, bazen satış müdürü ile birlikte bölgeleri gezen Tahincioğlu, üniversiteden mezun olduktan sonra Kent Gıda’daki ilk resmi işine finansman elemanı olarak başladı. Eğitimimden 13 yıl sonra ise bugünkü pozisyonuna geldi. Özcan Tahincioğlu, hazırlık sürecini şöyle anlatıyor:
“Aldığınız her görevi soyadınız veya kim olduğunuz nedeniyle değil de gerçekten hak ettiğiniz için aldığınızı kanıtlama gereksinmesi dışında herhangi bir zorluk yaşamadım. İnsanlar değişime karşı genelde çok temkinli yaklaşır. Benim de bu süreçte en zorlandığım kısım bazı kemikleşmiş alışkanlıkların değiştirilmesinde oldu.” 

Mavi’nin Fikir Babalığını Yaptı
Mavi Jeans’in CEO’su Ersin Akarlılar da çocukluk yıllarından itibaren yaz aylarında babasının üretim atölyesinde çalışmaya başlayarak işe ısındı. 1970’lerin sonunda küçük atölyeleri 40 makineye ulaşan Akarlı Ailesi, Mercan’da toptan satış yapan bir mağaza açtı. Ersin Akarlılar, ilk çıraklık dönemini bu küçük toptancı mağazasında geçirdiğini söylüyor. Akarlılar, “İşin müşteriyle buluşan kısmı her zaman daha fazla ilgimi çekiyordu. Toptan alışveriş yapmak üzere gelen müşterilere ürün satmak, paketlemek, kolileri arabalarına yüklemek gibi her aşamayı yapıyor, bundan da keyif alıyordum” diye o günleri anlatıyor.

Aile, 1980’lerde blue jeans üretimine odaklandı ve dünya markalarına üretim yapmaya başladı. “Biraz eğitimim, biraz da gençlik cesaretiyle kafamda ‘üreticiden marka çıkarılabilir’ düşüncesi oluşmaya başladı. Ailedeki herkes de bu fikri destekleyince 1991’de Mavi doğdu” diyen Ersin Akarlılar daha sonra Mavi Amerika ve Kanada’yı kurdu ve başkanlığını yaptı. 2003 itibariyle ise Mavi Kuzey Amerika’nın yanı sıra Avrupa ve Avustralya’nın da başına geçti. Ersin Akarlılar 2005’ten bu yana tüm dünya Mavi’lerinin CEO’su olarak görev yapıyor. Eğitiminden CEO’luğa uzanan yolculuğu yaklaşık 16 yıl süren Akarlılar, Mavi’nin bugünkü durumuna gelmesine girişimci yaklaşımlarıyla katkıda bulundu.

Hazır Olunca Ceo Oldu
2006’da Tekofaks İcra Kurulu Başkanı olan Hande Bermek Başoğlu, bu göreve gelinceye kadar grup içinde çeşitli kademelerde 16 yıllık bir hazırlık sürecinden geçti. Tekofaks’daki kariyerine en alt kademeden başladı ve finans, iletişim, dış ticaret gibi farklı departmanlarda görev aldı.

Kurumun içinde büyümesinin kurumsallaşma, kurum kültürünün devamlılığı için kendisine büyük bir avantaj sunduğunu söyleyen Hande Bermek, bu kültürün temelinde yatan felsefeyle büyüdüğünü, hiç farklı hayalleri, farklı planları, alternatif arayışları olmadığına dikkat çekiyor.  “Tekofaks vardı ve bir gün ben de bu yapı içinde üzerime düşeni en iyi şekilde yapmak için uğraş verecektim. O gün işte bugünmüş” diye konuşan Bermek şöyle devam ediyor:

“Hazırlık süreci yok aslında, hazır hissettiğiniz an var. Yaşadığınız her an iş yada özel yaşam sizi olgunlaştıran bir süreç. En önemli baskı unsuru, size inanan kişilere mahcup olmamak istiyorsunuz. O nedenle olgunlaştığınız ve işe hakim olduğunuzu hissettiğiniz an çok önemli. Aile şirketlerinde liderin gel dediği an hazır olamayabiliyorsunuz. Ben de bu dönemi yaşadım, ama Ayhan Bermek’in anlayışlı tutumu beni bugünlere adım adım taşıdı.”

Oğlu Can’ı şirketin başında hayal ettiğini söyleyen Bermek, Tekofaks’ı babasını aratmayacak şekilde yönetmek ve oğluna devretmek istediğini, bunun da kendisine büyük bir motivasyon sağladığını söylüyor.

