İş dünyası adeta engelli koşu gibi... Hem şirketler hem çalışanlar her
alanda birbirinden farklı bariyerlerle karşılaşıyor. Örneğin yurtdışına
yayılmak isteyen bir marka için ilk direnç, genişleyeceği ülke sayısında
karşısına çıkıyor. 10 ülkeye kadar iyi giden işler, bu sınıra gelince
zorlaşmaya başlıyor. Aynı durum mağaza sayısında da geçerli. 100
mağazadan sonra operasyon giderek zorlaşıyor. Benzer bariyerler İK
yönetiminde de var, yeni ürün sunumlarında da... Şirketlere düşen ise bu
dirençleri önceden fark edip oyun planlarını ona göre değiştirmek.
Mağazalaşırken
asıl zorluk ülke sayısında. Bir süre sonra gittiğin ülke sayısında bir
direnç noktası oluşuyor. 10 ülkeyi geçtikten sonra, problemler başlıyor.
Başarılı olmak için öncelikle 5 ülkeyi geçmemek lazım. Eğer alanında
rekabetçi olamayacağını düşünüyorsan, yeni bir pazara hiç girme.
Girdiysen hemen çık ve rekabet edebileceğin başka bir ülke seç.” Bu
sözler 66 ülkede, toplam 444 satış noktasına sahip Çilek Mobilya’nın
genel müdürü Muzaffer Çilek’e ait. Aslında şirketlerin karşısına çıkan
dirençler, sadece Muzaffer Çilek’in altını çizdiği ülke sayısıyla
sınırlı değil. Büyüyen şirketleri markalaşmadan mağazalaşmaya, yeni ürün
sunma hızından çalışan artışına kadar çok sayıda “kritik bariyer”
bekliyor. Örneğin perakendeciler için 100 mağazadan sonrası kritik bir
direnç. Uzmanlara göre mağaza sayısı 100’ü geçtikten sonra operasyon
süreçleri zorlaşmaya başlıyor. İK yönetiminde çalışan sayısı 50’yi
aşınca, üretimde ise tesis sayısı 6-7’yi geçince zorluklar kendini
göstermeye başlıyor. Tüm bu direnç noktaları, şirketlerin hedeflerini,
stratejilerini ve oyun planlarını yeniden gözden geçirdikleri kritik
dönemeçleri oluşturuyor.
Tabloyu görmek için görsele tıklayın SINIR ÖTESİ DİRENÇLER
Birleşmiş
Markalar Derneği’nin verilerine göre, 80 Türk markasının yurtdışında
mağazası var. 85 ülkeye yayılan Türk hazır giyim sektörünü, 48 ülkeye
yayılan mobilyacılar izliyor. Ama bu genişleme hiç de kolay olmuyor.
Genelde 10 ülkeden sonrası operasyonel anlamda zorlamaya başlıyor.
Uzmanlara göre bu direnci aşmak için merkeze 3-4 saatlik bir uzaklığı
çember almak en sağlıklı formül. Mavi Jeans Genel Müdürü Cüneyt Yavuz,
“Bir hat şeklinde belirlersek Berlin, Dubai, Moskova ve Fas üzerinden
daire çizebiliriz. Kuzey Amerika, Avustralya gibi ülkelerde uzak
mesafeden doğan operasyonel zorluklar yaşanabiliyor” diyor. Alfemo
Mobilya Pazarlama Müdürü Süleyman Zoral ise ülke gruplarına
odaklanmanın çözüm olabileceğini düşünüyor: “Birden fazla coğrafi bölge
hedef alındığında ürün tasarlamak ve reklam vermek zorlaşır. Tek bir
ülke grubunu hedef almak ulaşım maliyetlerinde de avantaj sağlar.~
2-3
ülkeyi bir seyahatte birleştirmenizi sağlar. Mesela biz Afrika ve
Uzakdoğu pazarlarında konsolidasyona gittik.” Silk&Cashmere’in
kurucusu ve CEO’su Ayşen Za-manpur ise şunları söylüyor: “Aslında eğer
sistemi sağlam kurabildiyseniz, belirli bir büyüklüğe geldikten sonra
ilerlemek ilk zamanlardan daha kolay olabiliyor. Ama koordinatörlük
düzeyinde yurtdışı organizasyonu gerekiyor. Örneğin İngiltere mağazamızı
açtıktan sonra Avrupa genel sorumlusu koordinatörü atayacağız. Bu
koordinatör sürekli Avrupa satış noktalarını denetleyecek, gerekli
olduğunda bizzat yönetecek. Ama bu yöneticiler oldukça yüksek maliyetli.
