“Aslında Türkiye’de çok iyi iş çıkardık, çünkü buradaki rekabet çok
zorlu. Hatta zorlunun ötesinde… Çünkü sadece fiyat rekabeti değil, bayi
rekabeti de mevcut. Bizim Türk rakiplerimizin güçlü bayi ağları var ve
biz pek çok bayi ağına giremiyoruz.”
Bu sözler, Avrupa’nın ikinci en büyük beyaz eşya üreticisi Indesit
Company’nin yönetim kurulu başkan yardımcısı Andrea Merloni’ye ait.
Merloni, Türkiye’de “bir İtalyan gibi kalpleriyle” rekabet ettiklerini
söyleyecek kadar açık sözlü. 1995’te Türkiye pazarına giren Indesit,
bugün için pazardan yüzde 8 pay alıyor. Ancak Andrea Merloni,
önümüzdeki 5 yılda bu payın yüzde 12-14’lere çıkaracaklarını söylüyor.
Zaten pazar payını artırma stratejisi, tüm Avrupa ülkeleri için
geçerli. Krizden önce Asya ve Güney Amerika’da yatırımlara hazırlanan
Indesit Company, krizle birlikte odağını Avrupa’ya kaydırdı. Andrea
Merloni, “Bizim stratejimiz daha çok Avrupa odaklı” diyor ve yeni
stratejilerini şöyle açıklıyor: “Aslında
bu kriz sayesinde, belli bir bölgede güçlü olmanın dünyanın her yerine
dağılmaktan daha iyi olacağını anladık. Önümüzdeki 3 yıl, Avrupa
pazarlarında pazar payı ve kârlılık kazanmak üzerine olacak, özellikle
şu an için güçsüz olduğumuz pazarlara yöneleceğiz. Rusya ve İtalya
pazarlarında liderliğimizi güçlendiriyor olacağız” diyor.
Şirket, bu stratejiyle geçen yılı da kârla kapatmayı başardı.
Merloni, kârlılık adına geliştirdikleri yeni stratejilerini şu şekilde
aktarıyor:
“Bizim için en zoru, kârlılık alanımızı Doğu Avrupa ülkelerinden daha
Batı Avrupa ülkelerine taşımak oldu. Bizim kârımızın büyük bir bölümü
Doğu Avrupa ülkelerinden geliyor ama krizle birlikte bu pazarlar
gerileyince İngiltere, İtalya, Fransa gibi daha gelişmiş Batı Avrupa
ülkelerinde kârlı çalışmak üzerine odaklandık. Bu şirketimizin geleceği
için de çok iyi bir adım oldu. Rusya pazarı canlanmaya başladığı zaman
bu alandan gelen kârla iyi bir sinerji yaratacak.”
Indesit Company Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Andrea Merloni
ile Türkiye hedeflerini, aile şirketi olarak yönetim sırlarını ve
Avrupa odaklı stratejilerini konuştuk:
Beyaz eşya, krizden en çok zarar gören sektörlerden biri oldu.
Indesit olarak ciro ve kârlılık anlamında krizden nasıl etkilendiniz?
Kriz öncesinde, 2007’de ciromuz 3,4 milyar Euro’ydu. 2009’da
da 2,6-2,7 milyar Euro arasında olacak diye tahmin ediyorum. Yani kriz
nedeniyle 800 milyon Euro kaybımız olacak gibi görünüyor. Bu da yüzde
20’nin üzerinde bir düşüş anlamına geliyor.
İtalya, İngiltere, Rusya, Bulgaristan ve Ukrayna’da pazar
lideriyiz. 2007’de rekor olarak 16 milyon adet ürün sattık, 2009’da ise
13 milyon adetten az olacak. Kârlılık açısından ise 2009’u bile pozitif kârla bitireceğiz. Bu
konuda çok güçlü bir hedef koymuştuk. Çünkü, şirketin kuruluşu 1975’ten
beri hiç zarar açıklamamışız. 2009’da da bu geleneğimizi bozamazdık.
Bir iki gün önce hissedarlarımıza da açıkladığımız gibi 2009’u, 90
milyon EBITDA ile kapatacağız. Bu bizim için çok iyi bir sonuç, çünkü
gayet zorlu bir yılı geride bıraktık.
