MELTEM BAKİLER ŞAHİN / VODAFONE TÜRKİYE İCRA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI
“TÜRKİYE’NİN DİJİTALSKORUNU YÜKSELTECEĞİZ”
Meltem Bakiler Şahin, kariyerine P&G’de başladı. Ardından telekomünikasyon sektörüne geçiş yaptı. 19 yıldır da sektörde birçok başarılı projeyi yönetti. Son 2 yıldır Vodafone Türkiye’de icra kurulu başkan yardımcısı olarak görev yapıyor, şirketin kurumsal iş birimini yönetiyor. “Biz şirketlerin dijitalleşme yolunda yanında olmak için çalışıyoruz” diyen Şahin’in özellikle odaklandığı birkaç proje var. Bunların başında da İTÜ Vodafone Future Lab geliyor. Burada neler yaptıklarını da şöyle özetliyor: “Burada 34 çözümümüzle şirketlere teknolojiyle nelerin mümkün olabileceğini, dijital dönüşümü nasıl gerçekleştirebileceklerini gösteriyoruz. Bunu demolarla yapmıyor gerçek zamanlı çözümlerle gerçekleştiriyoruz. Örneğin uzaktan takip sistemleriyle şirketlerine verimlilik anlamında neler katacaklarını elle tutulur gözle görülür hale getiriyoruz. Bugüne kadar 200’ü aşkın şirket bizi burada ziyaret ederek çözümlerimizle tanıştı. Mesela bir pizzacı dijitalleşme yolculuğunda servis süresini 30 dakikadan 18 dakikaya indirebildiğini gördü.” Dijitalleşme tırı da Şahin’in odağındaki bir diğer önemli proje. Bu projenin TOBB iş birliğiyle henüz 1,5 ay önce başladığını belirten Şahin, il il Türkiye’yi dolaşarak şirketlerin dijital skorlarını nasıl yükseltmeyi hedeflediklerini şöyle anlatıyor: “İlk olarak tırla Adana’ya ardından Mersin’e gittik. 3 ayda 10 bin kişiye ulaşmayı planlıyoruz. Adana ve Mersin’deki ziyaretlerimiz bini buldu. 2018’de Türkiye’de şirketlerin dijital skoru 53’tü. Dijital Dönüşüm Hareketi kapsamında bu skoru bu yılın nisan ayında 69’a çıkardık. Hedefimiz ise 75 seviyelerine ulaştırmak. Yol haritamız net. Sanayileşmede öncelikli ve dijitalleşmeye ilgi duyan toplam 12 ile gideceğiz ve dijitalleşmeyle nasıl fark yaratabileceklerini onlara göstereceğiz. Ancak skoru 75’e yükseltmek bizim 2 yıllık hedefimiz, bunu önümüzdeki 2 yılda gerçekleştireceğiz.” Vodafone’un tırı sadece dijitalleşme çözümlerini şirketlerle buluşturmuyor, aynı zamanda dijitalleşmeyle ilgilenen şirketlere ücretsiz mentorluk ve eğitim hizmeti veriyor. Tırın sosyal bir misyonu da var. Tırın içinde bir e-atık toplama alanı yer alıyor. Her gidilen ilde kullanılmayan, sanal sunucu, bilgisayar gibi elektronik atıklar toplanıyor. Bu atıkların gelirleriyle bir kodlama sınıfı oluşturmayı planladıklarını anlatan Şahin, “İlk olarak plazalarımızda çalışanların evlerindeki elektronik atıkları toplayarak Mardin’deki ilk kodlama sınıfımızı fonlamıştık. Şimdi da benzer bir sınıfı Adana’da açmayı planlıyoruz” diye konuşuyor.
“PLAY STATION OYNUYORUM”Meltem Bakiler Şahin, 11 ve 4 yaşında iki erkek çocukannesi. Hafta sonlarını ailesine ayırmaya çalışıyor.Çocukların bakımı konusunda da eşiyle çok iyi bir iş birliğiiçinde olduklarını belirten Şahin, çocuklarıyla yaptıklarıaktiviteleri şöyle paylaşıyor:“İki erkek çocuk olunca top odaklı aktiviteler ilgileriniçekiyor. Futbol oynuyoruz. Play station oynamak da hemonlar için hem benim için büyük keyif oluyor.”
