ABD-Çin ticaret savaşının mevcut durumundan bağımsız olarak Asya’nın jeopolitiği büyük bir hızla daha da tartışmalı hale geliyor. Buenos Aires’de yapılan son G20 zirvesinde Başkan Trump ile Xi anlaşmaya varma yolunda birtakım ilerlemeler kaydetmişlerdi, ancak bir sonra atılacak adımların hem içeriği hem de zamanlaması askıda kalmıştı ve ayrıca kendi ülkesinde politik bir başarıya ihtiyaç duyan Trump’ın hemen kendi zaferini ilan edip uzun vadeli anlaşmazlık konularını çözmeden olduğu gibi bırakması gibi ciddi bir risk de söz konusu.
Bu arada Trump’ın “Önce Amerika” odaklı dış politikası ve Pekin’le yeni kavgalar çıkartma peşinde koşmasına rağmen bu bölgede ABD müttefiklerine karşı ticari yaptırımlar getirme arzusu, ticari ve siyasi nüfuzunu arttırma konusunda giderek daha da mütecaviz olan Çin’in önünü açtı.
Trump’ın Pekin’e karşı düpedüz dışlayıcı tutumu Çin’in birçok komşusunda ilgiyle karşılanıyor. Japonya, Güney Kore, Malezya ve daha pek çoğu Çin’in artan ekonomik nüfuzunun bu bölgedeki güç dengesini kendilerini savunmasız bırakacak şekilde değiştirmesinden endişeleniyor. Ancak bu hükümetlerin Trump’ı güvenilir bir müttefik olarak görmelerinin mümkünü yok. ABD’nin bu ülkelerin mallarına yeni vergiler getirmesi meselesinin de ötesinde bugün yoluna Washington’suz devam eden devasa bir ticaret anlaşması olan Transpasifik Ortaklığı’na katılma yönünde Obama yönetiminin verdiği taahhütten vaz geçme kararı da dahil olmak üzere bunların hepsi onların kendilerini ABD’den sakınmaları gerektiğini gösteren ciddi sinyaller.
Bu ortamda Çin ihtiraslı yayılma planını kararlılıkla uygulamaya devam edecek ve Pekin bir yandan Belt Road Girişimi (BRI) odaklı yatırım stratejisini hayata geçirirken diğer yandan da Çin’in Asya’daki egemenliğini pekiştirmeye yoğunlaşacak. BRI’nin hedefinin bir kısmında bu bölgedeki ekonomileri kendisine yakınlaştırarak bu ülkelerde Çin’in stratejik etkinliğini arttırmak yatıyor. Son aylarda Singapur, Endonezya, Malezya, Vietnam, Pakistan, Tayland, Laos ve Myanmar gibi ülkelerin tümüne Çin’den ciddi anlamda yatırımlar aktı ve ABD-Çin ticaret savaşı sadece Çin’in kendi ürünleri için yeni pazarlar yaratma ve Çin’in ithal ettiği malları sağlayacak yeni üreticiler bulma gereksiniminin artmasına yaradı.
Çinli liderler bu yayılmalarının Asya’da ters bir tepki yarattığının çok iyi farkındalar. Bu yılın başında Malezya Başbakanı Mohammed Mahathir kendi ülkesindeki üç Çinli yatırım projesinin iptal edilmesini emretmiş ve bunların ülkesini olağanüstü borçlandıracağı gerekçesiyle dördüncüsünü de askıya almıştı. Bir tür İslamcı popülist hareketin Çin-karşıtlığını körüklediği Tayland ve Endonezya’da da yaklaşan seçimler için Çin yatırımları ciddi bir tartışması konusu haline gelmiş durumda.
Pakistan’da ise son zamanlarda Çin’e yönelik çok daha dramatik boyutta bir kızgınlık dalgası söz konusu. Geçen ay Karaçi’deki Çin konsolosluğu silahlı adamların saldırısına uğradı. Onların tek dertleri ayrılıkçılarca hak iddia edilen bir bölgeye yapılan Çin yatırımlarıydı. Bilhassa Trump yönetiminin Pakistan hükümetiyle bağlarını gevşetmesiyle birlikte Pakistan ekonomisi açısından Çin çok önemli, büyük ölçekli bir yatırımcı haline gelmiştir. Ancak zaten gırtlağına kadar borca batık Pakistan’ın Çinli bankalara olan borçlarını ödeyemeyecek duruma geldiğinde Çin’in karşılığında neler talep edebileceğine dair endişeler giderek artıyor. Buna aslında Çin’in “borçlandırma tuzağı diplomasisi” deniliyor. Esas sorun ise giderek daha fazla sayıda hükümetin bu şekilde düşünmeye başlıyor olması.
Başkan Rodrigo Duterte’nin Çinli altyapı yatırımlarını hararetle teşvik ettiği Filipinler’de bile Çin’in artan ekonomik yayılmacılığına karşı ciddi bir tepki oluşmuş durumda. Duterte, Çin’in askeri yayılmacılığının uluslararası camianın dikkatini çektiği ancak bugüne kadar gücünü pek gösteremediği bir bölge olan Güney Çin Denizi’nde kendi ülkesinin kıta sahanlığı iddialarından vaz geçti. Sonuçta bugün Duterte’nin rakipleri onu ülkenin çıkarlarını satmakla suçluyorlar.
Ancak Çin’in komşularının tüm bu endişelerine ve korkularına rağmen onun süregelen nüfuzu halen Asya’nın önemli bir gerçekliği olma konumunu koruyor. Ekonomilerini kalkındırmak, yeni istihdam alanları yaratmak ve siyasi istikrarlarını korumak için bütün bu ülkeler Çin ile iyi ilişkiler kurmak zorunda. Bu arada Çin ile olan ilişkilerinden kaynaklanan riskleri ve fırsatları ellerinden geldiğince iyi bir şekilde yönetmeye çalışacaklar. Ancak burada cevabı olmayan en can alıcı soru ise Birleşik Devletler’in Asya’da ne gibi bir rol oynama niyetinde olduğu.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?