ALİ
MURAT KIZILTAŞ/İNCİ DERİ YÖNETİM KURULU BAŞKANI
“YURT
DIŞI YATIRIMLARA AĞIRLIK VERECEĞİZ”
İnci Deri Türkiye’nin en köklü
moda markalarından… Bu yıl 100’üncü yılını kutlayan markanın hikayesi Osmanlı
İmparatorluğu döneminde bir lostrada başladı. 1990’lı yıllara kadar İnci Deri
hep Fatih’te tek mağazalı ama sektörde bilinirliği hep yüksek bir marka olarak
varlığını sürdürdü. 1994 yılına gelindiğinde ise üçüncü kuşak Ali Murat
Kızıltaş’ın girişimiyle kurulan fabrika ile İnci Deri üretime başladı. Ancak
2000’lerle birlikte markalaşmanın hız kazanması üretime son verilme kararını
aldırdı. Marka 2011 yılında fabrikayı kapatarak mağazalaşmaya ağırlık verdi. O
tarihten itibaren sadece bir moda markası olarak mağazalaşmaya odaklanan İnci
Deri, bugün 100’ü yurt içinde 5’i yurt dışında olmak üzere 105 mağazalı 220
milyon TL cirolu bir perakende devi.
Birçok sektörün yanı sıra perakende sektörü için de sancılı geçen 2016, İnci
Deri açısından da beklentilerin gerisinde kalan bir yıl oldu. Yüzde 30 büyüme
planları olmasına rağmen yüzde 15 büyüme kaydettiklerini belirten İnci Deri
Yönetim Kurulu Başkanı Ali Murat Kızıltaş, “Geçtiğimiz yıl planlanan mağazalar
açıldı. 6 ilde 10 mağaza açtık. Ama hedeflerin gerisinde kaldık. Verimli
olmayan 10’a yakın mağazayı kapattık” diyor.
Şirket bu yıl ise büyümede rotayı yurt dışına çevirmiş durumda. Turquality’ye
kabul edildiklerini söyleyen Kızıltaş, Kosova’da ilk mağazalarını açtıklarını
açıklıyor. Yurt dışı planlarıyla ilgili şöyle konuşuyor: “Bu yıl yurt dışı
yatırımlarına ağırlık vereceğiz. Yurt içinde çok fazla metrekare artışı
olmayacak. 2017 ve sonrası için planımız metrekare olarak çok fazla büyümemek. Önümüzdeki
2 yıl içinde yurt dışında 20 mağaza açacağız. 5 yılda 40 mağaza açılışı
gerçekleştireceğiz. Yurt dışında ise mağaza açmayı düşündüğümüz hedef ülke ve
bölgeler Bulgaristan, Romanya, Hollanda, Almanya ve İran. Kuveyt, Dubai, Körfez
Bölgesi ve Kuzey Afrika da ilgi alanımızda. Gelecek 5 yılda cironun yüzde
40’ının yurt dışından gelmesini istiyoruz.”
İÇERİDE HEDEF VERİMLİLİK
İnci Deri bu yıl yurt içinde yeni mağazalardan çok verimlilik artışıyla büyüme
peşinde. Ali Murat Kızıltaş bunu nasıl yapacaklarını şöyle anlatıyor: “Eğitime
ağırlık vereceğiz. Personel kalitesini artıracağız. Teknolojik altyapıya ciddi
yatırım yapıyoruz. Tabletlerle mağaza içinde satış olacak. Stok talebini
tablete yüklüyoruz. Personel, satışı tabletten yapacak. E-ticarete ciddi
yatırım yaptık. Bu yıl online satışlarımız cironun yüzde 15-16’sı olacak.”
NUR
GER/TÜSİAD TOPLUMSAL ÇİNSİYET EŞİTLİĞİ ÇALIŞMA GRUBU BAŞKANI
KADIN-ERKEK
EŞİTLİĞİ EN ÇOK EKONOMİYE YARAYACAK
Nur Ger, Galatasaray Lisesi’nin
ilk kuşak kız öğrencilerinden... Lisans ve yüksek lisans öğrenimini Boğaziçi
Üniversitesi’nde tamamladı. İlk şirketini 20’li yaşlarının başında kurdu. Bugün
ise 1986 yılında kurduğu hazır giyim şirketi Suteks Tekstil ile başta Avrupa ve
ABD pazarları olmak üzere, yurt dışında birçok giyim markasına katma değeri
yüksek ürün üretiyor. Ger, bir girişimci ve sanayici iş kadını olarak iş
dünyasında farklı bir duruşa sahip. İşinin yanı sıra sivil toplum
örgütlerindeki aktif hayatıyla da ön plana çıkan bir isim. KA-DER, KAGİDER,
TESEV’in kurucu üyesi, Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği’nin (TGSD) ilk kadın
başkanı. Halen TÜSİAD’ın Sosyal Kalkınma Yuvarlak Masası kapsamında Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu Başkanlığını ve Birleşmiş Milletler Kadının
Güçlenmesi Prensipleri (UN WEPs) İş Dünyası Sözcülüğü görevlerini yürütüyor.