Ancak aynı bölgede 1520 mağaza açtıktan sonra uygun hale geliyorlar.”
MARKADAKİ ÜST SINIR
Şirketler
için bir başka güçlü direnç de markalaşma sürecinde kendini gösteriyor.
Uzmanlara göre, kesin bir kural olmamakla birlikte bir şemsiye markanın
altındaki marka sayısı 20’yi geçmemeli. Çünkü çok fazla marka,
kârlılıkta sıkıntı yaratabiliyor. En büyük risk ise başarısız olan alt
markanın, diğerlerinin imajını olumsuz etkilemesi. Bu durumda tek çözüm
marka konsolidasyonu, Örneğin, Tukaş ve Eti gibi gıda devleri, son
dönemde marka sayılarını konsolide ederek bu direnci kırmayı başardı.
KPMG International Küresel Tüketici Ürünleri ve Perakende Başkanı Willy
Kruh, “Büyük hızlı tüketim şirketleri bir şemsiye markanın altında en az
3-4 markaya sahip. Genelde güçlü, olgunlaşmış şemsiye markalar daha çok
sayıda markayı altında taşıyabiliyor” diyor. “Marka sayısı sektörün
dinamiklerine, alt kategori çeşitliliğine ve tüketicinin beklentilerine
bağlı olarak değişir” saptamasını yapan Tamek Satış ve Pazarlama
Direktörü Haluk Yıldız, şunları söylüyor: “Mesela meyve suyu pazarında
azami 4-5 alt markayla tüketiciye ulaşırken gofrette bu sayı 10-12’ye
kadar çıkabiliyor.” Yıldız, fazla sayıda markanın verimsizlik ve kâr
kaybı yaratacağını vurguluyor ve “Sıkıntı sürerse marka konsolidasyonu
gündeme gelebilir. Birbirine benzer alt markalar birleştirilebilir”
diyor. Perfetti Van Melle Türkiye Pazarlama Müdürü Serkan Ergün de çok
fazla markanın riskli olacağını düşünenlerden: “Bu durumda verilecek her
türlü pazarlama desteği münferiden uygulanmalıdır. Tabii ki marka
konsolidasyonu bir seçenektir. Ancak çok sayıdaki markayı tek bir
şemsiyeye bir anda toplamak da kafa karışıklığı yaratabilir. Sağlıklı
şekilde yönetilen markaların da sekteye uğramasına yol açabilir.”
BÜYÜMEDE ÇİFT HANE DİRENCİ
Büyüme
açısından bakıldığında ise sektör bağımsız tüm şirketlerin karşısında
en önemli direnç olarak “çift haneli büyüme” duruyor. Aslında bazı
alanlarda, şirketin de ölçeğine bağlı olarak çift haneli büyümek hiç de
zor değil. Aslında en büyük zorluğu, büyümeyi “sürdürebilir kılmak”
oluşturuyor. Bu tezi rakamlar da doğruluyor. Her yıl Capital500
şirketlerinin yaklaşık yüzde 60’ı çift haneli büyüyebiliyor. Ama
şirketlerin ancak yüzde 7,5’i bu performansı 5 yıl boyunca üst üste
koruyabiliyor. Direnç, özellikle 3’üncü yıldan sonra kendini gösteriyor.