Hangi pazarlarda satışlarınız daha çok düştü?
Rusya, dünyada en kötü giden pazar oldu. Hala da öyle maalesef...
İtalya ve Fransa pazarlarında yüzde 12-15 arasında gerileme olurken,
Rusya’da sektör yüzde 35-38 daraldı. Bu bizim için ciddi bir sorun.
Çünkü, biz Rusya’da liderdik. Bu yüzden düşüşten rakiplerimizden çok
daha fazla etkileniyoruz. Ama Rusya’da, pazarın gelecek 6-7 ay içinde
toparlanacağına inanıyorum.
Indesit olarak nasıl bir global strateji izliyorsunuz?
Sektörümüzde Avrupa’nın, Avrupa derken Portekiz’den Türkiye’ye geniş
bir coğrafyayı kastediyorum, en büyük ikinci şirketiyiz. Hacimsel
anlamda pazar payımız yüzde 15. Pazarda bizim önümüzde BSH Group var.
Aslında global bir stratejimiz yok diyebiliriz. Bizim stratejimiz
daha çok Avrupa odaklı. Bu krizden hemen önce işimizi, Asya ve Güney
Amerika’ya yaymayı planlıyorduk. Biliyorsunuz kriz nedeniyle finansal
anlamda global piyasalardan sermaye bulmak çok zorlaştı, işimizi
genişletmek için para bulmamız da zorlaştı. O yüzden Avrupa pazarına
odaklandık, kriz bize bunu öğretti. Mevcut olduğumuz pazarlarda çok
gidecek yerimiz olduğuna inanıyoruz. ~
Ancak mesela Avustralya’da da faaliyetleriniz var diye biliyorum…
Evet, başka pazarlarda da varız. Ama buralardan gelen ciro, işimizin
yüzde 10’undan azdır. Tabii ki Arjantin’de de bağlı ortaklıklarımız
var, Singapur’a da bazı ürünler satıyoruz. Ama bu pazarlardaki işler
büyük değil.
Gelirlerinizin dağılımı nasıl?
Rusya Federasyonu, İtalya ve İngiltere eşit düzeyde. Toplamda ciromuzun
yüzde 60 kadarını bu pazarlardan alıyoruz. Kalan yüzde 40 ise diğer
ülkelerden geliyor. İçerde organizasyonlarımızı 5 stratejik bölgede
belirliyoruz: İtalya, Rusya, İngiltere, Doğu Avrupa ülkeleri ve
denizaşırı ülkeler.
Peki bu kriz döneminde, kârlılığı yakalamak için stratejinizi nasıl değiştirdiniz?
Bizim için en zoru, kârlılık alanımızı Doğu Avrupa ülkelerinden daha
Batı Avrupa ülkelerine taşımak oldu. Bizim kârımızın büyük bir bölümü,
Doğu Avrupa ülkelerinden geliyor ama krizle birlikte bu pazarlar
gerileyince İngiltere, İtalya, Fransa gibi daha gelişmiş Batı Avrupa
ülkelerinde kârlı çalışmak üzerine odaklandık.
Bu, şirketimizin geleceği için de çok iyi bir adım oldu. Rusya
pazarı canlanmaya başladığı zaman bu alandan gelen kârla iyi bir
sinerji yaratacak. Kârlılık için genel stratejimiz, öncelikle güçlü markalar yaratmak.
Şirketin 30 yıllık geçmişinde 20 kadar marka satın aldık ama şu an
sadece 3 markaya sahibiz. Bu da markalara odaklanma anlamında çok sarf
ettiğimizi gösteriyor. Şu an ki markalarımız pazarın liderlerinden
Indesit, orta segmente hitap eden yenilikçi Hotpoint-Ariston ve üst
segmente konumlandırdığımız Scholtès ile yola devam ediyoruz.
Stratejimizin bir ayağı da inovasyon. Biz, 2009’u istisnai
tutarsak her yıl inovasyona, 100 milyon Euro’nun üzerinde yatırım
yapıyoruz. Geçen yıl finansal yapımızı korumak adına biraz sancılı bir
karar verdik ve inovasyona 50-60 milyon Euro ayırabildik. Ayrıca,
reklam alanında da kesintilere gittik.