Tırlar Onun İlgi Alanındaydı
Yeşim Tekstil’in CEO’su Şenol Şenkaya, okul yıllarından itibaren aile şirketinde çalışmaya başladı. Çünkü, babası Şükrü Şenkaya işin, başında durularak öğrenileceğini düşünüyordu. Ortaokul yıllarından itibaren fabrika ortamını görmek üzere tatillerde işin yolunu tutan Şenkaya, en alt kademede, her türlü detayı öğrenerek işe başladı. Yurtdışına üniversite okumaya gittiğinde bile uzaktan da olsa işleri hep takip ettiğini söyleyen Şenkaya, 1987’de Yeşim Tekstil’de çalışmaya başladı. Şenkaya, Yeşim’deki çalışma hayatını şöyle anlatıyor:
“1987’den 1991 yılına kadar Yeşim’in değişik bölümlerinde çalıştım. Özellikle pazarlama ve ihracat departmanlarında yoğunlaştım. Hem pazarlamayla hem üretimle ilgileniyordum. O zamanlar Yeşim Tekstil 350-500 kişiden oluşan bir fabrikaydı. O yıllarda Almanya’ya yolladığımız tırlar ile birebir ben ilgilenirdim. Neredeyse her hafta Almanya’ya gidip gelir, işleri bizzat kendim takip ederdim.”

Bu ağır çalışmanın sonucunda 1991’de Yeşim Tekstil’in genel müdürlüğünü üslendi. Toplam 6 yıl gibi bir sürede şirketin başına geçen Şenkaya, okul döneminde işleri sıkı tutmasının meyvesini kısa bir hazırlık süreci sonunda CEO olmasıyla aldı. Şenkaya, “Bu süreci kendi adıma iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. Çünkü hiçbir zaman kendimi patronun oğlu, imtiyazlı kişi olarak görmedim” diye konuşuyor.

30 Yaşında Tepeye Çıktı
Desa’nın Genel Müdürü Burak Çelet, bugün 30 yaşında. 14 yaşında iken müşteri temsilcisi olarak Desa’da çalışmaya başlayan Çelet, 16 yaşında 200 kişilik üretim biriminin başında ekip liderliği yaptı. 17 yaşında ise Almanya’da tek başıma fuar düzenledi. Ancak, okul hayatının sonrasında 3 kişilik bir ekiple deri mobilya döşemesi konusunda çıkan bir fırsatı değerlendiren Çelet, ilk yılın sonunda 10 milyon sterlinlik bir ciroya ulaştı. 3 yıl boyunca bu firmanın sahipliğini yaptıktan sonra tekrar Desa’ya döndü. 2005’te Desa Deri Genel Müdürlüğü koltuğuna oturan Çelet, toplam 7 yıl da şimdiki pozisyonuna ulaştı. Çelet hazırlık sürecine ilişkin şunları söylüyor:

“Deneyim kazandıktan sonra kişilerin kendi ajandaları olduğunu, yöneticiliğin bu ajandaları ortaya çıkarmak ve kendi rızaları ile ortak paydada birleştirmek anlamına geldiğini anladım.” 
Çelet hazırlık sürecinde görev aldığı kademelerde zor anlar da yaşadı. Bir kış günü Beylikdüzü’ndeki fabrikada işçilerle birlikte mahsur kalan Çelet, sabaha kadar jeneratöre bidon bidon yakıt taşıyarak üretime devam edilmesini sağladı. Sabaha karşı yükleme tamamlandığında kar ve dondan dolayı manevra yapamayan kamyonu, çalışanlarla birlikte kaldıran Çelet şöyle devam ediyor: “Hayatımda ilk defa yüklü bir kamyonun olduğu yerde havalandığını gördüm. Aracı uğurladığımızda gerçekten takım olmanın ne anlama geldiğini anlamıştım.”

Suzan Sabancı Dinçer/Akbank Murahhas Azası
 Hazırlık Sürecinde Neler Yaşadı?
 
“Sabancı’nın Kızı Bile Sizin İçin Çalışıyor”
BNP-AK’da çalışırken müşteri ziyaretine gidilecekti. Benim soyadım ziyarette biraz abartılı kalabileceği için iş arkadaşlarım başka bir isimle onların yanında olmamı tercih etti. Ziyaretimiz çok başarılı geçti. Bir süre bu müşterinin çok aktif olan kambiyo işlemlerini üstlendim.