Bu performansı korumanın her yıl biraz daha zor olduğunu söyleyen Ceva
Türkiye ve Balkanlar Genel Müdürü Aslan Uzun, şöyle konuşuyor: “Ne kadar
çift haneli büyürsek durum o kadar zorlaşıyor. Tabii ki karşılaştığımız
güçlükler oluyor. Bazı operasyonlarımızı konsolide ederek
verimliliğimizi artırdık ve bu verimliliği sürdürmeye devam ediyoruz.~
Teknolojik yatırımlarımızı da hız kesmeden sürdürüyoruz.” Tema
Mağazacılık Başkanı Vahap Küçük’ün görüşleri de benzer. Küçük,
“Şirketlerin ölçeği büyüdükçe, büyüme oranı yavaş bir seyir izlemeye
başlar. Bu doğal bir süreçtir. Ayrıca rekabet de büyüme oranını
etkileyebiliyor” diye konuşuyor. Aynı fikirde olanlardan biri de THY
Genel Müdürü Temel Kotil. “Bu doğal. Çünkü belli bir orandan sonra
sayısal olarak aynı oranda büyüseniz bile bu oransal olarak düşüyor”
diyen Kotil, bu bariyerleri nasıl aştıklarını şöyle anlatıyor: “Büyüme
potansiyelini ortaya koyarak doğru stratejilerle adımlarımızı attık.
Şirketin verimliliğini artıracak önlemleri aldık. Kaliteli ürün, uygun
fiyat ve marka bilinirliği ekseninde çalışmalarımızı yürüttük. Ama daha
başaracak çok hedefimiz var.”
100 MAĞAZADAN SONRASI ZOR
Satış
ve pazarlama faaliyetlerindeki bariyer ise mağa-zalaşmada kendini
gösteriyor. Perakende sektöründeki oyunculara göre buradaki direnç
noktası 100 mağaza. Çilek Mobilya Genel Müdürü Muzaffer Çilek, “Mağaza
açmak, aslında çok kolay iş. Zor olan, açtığınız mağazaları yaşatmak,
kâr ettirmek ve sürdürülebilirliğini sağlamak. 100 mağazadan sonra
yayılmak zorlaşıyor” diyor. 200’den fazla mağazası olan Kiğılı’nın bu
direnci nasıl kırdığını şirketin CEO’su Hilal Suerdem anlatıyor:
“Elbette sayının fazla olması bazı zamanlarda sıkıntılara yol açıyor.
Mağazaların yönetimi, müşteri ilişkileri, mağazanın yer aldığı
lokasyondaki müşteri sirkülasyonu ve devamında sağladığı kârlılık
oranları zaman zaman yaşadığımız sıkıntılar arasında. Artan girdi
fiyatlarının oluşturduğu olumsuz hava, negatif devlet politikalarıyla
birleştiğinde kârlılık oldukça düşüyor ve rekabet gücünüz zayıflıyor.
Müşterinin ayağına gitme zorunluluğu masrafları da beraberinde
getiriyor. Ancak iyi bir yönetimle ve teknolojiyle bu sıkıntıların
üstesinden gelebiliyoruz.” Koton Yurtiçi Mağazacılık Direktörü Vedat
Özdemir ise bariyerleri aşma yöntemlerini şöyle sıralıyor: “Organizasyon
altyapısı büyümeye müsait olmalı. İnsan kaynakları, lojistik ve bilgi
işlem teknolojileri departmanlarında gelişmiş bir sistem var ise büyüme
gerçekleşebilir. Yani sistem ne kadar oturmuş olursa, şirket için sahip
olduğu mağaza adedi sistemin işlemesine engel olmaz. Koton’un 300’den
fazla satış noktası mevcut. Biz büyürken sadece mağaza sayılarımızı
artırmıyoruz, içeride de lojistikten insan kaynağına kadar sağlam bir
altyapı kuruyoruz.”
50 ÇALIŞAN BARİYERİ
Şirketler için
İK alanındaki en önemli direnç noktası personel yönetimiyle ilgili.