Bir de strateji olarak az ama iyi insan kaynakları ile çalışmayı
hedefliyoruz. Çok yalın bir organizasyonumuz var, bürokrasiye
takılmadan hızlı karar alabiliyoruz.
2010 yılı için öngörüleriniz neler?
2010, yine zorlu ama 2009’dan iyi olacak. Çünkü, emtia fiyatları
düşüyor, çelik fiyatları aşağıya gidiyor. Ayrıca İtalya, İngiltere,
Fransa gibi pazarlarda toparlanma sinyalleri de mevcut. Finansal durum
biraz daha güvenli olacak. Ama yine de zor bir yıl olacak. Bu yıl, yatırım yapmaya devam edeceğiz. 2009’da inovasyon ve
reklam alanında yatırımlarımızı kesmiştik, 2010’da da bu şekilde devam
edemeyiz. Tabii bu yıl, 2007 yılı finansal rakamlarına dönmemiz daha
5-6 ayımızı alacaktır.
Ertelediğiniz Asya ve Güney Amerika’ya yatırımlarınız bu yıl gündemde olacak mı?
Hala bu konuyu değerlendiriyoruz. Aslında bu kriz sayesinde, belli bir
bölgede güçlü olmanın dünyanın her yerine dağılmaktan daha iyi
olacağını anladık. Önümüzdeki 3 yıl stratejimiz, Avrupa pazarlarında
pazar payı ve kârlılık kazanmak üzerine olacak. Özellikle şu an için
güçsüz olduğumuz pazarlara yöneleceğiz. Rusya ve İtalya pazarlarında
liderliğimizi güçlendiriyor olacağız.
Stratejik olarak kalitede daha iyi olmak anlamında da yatırımlar
yapacağız. İnovasyona çok önem veriyoruz. Her yıl 200’un üzerinde yeni
ürün ve iyileştirme üzerine çalışıyoruz. İtalya’da tüketiciler bizim
tasarımda güçlü olduğumuzu düşünüyor, ancak kalite anlamında algıda
daha gerilerde kalıyoruz. Bu nedenle kaliteyi şirketimiz için en
öncelikli konular arasına koyduk. Kalite endeksimizde inanılmaz bir
yükseliş yaşadık. Son 5 yılda yüzde 60 iyileşme gerçekleştirdik.
Tüketiciler ve distribütörler daha mutlu ve bu anlamda yaptığımız
iyileştirmelerle 80 milyon Euro tasarruf elde ettik.~
Avrupa’da ikinci büyük oyuncusunuz. Liderlik için iddialı mısınız?
Tabii yerimizden memnun olmamız mümkün değil, yoksa pozisyonumuzu
kaybedebiliriz. Babamın “Avrupa’da en önlerde olmak istiyoruz” dediği
zamanları hatırlıyorum, bu 10 yıl önce bir hayaldi. Oysa şimdi liderler
arasındayız. Aslında hacimsel pazar payında üçüncü sıradayız, cirosal
pazar payında ise ikinciliği sürdürüyoruz. Bu yüzden Avrupa’daki pazar
paylarımızı artırmaya devam etmek istiyoruz, özellikle üst segmentte
Scholtes ile daha fazla pay almak istiyoruz. Biliyorsunuz, bizim sektörümüzde rekabet giderek artıyor. Asyalı,
Çinli ve Koreli üreticilerle rekabet etmek için kalitemiz gayet yeterli
oluyor. Ama Türk beyaz eşya üreticileri ile rekabet etmek için ki ucuz
maliyetlerle kaliteli üretim yapıyorlar, Avrupa’daki payımızı
artırmamız lazım.
Türkiye’de beyaz eşyada çok çetin bir rekabet yaşanıyor. Rakiplerinizle nasıl rekabet ediyorsunuz?
Şu an Türkiye’de pazar payımız yüzde 8 düzeyinde… Ancak, daha yüksek
olmasını istiyoruz. Aslında Türkiye’de çok iyi iş çıkardık, çünkü
buradaki rekabet çok zorlu. Hatta zorlunun ötesinde… Çünkü, sadece
fiyat rekabeti değil, bayi rekabeti de mevcut.
