ALİ ŞAFAK ÖZTÜRK/REGNUM CARYA YÖNETİM KURULU BAŞKANI
SIRADA İKİNCİ OTEL VAR
Regnum Carya Yönetim Kurulu Başkanı Ali Şafak Öztürk, bu yıl turizm sektöründe yaz sezonu açılışının çok iyi olmadığını söylüyor. Burada birçok unsurun etkili olduğunu ifade eden Öztürk, bunları şöyle sıralıyor:
“Deprem ve seçimler önemli etkenlerdi. Bir diğer önemli etken, ana pazarımız Rusya için artık farklı opsiyonların çıkması. Avrupa, Rusya’ya vize vermeye başladı. Mevsimlerde yaşanan kayma ve haziranda Antalya’nın beklenen hava sıcaklığına ulaşamaması da talebin daha sıcak bölgelere yönelmesine neden oldu. Eskiden yaz mevsiminde çok sıcak olan Dubai ve Uzak Doğu, bu yıl aşırı sıcak olmayınca o pazarlar büyüdü. Avrupa oldukça hareketlendi. Bir de bunların üzerine maliyetlerimizin Euro bazında yüzde 80 artmasıyla fiyatlarda Euro olarak yüzde 30-40 artışa gitmemiz, bizi diğer destinasyonlardan daha pahalı hale getirdi. Özellikle Ruslar ve BDT ülkelerinden gelenlerden Avrupa’ya kayış oldu. O yüzden bölge sıkıntılı. Geçtiğimiz yılı yüzde 72 dolulukla kapatmıştık. Bu yıl bu seviyelerde giderse yüzde 65 dolulukla kapatırız.”
Bu tabloda Regnum Carya, yine de büyümeye devam ediyor. Ülkelere göre misafir karmalarının sağlam olduğunu dünyanın dört bir yanından misafir ağırladıklarını söyleyen Ali Şafak Öztürk, “Güney Kore’den, Afrika’dan, Güney Amerika’dan gelen misafirlerimiz var. Üst segment misafire hitap ettiğimiz için onlar için fiyatlar daha az önemli oluyor. Charter uçaklara bağlı hareket etmiyor, kendi özel uçaklarıyla geliyorlar. Başta İngiltere ve Almanya olmak üzere Avrupa ve Orta Doğu’daki misafir oranımızı biraz daha yükseltmeyi planlıyoruz” diyor.
Regnum Carya cephesinde yeni yatırımlar var. Otel son bir yılda yeni villa projesi Amber Lagoon Villaları’nı inşa etti. Bu projeyle dünyada az bulunur villa projelerinden birini hayata geçirdiklerini anlatan Öztürk, “Amber villalarını otelden bağımsız bir proje olarak konumlandırdık. İçinde kendi fitness’ı, SPA’sı olan butik bir otel oldu. Bizi gelecek için de heyecanlandırıyor, kendi başına gidebilecek bir konsept” diye konuşuyor.
Öztürk, bir taraftan da Regnum Carya’nın yanında yer alan diğer otelleri Sun Zeynep’i yıkarak yerine üst segment yeni bir otelin inşasına başladı. İnşaatına geçtiğimiz yıl başlanan otelin, 2025 yılı Nisan ayında tamamlanması planlanıyor. Öztürk, toplam 300 milyon Euro’luk bu yatırım için, “Regnum Carya’dan biraz daha üst bir segmentte yer alacak. Çünkü bölgede üst segment kaliteli yatırımlara her zaman ihtiyaç var. Yeni otelde minimum oda büyüklüğü 90 metrekare olacak. Şu an Regnum ana binada 430 odamız var. 130 villamıza 59 villa daha ekledik. Şimdi yeni otelle iki tesisimizde 900 odanın biraz üzerine çıkacak bir yapı oluşturacağız. Turizmde yatırımların geri dönüş süresi ortalama 12-15 yıl. Biz iki otelin yaratacağı sinerjiyle bu sürenin 8-10 yıl olacağını düşünüyoruz.”
DÜNYA STARLARIYLA CAZİBEYİ ARTIRACAK
Odağında turizme değer katmak olduğunu belirten Ali Şafak Öztürk, bugüne kadar Jennifer Lopez, Dua Lipa, Tom Jones ve Rita Ora gibi birçok sanatçının otelde performans sergilediğini, bu yaz da başta Christina Aguilera olmak üzere yine birçok dünya starını Türkiye’ye getireceklerini söylüyor. “Bunlar hem markamızı hem bölgeyi güçlendiren hamleler. Biz ileriki dönemlerde 40 bin kişilik konserler hayata geçirerek bölgeyi daha büyük bir çekim merkezi haline getirmeyi istiyoruz” diyor.
ORHAN GORBON/GORBON SERAMİK YÖNETİM KURULU BAŞKANI
"HACİMLE DEĞİL KALİTEYLE BÜYÜYECEĞİZ”
Gorbon Seramik, 66 yıl önce Cumhuriyet döneminin ünlü mimarlarından Rebii Gorbon tarafından İstanbul Levent’te kuruldu. Aynı yıl aynı bölgede devletin inşaat sektöründe ihtiyaç duyulan seramikleri üretmesi için verdiği teşvikle Eczacıbaşı Topluluğu ve Kale Grubu da kendi fabrikalarını hayata geçirdi.
İlk günden itibaren Gorbon Seramik, yer ve duvar karolarını üretmekle birlikle sektörde el işçiliğinin ön planda olduğu, görsel sanata daha yakın bir yöne de kaydı. Ancak 2001 ekonomik krizinde sektörün köklü kuruluşu Gorbon, kurumsal işleyişteki sıkıntıların da etkisiyle iflas etti. Dedesinin kurduğu ve sektörde kendine çok özel bir yer edinen Gorbon Seramik’in bu sıkıntılı döneminde, üçüncü kuşaktan Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunu Orhan Gorbon, master yapmak için ABD’deydi. Master sonrasında da New York’ta Valleroy Boch’ta çalışma kararı almıştı ve dördüncü yılındaydı. Yaşananlar sonrasında ülkeye döndü. Kendisine, tutkusu olan spor alanında yepyeni bir kariyer başlattı. Spor pazarlamasının öncü isimlerinden biri oldu. Birçok uluslararası spor etkinliğini Türkiye’ye getirdi. Sporun farklı dallarındaki federasyonlara ve markalara danışmanlık yaptı. Bosphorus Cup markasını yarattı.
2016 yılındaysa Gorbon markasını tekrar eski günlerine döndürmek için harekete geçti. Bugün Gorbon Seramik’te sadece mimarlarla çalıştıklarını ve özel tasarım karo yaptıklarını belirten Gorbon Seramik Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Gorbon, “Dünyanın en iyi mimarlarıyla özel işler yapıyoruz. Örneğin The Peninsula İstanbul’daki seramikleri biz yaptık. Karaköy Lokantası, Doğuş Grubu’nun hem Dubai hem Cannes’da Carlton Cannes’da açtığı Rüya Lokantası’nın seramikleri bizim. Son olarak Cristian Dior’un Paris’teki yeni mağazasındaki seramikler Gorbon’un. Mimarlar hayal ediyor biz yapıyoruz” diyor.
Orhan Gorbon, markasını büyütürken üretim hacmiyle değil hizmetin kalitesiyle büyümek istediğini söylüyor. “Şu an için yurt içi ve yurt dışında yaptığımız iş yarı yarıya bir dengede. Ancak amacımız, dünya genelinde daha çok mimara ulaşmak. Yurt dışında yapılan özellikli oteller, restoranlar ve diğer binalarda olmak istiyoruz. Büyümede hırslı değiliz. İşimizi tutkuyla yapıyoruz” diye konuşuyor.
“BOSPHORUS CUP DEV BİR EKONOMİ YARATIYOR”
Orhan Gorbon için Bosphorus Cup’ın özel bir yeri var. Bu yıl 22’nci yılını dolduran organizasyonun 21-24 Eylül tarihinde İstanbul Boğazı’nda başlayacağını belirten Gorbon, “Tamamen benim fikrim, emeğim, vizyonum ve hayalim olan Bosphorus Cup’ın geldiği noktadan gurur duyuyorum. Hem Türkiye markasına hem yelkenciliğe katkı sağlıyor, dev bir ekonomi yaratıyor. Tekneyle dünyanın dört bir yanından 1.200 yelkenci katılıyor. Dünyanın en iyi fotoğrafçılarıyla çalışıyoruz. Bu sefer Bosphorus Cup, karnaval havasında olacak. Etkinlikleri artırıyoruz. Çok güzel ödül törenleri ve müthiş bir kupamız var. Bugüne kadar 12 yıl Garanti Bankası, 2 yıl Turkcell ana sponsorumuz oldu. Ama 3 yıl önce isim hakkını vermemeye karar verdik. İsim hakkı isteyen çok oluyor ama biz her şeye rağmen markamızla var olmak istiyoruz” diyor.
YUTKUN TOK/ANADOLU MOTOR GENEL MÜDÜRÜ
“GLOBAL MARKA YARATACAĞIZ”
Anadolu Grubu çatısı altındaki Anadolu Motor, motor üretim ve pazarlama faaliyetleriyle dünyanın önde gelen motor üreticileri arasında yer alıyor. 50 yıllık geçmişe sahip bir şirket olarak bugün kendi markaları Anthor ile yola devam ettiklerini ve Türkiye’de silindirli dizel motorlarda ilk ve tek üretici olduklarını belirten Anadolu Motor Genel Müdürü Yutkun Tok, “Üretimini yaptığımız Antor markalı motorlar ve Antrac markalı çapa makinesi, motopomp, benzinli ve dizel motorlu jeneratör ürün gruplarıyla da müşterilerimizin ihtiyaçlarına uygun çözümler sunuyoruz. Aynı zamanda Honda Güç Ürünleri’nin, Honda Marine dıştan takma deniz motorlarının ve OXE Marine dıştan takmalı deniz motorlarının distribütörüyüz” diyor. Şirket Ar-Ge merkezinde geliştirip Gebze fabrikasında ürettiği Antor motorları ve Antrac markalı çapa makineleri, motopompları, benzinli ve dizel motorlu jeneratörleri 50’den fazla ülkeye de ihraç ediyor.
Yutkun Tok, yeni yatırımlarının hız kazandığı 2023 yılını, 2022 finansal performanslarının biraz daha üzerinde tamamlayacaklarını ifade ediyor. “Çünkü Antor AD510 tek silindirli dizel motorlarda, Stage V sertifikasyon sürecini tamamlamış olmamız bizim, Avrupa pazarındaki rekabet gücümüzü artıracak. Çünkü sürdürülebilirlik yolunda önemli bir adım olarak değerlendirdiğimiz yeni nesil Antor AD 510 tek silindirli dizel motorlarda ve AD 820 motorlarda Stage V sertifikasını alarak Avrupa’daki emisyon standartlarını yakaladık. Bundan sonra hedef pazarlarda daha iddialıyız. Diğer Antor motorlarımız için de bu belgeyi almayı hedefliyoruz. İhracattaki rekabet kabiliyetimizin artmasının da ciromuza olumlu yansıması olacak” diyor.
Şirket marin tarafında da büyüme bekliyor. Distribütörü olduğu Honda Marine’in önümüzdeki yıl pazara yeni ürünlerini sunacağını belirten Tok, bu alandaki yeni gelişmeleri ve farklı alanlardaki büyüme planlarını şöyle anlatıyor:
“Honda Marine, yılın ilk çeyreğinde 350 beygir benzinli deniz motorunu tanıtacak. Bu zamana kadar maksimum 250 HP güçte ürün satışımız vardı. 350 beygir benzinli deniz motoruyla daha yüksek beygirli motorlara yönelecek olmak bize heyecan veriyor. Ayrıca Honda Marine, elektrikli deniz motorları çıkaracağına dair sinyaller veriyor. Bu sayede ürün gamımızda birden fazla güç türüyle çalışan ürünü bir araya getirmiş olacağız. Son yıllarda marin tarafında muhteşem bir performans ortaya koyuyoruz. Bu alandaki başarımızı devam ettirmek için yeni yatırımlarımız gündemde. Denizcilik sektöründe Türkiye’nin global markasını yaratmak üzere çalışıyoruz. Yıl sonunda projemizin lansman çalışmalarına başlamayı hedefliyoruz. Akıllı tarım da her zaman gündemimizde olan konular arasında. Dünyada bulunan enerji kaynaklarını etkin kullanacak tarım makineleri ve motorlar geliştirmek de Ar-Ge merkezimizin yürüttüğü önemli çalışmalar arasında yer alıyor.”
“SÖRF EN BÜYÜK TUTKUM”
Yutkun Tok, boş zamanlarında ailesiyle birlikte turistik seyahatler yapmayı, yeni yerler, kültürler ve tatlar keşfetmeyi seviyor. Avrupa ve Osmanlı tarihi kitapları da hobileri arasında yer alıyor. “Son zamanlarda çok fazla zaman ayıramamakla birlikte kayak ve sörf en büyük tutkum” diyor.
NİYAZİ DURGUN/PAKUN YÖNETİM KURULU BAŞKANI
“CİROMUZU İKİYE KATLAYACAĞIZ”
Pakun’un yolculuğu 1973 yılında, Samsun Bafra’da ilk un değirmenini kurmasıyla başladı. 1978 yılında vaslı sistemlerin entegre edilmesiyle 5 yıl gibi kısa bir sürede değirmenden bir fabrikaya dönüşen şirket, her geçen yıl üretim kapasitesini artırırken ihracat pazarlarını da büyüttü. 2017 yılında Samsun Bafra’daki merkezinin yanı sıra Tekirdağ Çorlu’daki Başak Gıda’yı bünyesine katması da şirketin dönüm noktalarından biri oldu. Bugün Pakun, yıllık 310 bin ton buğday kırma kapasitesi, 37 bin 200 ton buğday saklama deposu, 40 adet un silosu ve 2 bin 600 ton un stoklama kapasitesiyle buğday işliyor, özel amaçlı buğday çeşitleriyle birlikte 25 farklı ürün üretiyor. 3 kıtada 40’tan fazla ülkeye ihracat gerçekleştiriyor.
Bu yıl sektörde 50’nci yıllarını kutladıklarını belirten Pakun Yönetim Kurulu Başkanı Niyazi Durgun, geldikleri noktadan mutlu. Üretimlerinin yüzde 40’ını içi pazara verirken yüzde 60’ını ihraç ettiklerini söylüyor. “Geçtiğimiz yıl ihracatımız yüzde 88 artışla 92 bin tona ulaştı. Ciromuz 2 milyar TL oldu” diyor. Bu yıl şirketin gündemindeki en önemli konu yeni fabrika yatırımı. Üçüncü tesisin temellerini yılın başında Tekirdağ Çorlu’da attıklarını belirten Durgun, “Yıl sonunda faaliyete girmesini hedefliyoruz. Bu yeni yatırımımızla üretim kapasitemizi yüzde 75 artıracağız. Buğday kırma kapasitemizi 550 bin tona, buğday stoklama kapasitemizi 36 bin tona, un stoklama kapasitemizi ise 5 bin 150 tona çıkaracağız” diyor.
Bu yatırımla üretim kapasitelerinin yanı sıra inovasyon güçlerini de bir adım ileriye taşıyacaklarını ifade eden Durgun, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Yıllık ciromuzun yüzde 4’ünü Ar-Ge çalışmalarına ayırıyoruz. Yenilikçi ürünler konusunda yoğun şekilde çalışıyoruz. Üçüncü üretim tesisimiz bünyesinde son teknolojiyle donatılmış bir laboratuvarı da hayata geçiriyoruz. Aynı zamanda ayrı bir unlu mamul tesisini devreye alacağız. Bu sayede Ar-Ge çalışmalarımızda sektörde bir adım öne çıkacağız. Performans testlerimizle üretimde minimum hata ve maksimum verim sağlarken ürün çeşitliliğimizi artırarak kalite standardımızı her zaman en üst seviyede tutacağız. 2023 yılında üretim hedefimizi 200 bin ton olarak belirledik. İhracat kapsamında halihazırda faaliyette olduğumuz yurt dışı pazarlarda başarımızı katlamayı, 5 yeni ülkeyi de ihracat ağımıza dahil etmeyi planlıyoruz. Konteyner sayımızı yüzde 110 artıracağız. Yılın ilk yarısı hedeflerimiz doğrultusunda gerçekleşti. 2023 yılında ciromuzu geçtiğimiz yıla göre iki kat artıracağımızı öngörüyoruz.”
ENERJİDE BAĞIMSIZ HALE GELECEK
Pakun, Manisa Demirci ve Ankara Kalecik’te hayata geçireceği güneş enerji santralleri için yatırımlara başladı. Yatırım tamamlandığında fabrikalarında tükettikleri elektrik enerjisinin tamamını kendi ürettikleri yenilenebilir enerjiden karşılayacaklarını belirten Niyazi Durgun, “Böylelikle enerjide bağımsız hale gelirken karbon nötr hedefimiz için önemli bir adım atmış olacağız” diyor.
DORUK CENKÇİ/KIKO MILANO ÜLKE DİREKTÖRÜ
EN SEVİLEN MAKYAJ MARKASI OLACAK
Kiko Milano, 1997 yılında Milano’da kuruldu. Bugün 60’tan fazla ülkede 1.000’den fazla mağazada tüketicilerle buluşan marka, 2015 yılında Doğuş Grubu ortaklığıyla Türkiye pazarına girdi. Pazara girdikleri ilk günden itibaren büyümelerini sürdürdüklerini belirten Kiko Milano Ülke Direktörü Doruk Cenkçi, “Özellikle Kasım 2021’de Doğuş Grubu ile master franchaise iş modeline geçtik. Böylelikle Kiko Milano, Türkiye pazarındaki temellerini daha da sağlamlaştırdı. İş modelindeki bu değişiklikle beraber Türkiye’deki yatırımlarımız hız kazandı ve 2022 yılında 7 mağaza açılışı gerçekleştirdik” diyor.
Marka, 2023 yılı sonu kadar 8 mağaza açmayı planlıyor. İnternet sitesi ve dijital satış platformlarındaki mağazalarıyla da Türkiye’nin dört bir yanındaki müşterilerine ürünlerini ulaştırmaya devam ettiklerini dile getiren Cenkçi, “Türkiye ve Doğuş Grubu, Kiko Milano dünyasında oldukça önemli bir yere sahip. Distribütör ülkeler arasında en hızlı büyüyen Türkiye operasyonu, 2023 yılı sonunda 27 mağazaya ulaşarak en fazla mağazaya sahip distribütör ülke konumuna da erişecek. Bu yıl mobil uygulamamızı hayata geçirerek geçtiğimiz yıla göre 2,5 kat büyümeyi ve pazar payımızı artırmayı planlıyoruz. 2024 sonundaysa, 40 satış noktasıyla Türkiye’de en fazla mağazaya sahip global makyaj markası olma hedefimiz var” diyor.
Marka, 2025 yılı sonundaysa en az 50 mağazaya ulaşarak Türkiye’nin en sevilen makyaj markası olmayı istiyor.
Türkiye’deki mağazalaşma ve dijital ekosistemde büyüme planlarına ek olarak, katlı mağazalarda ve diğer ülkelerde faaliyet göstermeyi değerlendirdiklerini açıklayan Doruk Cenkçi, “Yakın vadede Adana M1, Bodrum Midtown, İstanbul Kanyon, İstanbul Nişantaşı City’s, Kayseri Forum ve Antalya Land of Legends alışveriş merkezlerinde mağazalarımızı müşterilerimizle buluşturacağız. Hem alışveriş merkezlerinde hem caddelerde mağaza açılışlarıyla hız kesmeden büyümeye devam edeceğiz” diyor.
“ÖNCELİKLERİMİZ”
Cenkçi’ye göre Kiko Milano’yu pazardaki rakiplerden ayrıştıran en büyük özelliği en son makyaj trendlerini barındıran, yılda 4 kez çıkardığı özel koleksiyonlar. Bin beş yüzden fazla renk ve ürün çeşidiyle makyaj tutkunlarının içindeki yaratıcılığı ortaya çıkarmayı desteklediklerini ifade eden yönetici, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Tüm profesyonel ve bireysel makyaj ihtiyaçlarını karşılayan ürün çeşitliliği sunuyoruz. Türkiye’deki yaygınlığımızı artırırken İtalya ile ortak yönettiğimiz sadakat sistemini canlıya alarak, müşteri sayımızı ve memnuniyetini her geçen gün artırmayı istiyoruz. Mobil uygulama lansmanı ve operasyonel iyileştirmelerle mükemmel müşteri deneyimini geliştirmek en önemli önceliklerimiz.”
CEM ÖZTÜRK/SANOFİ TÜRKİYE ÜLKE BAŞKANI/TÜRKİYE, AFRİKA VE ORTA DOĞU TEMEL ÜRÜNLER BAŞKANI
ODAKTA YERELLEŞME ORANINI ARTIRMAK VAR
Dünyanın ilk 10 ilaç şirketinden biri olan Sanofi, 90 ülkede sağlık çözümleri sunuyor. 65 yıldır Türkiye’de yatırım, üretim yapıyor, istihdam yaratıyor. Türkiye’nin bugün, Sanofi dünyasında önemli konuma sahip ülkelerden biri olduğunu belirten Sanofi Türkiye Ülke Başkanı, Türkiye, Afrika ve Orta Doğu Temel Ürünler Başkanı Cem Öztürk, “Levant bölgesi, Orta Doğu ve Afrika’da yer alan pek çok ülke de şu anda Türkiye’den yönetiliyor. 1.600 çalışanımız, Türkiye’nin en büyük ilaç üretim tesislerinden biri olan Lüleburgaz fabrikamız ve 16 ana tedavi alanındaki 220 farklı tip ürünü içeren geniş portföyümüzle ülkemizin lider ilaç şirketlerindeniz” diyor. Şirketin Lüleburgaz’daki fabrikası, Türkiye’nin en yüksek kapasiteli ilaç üretim tesislerinden biri ve Sanofi’nin dünya genelindeki üretim merkezleri arasında yıllık 445 milyon kutu kapasitesiyle ilk 3’te yer alıyor. Fabrikada, 22 çok uluslu ve yerel ilaç şirketine üretim desteği verdiklerini söyleyen Öztürk, “Üretimimizin yüzde 11'ini aralarında Almanya, İngiltere, Fransa, Rusya, Brezilya ve Japonya’nın da bulunduğu dünyanın dört bir yanındaki 49 ülkeye ihraç ediyoruz. Ayrıca klinik araştırmalar alanında 19 yıldır ülkemizin tıbbi, bilimsel ve ekonomik gelişimine katkıda bulunuyor, bilimsel çevrelerde daha etkin temsil edilmesini sağlıyoruz. Bugün 50 klinik çalışmayla Türkiye’de en çok klinik çalışma yürüten ilaç şirketlerinden biriyiz. Şu anda Türkiye’den 14 ülkenin liderliğini yürütüyoruz” diye konuşuyor.
65 yılda Türkiye’ye 1 milyar doların üzerinde yatırım gerçekleştiren Sanofi, yaptığı yatırımlarla da yerelleşme oranını artırmaya odaklanıyor. Her yıl yerelleşme oranlarını artırdıklarını ifade eden Cem Öztürk, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Yerel üretim oranımız kutu bazında yüzde 86’ya, değer bazındaysa yüzde 55’e ulaştı. Türkiye’de üretilen her 7 kutu ilaçtan 1’i Lüleburgaz fabrikamızdan geliyor. Son olarak da yaptığımız yatırımlar ve teknoloji transferleriyle sektörümüzde tam manasıyla ilklere imza atıyoruz. Bu yıl yeni bir yatırımımızın sonuçlarını aldık. Ürünümüzü Türkiye’de üretmeye başlayarak yılda 6 milyon 3 yüz bin Euro değerindeki bir ithalatı, yerli üretime çevirmiş durumdayız. Dahası Geomatrix adı verilen özel bir teknolojinin transferini de ilk defa gerçekleştirdik. 3 katmanlı tableti mümkün kılan bu teknoloji dünyada sadece 8 ilaçta bulunuyor. Üroloji alanında hastanın tedavi uyumunu olumlu yönde etkileyen bir tedavi seçeneği olan ilacımızı burada üretebilmek için 3 yıldır çalışıyorduk. İlacın yerli üretimi için ekiplerimiz eğitimler aldı. Ayrıca bu ürünün üretiminde çalışacak yeni bir ekip ve fabrikamızda yeni bir alan oluşturduk.”
“71 JENERİK MOLEKÜL GELİŞTİRDİK”
Sanofi Lüleburgaz fabrikası jenerik molekül ihracatı da yapıyor. Lüleburgaz Ar-Ge merkezinde bugüne kadar 138 ürün için 71 yeni jenerik molekül geliştirildiğini belirten Cem Öztürk, “2020 yılında 3 yeni molekülün ilk ticari üretimi gerçekleştirildi ve başta Avrupa ve Brezilya olmak üzere çeşitli pazarlara 7 ürün sunuldu. Teknoloji çağındayız ve artık Ar-Ge, inovasyon ve bunlar için gereken altyapının önemi üretim kalitesi ve güncelliği açısından en üst seviyede öneme sahip. Yerel tedarikçi ve kurum ortaklıkları yoluyla yerel teknik bilgi transferi gerçekleştirmeye de devam ediyoruz” diyor.