Çalışan sayısı 50’ye kadar olan şirketlerde İK yönetimi daha kolay
oluyor. 50’yi aşınca organizasyonda sıkıntılar doğabiliyor. Burada
devreye giren bazı formüller var. Mercer Yönetici Ortağı ve Türkiye
Genel Müdürü Sibel Yücesan, “İK’da doğru ve etkin yönetim için birtakım
altın oranlar vardır. Her 100 kişiye 1 İK elemanı olması gerekir. 1.000
kişilik bir şirkette en az 10 kişilik İK ekibi yoksa zorluklar olur”
diyor. Unida Danışmanlık’ın kurucu ortağı Saide Kuzeyli de aynı
formülden bahsediyor ve ekliyor: “İş alanına bağ-lı olarak ‘100-125
çalışana 1 İK çalışanı’ ilkesi ideal görülebiliyor. Çalışan sayısı kadar
önemli olan bir diğer konu, şirketin büyüklüğüne göre İK’nın ‘çalışan
ilişkileri’ türü sosyal ve idari işlerden farklı olarak konumlanan özel
bir birimi hayata geçirmesidir.” MY Executive’in kurucu ortağı Müge
Yalçın ise “Çalışan sayısı arttıkça doğal olarak işler zorlaşır. Burada
önemli olan İK bölümünün nasıl yapılandırıldığı ve yetkin yöneticilerden
oluşup oluşmadığı” şeklinde konuşuyor.~
HRM Danışmanlık Kıdemli
Danışmanı Elif Ejdar Özel, 50 çalışan bariyerini aşma yollarını şöyle
özetliyor: “Çalışan sayısının artması şirketler için yasal birçok
zorunluluğu da beraberinde getiriyor. İş yeri hekimi zorunluluğu, eski
hükümlü ve terör mağduru istihdamı, iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları
ve yaptırımları devreye giriyor. O nedenle 50’nin üzerinde çalışanı
olan şirketlerde İK yönetimi daha zorlaşıyor. Bunu aşabilmenin en iyi
yolu operasyonel faaliyetler için dış kaynak kullanılması.”
TERFİDEKİ KRİTİK DİRENÇ
İK’daki
bariyerler sadece şirketler için değil, çalışanlar için de var. Örneğin
orta kademeden sonrası en önemli dirençlerden biri. MY Executive Kurucu
Ortak Müge Yalçın, şunları söylüyor: “Genel müdür/CEO veya genel müdüre
bağlı tepe yönetici pozisyonuna gelmek biraz daha zor ve tıkanmalar da
bu seviyenin hemen öncesinde başlıyor. Genellikle 6-10 yılda müdür
pozisyonuna geliniyor. Fakat tepe yönetimde daha az sayıda koltuk olduğu
için bu noktada rekabet artıyor. Bir sonraki direnç ise direktörlük ya
da genel müdür yardımcılığı seviyesinde gözleniyor. Çünkü, sadece 1 tane
genel müdür pozisyonu var.” HRM Danışmanlık Kıdemli Danışmanı Elif
Ejdar Özel, direnci aşma yöntemlerini şöyle sıralıyor: “Global
şirketlerde kişinin sorumluluk alanı genişletiliyor. Dikey yapılanmanın
yerini yatay yapılanma alıyor. Şirket içi rotasyonlar da kullanılan bir
yöntem.” İK uzmanı Saide Kuzeyli ise çalışan çözümlerine dikkat çekiyor:
“Kendine güvenen, cesur ve atak bir çalışan, orta kademedeki zinciri
kırmak, yani terfi için en fazla 5-6 yıl bekliyor. Bu süre sonunda eğer
şirketteki kariyer modelini beğenmediyse gitmekten çekinmiyor.”
SANAYİCİNİN DİRENCİ KIRMA FORMÜLÜ NE?
ÜRETİMDE YÜZDE 70 DİRENCİ
Üretimdeki bariyerlerin en önemlisi kapasite kullanımı ve tesis
sayısında görülüyor. Kastamonu Entegre Genel Müdürü Haluk Yıldız,
“Tesislerimizi yüzde 80-90 kapasiteyle çalıştırmaya gayret ediyoruz.
Daha düşük kapasitelerde maliyet optimizasyon kaybediyor ve kârlılık
düşüyor. Dolayısıyla bariyer noktası en az yüzde 70 kapasite
diyebiliriz” diyor. Bu direnci aşmak için uyguladıkları stratejiyi ise
şöyle özetliyor: “İhracat pazarlarımızı aktif tutuyoruz ve yeni
pazarlara açılıyoruz. Katma değerli ürün yüzdesini sürekli artırıyoruz.