AKIN AKÇALI / AKÇALI ŞİRKETLER GRUBU CEO’SU“
AVRUPA’DA CİDDİ BÜYÜME PLANIMIZ VAR”
Akçalı Şirketler Grubu, 53 yıllık bir grup. Grup, ana sektörü boyanın yanı sıra inşaat sektöründe de faaliyet gösteriyor. Grubun amiral gemisi Akçalı Boya da Permolit Boya markasıyla pazarda yer alıyor. İkinci jenerasyondan Akçalı Şirketler Grubu CEO’su Akın Akçalı, Türkiye’de boya sektöründe ilk beş içinde yer aldıklarını belirtiyor. “Tavan boyası ve sprey boyalarda da pazar lideri konumundayız” diyor. Yıllık 40 bin ton üretim yapan şirket, bunun yüzde 10’unu ihraç ediyor. Öte yandan Akçalı Boya yurt dışında da üretim yapıyor. Rusya’da 10 bin ton, Nijerya’da da şimdilik 4 bin tonluk üretim gerçekleştirdiklerini anlatan Akın Akçalı, önümüzdeki dönemde yurt dışındaki hacimlerini daha hızlı büyüteceklerini söylüyor. Geçtiğimiz yıl Türkiye ekonomisi için zor bir yıldı. Bu yıl Akçalı, özellikle ihracat performansı olarak başarılı bir yıl geçirdiklerini dile getiriyor ve ekliyor: “Boya sektörü ürünleri kullanım alanı itibariyle sanayi grubu ve inşaat boyaları olarak ikiye ayrılıyor. Sanayi grubu ürünler için başarılı bir yıl geçirmemize karşın, inşaat grubu boyalar için görece durağan bir yıl söz konusu oldu.” Bu yıl Avrupa’ya yönelme hedefi olan şirket, İngiltere pazarına giriş yaptı. Şu anda İngiltere pazarında sektörü temsil eden ilk Türk boya markası olduklarına dikkat çeken Akçalı, sözlerine şöyle devam ediyor: “Öncelikle bu pazardaki temsil gücümüzü artırmayı hedefliyoruz. Bildiğiniz gibi sektörde birçok şirket yabancı sermaye ortaklığıyla faaliyetlerini yürütüyor. Bu sebeple şirketlerin geneli Avrupa pazarına yönelemiyor. Biz yüzde yüz Türk şirketi olduğumuz için böyle bir kısıtlamamız yok. Avrupa pazarına yönelik ciddi büyüme planımız var. Ayrıca ürünlerimizi ulaştırdığımız pazar sayısını da 23’ten 30’a çıkarmaya çalışıyoruz.” Halihazırda pazarda ilk beşte yer alan Akçalı Boya’nın pazar payı hedefi ise ilk üçe yerleşmek. Şirket bu hedefe ulaşırken en çok AR-GE ve inovasyona odaklanmak niyetinde.
“BOYADA İYİLEŞME DEVAM EDECEK” Akın Akçalı, aynı zamanda Boya Sanayicileri Derneği’nin (BOSAD) başkanlığını yürütüyor. İnşaat sektörüyle birlikte boya sektörünün de daraldığını dile getiren Akçalı, “İnşaat ve sanayideki daralma boya sektörünü olumsuz etkiledi. Yenileme amaçlı boyama harcamaları özellikle bu durumdan çok olumsuz etkileniyor. Üretim aşamasında ithal girdi kullanımının önemli olması sebebiyle sektör, kur hareketlerine karşı hassas bir pozisyonda. Piyasada yaşanan sıkıntılar sebebiyle boya sanayi, bu maliyet artışını ise ürün satış fiyatlarına tam anlamıyla yansıtamıyor” diyor. Ancak bu tabloya rağmen Akçalı umutsuz değil. Özellikle ikinci çeyrekten sonra piyasanın hareketlendiğini ifade ediyor. “Dolayısıyla bu iyileşmenin devam ederek 2020 yılında sektörün genelinde kendini daha iyi hissettireceğini öngörüyoruz” diye konuşuyor.
