ABD’nin artık Orta Doğu’ya eskiden olduğu kadar ihtiyacı kalmadı. ABD, kendi enerji üretimi arttıkça bölgeyle bağlarını koparmaya başladı (Irak, Suriye, Yemen ve Libya’ya bakın). Ve enerji çıkarının hatırına Orta Doğu’da büyük barışı koruma ihtiyacı olmadığından, ABD’nin artık hangi savaşları çıkarmak istediğini seçme lüksü var. Bu en son, İsrailliler ve Filistinliler arasında Amerikan yönetiminin daha önce ortaya koyduğu tüm planlardan çok daha fazla İsrail yanlısı olan bir Orta Doğu barış planını öne sürmek anlamına geliyordu.
Bu anlaşmayı eleştiren pek çok kişi var ve bu anlaşılabilir bir şey. Eğer bu teklifin birincil amacı barışsa, Trump’ın ekibi sadece İsraillilerin yerine her iki tarafı da işin içine katardı. Yönetimin Amerikan elçiliğini Kudüs’e taşıma kararı tüm Filistin katılımına ölümcül bir darbe vurdu. Ama amaç da bu zaten. Bu teklif sadece bir barış anlaşması değildi. Daha çok bölgedeki statükoyu yüceltmek için yapıldı. Ve bu mercekten bakınca, anlaşma şu anda her şeyin durduğu yerin gerçekçi bir değerlendirmesi oluyor (Filistin’in devlet olmasını destekleyenleri üzse de..).
Geriye dönüp baktığımızda, mevcut durumu resmileştirmek için yapılan bu son hamle, geçtiğimiz 20 yılda gerçekleşen iki belirgin jeopolitik gelişme sayesinde ya da Amerikan Başkanı Bill Clinton’un iki taraf arasında geçici bir barış anlaşması yapmaya çalışmasıyla mümkün oldu.
İlk gelişme, İsrail’in üstünlüğünün Orta Doğu’daki yükselişi oldu. Geçtiğimiz 20 yılda Orta Doğu’da siyasi isyanlardan görevden alınan diktatörler gibi pek çok hareketlilik oldu. Tüm bunlar boyunca, İsrail kıskanılası bir ekonomik büyümeyle yükselerek bölgedeki teknolojik ve askeri üstünlüğe giden yoluna devam etti. İsrail güçlenirken, Batı Şeria ve Gazze’nin Yahudi yerleşimcilere ait olduğuna inanan ve yerleşim yerlerini gelecekte oluşabilecek herhangi bir Filistin devletini ortadan bölmek için stratejik olarak inşa eden ultra milliyetçiler de güçlendi. Başbakan Bibi Netanyahu’nun altında, bu yerleşim yerlerinin inşasının bugün onları yasal hale getirmenin Batı Şeria’nın sadece yüzde 70’ini Filistin devletine bırakmak olacağı noktaya kadar ilerlemesine izin verildi. Buna kıyasla Clinton’un ekibi yüzde 94-96’sını teklif etmişti.
ÇEKİCİ ORTAK
Amerika’nın bu tür bir anlaşma teklif etmesine olanak tanıyan ikinci jeopolitik gelişme de ilkiyle ilgili. İsrail gerçek bir Orta Doğu gücü olarak yerini sağlama aldıkça, aynı zamanda diğer Arap ulusları için de birlikte çalışması daha çekici bir ortak haline geldi. Bu, şu anda mazlum İran saldırmaya başladığı ve pek çok ülke için giderek artan bir tehdit haline geldiği için özellikle doğru. İsrail’i kötülemek artık eski siyasi etkiye sahip değil ve giderek artan tehditlerin olduğu bir dünyada (bunların pek çoğu sanal alemde), ona karşı çıkmaktansa İsrail’in liderliğiyle iş birliği yapmayı tercih edecek Arap lider eksikliği yok.
Daha açıkça söylemek gerekirse, Filistin gayesi artık Arap dünyası için ortak bir amaç değil ve İsrail’in yakalamak istediği bir fırsat sunarken Filistinlilere de uzun bir trajedi dizisinden bir yenisini sunuyor. Arap Ligi ve İslami İşbirliği Organizasyonu (OIC) gibi gruplar resmi bir şekilde anlaşmaya karşı çıkarken, teklif açıklandığında Beyaz Saray’da olan BAE, Bahreyn ve Umman elçilerinin varlığının kanıtladığı üzere, bazı Arap hükümetleri bu anlaşmayı kabul ediyor.
Trump’la ilgili her şeyi eleştirenler, anlaşmayı tamamen işlevsiz olarak eleştirmekte gecikmedi. Anlaşmanın sorunu bu değil. Aslında bölgedeki gerçekliklere bakıldığında fazla işlevsel. Ve uzun uzun vaatler verip gerçek bir içeriği olmayan diğer Trump dış politika teklifleriyle kıyaslandığında, 50 sayfalık Orta Doğu teklifi gerçekten de oyunun şu anki halini yansıtıyor. Fakat bölgeye barışı getirmeyecek. Yıllarca insanlar ABD’nin dünyanın o bölgesiyle çok fazla ilgilendiğinden ve işleri batırdığından endişe ettiler. Şimdiyse ABD’nin daha az ilgilendiği fakat aktif bir şekilde taraf seçtiği bir döneme giriyoruz. Bunun bölgede işleri daha da karıştırıp karıştırmayacağını sadece zaman gösterecek.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?