Teknoloji ve verimliliğe odaklanıyoruz.” 6 TESİSTEN SONRASI ZOR
Sarkuysan Genel Müdürü Hayrettin Çaycı ise farklı bir açıdan bakıyor ve
üst bariyere vurgu yapıyor: “Sarkuysan olarak aylık 18 bin tonu geçen
üretimlerimizde sorun meydana geliyor. Üretim bu bariyer noktasına
gelince, özellikle makine üretim kapasiteleriyle işçilik yeterliliğinde
zorluklar ortaya çıkıyor. Böyle durumlarda işletmelerin başvurması
gereken husus verimliliği artırmaktır. Tesis sayısı açısından bakarsak 6
tesise kadar süreçler kolayca idare edilebilir. Bu sayıdan sonrası
zorluk arz eder.”~ BASİT ÜRÜNDE SIKINTI YOK
Zorlu Holding Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın’ın değerlendirmeleri
şöyle: “Sanayi ürünlerinde temel ürünlerde bir bariyer yoktur. Üretim
arttıkça maliyet düşer ve rekabet avantajınızı korursunuz. Çin ve
Hindistan bunu başardı. Karşınıza çıkacak dirençleri aşmak için hammadde
kaynağına yakın olmak, hatta ona sahip olmak gerekir. Ayrıca üretim
yerini büyük tutmak, kapasiteyi yüksek tutmak, teknoloji ve otomasyona
önem vermek başarıyı getirir. KOBİ düzeyindeki şirketlerin işçi sayısını
200-300 kişiyle sınırlı tutması da önemli.”
YENİ ÜRÜNDE NASIL BARİYERLER VAR?
20 HAFTA KRİTİK
Yeni ürün hızında da önemli direnç noktaları var. Bu bariyerler sektöre
göre değişiyor. Hızlı tüketim ürünleri (HTÜ) ve gıdada çok hızlı bir
sirkülasyon var. Diğer alanlarda popüler bir markanın 4 ayda bir yeni
ürün sunması makul görülüyor. Alt sınır olarak 20, üst sınır olarak ise
40 hafta telaffuz ediliyor. Yeni ürün sunarken 20 haftadan (4-4,5 ay)
hızlı olmak kârlılığı eritme riski getirirken, 40 hafta bariyerini aşmak
ise rekabette geri düşmeye neden oluyor. YILDA 10-15 ÜRÜN
Perfetti Van Melle Türkiye Pazarlama Müdürü Serkan Ergün, yılda 10-15
üründen fazlasının işleri zorlaştıracağını düşünüyor ve ekliyor. “HTÜ ve
gıdada niteliğine göre yılda 10-15 SKU’ya (stok tutma birimi) kadar
çıkan bir yeni ürün lansman süreci yaşanabilir. Bu aşıldığında
tüketicinin aklı karışabilir ve ayrıca kârlılık düşebilir.” PORTFÖYE DE BAĞLI
Tamek Satış ve Pazarlama Direktörü Haluk Yıldız ise sayı değil oran
vermeyi tercih ediyor: “Yenilikçi bir marka, her yıl ürün portföyünün en
azından yüzde 10-15’ini yenileyerek verimli bir yeni ürün geliştirme
süreci izleyebilir. Bu sınır aşıldığında, tüketiciyle iletişim,
organizasyon yönetimi, dağıtım kanalları, tedarik gibi kritik noktalarda
işlerin zorlaşması artacaktır. Bu da kârlılığa doğrudan olumsuz etki
yapar.” HIZI YÖNETMEK ÖNEMLİ
KPMG International Küresel Tüketici Ürünleri ve Perakende Başkanı Willy
Kruh ise şunları söylüyor: “Küresel perakendeciler son 10 yılda yeni
ürün hızlarını ciddi biçimde kısalttı. Bu süre 50-60 haftadan 20-40
haftaya indi. Hatta Zara 2 haftada bir yeni ürün çıkarıyor. Yapılan
hesaplara göre yeni ürün hızındaki her bir haftalık kısalma, kâr marjını
25 baz puan (yüzde 0,0025) artırıyor. Hız başarılı yönetilirse rekabet
gücü ve kâr getirir. 40 haftayı aşmak ciro ve pazar kaybı yaşatır.”
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?