2013 Haziran’ında İstanbul’daki
yetkililer yeni yapılacak bir
alışveriş merkezine yer açmak
için ağaçlık bir koruyu kesmek
amacıyla harekete geçmiş ve birkaç düzine
kadar protestocuyu şehir merkezine
sıkıştırmıştı. Sergilenen bu zalimce polis
tepkisi yüzünden söz konusu alana daha
fazla sayıda protestocu geldi. Ardından peş peşe şiddet
olayları yaşandı ve sadece birkaç gün içinde Türkiye’nin
dört bir yanındaki şehirlerin caddeleri bir milyondan fazla
protestocunun akınına uğradı. Aynı ay içinde Sao Paulo’daki
toplu taşımacılık ücretlerine yaklaşık yüzde 7 oranında zam
yapılacağı haberi üzerine meydanları protestocular doldurdu.
Sergilenen zalimce polis tepkisi yüzünden söz konusu alana
daha fazla sayıda protestocu geldi. Şiddet olayları başladı
ve sadece birkaç gün içinde Brezilya’nın başkentini bir milyondan
fazla protestocu işgal etti. Önceden hiç uyarı mesajı
alınmamış olmasına rağmen dünyanın en fazla gelecek vaad
eden gelişmekte olan piyasalarından ikisi şaşırtıcı bir kamuoyu
öfkesi silkinmesiyle allak bullak oluverdi. Protestocular
bu hükümetleri kamuoyunun fikrine hiç saygı göstermemekle
suçlamışlardı. Seçimle başa gelmiş yöneticiler kendi popülaritelerini
sağlama almak için halkı sefaletten kurtarmanın
yeterli olacağına inanıyorlardı. Oysa fena halde yanılıyorlar.
POLİTİK ÇALKANTI
Brezilya ve Türkiye son iki yıldır giderek derinleşen bir politik
çalkantıya doğru sürükleniyor. Türkiye Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan geçen hafta sürpriz bir seçim başarısı
elde etti ve onun politik düşmanlarına karşı gerçek veya
hayali cepheden yürüttüğü saldırıları devam edecek. Onun
ülkesi şu anda taban tabana kutuplaşmış durumda ve 2016
yılı boyunca yapılması elzem ekonomik reformlar konusunda
politika yapıcıların dikkatini dağıtacak daha da ileri
boyutta siyasi sürtüşmeler yaşanması beklenebilir. Erdoğan
bu süreçte kendisine daha büyük politik güç kazandıracak
anayasal değişiklikler için kampanya sürdürmeye devam
edecek. Muhalefet liderleri ve Recep Tayyip Erdoğan’ın
kendi Adalet ve Kalkınma Partisi’ndeki rakipleri ise ona
meydan okumak için ortaya bir fırsat çıkmasını bekleyecekler.
Politik değişim yaratma konusunda hiçbir etkileri
olmadığını hissedenlerce yapılacak protestoların artmasını
bekleyebiliriz. Polisin de güçle tepki vermesi ve protestoları
kana bulaması riski de çok yüksek.
Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff’in başı ise zayıf
bir ekonomi ve Brezilya’nın geniş bir politik elitler yelpazesinin
dahil olduğu ve Rousseff’in bir zamanlar yönetim
kurulu başkanlığını yaptığı devlet kontrolündeki
bir petrol şirketi olan Petrobas’daki
yolsuzluk skandallarıyla dertte.
On yıl önce tarihi zirvelerini gören emtia
fiyatları sayesinde Brezilya’nın büyümesi
hızlanmış, ancak hükümet bu beklenmedik
gelir artışını yeterince yatırıma dönüştürememiş
ya da ülkenin zayıf altyapısı
için gerekli doğrudan yabancı yatırımları cezbedememişti.
Daha iyi bir yönetime ve kamu hizmetlerine sahip geniş bir
orta sınıf yaratma sürecinde gemi azıya almış yolsuzluklar ve
kaçırılan fırsatlar, emtia fiyatlarının keskin bir şekilde düştüğü,
büyümenin yavaşladığı ve rüşvet skandallarının birer
birer ifşa olduğu bir ortamda büyük bir yıkıma yol açmıştı.
Ancak uzun vadede bu her iki ülke için de iyimser olmak
için elde gayet iyi nedenler var. Türkiye’de Erdoğan
karşı çıkanlara, eleştirenlere ve protestoculara karşı pervasız
tavrını sürdürmeye devam edecek, ancak o bir Vladimir
Putin değil ve Türkiye de Rusya değil. Onun Adalet ve
Kalkınma Partisi parlamentoda bu yılın başlarında ilk defa
kaybettiği çoğunluğu geçen hafta tekrar kazandı, ancak
bu sefer yüzde 50’nin altında bir oyla. O asla Türkiye’nin
idari kurumlarının, medyasının, mahkemelerinin ve istediği
muhalefet partilerinin kontrolünü ele geçiremeyecek. Burada
önemli bir husus da onun en büyük başarısının yani
ekonominin büyüme motorunu İstanbul, Ankara ve İzmir’in
ötesindeki uçsuz bucaksız Anadolu kırsalına doğru genişleterek
Türkiye’nin kişi başına gelirini nerdeyse üçe katlaması
onun ayakta kalmasını sağlayacaktır. Hem Erdoğan hem de
onun gücünün sınırları sayesinde önümüzdeki yıllarda Türkiye
muhtemelen çok daha güçlü olarak ortaya çıkacaktır.
Brezilya’da protestolar devam edecek ve Rousseff
kendi selefi ve akıl hocası eski Başkan Luiz Inacio Lula da
Silva kadar popüler olmayı asla beceremeyecek. Lava Jato
olarak bilinen skandal Brezilya’nın en güçlü insanlarından
çoğunun kariyerini bitirecek ve nihayetinde Roussef’ın görevini
kötüye kullanma suçlamasıyla sonuçlanabilir. Ancak
savcılar ve medya gelecekte bu ülkedeki rüşvet kültürüne
karşı savaş açmak için çok daha özgür olacaklar. Zaruri
olarak Brezilya’nın uzun vadeli kalkınmasında en büyük
engel olarak duran fiziksel altyapısı için kaçınılmaz olan
yatırımlar yapılacak. Ve tıpkı Türkiye’de olduğu gibi burada
da iktidardaki partinin başarılarından bazıları geriye
döndürülemez.
Her iki ülkenin de gelecek iki yıllarında dört gözle
bekledikleri pek fazla beklentileri yok, ancak Brezilya ve
Türkiye şimdi kendi süregelen pozitif değişimi sürdürmek
zorunda.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?