Suteks
Group’un hiyerarşisiz, takım çalışmasına, toplumsal cinsiyet eşitliğine ve kâr
primi paylaşımına dayalı özgün yönetişim yapısı ile ilk olarak 2012 yılında
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın “Çalışma Hayatında Cinsiyet Eşitliği”
yarışmasında örnek KOBİ ödülünü aldıklarını hatırlatan Nur Ger, “2013 yılında
ise Birleşmiş Milletler’in Kadının Güçlenmesi Prensipleri Girişimi’nden Onur
Ödülü kazandık” diye anlatıyor.
Uzun yıllardır kadının iş dünyasında güçlenmesi için mücadele veren Ger’e göre
Türkiye’nin bu konudaki karnesi iyi değil. Dünya Ekonomik Forumu Toplumsal
Cinsiyet Uçurumu Endeksi 2016 yılı verileri sonucunu paylaşan Ger, rakamlarla
bu durumu şöyle ortaya koyuyor:
“Türkiye 145 ülke arasında
130’uncu sırada. Ekonomiye katılım ve olanaklar alt-endeksinde 129’uncu, iş gücüne
katılım alt-endeksinde 130’uncu sırada. Eşit İşe Eşit Ücret alt-endeksinde ise
98’inci sırada. Türkiye 2015 yılı itibarıyla yüzde 30,2 ile OECD ülkeleri
arasında kadın istihdam oranı en düşük ülke. Dünyada bu oran ortalaması yüzde
50. Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 70.”
Kadınların çalışma hayatına katılımlarının önündeki engellerin başında okul
öncesi eğitim ve bakım hizmetlerinin yetersizliğinin geldiğini belirten Ger, “OECD
ülkeleri arasında okul öncesi eğitime katılımın en düşük olduğu ülke de ne
yazık ki Türkiye” diyor.
Oysa kadınların iş dünyasına katılımı birçok açıdan önemli ama bu işin bir de
ekonomik boyutu var. Ger de bu noktaya özellikle değiniyor. Mckinsey’nin 2015
yılındaki “Women Matter (Kadınlar Önemlidir)” raporuna göre, 2025’e kadar
kadınların erkeklerle eşit katılımının sağlandığı en iyi senaryoda küresel
düzeyde toplam GSYH’de yüzde 26’lık, yani 28 trilyon dolarlık bir artış
öngörüldüğünü söylüyor.
NE YAPMALI?
Peki mevcut durumu iyileştirmek için ne yapmak gerekiyor? Ger, yapılacakları
şöyle açıklıyor: “WEPs’in 7 ilkesi tam da iş dünyasına verilen bu
sorumluluklara değiniyor. Bu açıdan yeni yayımlanan Uygulama Rehberi büyük önem
taşıyor. Rehberde cinsiyet eşitliği için insan kaynağı yönetiminden,
eğitimlere, girişimciliğin teşvikinden, WEPs’in 7 ilkesinin değer zincirinin
tamamına yaygınlaştırılmasına kadar birçok alanda şirketlerin
uygulayabilecekleri politika önerileri, somut örneklerle anlatılıyor. Ülkemizde
başka holdingler ve çok uluslu şirketler olmak üzere birçok başarı örneği var.
Ama unutmayalım, ekonominin lokomotifi öte yandan KOBİ’ler. O sebeple bu
değerlerin orta ve küçük ölçekteki şirketlerde yaygınlaştırılması önem
taşıyor.”
DÜNDAR
YETİŞENER /FİBROBETON YÖNETİM KURULU BAŞKANI
“VAKIF
ŞİRKETİ OLMAYI DÜŞÜNÜYORUM”
1987 yılında
kurulan Fibrobeton, GRC (Glass
Fiber Reinforced Concrete) fiber katkılı beton teknolojisini güçlendirerek dış
cephe uygulamalarında kullanan Türkiye’nin ilk şirketi.
30 yıl önce GRC’yi dünyada sadece İngilizler üretirken, İngilizlerden know-how
alarak işe başladıklarını belirten Fibrobeton Yönetim Kurulu Başkanı Dündar
Yetişener, bugün Türkiye’de üretip geliştirdikleri GRC malzemelerini
İngilizlere kendilerinin sattığını söylüyor, “Dünyada GRC sektörünün lideri
olduk” diyor.
Fibrobeton 5 kıtada 22 ülkeye ihracat gerçekleştiriyor. Sahip olduğu
patentlerle de öne çıktıklarını anlatan Yetişener, patentli ürünlerinden
bazılarını şöyle paylaşıyor: “Isı
yalıtımlı cephe sistemleri Fibrofombeton® panelini biz geliştirdik. Kendini ve çevreyi temizleyen Fibro-T® cephe
paneli alanında çığır açan ürünlerimiz arasında yer aldı. Tasarımcıların
projelerinde fark yarattıkları ve beton olmasına rağmen ışık geçirgen Fibro-Transbeton®
panelinin yanı sıra yapıların içinde duvarlara görsel güzellik ve uygulama
kolaylığı katan Fibro-Light® panelini geliştirdik.”
2016
yılında Fibrobeton yüzde 5 büyüdü. Şirket bu yıl yüzde 8 büyümeyi planlıyor.
Yetişener, gerek dünyanın gerek Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve ticari
konjonktürde bir daralma yaşansa da Kuzey Afrika, Orta ve Güney Afrika
ülkelerine yaptıkları ihracatın büyümeye katkı sağlayan önemli bir avantaj
olduğunu dile getiriyor. “Bugün İngiltere, ABD ve Rusya ile olan Türkiye ticari
ilişkilerinin düzelmesini de dikkate aldığımızda, 2017 yılında Fibrobeton’un
yüzde 8 oranında büyümesini öngörüyoruz” diyor.
Fibrobeton önümüzdeki dönemde büyürken yeni pazarlara da açılmayı planlıyor.
Yetişener, bu planın detaylarına ilişkin şöyle konuşuyor: “İşimizi bugüne kadar
yer almadığımız Uzakdoğu ülkeleri de dahil olmak
üzere daha geniş bir coğrafyaya taşımayı planlıyoruz. Önümüzdeki 5 yılda belki
bir yabancı ortaklıkla, çalışanlarımızın da hisse aldığı, bir vakıf şirketi
olmayı düşünüyorum. Aile şirketi yapısından, global bir şirket yapısına
dönüştürmeyi istediğimiz Fibrobeton’u, aynı zamanda bir dünya markası yapmayı
hedefliyoruz.”
“EN BÜYÜK ENTEGRE TESİSE SAHİBİZ”
Fibrobeton, yıllık 600 bin
metrekarelik prekast kapasiteli Düzce’de kurulu fabrikasıyla üretimini gerçekleştiriyor.
Yetişener, bu tesisin dünyanın tek çatı altındaki en büyük kapasiteli ve en
ileri teknolojiye sahip entegre tesis olduğunu söylüyor. Sanayici olarak ilk önce inovasyona ve sürdürülebilirliğe inandıklarını
belirten Yetişener, sözlerine şöyle devam ediyor: “Sürdürülebilirliği,
strateji ve operasyonlarımızın ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz. Bu
çalışmalarımız sayesinde 18 Ocak 2017 tarihinde Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanımız Sayın Faruk Özlü tarafından, ‘Türkiye’nin 2017 yılında 1.000 şirket
hedefi doğrultusunda, 350’nci Ar-Ge Merkezi Belgesi Fibrobeton’a verildi.
Aldığımız bu belge, bize yaptıklarımızın görüldüğünü ve büyüme hedeflerimize
ulaşmamızdaki gücümüz olan inovasyona 30 yıldır doğru yatırım yaptığımızı
gösterdi.”
BUĞRA
KAVUNCU/BASF TÜRK CEO’SU
“BİLANÇO
YÖNETİMİ KRİTİK HALE GELDİ”
BASF dünyanın en büyük kimya şirketlerinden. Şirket
dünya genelinde 112 bin kişi istihdam ediyor. Ürettiği ürünlerle inşattan
tarıma, otomotivden beyaz eşyaya olmak üzere ana sektörlere girdi sağlıyor.
Şirketin Türkiye’de de oldukça köklü bir geçmişi var. 137 yıldır Türkiye
topraklarında faaliyet gösteren BASF, Türkiye’de ilk satışını 1880 yılında
gerçekleştirdi. 1969 yılında Sümerbank ile başlıca amacı, tekstil, kâğıt, boya
ve deri gibi birincil endüstri dallarına ürün sağlamak olan bir ortaklık kuran
şirket, daha sonra 1970 yılında tekstil, deri, deterjan ve inşaat kimyasallarının
üretildiği ilk fabrikasını Gebze’de faaliyete geçirdi. Bugün Türkiye’de 800
kişilik bir çalışan kadrosuna sahip olduklarını belirten BASF Türk CEO’su Buğra Kavuncu, 2000’li yıllardan itibaren yapılan global satın almalarla 5 üretim tesisine
ulaştık. Geçtiğimiz yıl yapılan Chemetall satın alması sonucunda da üretim
tesisi sayımız 6’ya çıktı” diyor.
BASF açısından geçtiğimiz yıl tüm şirketler gibi zor bir yıl oldu. Hacimsel
olarak yüzde 4 büyüdüklerini açıklayan Kavuncu, genel olarak performanslarını
şöyle değerlendiriyor: “Euro bazında kur etkisinden dolayı küçülmüş gözüksek de
TL ve tonaj olarak bir önceki yılın üzerindeyiz. Miktar olarak büyümemiz kimya
sektörü büyümesiyle paralellik arz ediyor. Diğer sektörlerde ise özellikle
tarım, inşaat, otomotiv, kişisel ve evsel bakım grubunda, hemen hemen sektörün
üzerinde büyüdüğümüzü söyleyebiliriz.”
Kavuncu’ya göre 2017 de kritik bir yıl. Bu yıla dair bir öngörüde bulunmanın
kolay olmadığını dile getiriyor. “2017 yılında, GSMH’nin biraz üzerinde bir
büyüme beklentimiz var” diye konuşuyor. Kavuncu’nun bu yılki ajandasındaki en
kritik konuların başında da bilanço yönetimi geliyor. Kavuncu bu konuda nasıl
hareket edeceklerini ve ajandasının diğer önemli başlıklarını şöyle açıklıyor:
“Olası kur dalgalanmaları ve piyasalardaki hareketlilik bilanço yönetimini
kritik hale getiriyor. 2017 yılında bilançosunu iyi yöneten şirketler ayakta
kalacak. Özellikle piyasa dengelerini gözeterek doğru vade ve alacak yönetimi,
doğru ürün ve stok planlaması en fazla odaklanılması gereken konular.
Çalışanlarımızın memnuniyet ve motivasyonu elbette 2017 yılında da odak
noktalarımızdan biri olacak. Başarının, ancak çalışanlarımızın ve
müşterilerimizin tatmin edilmesi ve onların memnuniyetiyle geleceğine
inanıyoruz. Bunun yanı sıra bir
inovasyon merkezi projemiz de bulunuyor.”
“TASAVVUF İLGİ ALANIMDA”
Buğra Kavuncu aslında aynı zamanda bir girişimci. Üniversite sonrası iş
hayatına kendi şirketini kurarak atıldı. Ortaklarıyla birlikte kurduğu şirketi
de BASF’ye sattı ve 2008 yılında profesyonel hayata geçti. BASF’yi yönetirken
bir zaman sınırı olmadan ihtiyaç olduğu ölçüde çalıştığını belirten Kavuncu, “Takviminizi
planladığınız gibi takip etmeniz Türkiye’de çok zor. O yüzden mümkün olduğu
kadar esneyebilen bir programım var” diyor. Kavuncu’nun hayatında spor olmazsa
olmazlarından… Düzenli spor yapıyor. Müzikle beraber kendisini en fazla
rahatlatan aktivitenin spor olduğunu söylüyor. İnsanın kendi iç dengesi ve
huzurunun hayatta çok önemli olduğuna da değinen Kavuncu sözlerini şöyle sürdürüyor:
“İnsanın kimyasının, sanayi ve endüstri için kimya kadar önemli olduğunu
düşünüyorum. Bir tasavvuf büyüğü olan İmam-ı Gazali’nin deyimiyle ‘kimya-i
saadet’ mutluluğa kapı aralıyor. Dolayısıyla ‘insan kimyasıyla’ alakalı her
konu, özellikle de tasavvuf ilgi alanımda.”
CÖMERT
VARLIK/BİLKOM CEO’SU
“HEDEF
SATIŞLARI 1 MİLYAR DOLARA ULAŞTIRMAK”
Bilkom Türkiye’nin en büyük
teknoloji distribütörlerinden biri… Koç Grubu çatısı altında yer alan şirket 33
yıl önce kuruldu. Kuruluşundan itibaren distribütörlüğünü yaptığı Apple’ın yanı
sıra mobil ve dijital yaşam odaklı ürün portföyüne; 2014’te Asus ve Celly,
2015’te Warner Bros, 2016’da Huawei markalarını ekledi.
Şirket 33 yıl boyunca en önemli büyümesini ise geride bıraktığımız 6-7 yılda
gerçekleştirdi. Bu büyümede hem Apple markasının yaşadığı yükseliş hem farklı
markaların distribütörlük ağına dahil olması etkili oldu. Bilkom CEO’su Cömert
Varlık da bu noktaya dikkat çekiyor. “TL bazında ortalama satış artış hızımıza baktığımızda; son 5 yılda, yıllık ortalama yüzde 50’ye yakın bir büyüme
oranıyla sektörün çok üzerinde yüksek bir performans ortaya koyduk” diyor. 2009’da satışlarının 55 milyon TL
olduğunu ve Capital500 sıralamalarında yer almadıklarını hatırlatan Varlık,
2016 yılı Capital500 listesinde 151’inci sıraya yükseldiklerini söylüyor. “2015’te
satışlarımız sektörün çok üzerinde, yüzde 45’e yakın büyüyerek 1,1 milyar TL’yi
aştı. 2016’da yine sektörün çok üzerinde yüzde 25’e yakın büyüyerek
satışlarımız yaklaşık 1,4 milyar TL’ye ulaştı” diye konuşuyor.
Bilkom, bu yıl ise yüzde 15 büyüme planlıyor. Portföylerine yeni markalar da
katacaklarını açıklayan Varlık, sözlerine şöyle devam ediyor: “Portföyümüzdeki
güçlü markaların yerel birimlerini bütünleyen bir yapıda, gerek vendor
tarafındaki iş ortaklarımıza gerek satış kanallarındaki müşterilerimize değer
yaratmaya devam edeceğiz. Satışlarımızı 1 milyar dolara ulaştırmayı
hedeflediğimiz önümüzdeki 3 ila 5 yıllık dönemde, öncü yeni nesil bir şirket
olmanın sorumluluğu ile Bilkom’u yine en üst noktalara taşıyacağız.”
Varlık, Bilkom’un çalışanlarının yüzde 70’i Y kuşağı olan yeni nesil bir şirket
olarak tanımlıyor. Başarılarında insan kaynakları yapısının etkili olduğunun
altını çiziyor. Nasıl bir yapılanma içinde faaliyet gösterdiklerini şöyle
anlatıyor. “Ortak akıl ve sinerjiyi oluşturacak bütünsel bir açık iletişim ağı
içinde, kademeden bağımsız, delegasyon, yetki ve sorumluluk almaya dayalı
rekabetçi bir modelimiz var. Eğitim ve istihdam dahil her alanda cinsiyet
eşitliğine olan inancımızın da yansıdığı, yarısı kadınlardan oluşan, X ve Y kuşağının işbirliği başarısının yüzde 80
olduğu şirketimiz, çalışan bağlılığında yüzde 75’i aşan skora sahip. Bu skorla da
grubumuzda ve sektörde en başarılılar arasında yer alıyor. İstenmeyen insan
kaynakları dönüşümümüz sektör genelinin çok altında, yüzde 2 oranında
gerçekleşiyor.”
“SOSYAL YÖNÜMÜ BESLİYORUM”
Cömert Varlık, “Günde kaç saat çalıştığını kendim ve ekibim adına ölçümleyen ve
buna göre hareket eden bir yapım hiçbir zaman olmadı” diyor. Çalışma saatinin miktarından ziyade kalitesi
ve verimliliğinin kendisi için daha önemli olduğuna dikkat çekiyor. İş ve özel
hayat arasındaki dengeyi gözetmenin her açıdan verimlilik getirdiğine inanıyor.
Özellikle sosyal yönünü beslemeye önem veriyor. “Ailemle, dostlarımla kaliteli
vakit geçirmeye özen gösteriyorum. Ne kadar yoğun olursam olayım mutlaka spor
için vakit ayırmaya çalışıyorum. Yeni
kitapları, başarılı sinema yapımlarını takip ediyorum” diyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?