Yurt dışı yatırımlara ağırlık vereceğiz

20.03.2017 15:42:490
Paylaş Tweet Paylaş
Yurt dışı yatırımlara ağırlık vereceğiz

ALİ MURAT KIZILTAŞ/İNCİ DERİ YÖNETİM KURULU BAŞKANI

“YURT DIŞI YATIRIMLARA AĞIRLIK VERECEĞİZ”

İnci Deri Türkiye’nin en köklü moda markalarından… Bu yıl 100’üncü yılını kutlayan markanın hikayesi Osmanlı İmparatorluğu döneminde bir lostrada başladı. 1990’lı yıllara kadar İnci Deri hep Fatih’te tek mağazalı ama sektörde bilinirliği hep yüksek bir marka olarak varlığını sürdürdü. 1994 yılına gelindiğinde ise üçüncü kuşak Ali Murat Kızıltaş’ın girişimiyle kurulan fabrika ile İnci Deri üretime başladı. Ancak 2000’lerle birlikte markalaşmanın hız kazanması üretime son verilme kararını aldırdı. Marka 2011 yılında fabrikayı kapatarak mağazalaşmaya ağırlık verdi. O tarihten itibaren sadece bir moda markası olarak mağazalaşmaya odaklanan İnci Deri, bugün 100’ü yurt içinde 5’i yurt dışında olmak üzere 105 mağazalı 220 milyon TL cirolu bir perakende devi.
Birçok sektörün yanı sıra perakende sektörü için de sancılı geçen 2016, İnci Deri açısından da beklentilerin gerisinde kalan bir yıl oldu. Yüzde 30 büyüme planları olmasına rağmen yüzde 15 büyüme kaydettiklerini belirten İnci Deri Yönetim Kurulu Başkanı Ali Murat Kızıltaş, “Geçtiğimiz yıl planlanan mağazalar açıldı. 6 ilde 10 mağaza açtık. Ama hedeflerin gerisinde kaldık. Verimli olmayan 10’a yakın mağazayı kapattık” diyor.
Şirket bu yıl ise büyümede rotayı yurt dışına çevirmiş durumda. Turquality’ye kabul edildiklerini söyleyen Kızıltaş, Kosova’da ilk mağazalarını açtıklarını açıklıyor. Yurt dışı planlarıyla ilgili şöyle konuşuyor: “Bu yıl yurt dışı yatırımlarına ağırlık vereceğiz. Yurt içinde çok fazla metrekare artışı olmayacak. 2017 ve sonrası için planımız metrekare olarak çok fazla büyümemek. Önümüzdeki 2 yıl içinde yurt dışında 20 mağaza açacağız. 5 yılda 40 mağaza açılışı gerçekleştireceğiz. Yurt dışında ise mağaza açmayı düşündüğümüz hedef ülke ve bölgeler Bulgaristan, Romanya, Hollanda, Almanya ve İran. Kuveyt, Dubai, Körfez Bölgesi ve Kuzey Afrika da ilgi alanımızda. Gelecek 5 yılda cironun yüzde 40’ının yurt dışından gelmesini istiyoruz.”
İÇERİDE HEDEF VERİMLİLİK
İnci Deri bu yıl yurt içinde yeni mağazalardan çok verimlilik artışıyla büyüme peşinde. Ali Murat Kızıltaş bunu nasıl yapacaklarını şöyle anlatıyor: “Eğitime ağırlık vereceğiz. Personel kalitesini artıracağız. Teknolojik altyapıya ciddi yatırım yapıyoruz. Tabletlerle mağaza içinde satış olacak. Stok talebini tablete yüklüyoruz. Personel, satışı tabletten yapacak. E-ticarete ciddi yatırım yaptık. Bu yıl online satışlarımız cironun yüzde 15-16’sı olacak.”