FERHAT FARŞİ / CINNAGEN İLAÇ CEO’SU
“3-4 FABRİKA DAHA KURMAYI PLANLIYORUZ”
CinnaGen İlaç, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın (MENA) en büyük biyoteknolojik ilaç şirketinden biri. Bu yıl haziran ayında Çerkezköy’de 100 milyon dolarlık yatırımla üretim tesisi ve Ar-Ge merkezi açılışı gerçekleştiren şirket, kısa sürede 20 ülkeye yıllık 100 milyon dolarlık ihracat hedefliyor. Tesisin dünyada üretimi zor olan ilaçların geliştirilmesine odaklandığını belirten CinnaGen CEO’su Ferhat Farşi, sözlerine şöyle devam ediyor: “Burada Türkiye’de ilk monoklonal antikor (mAb) ve yetim ilaçların üretimini yapıyoruz. Kan hastalıkları, nadir hastalıklar, multipl skleroz gibi kronik merkezi sinir sistemi hastalıkları ve kanser tedavisinde önemli yeri olan yüksek teknoloji gerektiren ilaçları Türkiye’de üreterek hastalarımızın ilaca kesintisiz erişimlerini hedefliyoruz. Bu grupta yer alan ilaçların tamamına yakını ithal olup yüksek teknoloji nedeniyle diğer şirketlerin giremediği bu ürün portföyünde referans ürün üreticileri tekel haline geliyor. Şirketimiz yerel üretime geçip, ürünleri hastalarımızın kullanımına sunmasıyla birlikte 1,8 milyar dolarlık pazarın yaklaşık 500 milyon dolarlık bir kısmını yerli olarak üretme konumuna ulaşacak.” CinnaGen İlaç ürettiği ve kullanıma sunduğu 12 biyobenzer ürün ile Kuzey Afrika, Orta Doğu (MENA) bölgesinde önemli bir oyuncu. Şirketin 12 adet ürünü de geliştirme sürecinde bulunuyor. Moldova, Cezayir, Bosna-Hersek, Fas, Ürdün, Katar, Hindistan, Sırbistan, Senegal, Sri Lanka, Vietnam ve Ekvator gibi ülkelerle anlaşma imzaladıklarını açıklayan Farşi, “Avrupa’ya ihracat yapmak için tüm aşamaları tamamlıyoruz. 2 yıl sonra tüm Avrupa ülkelerine ilk ihracatımızı başlatacağız. Avrupa’ya satacağımız ilk ürün MS ve hemofili hastaları için geliştirdiğimiz ilaçlar olacak. Hedeflediğimiz portföyün gerçekleşmesiyle birlikte Avrupa, Kuzey Afrika, Orta Doğu bölgesinde 3 milyar dolar tutarında biyobenzer ilaç pazarına hitap ediyor olacağız” diyor. Türkiye biyoteknoloji bakımından dışa bağımlı bir ülke. Biyoteknolojik ilaçlara 2023’te Türkiye ilaç pazarının yüzde 30’una tekabül eden 24 milyar TL ödenmesi öngörülüyor. CinnaGen ise ithal edilen bu ilaçların tesisinde yerli üretime geçmesiyle cari açığın azaltılmasına katkıda bulunma hedefinde. Farşi, Türkiye pazarında şu anda biyoteknoloji ile ilgili ciddi eksiklik ve boşluk olduğuna dikkat çekiyor. “Sahip olduğumuz portföyü Türkiye’de üretebildiğimiz takdirde 500 milyon dolarlık bir ithalatı yerli ürünle ikame edebilme kapasitemiz olacak” diye konuşuyor.
