Ünlü düşünür Russell Ackoff, “Doğru soruna yanlış çözüm bulduğumuz için değil yanlış sorunu çözdüğümüz için daha sık başarısız oluyoruz” demiş. Abraham Maslow’un güzel bir sözü ise “Eğer elindeki tek alet çekiç ise her problemi bir çivi gibi görürsün.” Start up’ların başarısız olmalarında en önemli neden, bir pazar ihtiyacının olmaması. Bu duruma genel anlamda “Problemini arayan çözüm” sendromu denilebilir.
ÖNCE İHTİYACI BULMAK
Sorunun kaynağına inildiğinde, ürünleri yaratan kişi ve şirketlerin, yaşadıkları heyecan ve tutkuyla fikirlerine aşık olarak başarı için temel bir gerekliliği atladıkları görülüyor. Bu da ticari bir sonuç alabilmek için sunduğunuz çözümün, pazardaki gerçek bir ihtiyaca karşılık gelmesi gerektiğidir. Bugünün ihtiyaçları ve geleceğin ihtiyaçları diye baktığımızda özellikle start up’ların, eğer çok güçlü maddi kaynakları yok ise bugünün ihtiyaçlarına odaklanması daha çabuk sonuç getirir. Tabii ki bir ürünün birden fazla kullanım alanı olabilir. Ancak pazarda en azından bir tane sağlam boşluk bulmadan ilerlemek de hüsran yaratabilir. Bu durum start up’larda genel bir sorun olduğu gibi büyük şirketlerde de çok yaygın. Özellikle teknolojik geliştirmelerde pazarı olmayan ürünler ve hizmetlere çok rastlanıyor. Google Glass yaygın kullanıma gireceği umularak geliştirilen inovatif bir üründü. Ancak yaratıcıları kullanıcı kitleyi tanımlamak ve kullanım şeklini onlarla doğrulamak konusunu es geçtiler. Hangi problemi çözdüğü bilinmese ve gerçek bir ihtiyaca karşılık olmasa da ürün etrafında yaratılan şamatayla ürünün kendisini satacağını varsaydılar. Tabii öyle olmadı. Bu ürün neden başarısız oldu diye bir “postmortem” yapıldığında sosyal olarak itici olduğu (sürekli karşınızda size bakan bir kamera ister miydiniz?), kullanıcıların elitist göründüğü, 2-3 saat pil ömrünün yetersiz olduğu, telefon kameralarının çok daha iyi olduğu ortaya çıktı.
5G NEYİN ÇÖZÜMÜ?
Problemini arayan bir başka çözüm de bugünlerde 5G olarak ortaya çıkıyor. Açıkçası 5G’nin geniş bir kullanıcı kitlesinin 4G ile yaşadığı hangi problemi çözdüğü belli değil. Bu haliyle biraz tıraş bıçaklarına 4’üncünün yanına 5’inci bıçağı eklemeye benziyor. Orijinal 5G vizyonunda 100 kat hız, 1.000 kat kapasite öngörülüyordu, ancak bunu yapmak için ciddi yatırım gerekiyor. Ayrıca kullanıcıların çoğu da mevcut hızdan memnun ancak daha geniş kapsama alanı istiyorlar. 5G bunu sağlamıyor, hatta bina içlerinde sorunlu olacağına dair düşünceler var. Çok daha fazla sayıda ve küçük hücreler gerekeceği için ağ işletim maliyeti de iki katına çıkıyor. Bunu müşterilerden almak mümkün değil. Öne sürülen bir başka gerekçe de otonom araçların 5G’den faydalanacağıydı, fakat böyle bir ihtiyaç olmadığı ortaya çıktı. Bu araçların 5G’ye gerek duymadığı anlaşılıyor. Zaten yaygınlaşmaları da kısa sürede olacak bir şey değil. Bu durumda dünyadaki operatörler de 5G’nin orijinal vizyonuna uygun yatırımları yapmadan mevcut altyapıya minimal güncellemelerle işi çözmeye çalışıyor. 5G geçişi hangi gerçek ihtiyaca karşılık geldiği tam tanımlanmamış ve özellikle de böyle bir çözüm isteyip istemedikleri kullanıcılarla doğrulanmamış bir problemini arayan çözüm hikayesi olarak gelişiyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?