Bizim Türk rakiplerimizin güçlü bayi ağları var ve biz pek çok
bayi ağına giremiyoruz. Ama Türk pazarında büyümeye devam edeceğiz, 5
yıl içinde yüzde 12-14 pazar paylarına geliriz diye düşünüyorum. Yalnız
bu sadece bize bağlı değil, modern perakende ağlarının büyümesine de
bağlı. Bu modern ağlar yaygınlaştıkça bizim gidecek daha çok yolumuz
olacak. Türkiye’de kişisel ilişkilerimizle, kalbimizle, bir İtalyan
olarak rekabet ediyoruz. Dediğim gibi klasik dağıtım ağlarından ziyade
modern perakende zincirleri ile bağlantılarımız var ve modern perakende
zincirleri büyüdükçe biz de pazarda büyüyor olacağız.
Türkiye’yi ilerde bir ihracat üssü olarak belirlemeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye’yi zaten bir üretim ve ihracat merkezi olarak kullanıyoruz.
Türkiye’deki üretimimizin ancak yüzde 20’si iç pazara hitap ediyor,
kalanını diğer Avrupa ülkelerine ihraç ediyoruz. 2008 yılı ihracat
tutarımız 196,6 milyon dolardı ve 220 milyon TL iç satış
gerçekleştirdik. Tabii ilerde Ortadoğu ve Asya ülkeleri için de bir
merkez olarak kullanabiliriz.
Şirket geçmişinizde pek çok sayıda satın alma dikkat çekiyor. Türkiye’de de marka satın alma yapmayı düşünür müsünüz?
Hayır, neden derseniz? Çünkü, Türkiye’de beyaz eşya alanında üretici
yalnız 2 şirket mevcut ve ne Arçelik ne de Vestel’in satılık olacağını
sanmıyorum. Ayrıca Koç Grubu ile bu tarz satın almalarda rekabet
edebileceğimizi de sanmıyorum. Biz prensipte pazar payı ve yüksek
gelir getirecek marka alımları yapmak isteriz. Örneğin bir Alman
markası almayı çok istiyoruz, ancak şu an hiçbiri satılık değil. Aslında
geçmişte Türkiye’de üretim anlamında fırsatlar vardı, ama
şimdi maliyetler diğer ülkelerle eşitlendi. O yüzden burada fabrika
almanın da çok manası kalmadı.
“AİLE ŞİRKETLERİ DAHA İSTİKRARLI”
AİLE ŞİRKETLERİ BAŞARILI MI?
Evet, öyle olduklarını düşünüyorum. Bence aile şirketleri, daha
istikrarlı ve uzun vadede daha verimli. Bunun nedeni, aile
şirketlerinde daha uzun dönemli geri dönüşlere bakılıyor, sadece günlük
sonuçlarla uğraşılmıyor.
Ama tabii bu noktada şu da şart: Aile, işin devam etmesi yönünde,
şirketin hisselerini elinde tutmak yönünde kararlı olmalı. Şirketi ve
işleri, gerekirse ailenin önüne koyabilmeli. Eğer bu şart, tüm aile
üyeleri tarafından benimsenirse işte o zaman aile şirketleri uzun
vadede bakıldığında daha başarılı oluyor.
Ayrıca daha kısa dönemli hedeflerle çalışan profesyonel yönetim
ile uzun vadeli düşünen aile üyelerinden oluşan hissedarların çok iyi
bir formül oluşturduğunu düşünüyorum. Bu çok başarılı bir formül.~
AİLE ANAYASANIZ VAR MI? Hayır, bizim bir aile holdingimiz var.
Ben ve kardeşim bu aile holdinginin başındayız. Bu da bir çeşit anayasa
gibi aslında… Neyi satarız, neyi alırız, nasıl satarız gibi kararları
holding içinde veriyoruz.
“HİÇBİRİMİZ YÖNETİCİ OLAMIYORUZ”
YÖNETİM PROFESYONELLERE EMANET Birkaç yıl önce bir seçim
yaptık ve aile üyelerinin aktif yönetimde rol almamasına karar verdik.