“ÖNEMLİ ADIMLAR ATILMALI” CinnaGen İlaç’ın gelecek 5 yıllık hedefi 20 ülkeye ihracat yapmak ve 100 milyon dolarlık bir ihracata ulaşmak. Türkiye’nin kilogram başına ihracatının 1,37 dolara kadar gerilediğine dikkat çeken Farşi, ilaçta kilogram başına ihracatın 17 dolar, biyoteknolojik ilaçta ise 1 milyon dolar civarında olduğunu söylüyor. Farşi, sözlerine şöyle devam ediyor: “Know-how’ı yüksek olduğu için bu ciddi fark oluşuyor. Dünyada biyoteknolojiye geçiş olduğu için Türkiye’de önemli adımların atılması gerekiyor. Biz kendi adımıza bu adımları hızlı bir şekilde atıyoruz. Eğer istediğimiz ivmeyi yakalayabilirsek yakında Türkiye’de 3-4 fabrika daha kurmayı planlıyoruz. Hedefimiz, globalde biyoteknolojik ilaç konusunda ilk 10 şirket arasına girmek.”
KUTLU KARAVELİOĞLU / MAKİNE İHRACATÇILARI BİRLİĞİ BAŞKANI“
MAKİNE İHRACATINI YÜZDE 13,2 ARTIRDIK”
Dünya mal ticaretinde yüzde 13’lük oranla en yüksek paya sahip ürün olan makineler, gelişmiş ülkeler arasındaki teknolojik rekabetin odağını oluşturuyor. Yıllık 2,3 trilyon dolar dış ticaret hacmine ulaşan makine sektöründe bir ülkenin geri kalması, o ülkenin endüstriyel dönüşüme adapte olamamış, dışa bağımlı, zayıf olması anlamına geliyor. Türkiye’de ise makine sektörü 17 binden fazla şirketle 250 binden fazla kişiye istihdam sağlıyor. Avrupa’nın en büyük 6’ncı makine imalatçısı olan Türkiye, 2001 yılından bu yana makine ihracatını 10 katına çıkararak dünyanın en hızlı ihracat artışı sağlayan 2 ülkesinden biri oldu. İhracatın ithalatı karşılama oranını 2019’un ilk sekiz ayında yüzde 75,7’ye yükselten sektör, şu an 220’den fazla ülkeye ihracat gerçekleştiriyor. İhraç edilen makinelerin yüzde 60’ını ABD ve AB ülkeleri satın alıyor; Almanya ve ABD’nin Türkiye’den ithal ettiği ürünler arasında makine ilk sırada geliyor. Türkiye genelinde 13 bin üyesi bulunan Makine İhracatçıları Birliği’nin (MAİB) başkanı Kutlu Karavelioğlu, makine sektörünün 2018 yılında Türkiye’nin toplam ihracatının yüzde 10,1’ini gerçekleştirerek ihracatını en çok artıran üç sanayi dalından biri olduğunu belirtiyor. “2019 yılının ilk 9 ayında ihracatı 13,2 milyar dolara ulaşan sektörümüz, ihraç ettiği ürün miktarını geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 13,4 artırarak 2,4 milyon tona çıkardı. OECD bölgesinde yaşanan ekonomik daralmanın sabit sermaye yatırımlarını olumsuz etkilediği ve dünya mal ve makine ticaretinin yüzde 2,5 kadar azaldığı bir süreçte makine satışlarındaki bu artış dikkat çekici bir performans oldu” diyor. İhracattaki bu parlak tabloya karşın iç pazara baktığımızda da birçok sektördeki daralmayı makine sektöründe de görüyoruz. Karavelioğlu da artan işsizlik oranları ve yüksek enflasyonun alım gücü üzerindeki etkisinin yurt içi tüketimi, üretimi ve yatırımları olumsuz etkilediğini dile getiriyor. Teçhizat yatırımları 5 çeyrektir düşen makine sektöründe iç pazarın yüzde 20-25 oranında daraldığını ifade ediyor. “Kapasite kullanım oranlarındaki düşüklük göz önünde bulundurulursa, teçhizat yatırımları 2020 yılının ilk yarısından önce artmayacak” diyen Karavelioğlu, sözlerine şöyle devam ediyor: “Ertelenen ve biriken bir taleple karşılaşıp karşılaşmayacağımız ise hem dünya ekonomisini sıkıntıya sokan belirsizliklerin ve ticaret savaşlarının gidişatına hem Türkiye ekonomisinin yeniden büyüme sürecine bağlı olacak.”
NEYE İHTİYAÇ VAR? İç pazarın yüzde 20-25 daraldığı bir ortamda Karavelioğlu, ihtiyaç duyulan ana noktayı şöyle özetliyor: “Yeniden sanayileşme hamlesi üzerinde toplumun tüm kesimlerinin uzlaştığı bu süreçte, iç pazarda öncelikle niteliğin nicelikten önce geleceği, katı piyasa denetimi ve gözetimi uygulamaları neticesinde Ar-Ge ve inovasyonun güvenceye alınacağı, kayıt dışıyla amansızca mücadele edilerek haksız rekabetin önüne geçileceği bir yatırım ve faaliyet ortamına ihtiyaç duyuyoruz.”
JULIEN TORNARE / ZENITH CEO’SU
“HEDEFTE YENİ JENERASYON VAR”
enith, İsviçre’nin Jura dağlarında Le Locle’de, Georges Favre-Jacot adında vizyoner bir saat ustası tarafından kuruldu ve günümüzde sahip olduğu ünü yalnızca 150 yıllık tarihi boyunca 2 bin 333 kronometre ödülü kazanarak elde etti. Bugün çok sayıda markanın rekabet ettiği saat sektöründe Zenith’in bulunduğu konuma gelince… Zenith CEO’su Julien Tornare, “Yıldızımızın daima olması gerektiği kadar yüksek bir noktada parlamadığının tamamen farkındayız” diyor. Saat uzmanlarının takdirini almalarına rağmen daha geniş kitleler nezdinde az bilinir durumda kaldıklarından söz eden Tornare, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu durum, son birkaç yılda yeni stratejimiz sayesinde ve markanın DNA’sının bir parçası olan yenilikçi ruhumuzu serbest bırakmamızla birlikte tamamen değişti ve inanılmaz satışlara ulaşmamıza neden oldu.” Halihazırda yılda 21 bin saat üreten Zenith’in hedefi bu rakamı en az 25 bine çıkarmak. Bunu da dünyanın her yerinde yeni hedef kitlelere ulaşarak yapmak istiyor. Bu noktada da Türkiye Zenith için önemli bir pazar. Aslına bakılırsa Zenith’in Türkiye’deki yolculuğu 130 yıl öncesine dayanıyor. Türkiye pazarına 1889’da cep saatleriyle girdiklerini belirten Tornare, “Mekanik saatlere halen büyük saygı gösterildiğinden ve akıllı saatlerde olmayan bir şıklığa sahip olarak algılandığından dolayı Türkiye ilgi çekici bir pazar. Neredeyse 23 yıldır şu anki distribütörümüzle birlikteyiz ve istikrarlı büyümeyi devam ettiriyoruz. Hâlihazırda İstanbul’da ve Antalya civarında yaygın olarak faaliyet gösteriyor ve diğer önemli şehirlerde ve ülke çapında Zenith’i geliştirmeyi planlıyoruz” diyor. Zenith önümüzdeki dönemde büyümeye devam ederken özellikle kadın saatleri segmentinde de gücünü artırmayı planlıyor. Bu kategoride fazla modelleri olmadığını ancak 2020’den itibaren bu koleksiyonda artış olacağını ifade eden Tornare, yeni hedef kitlelerine nasıl yöneleceklerini de şöyle paylaşıyor: “Kaliteli bir saat kullanmaya bayılacak ancak çok yüksek fiyatlar ödemeye gücü olmayan yepyeni bir pazar segmentini kaybetmemek adına daha geniş bir kitleye ve özellikle daha genç bir jenerasyona hitap etme gerekliliğimizin farkına vardık. Son teknolojiye sahip komplikasyonlar üretmeye devam ederken aynı zamanda yaklaşık 4 bin 500 Euro fiyatlardan başlayan başlangıç seviyesinde ürün sunduğumuzdan emin olacağız.”
INSANLAR “KİTLE MARKASI OLMAYACAĞIZ” Zenith, babalarının ya da dedelerinin taktığı saatleri takmaya ilgi duyan daha genç ve teknoloji meraklısı jenerasyona ulaşmaya çalışıyor. Bunu yaparken de hiçbir zaman kitle markası olmayacaklarının altını çizen Julien Tornare, sözlerine şöyle devam ediyor: “Ancak, en iyi yaptığımız işi yapmaya devam edecek ve markamızı Zenith’in felsefesi olan sağlamlık, özgünlük ve ileri teknolojiyi arayan zeki bireylerden oluşan daha geniş kitlelerce erişilebilir kılmaya devam edeceğiz. Türkiye’de hem yerli müşterilerimiz ile hem yüksek turizm potansiyelinin avantajını kullanarak büyümeyi amaçlarken bir yandan da uluslararası müşterilere hizmet vermeye devam edeceğiz.”
AHMET ASLANTÜRK / ABIES GENEL MÜDÜRÜ
KAMU İLE YERLİ ÜRETİCİLERİBİR ARAYA GETİRECEK
uarlar sektörlerin yeni pazarlar bulması ve yeni bağlantılar kurması için vazgeçilmez bir iş platformu. Her işte olduğu gibi fuarcılıkta da yeniliklere hızla adapte olmak şart. İşte ABIES Fuarcılık Genel Müdürü Ahmet Aslantürk de en çok bu konulara odaklanıyor. Son yıllarda Türkiye’de ve dünyada fuarcılık sektöründe düşüş yaşanmaya başlandığını belirten Aslantürk, bu düşüşün önümüzdeki yıllarda da süreceğini söylüyor. Bunun nedenini de şöyle açıklıyor: “Temel neden onlarca yıldır yapılan fuarcılık ile günümüzde yapılan fuarcılık anlayışının aynı olması. Bir fuar organizasyonunun ana vaadi aynı sektörde iş yapan alıcı ile satıcıyı buluşturmaktı. Ama artık alıcı ve satıcının buluşabileceği sayısız platform var. Günümüzde bu internet üzerinden bile mümkün oluyor. Bu nedenle her koşulda fuarcılıkta dönüşüm yaşanması fuarcılık açısından hayati önem taşıyor. Dönüşümü gerçekleştirmek için ilk şart ise bakış açısını değiştirmek.” Aslantürk, ABIES Fuarcılık olarak kendilerinin bu dönüşümü KATEF ile yaşadıklarını anlatıyor. KATEF’le neler yaptıklarını da şöyle paylaşıyor: “Buradaki yaklaşımımız ihtiyacı doğru belirlemek ve bu ihtiyaca çözüm üretecek bir fuar organizasyonu gerçekleştirmek. Detay vermek gerekirse… Cumhurbaşkanlığı düzeyinde kamu satın almalarında yerli ürünlerin tercih edilmesi isteniyor. Yerli üreticiler de kamu satın alma yetkilileri ile tanışmak ve ürünlerini satmak istiyor. Bu ihtiyacı karşılamak üzere 19-21 Kasım’da yerli üreticilerle kamu kurumları satın alma yetkililerini buluşturacak KATEF - Kamu Tedarikçileri Fuarını düzenleniyoruz.” Fuarlar ekonominin canlanması için de çok önemli. Dünyada fuarcılıktaki en büyük oyuncu Almanya. Ülke düzenlediği fuarlarla yılda 3 milyar Euro’nun üzerinde bir değer üretiyor. Türkiye’nin bu değerlerin çok gerisinde olduğunu söyleyen Aslantürk, Almanya’da olmayan birçok ayrıcalığa sahip olduğumuzu da ifade ediyor. Aslantürk, gelişimin önündeki sorunların yapısal olduğu görüşünde. İlgili kurumların da bu sorunların farkında olduğunu ve çözüm yolları aradığını dile getiriyor. “Biraz zamana ihtiyacımız var. Sorunlar çözüldüğünde hızlı bir çıkışla ülkemizin fuarcılık merkezi olmak açısından zirvede olacağına inanıyorum” diye konuşuyor.
YENİ PLANLARABIES Fuarcılık 2011 yılında kuruldu.Kuruluşundan bugüne de birçok başarılıfuara imza attı. Ahmet Aslantürk, sektördemisyonlarının yenilikçiliğe öncülük olduğunuifade ediyor. “Türkiye’nin yerli ve millisanayisinin gelişimine önemli katkıdabulunacağını düşündüğüm KATEF’in ardındansektörde dönüşüme örnek olacak yenibirçok fuar gerçekleştireceğim” diyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?