Bir bayram arifesi günü yarım iş günüydü ve müşterinin elemanları tatile çabuk çıkabilmek için aceleci davranıyorlardı. Bankayı çok hızlı servis verme konusunda köşeye fazlası ile sıkıştırınca bankadaki üst düzey bir yetkili dayanamayıp fazla acele ettiklerini, Sabancı’nın kızının bile kendi işleri ile uğraştığını söyleyiverip beni göstermişti. Karşımdaki şahsın beni o halde çalışırken görüp düştüğü hayret hali hem beni hem bankadaki arkadaşları güldürmüştü.

Akbank’a Fazla Yatırımı Yapan Kimdi?
 Bankaya yatırım yapmış olan bir yatırımcı hazine bölümünde yetkili olmam sebebi ile ve aynı zamanda da yönetim kurulu murahhas üyesi olmam vesilesi ile kriz döneminde randevu istemiş, özellikle benle görüşme talebinde bulunmuştu. Arkadaşlar gelen kişinin zor, dik başlı ve ikna edilmesi pek kolay olmayan bir kişi olduğu ve pozisyonunun önemi konusunda beni önceden uyarmıştı. Hakikaten yatırımcı piyasayı iyi biliyor, sorularını da tam kalbinden ve keskin soruyordu. Tüm sorularını özenle açık ve net cevapladım. 45 dakika sonra benim sabrım ve net cevaplarım için teşekkür edince ben de ona teşekkür ettim. Bir banka hissedarı olarak işe nasıl bakıldığını ve nasıl hesap sorulduğunu bildiği çok açık ortadaydı. Daha sonra yaptığı alımlarla Akbank’a en fazla yatırım yapan yatırımcılardan biri haline geldiğini öğrendim.

Özcan Tahincioğlu/Tahincioğlu Holding Ceo

“Su Araba İçin Diyemedik Ayranları İçtik”

Arabamız Su Kaynattı
14 yaşındaydım. Satış müdürlerimizden biriyle Anadolu’ya yaptığım ilk seyahatlerden birinde Konya’dan Niğde’ye giderken arabamız su kaynattı. O sırada yoldan geçen kimse olmadığı için yakındaki bir çiftlik evinin kapısını çalıp, kapıyı açan yaşlı teyzeden bir şişe su rica ettik. Teyze bizi gölgede rahat bir sedire oturttuktan sonra, “Şimdi getirip gelirim” diyerek içeri girdi. Uzun bir süre sonra geri geldi, elinde büyük bir sürahi ayran ve iki bardak vardı. “Size taze ayran yaptım, bu sıcakta sizi ancak taze ayran paklar” dedi ve bize bardakları uzattı.

Anadolu İnsanı Misafirperver
 İkimizde Teyze’ye suyu araba için istediğimizi söylemeye utandık, ayranları içip, kendisine çok teşekkür edip arabaya elimiz boş bir şekilde döndük. Yaklaşık 1 saat bekledikten sonra yoldan geçen bir kamyonu durdurarak suyumuzu temin ettik ve yolumuza devam ettik. Anadolu insanının misafirperverliğini ve karşılık beklemeksizin yardımseverliğini ilk o zaman gördüm. 

Şerife İnci Eren/İnci Holding Yönetim Kurulu Başkanı
“Nasıl İhracat Yapacağız Diye Kara Kara Düşündük”

Uykularımız Kaçtı
 Ülkemizde ilk ihracat hamlesinin başladığı sıralarda, bankaların ihracat kredilerinin yoğun pazarlandığı bir donemde babam Cevdet İnci, “Bir yıl içinde nasılsa yaparız” diyerek, bizden habersiz, ihracat kredisi aldığını söyledi. O günlerde henüz ihracat için araştırmalar yapıyoruz, hiçbir şey bugün ki gibi değil, alt yapı da henüz hiç hazır değil. Tabii bir yıl geçi verdi. Bizim çalışmalar ilerledi, ama nereden baksanız, 6 aydan önce 250 bin dolarlık ihracat yapmamız mümkün değil.

Bize Kim Yardım Etti?
Cezalar çok ağır. Bizim uykularımız kaçıyor. Ne yapacağız diye kara kara düşünürken Cevdet Bey’in soğukkanlılıkla, “Şartları zorladık, ama olmadı, ne yapalım, cezasını veririz, üzmeyin canınızı” dediğini hatırlıyorum.

Ancak daha sonra, mevzuattaki mücbir sebep nedeniyle 6 ay süre uzatmış ve ilk ihracatımızı gerçekleştirmiştik. O tarihte, o uzatma iznini inisiyatif de kullanarak veren, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’ndan Sayın Suat Acar idi. Bugün jant ihracatımızın 120 milyon dolar olduğunu biliyor mudur acaba diye düşünür, hala kendisini saygıyla hatırlarız.

Ebru Fırat
[email protected]

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz