Prof. Diego Comin ve meslektaşları, gerçekleştirdikleri bir dizi
araştırmadan sonra firma bazındaki türbülansta keskin bir artış
yaşandığını saptadılar. ABD’de halka açık şirketlerin gelirleri,
karlılıkları ve istihdamlarındaki volatilite, 1960 ile 2000 arasında 2
katından fazla artış göstermiş. Firma bazındaki riskin bir diğer
göstergesi olan kurumsal tahviller ile 10 yıllık hazine tahvilleri
arasındaki faiz farkı ise yine aynı dönemde 4’e katlanmış. Comin,
ayrıca global hisse senetlerindeki volatilitenin 1990’ların sonunda da
arttığını bulmuş. İlaveten 1980’den günümüze firma bazındaki artan
volatilitenin ücretlerde istikrarsızlık anlamına geldiğini de
keşfetmişler.
Böyle ortamda firmalar, piyasaların değişim hızına ayak uydurmakta
müthiş zorlanıyorlar. S&P Endeksi’ndeki şirketlerin ortalama yaşam
ömrü beklentisi, 1930’lu yıllar boyunca 90 yıl iken, 1990’ların
sonlarında 25 yılın altına düşmüş. Halka açık bir şirketin herhangi bir
on yıllık dönemde batma olasılığı, 1960’lar ile 1990’lar arasındaki
döneme göre 2 kattan fazla artmış. Yüksek performanslı bir şirketin,
sektör liderliği tahtından indirilmesi olasılığı ise 1970’ler ile
1990’lar arasında üç kat yükselmiş.
AYNI ZAMANDA FIRSAT
Türbülanslar sadece risk getirmezler aynı zamanda fırsatlar da
sunarlar. Sadece risklere takılıp kalanlar ise bu faydaları göremezler.
Yakın geçmişte yapılan bir araştırma gösteriyor ki anket yapılan büyük
şirketlerin neredeyse yarısında Riskten Sorumlu Başkan Yardımcısı
bulunuyor ancak acaba kaçı Fırsatlardan Sorumlu Başkan Yardımcısı
istihdam ediyor?
Eğer Kazakistan’daki Karmet’deki fırsatı asıl fark etmesi gereken
birileri vardıysa o da yaklaşık bir asırdır büyük tesis yönetme
deneyimine sahip olan US Steel yöneticileri olmalıydı. Gerçekten de
Kazak hükümeti, US Steel’den bir grubu bu tesisi görmeleri ve
işletmeleri için davet etmişti. US Steel’den gelen bu ekip, o kadar
uzmanlıklarına rağmen sadece riskleri görmüş, fırsatları
belirleyebilmekte sınıfta kalmış, ve teklifi geri çevirmişti. Mittal
ise aksine her yerde fırsat görmüştü. “İster gelişmiş, ister gelişmekte
olan, isterse de az gelişmiş olsun hepsi benim için birer fırsattır”
diyordu.
FIRSATLARIN TERS ENERJİ KANUNU
Tüm fırsatlar eşit yaratılmamışlardır. Türbülansla birlikte gelen tehditlerin ve fırsatların herbirinin büyüklüğü farklıdır.
Geçtiğimiz son 10 yılda tehditlerin ve fırsatların piyasalar ile
sektörler arasında nasıl dağıldığını araştırdıktan sonra örnekleme
matematikçilerinin ters enerji kanunu dediği şekilde bir olayın
tekrarlanma frekansının,~ büyüklüğüyle ters orantılı olduğu gerçeğine
uyduklarını keşfettim. Aslında bu tip bir eğilim, olayların bir takım
istikrarsız değişkenlerin karrmaşık etkileşimlerinden doğduğu ve
içlerinde hava durumu, depremler, ve trafiğin de bulunduğu bir dizi
karmaşık sistemde çok yaygındır. Ters enerji kanunu uygulamada,
bireylerin ve firmaların dönemsel olarak orta-ölçekli olabilmesine
rağmen hepsi de kendi dönemlerinin birer altın fırsatı olan bir küçük
fırsatlar akıntısıyla sürekli yüzleştiklerini ima eder. Nadiren görülen
orta-ölçekli risklerin ortalığa pek çok dert saçmasıyla ve aniden
beliren dönemsel risklerin bir şirketi mahvedebilmesiyle tehditler de
aynı dağılımı gösterirler. “Zamanın geriye-L şekli” başlıklı grafikte
ters enerji kanununu izleyen fırsat ve tehditlerin dağılımı
gösterilmektedir.
11 Eylül terörist atağı, havayolları a��ısından ani-ölümcül bir
tehdit yaratırken güvenlik şirketleri için altın bir fırsatın doğmasına
neden olmuş ve Çinli teçhizat üreticileri tarafından farkedilmeyerek
tamamiyle pas geçilmişti. Aksine tekstil kotalarında keskin
kısıtlamalar gibi endüstriye-özel değişikliklerin firmaların çoğu
üzerinde hiçbir etkisi olmayacaktır ancak Avrupalı kumaş üreticileri
üzerinde rekabetçi bir tsunami yaşanmasına sebebiyet vermişti. Önemli
olayları, “siyah kuğu” gibi basmakalıp terimlerle tanımlamak yerine
onları, belirli firmaların değer yaratma ve koruma yeteneklerine olan
etkileri bazında değerlendirmek çok daha verimli olacaktır.
GERÇEK FIRSATLARA DİKKAT
Yöneticiler genellikle ekonominin hızlı büyüme dönemlerinde
altın fırsatlar ararlar. Oysa en mükemmel fırsatlar, çoğunlukla
ekonominin bir bütün olarak çuvalladığı zamanlarda ortaya çıkar.
Sıkıntıya düşmüş satıcılar ellerindeki en değerli varlıkları pazarlık
sınırlarının çok altında fiyatlarla satmak zorunda kalırlar.
Örneğin, yaşanan son ekonomik gerilemede ING Direct, İzlanda’nın
batmakta olan bankalarının elden çıkartmakta zorlandığı mevduatlarını
havada kaparken, İspanya’nın Banco Santander’i Alliance & Leicester
ve Bradford & Bingley gibi İngiliz bankalarını onda bir fiyata
kapattı.
Ekonomik türbülans dönemlerinde ellerinin altında nakit
bulundurmak isteyen şirketler, cazip fırsatlardan uzak durarak onları
rakiplerinin havada kapmasını izlerler. Adobe Systems, resesyonu bahane
ederek web-tasarım yazılımındaki ölçeğini küçültmeye kalkınca,
Microsoft gibi şişkin cüzdanlı bir rakibin eline müthiş bir koz
vermişti. Firmalar ayrıca huzursuz günlerde, somut varlıklar üzerinde
şiddetli pazarlıklar da yapabilirler.~ Örneğin Emirates, 11 Eylül
saldırısından sadece bir ay sonra tam da havayolu şirketlerinin büyük
montanlı uçak satınalımlarından uzak durduğu bir dönemde mükemmel
avantajlı şartlarla Airbus A380 uçaklarından satınaldı.
Her ne kadar altın fırsatlar çok önemliyse de bu her gün karşımıza
çıkan çok sayıda küçük fırsattan faydalanmamamız gerektiği anlamına
gelmez. Altın fırsatlar, tarihsel çerçevede çok net görülebilirler.
Infoseek, Lycos, AltaVista, Excite, Dogpile, Inktomi, HotBot ve Ask
Jeeves gibi mevcut oyuncular ile arasındaki farkı ayırdedemeyen bir
dizi girişim sermayedarı Google’a yatırım yapmaktan imtina etmişlerdi.
New York ile Avrupa arasında transatlantik turistik gemi seferleri
düzenleyen dört başı mağrur şirketler ve onların yöneticileri, ortadaki
büyük fırsatın ölçütünü kavrayamayarak, Karayipler gemi turizminin
hızlı yükselişini sadece izlemekle yetinmişlerdi.
MITTAL’İN SIRRI NEREDE?
Mittal, türbülansı
fırsata çevirerek 2 milyar dolar değerinde bir kişisel servet
biriktirmiş ve global milyarderler sıralamasına girmişti. US Steel’in
çöküşüne bizzat şahitlik etmiş biri olarak nasıl olup da Endonezya’da
küçücük bir çelik fabrikası olan birinin milyarlarca dolar değerinde
global bir çelik imparatorluğuna sahip olduğunu bir türlü
anlayamıyordum.
Mittal bu başarısını endüstride işlerin iyi gitmesine borçlu
değildi. Çelik endüstrisi, 1990’lı yıllar boyunca sürekli krize
yakalanan, iticiliğiyle adı dillere düşmüş, sevimsiz bir sektör olarak
varlığını sürdürdü. İçlerinde LTV, ve Wheeling-Pittsburgh’un da
bulunduğu 13 ABD’li çelik üreticisi sadece 3 yıl içinde iflas ettiler.
Mittal, türbülansdan kaçınmaya çalışarak değil, onunla haşır
neşir olarak başarıya ulaşmıştı. Gelişmekte olan ülkelerdeki en önemli
şirket satınalmalarını, olağanüstü şiddetli türbülanslı dönemlerde
yapmıştı.
Mittal, 1995’de Kazakistan hükümetinin sahip olduğu en büyük
çelik fabrikasını satmak istediğini öğrenmişti. Karaganda Metallurgical
Complex (Karmet) isimli bu tesis, dünyanın tek bir yerde kurulu en
büyük çelik fabrikasıydı. Sovyetler dağıldıktan sonra Karmet gerekli
bakım ve onarımlardan geçirilememiş ve kapasite kullanımı yüzde 50’nin
altına düşmüştü. Tedarikçilerine para ödeyemiyordu.~
30,000’den fazla işçisiyle bu tesis, Temirtau şehrinin en büyük
işvereni konumundaydı. Kazak Başbakan Akezhan Kazhegeldin, Mittal’e, bu
tesisi satın alacak şirketin fabirkayla birlikte şehirdeki hastaneleri,
yetimhaneleri, tramvayları, okulları, ve gazeteleri de işletmek zorunda
olacağını söylemişti.
Mittal, Kazakistan’daki türbülansı umursamamıştı bile. Şirket ve
ülkeyle ilgili onlarca sorun da vardı. Hepsinin de ötesinde bu tesis,
depreme karşı dayanıklı olup olmadığı bilinmeyen şüpheli bir coğrafya
üzerine oturtulmuştu. Cesaretini kaybetmeyen Mittal, fabrikayı,
gördükten sadece 1 ay sonra satın aldı, ardından da bölgedeki kömür ve
demir ocaklarını bünyesine kattı.
2008’de Lakshi Mittal, dünyanın en büyük çelik şirketi olan
Arcelor Mittal’i yaratmış ve dünyanın en zengin 5’inci insanı ünvanına
sahip olmuştu. Mittal’in yükselişi ile US Steel’in çöküşü aslında bu
kitabı motive eden temel soruyu tanımlamaktadır: Şirketler türbülanslı
ortamlarda nasıl varlıklarını sürdürebilir ve hatta büyüyebilirler?
ÇEVİK ŞİRKETLERİN
ORTAK 5 ANA ÖZELLİĞİ
ÇEVİKLİK KÜLTÜRÜ
1. PERFORMANS: Her şey performansla başlar. Çevikliğin
gösterişli bir stratejik kupa kazanmakla ilgisi yoktur, o zaman içinde
sabırla durmaksızın sürdürülen bir uygulamadır. Organizasyonel
hidrolikler, kurumsal öncelikleri bireysel hedeflere dönüştürürken,
teşvik primleri de nihayetine erdirilen başarıları ödüllendirirler.
Yöneticiler performansı arttırmak için başarıların herkes tarafından
bilinmesini sağlamalılardır. Vikingler, tıpkı bir öğrencinin ödevinden
yıldızlı pekiyi alması gibi kendi başarılarını etrafa duyurmaya can
atarlardı. 2. ŞEFFAFLIK: Saydamlığın inanılmaz faydaları vardır;
ödüllendirme sistemine duyulan güveni pekiştirir, icraat için bir baskı
kurar ve çalışanların etik olmayan kestirme yollara başvurma riskini
azaltır. Hedeflerin ve performansın açıkça ilan edildiği şeffaf
performans değerlendirmeleriyle, yöneticilerin primleri ve ödülleri
sigara dumanıyla kaplı odalarda yandaşlarını kaytararak dağıttıklarına
dair yaygın endişelerin önü alınır. 3. FORMALİTESİZLİK: Çeviklik, çalışanlardan farklı
yorumlar sunmalarını, saygılı itirazlarda bulunmalarını, kendi
performanslarını dürüstçe tartışabilmelerini, ve beklenmedik verileri
günışığına çıkartmalarını bekler. Formaliteler ile hiyerarşiye aşırı
hürmet ise bu tip tartışmaların düşmanıdır. Hiyerarşi genellikle dürüst
tartışmaları zehirleyen bir kendine güven ve yıkılmazlık duygusu
yeşertir.~ 4. ORTAKLIK: Açık ofis sistemi sayesinde çalışanların
diğerlerinin ne işler yaptıklarını görmeleri sağlanarak sık sık
etkileşime girmelerinin önü açılmıştı. Açık ofis sistemi, kalleşliği,
saklanmayı ve insanların silolarda çalışması halinde ortaya çıkabilecek
dedikoduları azaltır. Sık gerçekleştirilen görev rotasyonları ise
yöneticilerin kendi çevrelerine duygusal anlamda bağlanıp kalmalarını
engellerken, ortaklık müessesesi de şirket genelinde alınan
kararlardaki işbirliğini teşvik eden aidiyet duygusunu pekiştirir. 5. MALİYET BİLİNCİ: Pek
çok şirket, disiplinsiz büyüme ve acımasız tasarruflar tedbirleri
dönemleri arasında yönlerini değiştirirler. Yöneticiler, büyüme
dönemlerinde görüş alanlarındaki hiç bir fırsatı kaçırmamak için gaz
pedalına sonuna kadar asılırlar. Ancak ekonomik döngü tersine
çevridliğinde de bu sefer frene köküne kadar basarak büyümeyi
durdururlar ve nakit para akışını sağlamak için masrafları kısarlar.
Ekonomi tekrar burnunu havaya kaldırdığında ise henüz yeni
keşfettikleri maliyet bilinçlerini kaybederek yine gelirleri arttırma
peşinde koşmaya başlarlar. Bu dur-kalk yaklaşımı yanlıştır.
AKTİF DURAĞANLIĞIN UYARI SİNYALLERİ
1. KAPAK OLMA LANETİ: ABD’de yılın şirketleri sıralamasına giren
ilk 7 şirketten hiçbirisinin hisse senetleri borsada iyi performans
gösterememiş ve kapakları süsleyen her 3 CEO da işten kovulmuştu.
Basında yükselen methiyeler, yöneticilerin kendi adanmışlıklarına daha
sıkı yapışmalarına ve bazen de aşırı kibirlenmelerine neden olur.
2. GURU UĞURSUZLUĞU: İşletmecilik alanında yeni ufuklar
açan çok satan kitaplardan biri olan “Mükemmelliğin Peşinde”de,
içlerinde Atari, Wang ve Data General’in de bulunduğu bir dizi firmanın
ardıardına batışları anlatılır. Kamuoyu önünde yapılan şatafatlı
iltifatlar, yöneticilerin mevcut adanmışlıklarına olan güvenlerini
perçinler. 3. CEO’NUN KİTAP YAZMASI: Yöneticiler, kendi başarılarının
sırlarını ifşa eden bir kitap yazmaya kalktıklarında kendilerini daima
geçmiş adanmışlıklarıyla lanse ederler. Öne çıkmış ve dikkat çeken
adanmışlıklardan uzaklaşmak zordur. Oysa Jack Welch ve Lou Gerstner
gibi emekli olduktan sonra kitap yazmak en doğrusudur.~
4. BÜYÜKLÜK KOMPLEKSİ: Muhteşem bir genel müdürlük binası
inşa etmek genellikle yöneticilerin kazandıkları bir zaferin dışavurumu
ve başarılarını anıtlaştırma isteklerinin bir sinyalidir. Kendi
başarılarını hatırlatacak muazzam anıtlar diken yöneticiler nedense
kendilerini o noktaya getiren adanmışlıklarını sorgulamayı hiç
akıllarına getirmezler. En tehlikeli olanı ise içinde muhakkak bir
içmekan şelalesi, helikopter pisti, veya kazanılmış mimari ödüller
bölümünün bulunduğu binalardır.
5. STADYUMLARA AD VERİLMESİ: Şirketler, yeni bir anıt bina
dikmek yerine bazen Compaq Center, Ericsson Stadium, Conseco
Fieldhouse, Enron Field gibi kendi isimlerini profesyonel spor
müsabakalarının buluşma alanlarına verirler. 6. AYNI POSTA KODUNU PAYLAŞANLAR: Benzer şirketlerden
oluşan bir camianın tamamı bile aktif durağanlık tuzağına
yakalanabilir. Bu durumun örnekleri arasında, Akron’lu lastik
şirketleri, Detrot’li otomobil üreticileri, Pittsburgh’daki çelik
imalatçıları, Boston’daki 128. Karayolu boyunca yerleşmiş mini
bilgisayar firmaları, Seul merkezli Koreli dev holdingler ve Wall
Street’deki yatırım bankaları sayılabilir.
7. KLONLANMIŞ GİBİ GÖRÜNEN ÜST YÖNETİM: Homojenleşmiş bir
üst düzey yönetim ekibi, çoğunlukla mevcut adanmışlıklarına bağlılık
duyan yöneticileri tutar ve onları terfi ettirir. Ayrıca alternatif
vizyonları gündeme taşıyabilecek insanlara da tahammülleri yoktur.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?