Global kamu sağlığındaki
meydan okumaların değişen
çehresi, bugün hem endüstrileşmiş
hem gelişmekte
olan ülkelerde önümüzdeki yıllarda
çok ciddi politik ve ekonomik sorunlar
doğmasına neden olacak. Hem gelişmiş
hem de gelişmekte olan ülkelerde
kronik sağlık sorunlardaki artış yaşamları,
aileleri ve ekonomilerin tamamını
tehdit ediyor. Geçenlerde ABD Ticaret
Odası’nın “Sağlık ve Ekonomiyle İlgili
Global Girişim” çabasının bir parçası
olarak yayınladığı bir raporda gözlemlenen bütün ülkelerde
bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan
verimlilik kaybı maliyetinin çok yüksek olduğu (ortalamada
GSYİH’nin yaklaşık yüzde 5’i) ve neredeyse tüm
ülkelerde bu maliyetin artma eğiliminde olduğu tahmin
ediliyordu. Bu aslında hasta olduğu için işe gelemeyen,
tam kapasitelerinin altında çalışan ve hastalık yüzünden
emekliliğe zorlanan işçilerin üretkenliğine yönelik bir
maliyet tahminidir.
Oysa hükümetler ve çokuluslu kamu sağlığı kurumları
genellikle dikkatlerini ve kaynaklarını, insanları
korkutan, manşetlere çıkan ve özellikle de zengin ülkeleri
tehdit etmeye başlayan Zika gibi akut ve bulaşıcı hastalıklara
odaklama eğiliminde. Ancak şeker hastalığı, koroner
kalp hastalıkları, yüksek tansiyon ve kanser gibi yaşam
tarzıyla ilgili kronik sağlık sorunlarının bir ülkenin fiziksel
ve ekonomik sağlığı üzerinde çok daha önemli ve kalıcı
bir etkisi var. Ortada bir kriz ve medyanın ilgisinin olmaması
yüzünden bu sorunlarla başa çıkılması çok daha
zor. BM’nin Dünya Sağlık Örgütü’nde geçtiğimiz yıllarda
yapılan aşırı bütçe kesintileri de çözümü zorlaştırıyor.
Beklendiği üzere bulaşıcı olmayan hastalıklardaki
artışın politik ve ekonomik etkisinin en şiddetli yaşanacağı
yerler gelişmekte olan ülkeler olacak. Bu ülkelerde
insanlar yoksulluktan kurtuldukça, beslenme ve yaşam
tarzları değiştikçe ve nüfusları yaşlandıkça büyük bir
hızla gelişmiş dünyadaki kronik hastalık örüntüleri baş
gösterecek. Buralarda baş endişe kaynağı olarak sıtmanın
yerini şeker hastalığı gibi sorunlar alacak.
Ancak sağlık bakımı politikalarıyla birlikte gelen
maliyetler ve riskler, politika yapıcıların değişiklikler
yapması için onu politik anlamda en tehlike alanlardan
biri haline getiriyor. Bunlar insanların kendi ceplerinden
tıbbi giderlere gıda dışı herhangi bir kalemden daha fazla
para harcadığı ülkeler. Sağlık bakımı harcamalarının her
yıl yaklaşık 150 milyon insanı tekrar
yoksulluğa ittiği tahmin ediliyor.
Hükümetler bir an önce harekete
geçse iyi olur. Çünkü sağlık bakımının
altyapısını kurmak oldukça zaman
alır. Tarihte modern bir sağlık bakımı
sisteminin kurulmasının en hızlı ve en
başarılı örneklerinden biri olarak değerlendirilen
Güney Kore’nin evrensel
sağlık bakımı sisteminin oturtulması
12 yıl sürmüştü. Yurttaşlar sefaletten
kurtuldukça, orta sınıflar büyüdükçe ve
kamunun daha iyi hizmet alacağına dair
beklentileri arttıkça, bir sağlık bakımı güvenliği ağı kurma
yarışında geride kalan hükümetler gelecek 10 yıl içinde
yüksek bir istikrarsızlık riskiyle yüzleşecek.
Örneğin daha şimdiden huzursuzlanan bir orta sınıfa
sahip Brezilya’da 1990’larda Cardoso yönetiminden bu
yana sağlık bakımını iyileştirmek adına Küba’dan doktor
ithal etmek dışında çok az şey yapıldı. Suudi Arabistan’da
ise düşük petrol fiyatlarına karşı önlem almak için devreye
sokulan kemer sıkma tedbirleri bu hükümeti kendi insanlarına
değerli hizmetleri ücretsiz sunma gibi geleneksel
rolünü oynama yeteneğinden taviz vermeye zorlayacak.
Türkiye ise aksine bu tedirgin edici genel kurala bir
istisna teşkil ediyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
ve Ak Parti akıllıca tasarlanmış ve gayet iyi fonlanan
bir sağlık programını oturtmayı başardı. Çin hükümeti de
kaynakların daha iyi tıbbi altyapılara ve insanların daha iyi
bakımına yönlendirilmesiyle ilgili acil gereksinimin uzun
yıllardır farkında. Xi Jinping yönetimi sağlık reformu konusunda
bir hayli ciddi, ancak orada kaydedilen ilerlemelerin
çoğu bugüne kadar hizmet kapsamını genişletmek ve artan
kronik hastalıklara çözüm bulmak yerine ilaca erişimin
artırılmasına ve tüketicilere olan maliyetinin düşürülmesine
odaklanmış durumda.
İyimser olmak için birtakım nedenler de yok değil.
Doktorların eğitimine ve hastanelerle uzun vadede bakım
tesisleri kurulmasına yeterince yatırım yapmayan hükümetler
bile artık hava, su ve sağlık hizmetlerinin kalitesinin
güncellenmesine para harcayarak sadece dolaylı yoldan
olsa bile kamu sağlığında bir fark yaratacak adımlar atıyor.
Hükümetlerin yapmak zorunda olduklarına inanmadan
önce cesur adımlar attıklarına nadiren şahit olunur.
Ancak gelişmekte olan dünyanın dört bir yanında yaşanan
kronik sağlık sorunlarındaki artış aslında bizim daha
şimdiden yaklaştığını gördüğümüz bir fırtınadan başka
bir şey değil.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?