 

NUR GER/TÜSİAD TOPLUMSAL ÇİNSİYET EŞİTLİĞİ ÇALIŞMA GRUBU BAŞKANI

KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ EN ÇOK EKONOMİYE YARAYACAK

Nur Ger, Galatasaray Lisesi’nin ilk kuşak kız öğrencilerinden... Lisans ve yüksek lisans öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamladı. İlk şirketini 20’li yaşlarının başında kurdu. Bugün ise 1986 yılında kurduğu hazır giyim şirketi Suteks Tekstil ile başta Avrupa ve ABD pazarları olmak üzere, yurt dışında birçok giyim markasına katma değeri yüksek ürün üretiyor. Ger, bir girişimci ve sanayici iş kadını olarak iş dünyasında farklı bir duruşa sahip. İşinin yanı sıra sivil toplum örgütlerindeki aktif hayatıyla da ön plana çıkan bir isim. KA-DER, KAGİDER, TESEV’in kurucu üyesi, Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği’nin (TGSD) ilk kadın başkanı. Halen TÜSİAD’ın Sosyal Kalkınma Yuvarlak Masası kapsamında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu Başkanlığını ve Birleşmiş Milletler Kadının Güçlenmesi Prensipleri (UN WEPs) İş Dünyası Sözcülüğü görevlerini yürütüyor.
Suteks Group’un hiyerarşisiz, takım çalışmasına, toplumsal cinsiyet eşitliğine ve kâr primi paylaşımına dayalı özgün yönetişim yapısı ile ilk olarak 2012 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın “Çalışma Hayatında Cinsiyet Eşitliği” yarışmasında örnek KOBİ ödülünü aldıklarını hatırlatan Nur Ger, “2013 yılında ise Birleşmiş Milletler’in Kadının Güçlenmesi Prensipleri Girişimi’nden Onur Ödülü kazandık” diye anlatıyor.
Uzun yıllardır kadının iş dünyasında güçlenmesi için mücadele veren Ger’e göre Türkiye’nin bu konudaki karnesi iyi değil. Dünya Ekonomik Forumu Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Endeksi 2016 yılı verileri sonucunu paylaşan Ger, rakamlarla bu durumu şöyle ortaya koyuyor:

“Türkiye 145 ülke arasında 130’uncu sırada. Ekonomiye katılım ve olanaklar alt-endeksinde 129’uncu, iş gücüne katılım alt-endeksinde 130’uncu sırada. Eşit İşe Eşit Ücret alt-endeksinde ise 98’inci sırada. Türkiye 2015 yılı itibarıyla yüzde 30,2 ile OECD ülkeleri arasın­da kadın istihdam oranı en düşük ülke. Dünyada bu oran ortalaması yüzde 50. Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 70.”
Kadınların çalışma hayatına katılımlarının önündeki engellerin başında okul öncesi eğitim ve bakım hizmetlerinin yetersizliğinin geldiğini belirten Ger, “OECD ülkeleri arasında okul öncesi eğitime katılımın en düşük olduğu ülke de ne yazık ki Türkiye” diyor.
Oysa kadınların iş dünyasına katılımı birçok açıdan önemli ama bu işin bir de ekonomik boyutu var. Ger de bu noktaya özellikle değiniyor. Mckinsey’nin 2015 yılındaki “Women Matter (Kadınlar Önemlidir)” raporuna göre, 2025’e kadar kadınların erkeklerle eşit katılımının sağlandığı en iyi senaryoda küresel düzeyde toplam GSYH’de yüzde 26’lık, yani 28 trilyon dolarlık bir artış öngörüldüğünü söylüyor.
NE YAPMALI?
Peki mevcut durumu iyileştirmek için ne yapmak gerekiyor? Ger, yapılacakları şöyle açıklıyor: “WEPs’in 7 ilkesi tam da iş dünyasına verilen bu sorumluluklara değiniyor. Bu açıdan yeni yayımlanan Uygulama Rehberi büyük önem taşıyor. Rehberde cinsiyet eşitliği için insan kaynağı yönetiminden, eğitimlere, girişimciliğin teşvikinden, WEPs’in 7 ilkesinin değer zincirinin tamamına yaygınlaştırılmasına kadar birçok alanda şirketlerin uygulayabilecekleri politika önerileri, somut örneklerle anlatılıyor. Ülkemizde başka holdingler ve çok uluslu şirketler olmak üzere birçok başarı örneği var. Ama unutmayalım, ekonominin lokomotifi öte yandan KOBİ’ler. O sebeple bu değerlerin orta ve küçük ölçekteki şirketlerde yaygınlaştırılması önem taşıyor.”