BORA İŞBULAN/PLAZA PREMIUM GROUP BAŞKAN YARDIMCISI
“1 MİLYAR DOLAR CİRO HEDEFİMİZ VAR”
Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği mezunu Bora İşbulan, üniversite sonrası Zorlu Holding’de iş hayatına atıldı. Ardından ABD’de Teksas Üniversitesi’nde biri endüstri mühendisliği olmak üzere iki ayrı MBA yaptı. Bu süre zarfında da teknoloji start up’larında çalıştı. 2002 yılında Türkiye’ye dönüş kararı alan İşbulan, Yeşim Tekstil’de çalışmaya başladı. Yaklaşık 9 yıl grupta çeşitli pozisyonlarda görev aldıktan sonra 2010’da Sani Şener’in teklifiyle TAV Havalimanları Holding’e transfer oldu. 10 yıl boyunca TAV’ın yeni ülkelere açılmasında, yeni ürün ve hizmetler geliştirmesinde ve büyüme yolculuğunda önemli roller üstlendi. Primeclass markasının dünya havacılığında bilinirliğine de katkı sunan yönetici, TAV İşletme Hizmetleri Müdürü pozisyonundayken 2020 yılı başında Hong Kong merkezli Plaza Premium Group’a başkan yardımcısı unvanıyla geçti.
1998’de kurulan Plaza Premium Group’un bugün 40 ülkede 84 havalimanında 340’tan fazla noktada faaliyet gösterdiğini belirten Bora İşbulan, grubun bünyesinde havalimanı CIP salonları, havalimanı otelleri, yeme içme alanları, havalimanı otopark işletmeciliği, karşılama uğurlama hizmetleri gibi birçok iş alanının bulunduğunu söylüyor. Geçtiğimiz yılı 500 milyon dolarlık ciroyla kapattıklarını dile getiren İşbulan, “Bu yılı da 700 milyon dolar civarında bir ciroyla kapatacağımızı öngörüyoruz. 4 bin iş arkadaşımız şu an bizimle birlikte. Oldukça hızlı büyüyoruz. 2025’te 1 milyar dolarlık ciro hedefimiz var. Bu hedefe ulaşırken 100’den fazla havalimanında 500 noktada faaliyet göstermeyi planlıyoruz” diyor.
Plaza Premium Group, 2021 yılında Sabiha Gökçen Havalimanı ile Türkiye pazarına giriş yaptı. Bugün Sabiha Gökçen Havalimanı’nda 3 CIP salonu işlettiklerini anlatan İşbulan “Aynı zamanda hızlı geçiş imkanı ve karşılama uğurlama ve transfer hizmetleri sunuyoruz. Ayrıca Sabiha Gökçen Havalimanı’nın sadakat programı olan Portpal uygulamasının tüm süreçlerinin operasyonu ve geliştirilmesinden sorumluyuz” diye konuşuyor.
Türkiye’nin seyahat ve havacılık sektörlerindeki potansiyelinin de farkında olduklarını ifade eden İşbulan, bu potansiyeli nasıl değerlendireceklerini de şöyle paylaşıyor:
“Pazarın istikrarlı şekilde büyüyeceğine inanıyoruz. Bu sebeple ürün ve hizmetlerimizi çeşitlendirmeyi ve özellikle dijital çözümlere yatırım yapmayı planlıyoruz. Sabiha Gökçen Havalimanı’nı bugünkü ağımızda olan 340 noktaya ve artacak olan tüm noktalara gerek Portpal uygulamasıyla gerek Plaza Premium Group’un kendi çözümleriyle bağlamak da en büyük hedeflerimizden biri. Geçtiğimiz 3 yılda Türkiye’de 4 kattan fazla büyüdük. Plaza Premium Group’un Avrupa’da faaliyet gösterdiğimiz pazarları olan Finlandiya, Macaristan, Almanya gibi ülkeler de Türkiye’deki ekibimize bağlı. İstanbul’dan bu ülkeleri yönetiyoruz. Sabiha Gökçen’deki iyi uygulamaları bu üç ülkeye Türkiye’den sunuyoruz. Türkiye’de büyümeye ve yeni iş imkanları yaratmaya devam edeceğiz.”
“MİSAFİR SAYIMIZ 24 MİLYON OLUR”
Bora İşbulan, Plaza Premium Group’un puan bazlı kendi üyelik programı olan Smart Traveller’la 600 binden fazla üyesi olduğunu söylüyor. “Bizim öngörümüze göre bu yıl 1 milyona yakın üyeye ulaşırız. Bu yıl toplam misafir sayımız da 23-24 milyon olur” diyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?