Bu yüzden kardeşlerim ve ben şirketin direkt yönetimi ile ilgili
değiliz. Profesyonel bir CEO’muz var, tamamen profesyonel bir yönetim
kadrosu ile çalışıyoruz. Hiçbirimiz şirkette yönetici olamıyoruz, ancak
yönetim kurulunda başkan, başkan vekili ya da üye olarak
bulunabiliyoruz.
AMAÇ ŞİRKETİ KORUMAK Bazı aile şirketlerinde, aileden isimler
yönetimde önemli yerlerde oluyor ve şirket başarılı da gidebiliyor. Ama
biz şu şekilde karar aldık: Sadece hissedar olarak görev alıyor ve
stratejik kararlarda yer alıyoruz. Bu şekilde şirketi koruyoruz. Eğer
aile dışından profesyonel bir yönetici iyi değilse kolayca
değiştirebilirsiniz. Ama aileden biriyse değiştirilmesi sancılı bir
süreç halini alır. Bu sorunu öngörerek aile üyelerini yönetiminin
dışında tuttuk.
3. NESİL NASIL YETİŞECEK? Biz ailenin yönetimdeki ikinci
nesliyiz. Üçüncü nesil ise çok genç; benim ve kardeşimin çocukları daha
çok küçük. Bu nedenle şimdi şirket bünyesinde çalışmak isteyen bir aile
üyesi yok. Böyle bir istek olursa ilerde karşılaşacağız, ama şirket
içinde yönetimsel rol almama kuralımız gereği, ilerde üçüncü nesilden
biri yönetim kurulu başkanı olacak. Kural değişmez, bizim aileden biri
CEO ya da pazarlama müdürü olmaz.
“TÜRKİYE DE YATIRIM AJANDASINDA”
ÜRETİMİN DAĞILIMI NASIL? Üretimimizin yüzde 40’ını İtalya’da
yapıyoruz. Tabii bu, pazarın büyüklüğü ile de alakalı, İtalya’da pazar
yakın geçmişte 60 milyon adetti, şimdi kriz nedeniyle biraz daraldı.
Üretimin yüzde 20 ise Rusya’da. Türkiye’de ise toplam üretimin yüzde
8-9’unu karşılıyoruz. Kalan üretim miktarı ise Polonya’da yapılıyor.
DEĞİŞİM OLACAK MI? Gelecek planlarımıza göre ilerde Doğu Avrupa
ülkeleri batıdakilerden daha hızlı büyüyecek. Biz pazarlarımıza yakın
yerlerde üretim yapmak istiyoruz. Aksi takdirde lojistik maliyetler çok
yüksek oluyor, son 15 yılda zaten giderek Doğu ülkelerine doğru
yatırımlarımız kaydırdık. Çin’de çok ufak bir üretim merkezimiz vardı
ama geçen aylarda kapattık. Artık Asya ülkelerine yatırım yapmayı
düşünmüyoruz. Fransa’da, İngiltere’de fabrikalarımız vardı, onları
Rusya ve Polonya’ya kaydırdık. Yeni yatırımlarımızı da gelecekte Rusya,
Polonya, Türkiye’ye yapmayı düşünüyoruz. Doğu ülkelerindeki üretimin
artacağına inanıyorum.
MANİSA PLANLARINDA NE VAR? Manisa’daki fabrikamız, yıllık 1
milyon 300 bin adet üretim kapasitesine sahip ve soğutucu kategorisinde
bizim en büyük, en komplike fabrikamız. Manisa soğutucu fabrikamız
rekor hızla büyüdü ve şirketin global hedeflerine ulaşmasına ciddi
şekilde yardımcı oldu. 2009’da, Manisa’daki fabrikada 1 milyon adedi
aşan üretim gerçekleştirdik; fakat hedefimiz, 2010 yılı için
Manisa’daki üretimini yüzde 20 artışla 1,3 milyon adede çıkmak. Bu yıl
kriz nedeniyle üretimimiz düştü. Ancak önümüzdeki yıllarda bunu
artıracağız. Açıkçası şu an, yeni bir fabrika yatırımı için uygun zaman
değil. Şu an buradaki kapasitemizi kullanıyoruz. Tabii ilerde farklı
ürünlerimiz için de yatırım yapmayı düşünebiliriz.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?