 

DÜNDAR YETİŞENER /FİBROBETON YÖNETİM KURULU BAŞKANI

“VAKIF ŞİRKETİ OLMAYI DÜŞÜNÜYORUM”

1987 yılında kurulan Fibrobeton, GRC (Glass Fiber Reinforced Concrete) fiber katkılı beton teknolojisini güçlendirerek dış cephe uygulamalarında kullanan Türkiye’nin ilk şirketi. 30 yıl önce GRC’yi dünyada sadece İngilizler üretirken, İngilizlerden know-how alarak işe başladıklarını belirten Fibrobeton Yönetim Kurulu Başkanı Dündar Yetişener, bugün Türkiye’de üretip geliştirdikleri GRC malzemelerini İngilizlere kendilerinin sattığını söylüyor, “Dünyada GRC sektörünün lideri olduk” diyor.
Fibrobeton 5 kıtada 22 ülkeye ihracat gerçekleştiriyor. Sahip olduğu patentlerle de öne çıktıklarını anlatan Yetişener, patentli ürünlerinden bazılarını şöyle paylaşıyor: “
Isı yalıtımlı cephe sistemleri Fibrofombeton® panelini biz geliştirdik. Kendini ve çevreyi temizleyen Fibro-T® cephe paneli alanında çığır açan ürünlerimiz arasında yer aldı. Tasarımcıların projelerinde fark yarattıkları ve beton olmasına rağmen ışık geçirgen Fibro-Transbeton® panelinin yanı sıra yapıların içinde duvarlara görsel güzellik ve uygulama kolaylığı katan Fibro-Light® panelini geliştirdik.”
2016 yılında Fibrobeton yüzde 5 büyüdü. Şirket bu yıl yüzde 8 büyümeyi planlıyor. Yetişener, gerek dünyanın gerek Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve ticari konjonktürde bir daralma yaşansa da Kuzey Afrika, Orta ve Güney Afrika ülkelerine yaptıkları ihracatın büyümeye katkı sağlayan önemli bir avantaj olduğunu dile getiriyor. “Bugün İngiltere, ABD ve Rusya ile olan Türkiye ticari ilişkilerinin düzelmesini de dikkate aldığımızda, 2017 yılında Fibrobeton’un yüzde 8 oranında büyümesini öngörüyoruz” diyor.
Fibrobeton önümüzdeki dönemde büyürken yeni pazarlara da açılmayı planlıyor. Yetişener, bu planın detaylarına ilişkin şöyle konuşuyor: “İşimizi bugüne kadar yer almadığımız Uzakdoğu ülkeleri de dahil olmak üzere daha geniş bir coğrafyaya taşımayı planlıyoruz. Önümüzdeki 5 yılda belki bir yabancı ortaklıkla, çalışanlarımızın da hisse aldığı, bir vakıf şirketi olmayı düşünüyorum. Aile şirketi yapısından, global bir şirket yapısına dönüştürmeyi istediğimiz Fibrobeton’u, aynı zamanda bir dünya markası yapmayı hedefliyoruz.”
“EN BÜYÜK ENTEGRE TESİSE SAHİBİZ”
Fibrobeton, yıllık 600 bin metrekarelik prekast kapasiteli Düzce’de kurulu fabrikasıyla üretimini gerçekleştiriyor. Yetişener, bu tesisin dünyanın tek çatı altındaki en büyük kapasiteli ve en ileri teknolojiye sahip entegre tesis olduğunu söylüyor. Sanayici olarak ilk önce inovasyona ve sürdürülebilirliğe inandıklarını belirten Yetişener, sözlerine şöyle devam ediyor: “Sürdürülebilirliği, strateji ve operasyonlarımızın ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz. Bu çalışmalarımız sayesinde 18 Ocak 2017 tarihinde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Sayın Faruk Özlü tarafından, ‘Türkiye’nin 2017 yılında 1.000 şirket hedefi doğrultusunda, 350’nci Ar-Ge Merkezi Belgesi Fibrobeton’a verildi. Aldığımız bu belge, bize yaptıklarımızın görüldüğünü ve büyüme hedeflerimize ulaşmamızdaki gücümüz olan inovasyona 30 yıldır doğru yatırım yaptığımızı gösterdi.”

 

BUĞRA KAVUNCU/BASF TÜRK CEO’SU

“BİLANÇO YÖNETİMİ KRİTİK HALE GELDİ”

BASF dünyanın en büyük kimya şirketlerinden. Şirket dünya genelinde 112 bin kişi istihdam ediyor. Ürettiği ürünlerle inşattan tarıma, otomotivden beyaz eşyaya olmak üzere ana sektörlere girdi sağlıyor. Şirketin Türkiye’de de oldukça köklü bir geçmişi var. 137 yıldır Türkiye topraklarında faaliyet gösteren BASF, Türkiye’de ilk satışını 1880 yılında gerçekleştirdi. 1969 yılında Sümerbank ile başlıca amacı, tekstil, kâğıt, boya ve deri gibi birincil endüstri dallarına ürün sağlamak olan bir ortaklık kuran şirket, daha sonra 1970 yılında tekstil, deri, deterjan ve inşaat kimyasallarının üretildiği ilk fabrikasını Gebze’de faaliyete geçirdi. Bugün Türkiye’de 800 kişilik bir çalışan kadrosuna sahip olduklarını belirten BASF Türk CEO’su Buğra Kavuncu, 2000’li yıllardan itibaren yapılan global satın almalarla 5 üretim tesisine ulaştık. Geçtiğimiz yıl yapılan Chemetall satın alması sonucunda da üretim tesisi sayımız 6’ya çıktı” diyor.
BASF açısından geçtiğimiz yıl tüm şirketler gibi zor bir yıl oldu. Hacimsel olarak yüzde 4 büyüdüklerini açıklayan Kavuncu, genel olarak performanslarını şöyle değerlendiriyor: “Euro bazında kur etkisinden dolayı küçülmüş gözüksek de TL ve tonaj olarak bir önceki yılın üzerindeyiz. Miktar olarak büyümemiz kimya sektörü büyümesiyle paralellik arz ediyor. Diğer sektörlerde ise özellikle tarım, inşaat, otomotiv, kişisel ve evsel bakım grubunda, hemen hemen sektörün üzerinde büyüdüğümüzü söyleyebiliriz.”
Kavuncu’ya göre 2017 de kritik bir yıl. Bu yıla dair bir öngörüde bulunmanın kolay olmadığını dile getiriyor. “2017 yılında, GSMH’nin biraz üzerinde bir büyüme beklentimiz var” diye konuşuyor. Kavuncu’nun bu yılki ajandasındaki en kritik konuların başında da bilanço yönetimi geliyor. Kavuncu bu konuda nasıl hareket edeceklerini ve ajandasının diğer önemli başlıklarını şöyle açıklıyor: “Olası kur dalgalanmaları ve piyasalardaki hareketlilik bilanço yönetimini kritik hale getiriyor. 2017 yılında bilançosunu iyi yöneten şirketler ayakta kalacak. Özellikle piyasa dengelerini gözeterek doğru vade ve alacak yönetimi, doğru ürün ve stok planlaması en fazla odaklanılması gereken konular. Çalışanlarımızın memnuniyet ve motivasyonu elbette 2017 yılında da odak noktalarımızdan biri olacak. Başarının, ancak çalışanlarımızın ve müşterilerimizin tatmin edilmesi ve onların memnuniyetiyle geleceğine inanıyoruz.  Bunun yanı sıra bir inovasyon merkezi projemiz de bulunuyor.” 
“TASAVVUF İLGİ ALANIMDA”
Buğra Kavuncu aslında aynı zamanda bir girişimci. Üniversite sonrası iş hayatına kendi şirketini kurarak atıldı. Ortaklarıyla birlikte kurduğu şirketi de BASF’ye sattı ve 2008 yılında profesyonel hayata geçti. BASF’yi yönetirken bir zaman sınırı olmadan ihtiyaç olduğu ölçüde çalıştığını belirten Kavuncu, “Takviminizi planladığınız gibi takip etmeniz Türkiye’de çok zor. O yüzden mümkün olduğu kadar esneyebilen bir programım var” diyor.  Kavuncu’nun hayatında spor olmazsa olmazlarından… Düzenli spor yapıyor. Müzikle beraber kendisini en fazla rahatlatan aktivitenin spor olduğunu söylüyor. İnsanın kendi iç dengesi ve huzurunun hayatta çok önemli olduğuna da değinen Kavuncu sözlerini şöyle sürdürüyor: “İnsanın kimyasının, sanayi ve endüstri için kimya kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Bir tasavvuf büyüğü olan İmam-ı Gazali’nin deyimiyle  ‘kimya-i saadet’ mutluluğa kapı aralıyor. Dolayısıyla ‘insan kimyasıyla’ alakalı her konu, özellikle de tasavvuf ilgi alanımda.”     

 

CÖMERT VARLIK/BİLKOM CEO’SU

“HEDEF SATIŞLARI 1 MİLYAR DOLARA ULAŞTIRMAK”

Bilkom Türkiye’nin en büyük teknoloji distribütörlerinden biri… Koç Grubu çatısı altında yer alan şirket 33 yıl önce kuruldu. Kuruluşundan itibaren distribütörlüğünü yaptığı Apple’ın yanı sıra mobil ve dijital yaşam odaklı ürün portföyüne; 2014’te Asus ve Celly, 2015’te Warner Bros, 2016’da Huawei markalarını ekledi.
Şirket 33 yıl boyunca en önemli büyümesini ise geride bıraktığımız 6-7 yılda gerçekleştirdi. Bu büyümede hem Apple markasının yaşadığı yükseliş hem farklı markaların distribütörlük ağına dahil olması etkili oldu. Bilkom CEO’su Cömert Varlık da bu noktaya dikkat çekiyor. “TL bazında ortalama satış artış hızımıza baktığımızda; son 5 yılda,  yıllık ortalama yüzde 50’ye yakın bir büyüme oranıyla sektörün çok üzerinde yüksek bir performans ortaya koyduk” diyor.  2009’da satışlarının 55 milyon TL olduğunu ve Capital500 sıralamalarında yer almadıklarını hatırlatan Varlık, 2016 yılı Capital500 listesinde 151’inci sıraya yükseldiklerini söylüyor. “2015’te satışlarımız sektörün çok üzerinde, yüzde 45’e yakın büyüyerek 1,1 milyar TL’yi aştı. 2016’da yine sektörün çok üzerinde yüzde 25’e yakın büyüyerek satışlarımız yaklaşık 1,4 milyar TL’ye ulaştı” diye konuşuyor.
Bilkom, bu yıl ise yüzde 15 büyüme planlıyor. Portföylerine yeni markalar da katacaklarını açıklayan Varlık,  sözlerine şöyle devam ediyor: “Portföyümüzdeki güçlü markaların yerel birimlerini bütünleyen bir yapıda, gerek vendor tarafındaki iş ortaklarımıza gerek satış kanallarındaki müşterilerimize değer yaratmaya devam edeceğiz. Satışlarımızı 1 milyar dolara ulaştırmayı hedeflediğimiz önümüzdeki 3 ila 5 yıllık dönemde, öncü yeni nesil bir şirket olmanın sorumluluğu ile Bilkom’u yine en üst noktalara taşıyacağız.”
Varlık, Bilkom’un çalışanlarının yüzde 70’i Y kuşağı olan yeni nesil bir şirket olarak tanımlıyor. Başarılarında insan kaynakları yapısının etkili olduğunun altını çiziyor. Nasıl bir yapılanma içinde faaliyet gösterdiklerini şöyle anlatıyor. “Ortak akıl ve sinerjiyi oluşturacak bütünsel bir açık iletişim ağı içinde, kademeden bağımsız, delegasyon, yetki ve sorumluluk almaya dayalı rekabetçi bir modelimiz var. Eğitim ve istihdam dahil her alanda cinsiyet eşitliğine olan inancımızın da yansıdığı, yarısı kadınlardan oluşan,  X ve Y kuşağının işbirliği başarısının yüzde 80 olduğu şirketimiz, çalışan bağlılığında yüzde 75’i aşan skora sahip. Bu skorla da grubumuzda ve sektörde en başarılılar arasında yer alıyor. İstenmeyen insan kaynakları dönüşümümüz sektör genelinin çok altında, yüzde 2 oranında gerçekleşiyor.”
“SOSYAL YÖNÜMÜ BESLİYORUM”
Cömert Varlık, “Günde kaç saat çalıştığını kendim ve ekibim adına ölçümleyen ve buna göre hareket eden bir yapım hiçbir zaman olmadı” diyor.  Çalışma saatinin miktarından ziyade kalitesi ve verimliliğinin kendisi için daha önemli olduğuna dikkat çekiyor. İş ve özel hayat arasındaki dengeyi gözetmenin her açıdan verimlilik getirdiğine inanıyor. Özellikle sosyal yönünü beslemeye önem veriyor. “Ailemle, dostlarımla kaliteli vakit geçirmeye özen gösteriyorum. Ne kadar yoğun olursam olayım mutlaka spor için vakit ayırmaya çalışıyorum.  Yeni kitapları, başarılı sinema yapımlarını takip ediyorum” diyor.  

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


YAZARIN DİĞER YAZILARI TÜMÜNÜ GÖRÜNTÜLE

Yorum Yaz