İnsanın süper canlı olma konusundaki yolculuğu bedeninin sınırlarıyla doğrudan ilişkili… Hayaller arasında yaşlanmamak, yorulmamak, hastalanmamak, yenilenmek, gençleşmek, hatta ölümsüzlük bulunuyor. Bir yandan amansız hastalıkları ortadan kaldırmaya bir yandan da vücudun gerektiğinde hızla kendini onarmasına, yaraların iyileşmesine, dişlerin çürümemesine, saçların dökülmemesine çalışıyoruz. Yarının insanına doğru yolculuğa çıkmadan önce gelin birlikte geçmişe bakarak başlayalım.
MİLENYUM ÖNCESİ: 38’DEN 76’YA
İnsanlık tarihi boyunca hep daha iyi, daha sağlıklı bir hayat için çabaladık. Bebek ölümlerinin yüksek, hastalıkların dermansız, en küçük kesiklerin bile ölüme sebep verebildiği dönemlerde yaşadı atalarımız. Düşünebiliyor musunuz, 19’uncu yüzyılın başlarında ortalama yaşam süresi sadece 38 yıldı. Tıp dünyasında ardı ardına yaşanan ilerlemeler ve modernleşme alanında yaşanan gelişmeler sayesinde insan ömrüne her yıl 3 ay eklendi. Yirminci yüzyılın başlarında ortalama ömür 47’ye ulaşmıştı. Su arıtma sayesinde tifonun, koleranın önüne geçildi. Pasteur kendi ismini verdiği pastörizasyonu, Fleming penisilini, Roentgen X ışınlarını, Banting insülini buldu. Çaresiz hastalıklar kontrol edilebilir hale geldi. Ortalama ömür 1950 yılında artık 68’e çıkmıştı. 20’nci yüzyılın ikinci yarısında tıp alanındaki devrimler şekil değiştirdi. Organ naklinden suni gebeliğe, kök hücre tedavisinden klonlanmaya kadar iddialı adımlar atıldı. Çift sarmallı DNA yapısı keşfedildi. Yeni cihazlar, araçlar, tedavi yöntemleri geliştirildi. Nihayetinde milenyumla birlikte ortalama yaşam süresi 76’ya ulaştı. Bir başka deyişle iki yüzyıl gibi kısa bir sürede ömrümüz ikiye katlandı.
MİLENYUMDAN BUGÜNE: HEDEF 100
Dünya hemen her alanda gelişiyor. Teknoloji ve bilim konusundaki ilerlemenin hızı tahmin edilenin de üzerinde. Süper insan yolculuğunda her geçen gün yeni adımlar atılıyor. Yüz yaşı görmeyi ümit etmek sıradan bir hedef artık. Organlar üç boyutlu yazıcılarla üretilebiliyor. Biyonik uzuvların geliştirilmesinden daha da önemlisi, bu uzuvların vücudun sinir sistemiyle bütünleşip kontrol edilebilir hale gelmesi… Organ nakilleri yaygınlaşıyor; yüz nakli bile yapılabiliyor. Duyularımız güçleniyor, yeni yetenekler kazanıyor. Net görebilmek için gözlük takmak ne kadar sıradansa ses yönetimi yapabilmek için kulağa ek aygıtlar yerleştirmek, artırılmış gerçeklik dünyasına dahil olabilmek için tuhaf oyuncaklar taşımak, giyilebilen, sürülebilen, takılabilen cihazları kullanmak da o kadar normalleşiyor. Genetik alanında ardı ardına önemli gelişmeler yaşanıyor. Bugüne kadar genetik denince akla “geçmiş” gelirdi, bundan sonra “gelecek” gelecek. Gen haritamıza bakarak bizi bekleyen tehlikeleri, tehditleri kolaylıkla tespit edebildiğimiz bir dönemdeyiz artık. Pek çok hastalığın ortaya çıkmadan yok edilmesi, kalıtsal hastalıkların sonraki nesillere geçmeden engellenebilmesi bekleniyor. Beynin gizemi her geçen gün çözülüyor. Beynin yedeklenmesinden güçlendirilmesine, internete bağlanmasından yapay zekayla entegre edilmesine kadar sayısız proje üzerinde çalışılıyor. Beyne takılan çipler gerçek oluyor. Hücre seviyesinde yapılan çalışmalar umut veriyor. Fareler üzerinde yapılan deneylerde hücre yaşlanması durdurulması önemli mihenk taşları arasında… Bağışıklık sisteminin yılmaz neferleri T hücreler üzerine yönelik araştırmalar, insanın kendi kanıyla tedavi olmasını sağlayan kök hücreye dayalı çalışmalar dikkat çekiyor.
ÖNÜMÜZDEKİ 30 YIL
Bundan sonraki değişim hiç bu kadar yavaş olmayacak. Önümüzdeki 30 yıl, yarının insanı yolculuğunda önemli gelişmelere gebe. Daha da uzun yaşayan, daha sağlıklı, daha güçlü bir nesil bekliyor bizleri. Biyonik insan kavramının yaygınlaşacağı bir aşamaya geçiyoruz. Gözünüzün önünde hemen yarı robot-yarı insan biyonik varlıklar belirmesin. Ancak daha yetenekli, daha akıllı, daha dayanıklı olacağımız kesin. Bu kimi zaman yapay organlar ve uzuvlar sayesinde olacak, kimi zaman hücre seviyesinde uygulanan yöntemlerle, bazen de vücudumuza takılan çiplerle… Giyilebilir teknolojiler her geçen gün daha da popülerleşecek. Yarının beyni, kalbi, damarları, organları, duyuları daha güçlü, daha dirençli olacak. Önümüzdeki dönemde genetik dünyasında ardı ardına atılımlar göreceğiz. 2030’lara vardığımızda Parkinson, Alzhemeir , otizm ve şizofreni gibi pek çok hastalığın tedavi edilebilir hale gelmesi bekleniyor. Keza 2040’lara vardığımızda genetik bilişimden bahsediyor olacağız. Genetik biliminin kişisel kullanıma açıldığı, yaygınlaştığı bir dönem başlayacak. Bilim ve tıp dünyası iddialı adımlarla süper insana doğru giden yolda ilerliyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?